Lisanssız Demo Sürümü
Lisanssız Demo Sürümü
Lisanssız Demo Sürümü
Lisanssız Demo Sürümü
Lisanssız Demo Sürümü
Lisanssız Demo Sürümü
Şuur İnanç II ; Bölüm 8 - www.şuurluinanç.com

 


 

  

 



 

 

 

  

                              
                                                                                                                                                     

         Aramanızı büyük harfle yapınız  

      

...Şuurlu İman devri , insanlığın idrak edebileceği en yüksek devir olacaktır...

Şuur İnanç II ; Bölüm 8

 

                                              1191.
                                   VARLIK  ÜSTÜ
 
Bundan önceki bilgilerde “Oluş “ hadisesini dünya realitesine uygun olarak şöyle izah etmiştik :
 
“ Tanrı , izahı mümkün olmayan imkanlarıyle , size ancak yokluk diyerek biraz olsun izah edebildiğimiz manevi doğurucudan üç hassayı halk etmişti”.
Bunlar teker teker ele alındıklarında hiçbirisi varlık olarak düşünülemiyecek hassalardır. Onlara ; hassa , cevher denildiği gibi ; değer, hatta biraz daha sınırlandırılarak   “ bilgi” dahi denilebilir.
İnsanların idrak edebilecekleri her şeyin  , bütün varlıkların başlangıcı olan bu üç değer , dünya realitesine uygun olarak  şu şekilde izah olunabilir :
 
  1. Tekamül etme imkanlarına malik değerler ,
  2. Tekamül etme imkanlarına malik olan değerlere , tekamül etme imkanlarını hazırlayan değerler ,
  3. Tekamül etme imkanlarına malik olan değerleri  Mutka Nizama uygun olarak tekamül ettiren  ve onlara Tanrı emirlerine uygun olarak bir hayat , bir tekamül yolu çizen ; tekamül ettirici değerler.
 
Yukarıdaki izah analiz bir izahtır ve iki türlü sentezi vardır.
 
Birinci sentez  ( varlık üstü sentez) :
 
Bu üç varlığın ;
1 + 2 + 3 + Yüksek Şuur = Yokluk Sırrı ( Büyük Hakikat)
şeklinde izah olunabilen fakat asla idrak edebilmenize imkan olmayan  , yüksek, varlık üstü sentezidir.
Herhangi bir sentezin veya analizin yapılması için , o işlemi mümkün kılacak bir bilgiye ihtiyaç vardır. Bu yüksek sentezi yapabilmeniz için ise gereken bilgi sadece Tanrıda mevcut olan bir bilgidir.
“Varlık Üstü Tekamül” merhalelerine erişen varlıklar , bu bilgi içersinde ve onu idrak ederek , benimseyerek  , “o bilgi olarak” tekamül ederler. Bilgi olmak demek  , o bilginin imkanlarına malik olmak demektir.
 
İkinci sentez :
 
İkinci sentez , üç değerin , varlık seviyesindeki bir şuurla bir arada düşünülmesinden doğar. Bu seviyedeki bir sentezden ise oluşan bizzat  “varlık”tır.
            1 + 2 + 3 + Şuur = Varlık
Bu sentezi kendi imkanlarına göre yapan “şuur”, varlık seviyesindeki bir şuurdur. Varlık seviyesindeki ve varlık seviyesinin üzerindeki şuurlar ise  , ayrı ayrı düşünüldükleri taktirde , değişik kıymettedirler. Şu halde yapılan bütün analiz ve sentezler , onları yapan şuurlarla uygun değerler taşırlar.
Varlık seviyesindeki en yüksek sentez , üç değerin bir arada düşünülmesinden doğan sentezdir. Varlıkların izahına bu sentezle başlanır. En basit olduğu farzedilen varlığın analizinden doğan “üç hassa”yı  ve bu üç hassa ile ilgili şuuru , dünyada yaşayanların idrak edebilmelerine imkan yoktur.
Mutlak Nizam esaslarına  uygun olarak tekamül edenler için idrak hududu “varlık”tır. Mutlak Nizamın çizdiği hudutlar  “ Mutlak”tır ve varlıkla hudutludur. Buna Mutlak Varlık da denebilir. “Yüksek Tekamül” ise  sadece hudutsuz bir mutlaklık ile ilgili bir tekamüldür. Varlık ve varlıkların tabi olduğu nizam ile ilgili bir tekamül değildir.
Mutlak Nizam , Mutlak Varlığı ilgilendiren bir nizamdır. Bir şeye “nizamlı” veya “nizam” demek  ancak nizamın karşısında bir  nizamsızlık idrak etmekle mümkündür. Nizamsızlığın mevcut olduğunu kabul etmeyenler  veya nizamsızlığı tanımayanlar için nizam mevcut olamaz.
Şu halde bu nizama , Mutlak Nizam demek , Mutlak’ı nizam ile tahdit etmek demektir. Mutlak Nizam , Mutlak Varlığın tabi olduğu nizamdır. Tekamülün varlık üstü  safhalarındaki hal veya haller , nizam ve nizamsızlık denilerek izah olunabilecek haller değildir.
Mutlak Varlık , Mutlak Nizama uygun olarak tekamül edenleri  hudutları içersinde  toplar. Ve onlara varlığını kül halinde idrak edebilmek imkanlarını hazırlar. Yaprağa evvela dal , sonra da ağacın kendisi olduğunu idrak ettirecek şuuru kazandırır.
Mutlak Varlık hudutları içersinde tekamül ; “ Mutlak Varlığın Kendisi olduğunu  idrak” seviyesine kadar yükselir. Mutlak Varlığın kendisi olduğunu idrak edebilenler ise , bu hakikati kendi değerleri ile orantılı olarak idrak edebilirler. Mutlak Varlık hudutları içersinde  tam şuura erişen varlıkların  önünde “Varlık Üstü Tekamül” yolunun kapıları açılır.
Mutlak Nizama uygun olarak tekamül edenler , varlığın sentezini yapa yapa tekamül ederlerken  zaman zaman teşevvüşe düşerler. İmkanları ile varlık hudutlarını aşamadıkları için de kendilerini Tanrı zannedebilirler. Fakat bu hal , bu zan , yine varlık hudutları içersinde edinilebilen daha üstün bilgilerle giderilir ve varlık üstü “ Yüksek Tekamüle” hazırlanılır.
 
                                                  1192.
                                                  ÜÇ DEĞER
 
Üç değerden , tekamül etme imkanlarına malik olan değer , bir varlık oluşturduğu diğer iki değeri idrak ederek ve onların otomatik yardımlarından faydalanarak tekamül eder.
 
                                                 
                                                  1193.
                                      KENDİNE  EN  YAKIN ..
 
İnsanlara en yakın gelen bedenlerindeki organlarıdır. Hatta onlar bu bedeni o kadar benimsemişlerdir ki onu kendileri sayarlar. Ve bu sebeple de en yakınlarını bedenlerinden dışarıda , akraba ve sevdikleri arasında aralar.
 
                                                  1194.
                          İRADENİN  KUVVETLENMESİ
   Dünya hayatında ve diğer tekamül yerlerindeki hayatlarda her şey ; iradelerin kuvvetlenmesi içindir. İradelerin kuvvetlenmasi ise ; ruhların , tekamül ederek şuurla yürütecekleri vazifelere yöneltilmesi için  lüzumludur.
İnsanlar iradelerini realitelerin mevcudiyetlerinden  ve icaplarından faydalanarak kuvvetlendirirler. Realiteler ise , yapılması ve yapılmaması gerekenlerin birbirlerinden farklı olmalarını sağlarlar.
Yapılması ve yapılmaması gerekenler vardır. Dünya realitesinde  gaye ; insanların iradelerini , yapılmamaları gereken şeylere karşı direnmeleri için kullanmalarıdır. Dünya üstü gaye ise bu direnmelerden ve iyi yolda olma azim ve iradesinden gereken değerleri  kazanmak , tesir halkasını genişletmek , otomatiklikten şuurla uzaklaşmak ve tekamül yolunda yükselerek bu yükselişin icaplarına uymaktır.
 
                                                  1195.
                                                  BİLGİ
 
Bilgi mevcuttur. İdrak edilen ise , mevcut bile denilmemesi gereken bilgidir.
Bilgiyi idrak ise çeşitlidir. Çünkü , bilgi her ortamda , o ortamın icaplarına uygun halde tezahür eder. Bu yüzden de , aynı şeylerin ayrı ayrı tekamül yerlerindeki izahları arasında farklar mevcuttur.
 
                                                  1196.
                                                  HAKİKATLER
 
Hakikatler ; otomatik hadiselere , şuurla yapılanların birleştikleri yerlerdedir.
Hakikatler de değişirler. Varlıklar şuurlanarak Mutlak Hakikatler istikametinde yükselirler.
 
                                                  1197.
                                      KARDEŞÇE  YAŞAMA
 
“ Aklıbaşında” denen her insan kardeşlikten , insanların bir arada kardeşçe yaşamalarından bahsetmektedirler.
İyi ama bu iş nasıl olacak? Hangi yollardan yürünerek , erişilmesi arzu edilen bu dünya realitesine uygun yüksek gayeye ulaşılacak?..
İşte asıl üzerinde durulması gereken , hatta imkanlar oranında üzerinde durulan fakat umulan sonuçlara ulaşılamayan ,  böyle olduğu için de cevaplandırılamayan soru , neden cevaplandırılarak gerçekleştirilemiyor?..
Bu soru , herkesin arzu ettiği fakat gerçekleştirebilmek için gereken kudret ve bilgiye sahip bulunmadıkları bir sorudur. Bu soru , ancak ANA BİLGİ’lerin yardımı ve  şuurla hayata tatbikiyle gerçekleştirilebilir.
 
                                                  1198.
               VAZİFE  YOLUNDA  İLERLEYECEKSİNİZ..
 
Vazife ile ilgili bütün hadiseler , size grup halinde vazife görülecek bir durumda olunmadığını gösterir. Siz de vazifenizi bundan önceki vazifeliler gibi ifa edeceksiniz. Bir gruba dahil olarak değil ; gereken kişi ve grupları etrafınızda tolplayarak vazife yolunda ilerleyeceksiniz. Mukadder olan hedefe ise mutlaka erişeceksiniz!.
 
                                                  1199.
                                             GÖZLEMLER
 
Hayat , şuurlu veya otomatik olarak  yapılan gözlemlerle doludur. İnsanlar ise , otomatik gözlemleri idrak ederek , şuurlu bir hale getirerek tekamül ederler.
 
                                                  1200.
                               YAPABİLECEĞİNE  İNAN
 
“Madem ki  ben iyilikler arzu ediyorum , öyleyse  o  iyilikleri yapacağım” de.. Yapabileceğine inan  ve yapmaya çalış.
 
                                                  1201.
                            BİLGİDE MÜSAMAHA YOKTUR !
 
Bilgi , mevcut olanın idrakidir. Bilgiye ; mevcut olan hakikatin şuurlu varlıklar tarafından , liyakat oranında idrak olunması da denebilir.
Bilgi mevcuttur. Çünkü onun menşe’ini izahda zaman kavramı rol oynamaz. Zaman ve benzer ölçülerin mevcut olduğu tekamül yerlerinde ise bilgi ;idrak edildiği andan itibaren , idrak eden tarafından malum(1) hale gelir ( 1. malum: bilinen , belli) .
Varlıklar bilgiyi ; bilgiler halinde , hadiselerden , varlıklardan ve tezatlardan faydalanarak idrak ederler. Her varlık , tesir alanındaki gücü oranında bilgilerle irtibata geçebilir ; öğrenebilir. İrtibata geçilebilen , öğrenilebilen bilgiler ise , erişilmesi imkansız olan  Mutlak Bilgi’nin  eksikler içeren izahları, kısımları , parçaları halindedirler.
Liyakat , azim ve irade ; tek varlığın , “varlıklar” halinde de düşünülebilen cüzlerinin tesir alanlarını genişleten ilaçlardır.
 
                                                  *
Her varlık medyomdur ve maneviyat alemleri denilerek izah olunan alemlerle irtibatta olmayan varlık yoktur.  Çünkü ; maneviyat alemleri varlıklarda , varlıklar da maneviyat alemlerinde yaşarlar.
Yüksek bilgilere erişenlerin bilgi ayaklarına getirilmez. Varlıklar  tesir alanlarının ulaştığı yerlerde yeni bilgiler bulurlar. Bilgide lütuf , müsamaha (2) , hatta müstesma (3) yardım yoktur. Liyakat gösterenler ise bunların hepsini varlıklarında bulur ve daha yüksek bilgilere doğru yükselirler .
( 2. müsamaha : hoş görü ; göz yumuş) (3. müstesna : ayrı tutuluş; ayrıcalık)
Medyom denenler , bilgi alış bakımından diğer insanlardan farksızdırlar. Onları diğerlerinden farklı gösteren , kazandıkları değerlerle tesir alanlarını , kolayca izah edilemiyecek değerler seviyesine yükseltebilmiş olmalarıdır.
 
                                                  1202.
                                      RUHUN  VARLIKTA DOĞUŞU
 
 
“ Ruh var mı idi, yoksa var mı oldu ?” sualinin cevabı ; “hem vardı , hem de var oldu” dur.  Ruh , yokluk denilen , izahı imkansız maneviyat alemlerinde üç değerin sentezi halinde mevcuttu ( mecazi izah). Fakat varlık seviyesindekiler bunu asla idrak edemezler.
Ayrı ayrı  “üç değer” halinde tezahür eden hassalar ( değerler) , hakikatte ruh’un “varlık idrak seviyesi”ndeki bir analizidir. Onun tekrar üç değer halindeki sentezine ise varlık denir. Şu halde “ varlık , şuursuz ruhtur”. Varlık seviyesindeki hiçbir varlık ruh şuuruna malik değildir.  Varlık bu şuuru geçirdiği tekamül imtihanlarıyla kazanır.
Bir varlıkta ruh oluşmaz. Varlıktan ve varlıklarda mevcut olan değer ve hassaların münasebetlerinden hasıl olan hadiselerden , “ varlıkta mevcut üç değerden” ruh doğar. Doğan ise yeni bir şey değildir. Buna , mevcut “ büyük ruhun” varlık seviyesinde şuurlanması denilebilir.
Büyük ruh , bir cüz’ün şuurlanması halinde tezahür eder. Tekamüle sevk olunan varlıklardaki değerler ise vasıflarını korurlar. Bu değerlerden oluşan ruh , onlarda bir değer eksilmesi meydana getirmez. Bu hal , ruhun “ cüz halinde varlığını idrak etmesi” tarzında  izah olunabilir. Bu hali adetle ve sayıyla izah edebilmek imkansızdır.
 
                                                  1203.
                                      DÖRDÜNCÜ  BUUT
 
Bugüne kadar verilen bilgiler sizi dördüncü buut’un (1) idrakine hazırladı.  Bu  buutun ; bir uzunluğun veya yüksekliğin ölçülüşü tarzında , bir maddi vasıtadan faydalanılarak idrakı mümkün değildir ( 1. buut : boyut) .
Dördüncü buutu idrak için  faydalanılabilecek faktör de manevidir. Fakat manevi olan bu faktörün dördüncü buutu  idrak ettirebilmesi için önceden bilinmesi gerekir.  Onu bilmek için de , hiç şüphesiz  , maddeden faydalanmak gereği vardır.  Bunun içinse , madde aracılığı  ve dünya imkanlarıyla var olduğu bilinen ve ilmen isbat edilebilen manevi faktörlere ihtiyaç vardır. Dördüncü buutun varlığını ancak madde vasıtasıyle mevcut olduğu tesbit ve izah olunabilen manevi faktörlerle izah edebilirsiniz.
Dördüncü buut nedir ?. Dördüncü buutun bugüne kadar tatmin edici bir izahı yapılamamıştır. Yapılan izahlar ancak onu hissettirmekten öteye gidememişlerdir. Çünkü o ; zaman , mekan gibi kavramlardan faydalanılarak izah olunamaz. Mevcut kavramlar sadece onun aydınlanmasında rol oynayabilirler. Onu idrak edebilmek için her şeyden önce mevcut kavramların  sentez ve analizlerinden hasıl olan çeşitli bilimsel sonuçları bilmek gerekir. Bunu ise bugün insanlar başaramadıklarından  dördüncü buut hissedilebildiği halde anlanıp , anlatılamamaktadır.
Dördüncü buut , kısaca ; “ manevi hayatın devamıdır” ve izahı ise “manevi hayatın devamının idrak izahı” ile mümkündür. Dünya ise , manevi hayatın , maddi imkanlar çerçevesinde izah edilebileceği bir ortamdır.
Dördüncü buutun idraki neden faydalıdır ? Dördüncü buutun idrakiyle beşeriyet yepyeni ve eskisinden çok farklı bir hayatı idrake başlayacaktır.
Dördüncü buutun idrakı demek ; ölümsüzlüğün idrakı demektir. Onun idrakı demek , ölümün bilinen anlamda bir son olmadığının idrakı demektir. Onu idrak edenler aynı zamanda ölümle hayatın yan yana veya iç içe olduklarını idrak edecekler ve ölümü , tesir alanının değişmesinden oluşacak basit bir hadise olarak göreceklerdir. Ölümün ölümsüzlüğe engel olmadığını anlayıp idrak edeceklerdir.
Hayatın ölümden sonra da devam ettiğini bildiren hadiseler , insanlara dünya ötesi hayattan gayesizce bilgi vermek için  veya onlara hayatın ölümle bitmediğini anlatmak için değildir. Spritizma , beşeriyeti dördüncü buudu idrake alıştırmak için bir vasıtadır.
Dördüncü buudun idrakiyle beşeri hayat şuurlanacak, ölüm korkunçluğunu kaybedecek ve ilahi otorite beşeriyete şuurla yerleşecek ; böylelikle de Şuurlu Tekamül yolları insaniyete kapılarını açacaktır.
Dördüncü buut , insaniyetin , sadece madde vasıtasıyle idrak edemiyeceği bir buuttur. O , manevidir. Madde , sadece bu manevi buudun izahına vasıta olacaktır. En açık ve inkarı imkansız bir “ ölümden sonraki hayat” ispatı ; beşeriyetin dördüncü buuda şuurla girmesinin başlangıcı olacaktır. Bu başlangıcın doğuracağı mühim sonuçlardan biri : ”ölümün , ölüm olmadığının idraki” olacaktır.
 
                                                  *
Dördüncü buudun idrakiyle insanlar ; ölümü uykuya benzer bir süreç olarak görecekler  bu yüzden de sadece dünyada yaşamakta oldukları hayata değil , sonrası için de tedbirli ve hazırlıklı olmak ihtiyacını hissedeceklerdir. Gelecek hayatlarına “ şuurla” manen ve maddeten hazır olmak  ihtiyacı duyacaklardır.
Dördüncü buut insaniyete yepyeni ufuklar açacak , insaniyet , şuur ve idrakleriyle ; tıpkı bir gün sonrasını düşünür gibi , bir hayat ötesini de düşünmek ihtiyacında olacaktır.
 
                                                  1204.
                                                  KAPI
Bu bilgiler  , dünya ile ahiret arasındaki kapıları açacak olan bilgilerdendir.
 
                                                  1205.
                                      TEŞEVVÜŞSÜZ  GEÇİŞ
 
Dördüncü buudu idrakle beşeriyet , daha sonraki hayatlarına şuurla geçebileceklerdir. Böylelikle de geçiş devrelerinde şaşkınlık ve teşevvüş geçirmeyeceklerdir.
 
                                                  1206.
                          ATILAN  VE  GÖRÜNMEDEN YAŞAYAN
 
Şimdiye kadar yapılan izahlarda “ruh” , manevi bir varlık olarak izaha çalışılmış , bedene ise maddi bir varlık gözüyle bakılmıştır.
Analiz metoduna göre yapılan bu izah yanlış değil fakat  bütün izahlar gibi eksiktir.. Şimdi bir an için ruhu ve bedeni ayrı ayrı varlıklar halinde ele alalım ; ve ruhu , beden denen maddeler grubunu etrafında toplayan bir manevi varlık olarak kabul edelim. Buna dayanarak da “ölüm”ü izaha çalışalım.
Beden , daima değişen bir maddedir ve daima ruhun tekamül ihtiyaçlarını karşılayacak  hallere girebilmektedir. Bu arada da beden , hariçte addelinen diğer maddelerden takviye almakta bunlarla orantılı olarak harice maddeler vermektedir.  Mesela bir insanın saçları uzamakta , bu uzayan kısımlardan fazla olanlar , şuurlu müdahalelerle kesilerek bedenden uzaklaştırılmaktadırlar.
Fakat bu şekilde bedenden uzaklaştırılan kısımlar , bedenin pek ufak bir kısmı olması sebebiyle göze batmamaktadır. Şimdi bir an için , bedenden sık sık uzaklaştırılması gereken şeylerin  çok fazla ve esas mevcut bulunması gereken bedenin de pek ufak olduğunu düşününüz.
Bu halde , dünya realitesine göre , bedenden zaman zaman uzaklaştırılması gereken madde mesela saçlar  mühim bir miktar tutuyor olsunlar. Bedenin de geride çok az kalan kısımları olduğunu kabul edelim ve  saçların, yani bedenin büyük kısmının zaman zaman kesilip  atılması halinde geriye kalanın dikkatlerden kaçacak kadar az olduğunu farzedelim. Ve bu az kısım da , atılana göre çok yüksek manevi değer taşısın. Bu durumda  bedenin çok büyük olan kısmının zaman zaman değişmesi gerekmektedir. Bu hali , “bir noktadan fışkırmış” ve zaman zaman bedenden ayrılması gereken saçlara benzetebilirsiniz. İşte bu halde saçlara göre kıymeti izah edilemiyecek derecede yüksek olan  beden ; saçlar kesilince bir noktadan ibaret kalmakta ve ancak  tekrar saçlanarak  görünür , varlığı maddi imkanlarla izah olunabilir  hale gelinceye kadar yok addedilmektedir.
Bu misalde ölümün dünya realitesine uygun olarak izahı saklıdır.
                                                  1207.
                          İMAN , İDRAK  VE  MANEVİ YARDIMLAR
 
Bir insan , iman ettiğine inandığı birçok şeylere hakikatte geretiği kadar inanmamaktadır. Herhangi bir dine iman etmiş olanların çoğunda bu iman yetersizdir. Çünkü iman , öğrenmekle veya herhangi bir şeye itimat etmekle elde edilemez. Bir şeye imanla inanılması için , bahis konusu olan fikrin şuurla takviye edilmiş olması gerekir.
İnsanlar şuurlarıyla takviye edemedikleri şeylere de bazı his , düşünce ve alışkanlıkların tesiri altında kalarak iman ettiklerini zannedebilirler. Fakat bu iman , mevcut dünya realitesinin gerektirdiği imandan çok zayıf kalır. Ve bunun sonucunda da insanların inandıklarını sandıkları veya inanmak için kendilerini zorladıkları fikirler arasında  gerginlikler hasıl olur.
İnsanlarda  iman yani inanma gücü vardır. Bu güç , zamanın icap ve realitesi ile takviye edilmesi gereken bir güçtür. Bu güç şayet zamanın ispat veya ikna imkanları ile  takviye edilmezse imanda sarsıntılar meydana gelir.
En eski devirlerde de imanın şuurla desteklenmesi gerekirdi. O zamanlar dünya bugünküne oranla az bilgili insanların tekamül ettiği bir ortam olması sebebiyle , inanılması gereken şeylerin  mevcut bilgiyle ( yani şuurla) takviyeleri yeterli gelirdi.
Şuurun yani bilginin zamanla artması , inannılanlara şüpheyle bakılmasına sebep olmuş ve olacaktır. Çünkü , bilgi , beşeriyeti Mutlak Bilgi yönünde yükseltir. İman ise bu bilgiyle orantılı olarak tekamül eder.  İmanın bilgi ile orantılı bir şekilde yükselmesinde ; teşevvüş , şüphe , bilimsel ilerlemeler , felsefi düşünceler, tefekkür  ve diğer birçok maddi ve manevi faktörler rol oynarlar. İmanın şuurlanmasında ise en mühim rolü iman oynar.
İnsanlar her devirde “ iman ettikleri şeyleri şuur ölçüsüne vurmak” eğilimini göstermişlerdir. Çünkü onlar yaradılıştan bu eğilimdedirler. Bu eğilim ise beşeriyetin  tekamülünde en mühim rolü oynayan otomatik yardım halinde tezahür eden robot faktördür. Şuurlu Tekamül , ancak bu robot faktörün nedenlerini araştıracak seviyeye yükselen varlıkların erişebilecekleri , nüfuz edebilecekleri yüksek bir tekamül merhalesidir.
İnsanlar şimdiye kadar kendilerinde mevcut olan inanma gücünün otomatik itişleriyle herhangi bir şeye inanmak lüzumunu hissetmişlerdir. Yaşanan hayatın ve içinde yaşanılan sistemin sırları insanları daima ileriye  Mutlak Bilgi yönüne otomatik olarak çekmiştir. İnsanlar daima yeni ve eskisinden yüksek bilgilere hazırlanmış , zamanı geldikçe de “ ana bilgiler”le gerekenler izah olunmuş , sonuçta bilinen dinler doğmuştur.
Dinlerin çeşitli görünmelerinin sebepleri , realite farklarından meydana gelen  farklılıklardır. İnsanlar , din devri devam ettiği müddetçe  bir taraftan şuurlarıyla ulaşabildikleri hadiselerle ilgilenirken  diğer taraftan da korunan birer otorite olan dinlerin tesirinde kalmışlar ve iki tesir arasında bağlar kurarak tekamül etmişlerdir.
Şuurla dini esaslar arasındaki bağların kuvvetli olduğu zamanlarda iman kuvvetle kendisini göstermiş  ve bu iman gücü insana yükselme imkanları bağışlamıştır. Şuurla dini esaslar arasındaki bağların zayıf olduğu zamanlar  , insanların şüphe ve teşevvüşler içersinde bocaladıkları zamanlardır. İşte yaşanmakta olan zaman , böyle bir zamandır.
 
YEPYENİ   BİR  DEVİR :
 
Din devrine kadar ve din devrinde , insanlar sadece şuurları ile, iman etmek mecburiyetini hissettikleri şeyler arasında bağlantılar kurarak tekamül etmişlerdir. Fakat gerek şuurlarını, gerek vicdanlarını , gerekse iman ve şuurları arasındaki bağları düzenleyen otomatik yardımlara nüfuz etmek imkanlarını bulamamışlardır.
Gerçi onların hayatlarında otomatik yardımlar çok mühim roller oynamış , bu yardımlar onlara otomatik olarak elde ettikleri bazı şeyleri şuurla yapabilmek imkanlarını kazandırmıştır. Fakat bu hal otomatik olarak elde edilen  şuurlanmadan başka bir şey değildir.
Şuurlu İman denilen yüksek tekamül merhalesi ise , insanların otomatik yardımlara şuurlarıyla nüfuz edebilmek imkanlarını bulabilecekleri bir devirdir.
Doğum ve ölüm otomatik yardımlardandır . Fakat insan bugüne kadar doğum ve ölümü sadece dıştan , hadiselerden aldığı derslerle tetkik edebilmiş  ve dini bilgilerden öğrendiklerini de bunlara ilave ederek onlar hakkında bilgiler elde etmeye çalışmıştır. Şuurlu İmanda ise , doğumun , ölümün ve bunlara benzer otomatik yardımların nedenlerine nüfuz edilecektir.
Otomatik yardımların nedenlerine nüfuz edebilmek , bir tekamül merhalesidir. Böylelikle insanlar hadiselerin nedenlerine nüfuz imkanlarını bulacak dolayısıyla otomatik yardımlara şuur ve imanla değerleri oranında nüfuz edebileceklerdir. Bu hal aynı zamanda tekamülle gelişecek bir haldir.
Hiç şüphesiz ki dünya aşamasında tekamül etmekte olan bir insan istediği zaman ölüp ve doğamıyacaktır. Fakat yaşamakta olduğu hayatı , gelecek hayatı için faydalı hale getirebilecek ve ölümü ; bilinmeyene açılan bir kapı , bir kabus olarak görmekten kurtulacaktır.
Dikkat edilirse , şuur ve iman , din devrinde ayrı kavramlardır. Din devrinde iman , sebebini bilmeden inanmak şeklinde tezahür eder.  Buna sebep şuurla iman arasındaki gerilimi korumaktır. İşte bu gerilim binlerce sene çok mühim roller oynamış ve aslında birbirinden ayrılmasına imkan olmayan şuurla iman arasında yaratılan bu sun’i fark , insanlara teşevvüş ve şüphelerle tekamül imkanlarını sağlamıştır.
Şuurlu İman Devri ; şuurla imanın birbirlerinden ayrılmasına imkan olmadığının idrakıyle başlayan bir devirdir. Ve bugün beşeriyet şuurla imanın  ayrılmasına imkan olmayan bir seviyeye erişmiştir.
Şuurlu İmana insanları hazırlayan en son adıma “spritizma” adı verilmiştir. Spritizma , madde dışı varlıkların mevcut olduğunu bilimsel yollardan faydalanarak ispata çalışır.  Bu yoldan yapılan izahlara karşı birçok kimsenin gereken ilgiyi göstermemesi ise geçiş devrelerinde olan tabii bir durumdur.
Spritizimanın rolü sona ermemiştir. İnsanları şuurlu tekamül devresine sokacak olan en yüksek ve en kesin misal ve deliller meydana gelmeden önce , daha spritizmadan yaralanılacaktır. Bugünkü spritizma insanlara  Şuurlu İmanı benimsetmek yolunda vazife görmektedir. Bir şeyin benimsenmesinde şüphe ve teşevvüşün  büyük rolü bulunduğundan , spritizma çok yönlü olarak bunları sağlamakta ve kesin izahlara , delillere zemin hazırlamaktadır.
 
                                                  *
Bir insan otomatik yardımlara bilgisiyle nüfuz edebildiği oranda imkanlar elde eder. Bu imkanlar , sorumlulukar yükleyen imkanlardır. Sorumluluklar ise şuurla artarlar.
Otomatik yardımların idrakı ile alışılmış şeylerin idrakleri arasında farklar vardır. İnsanlar bilindiği gibi ancak madde vasıtası ile ve ancak madde süzgecinden geçtikten sonra  , maddi ve manevi olan her şeyi idrak edebilir. İnsanlar tarafından idrak edilenler ise birbirlerinin aynı değildirler.
Aynı hadiseyi veya aynı bilgiyi inceleyen çeşitli insanlar , değer ve imkanları oranında o hadise veya bilgiden izlenimler alırlar. Alınan izlenimlerin , idrak olunacak bilgi haline gelmesi işinde de , kişilerin değer ve şuurları büyük rol oynar.
Otomatik yardımlardan da , cereyan etmekte olan bütün hadiseler gibi izlenimler almak mümkündür. Ve hatta bu izlenimler alınmaktadır. Fakat bu izlenimlerin şuur haline dönüşme işlemi , gününüze kadar otomatik olarak olmuştur. Şuurlu denilemez.
Dolayısıyle olayların bilimsel olan ve maddi imkanlarla yapılan izahları onun sadece pek önemsiz bir yönünün  izahıdır  ve manevi yardım faktörü izahsız kalır. Mesela , yağmur yağması bir hadisedir. Yağan yağmurun sebebinin ve sonuçlarının izahında manevi faktörler yer almazlar. Halbuki yağmur , zamanı geldikçe tekrarlanan ve başlı başına otomatik bir yardımdır. Bu yardımdan hasıl olan sonuçlar da keza aynı yardımlar grubundandır.
İnsanların ise , yağmurun gerçek anlamını hissedebilmeleri , öncelikle onun otomatik bir yardım olduğunun  düşünülmesi tarzına alışmalarıyle mümkündür.
Her hadise , her şey aslında bir yardımdır !  Fakat madde tesiri altında olanlar  , bir hadisenin yardım olduğunu kolay kolay anlayamazlar. Buna inansalar bile , çabucak benimseyerek kendilerine mal edemezler. Çünkü bu , en zor olan şeylerden biridir.
Bir insanın , herhangi bir hadisenin gerçeğini daha iyi anlayabilmesi ve ondan şuurla faydalanabilmesi için her şeyden önce :
 
  1. Her hadisenin manevi bir yardım olduğuna inanması ,
  2. Her hadisenin manevi sebebinin bulunduğunu benimsemiş olması, gerekir.
 
İnsanlar ancak hadiselerin sebeplerine şuurla ve şuurları oranında yükselebilirler. Bir hadisenin ise tek bir sebebi yoktur. Ne başlıbaşına cereyan eden bir hadise  , ne de  o hadisenin tek sebebi vardır. Bir tek görünen hadiseler , hakikatte diğer hadiselerle sımsıkı bağlıdırlar.
Hadiselerin sebep ve gayeleri , o hadiseyi tetkik edenin değeri ile orantılı olarak değerlendirilir. Aslında , hadiselerin sebep ve  gayeleri Mutlak Hakikat’lerdir fakat her insan onu , bulunduğu manevi kademenin imkanları çerçevesinde değerlendirir.
İşte hadiseleri manevi yönleri ile inceleyebilmek ve onlardan gereken dersleri alabilmek ; onları benimseyerek öz şuur haline getirebilmek için otomatik yardımlara şuurla nüfuz etmek gerekmektedir.
İnsanlar , hadiselerden onları şuurla tetkik imkanlarını bulmadan da otomatikman faydalanabilirler. Fakat onlara yön veremezler. Onlara yön verebilmeleri için , onları şuurla benimsemiş, kendilerine mal etmiş olmaları gerekir.
Bazı fizik medyomlar , madde üzerinde tesirler icra ederler fakat bu , maddeye şuurla nüfuz etmiş olmak değildir. Otomatik yardımlara nüfuz etmek , madde üzerinde hakimiyet kurmak gayesi için değildir. Otomatik yardımların kişide şuurlanması ile  elde edileceklerin yanında , maddeye hakimiyet ve sağlayacağı faydalar pek küçük kalırlar.
 
                                                  1208.
                                      ALLAH  İNANCI
 
Allaha gerektiği kadar inanmak mümkün değildir ! O’na gerektiği kadar inanabiliyorum demekle ben Allahım demek birdir.
 
                                                  1209.
                                      EDEP  YERİ  VE  GERİLİM
 
Hayvanlar edep yerlerini örtmek lüzumunu hissetmezler , insanlarda ise edep yerlerinin örtülmesi gerektiğini idrak ettirecek şuur vardır. Bu şuur dünya realitesine uygun tezahür eden bir şuurdur.
   İnsanlar edep yerlerini şuurla örterler , şehvetle açarlar.. örtülmesi gereken ve şehvetle açılana gelince ; en çirkin hadiselere sebebiyet veren organ  , en yüksek duygu ve eğilimlere de vasıta olmaktadır.
Gerilim ve duyguların yoğunlaşmış bulunduğu organlar da  , bütün canlılarda bir gerilim meydena getirirler.
 
                                                  1210.
                                                  YÜKSELİŞ
 
   Bir insanın gerçek bir vazifeli olabilmesi için evvela kendisinin her şeyden , her şeyin de kendisinden olduğuna inanması şarttır.
Bu seviyeye yükselen bir insan , şahsını ( değeri oranında)  diğer insanlarla bir olarak düşünebilmek imkanını kazanır. Bu mertebedeki  insanların egoları şuurlanmaya başlar. Ve sonuçta ,  başlangıçta sırf şahsı için çalışan ego tekamül ede ede  her şey için çalışmaya başlar. bu yola egonun tekamülü denir.
Egoyu şu şekilde sınıflandırmak mümkündür :
 
  1. En basit insanlardaki ego ;  
      Bunlar dünyanın merkezini kendileri addeder. Basitlikleri oranında diğer insanların menfaatlerine ilgisizdirler.
 
  1. Normal ego ;
Çoğu insanlarda  mevcut olan egodur. Bunlar diğer insanlara da haklar tanırlar. Fakat kendi ve yakınlarının haklarını diğer insanların haklarından üstün tutarlar.
 
  1. Otomatik yüksek ego :
Bu , egonun robot yardımlarla aldığı yüksek haldir. Bu gibi insanlar kendi hakları ile başkalarının hakları arasında adilane tercih yapabilmek ihtiyacını hissderler.
  
  1. Şuurlu Yüksek Ego :  
Bu ancak Şuurlu İman yoluyla kazanılacak egodur ki ; bu mertebeye yükselenlerde ego , bilinen anlamını kaybeder ve bilinenin tam zıddı olarak tezahür etmeye başlar. Bu ego , ancak her şeyin bir , birin de her şey olduğuna inanan ve inandığını da benimsemiş olanların yükselebilecekleri bir egodur.
 
                                               1211.
                                                SEV
 
Seviniz.. ve çocuklara sevmesini öğretiniz.
 
                                               1212.
                                               GELİNCİK
 
Bir gelincik çiçeğini görüp seviyorsunuz. Fakat onun  içinde de kıvrananlar , oynaşanlar var. Tıpkı dünyanız gibi.
Biliniz ki dünya ve ondaki hayatı kül halinde , tıpkı sizin gelinciği gördüğünüz gibi görenler var ki ; onlar dünyayı , sizin gelinciği gördüğünüz gibi güzel görmekte ve sevmektedirler.
 
                                                  1213.
                          TESİR ALANI  VE  İDRAK SEVİYESİ
 
Ruhların tesir alanlarını geometri yardımıyla izaha hiç şüphesiz ki imkan yoktur. Tesir alanları manevidir. Madde ölçülerine sığmazlar. Bu sebeple de esas değerlerine halel gelmeden , tesir alanları birbiriyle kesişirler. İki tesir alanının birbirleriyle kesişmesi kül planla ilgilidir. Her varlığın planı ise , bu kül planın bir cüz’üdür. Her cüz ise , ona tabi olup imkanlarıyla onu aşamayanlar tarafından bir kül olarak kabul edilir.
Tesirlerini , “kül veya cüz olduklarının idrakı” seviyesinde geliştirememiş olanlar    “cüz robotlar” halinde gereken hayatlarını yaşar ve lüzumlu olan hadiselerle karşılaşırlar.
 
                                                  1214.
                                      KAZANILAN  DEĞER
 
İnsanlar bir sonraki hayatlarının planını icraatlarıyle ve almakta oldukları otomatik yardımlar vasıtasıyle , kendileri çizerler.
Şuurlu Tekamül , insanların yaşamakta oldukları hayatta karşılaştıkları sıkıntıların giderilmesinde ve gelecek hayatlarının daha iyi geçmesinde mühim rol oynar.
Hayat ruhu değerlendirmek içindir. Ruh ise manen zenginleşerek değerlenir. Ruhların manen değerlenmeleri tekamül merhalelerine göre safha safhadır. Robotlu tekamül devrelerini yaşayanlar , manevi değerleri madde ve benzeri filitrelerden geçtikten sonra idrak edebilirler.
Yapılması ve yapılmaması gerekenleri ise toplumların realiteleri , vicdanlar ve şuurları belirler. Gaye , yapılması ve yapılmaması gerekenleri filitrelerden geçirerek ayırdetmek , yapılmaması gerekenlerden uzaklaşmak , yapılması gerekenleri ise yapmaktır. Böylelikle elde edilen değerler , iyi ahlak , irade kuvveti , çalışkanlık , yardımseverlik halinde tezahür eder.
Hakikatte ise , bu şekilde tezahür edenler ; asıl kazanılan fakat robotlu ortamlarda yeterince idrak edilemiyen manevi değerlerin ( değerin) bir tezahüründen başkası değildir.
 
                                                  1215.
                                      OTOMATİK  YARDIMLAR
 
Hiçbir otomatik yardımın bulunmadığı kat , Tanrı katıdır.
 
                                                  1216.
                                                  BENZERLİK
 
Çocuklar ana ve babalardan maddeyi, bu maddeyi meydana getiren bazı manevi değerlerle birlikte alırlar. Bu tesirler , ilerde çocuklarla ebeveynleri arasında manevi benzerlikler oluşturur.
                                                 
                                                  1217.
                          ANA – BABADAN  ALINANLAR
 
 Çocuk , anne ve babadan , çoğunluk olarak madde alır. İlerde , manevi tesirler bu maddenin süzgecinden geçtikleri için çocukla ana babası arasındaki benzerlik ve yakınlıklar meydana gelir.
 
                                                  1218.
                                      HER ŞEY FAYDALI
 
Her şeyin zamanı , sırası , faydası vardır.
                                                  1219.
                                      HADLERİNİ BİLENLER
 
Dua ederken bile haddinizi idraka çalışınız. Hadlerini idrake çalışanlar kendileri nazarında küçüldükleri kadar Tanrı indinde büyürler.
Hadlerini idrak yolunda olanlar başkalarınıa da idrak yolunda faydalı olabilirler. Herhangi bir kimseyi sözle , haddini bilmeye davet edenler ; hadlerini hiç bilmeyenlerdir.
“Had” de diğer şeyler gibidir. Onu en az bilenler , ondan en çok bahsederler. Onu hakikaten bilenler ise ondan bahsetmeye lüzum hissetmezler.  Çünkü haddini en çok bilenler kendilerini yok olurcasına küçük ve değersiz hissedebilenlerdir. Kendisini bu yolda değersiz bulanlar ise kendilerinde kıymetler umanlardan , mukayese edilemiyecek kadar kat be kat değerlidirler. Çünkü değer yolunda , değersizliğini idrak ede ede yükselinir.
 
                                                  1220.
                          TAHDİT  , VAZİFE  VE  VAZİFELİ
 
Seneler seneleri , günler günleri takip etmekte.. Dünyada “geçiyor” denilen şeylerin durdukları ,”değişiyor”  sanılanların ise oldukları gibi kaldıkları yerler vardır. Gaye , hiç şüphesiz ki , bir şeyin değişmesi veya gelişmesi olamaz.
Zaten siz , hakikatlerin ortamınıza uygun tezahürlerinden başkasını göremez, hissedemezsiniz. Aşabildiğiniz tahdit sınırlarını yenileri takip eder ve siz sonsuzluk istikametinde  daima imkan hudutları ile karşılaşarak ve onları aşarak tekamül edersiniz.
Tekamül , imkanlarınızı ; imkanlarınız ise tahdit hudutlarını genişletir ve siz basamakları andıran tahdit kademelerini aşa aşa yükselirsiniz.
Bilginiz , icraatınızı üç süzgeçten geçirmek seviyesine yükselmiştir (1). Bu seviye de  diğerleri gibi birçok kademeler ihtiva eden bir seviyedir  ( 1. akıl , mantık , vicdan) .   
Unutmayınız ve biliniz ki ;size kötü bir şey yaptırılmaz. Çünkü “kötü” yoktur. Fakat sizin kötü olduğuna inandığınız şeyler vardır. Hakikatte bunun böyle olması gerekir. İşte siz doğru olmadığına inandığınız şeyleri yapmakla  değer kaybına uğrarsınız. Biliniz ki , yapılmaması gerekenler ; size öyle gözükmesi gerekenlerdir.
Vazife ise idrakle şuurlanır. Her insan  şuuru oranında kendisini vazifeli addeder. Bu yolda büyük başarıya ulaşabilenler , vazife huzurunda yok olurcasına ufaldıklarını idrak edebilenlerdir.
İnsan kendi küçüklüğünü idrak edebildiği oranda büyür. Büyüklük , küçüklüğü idrak ile orantılıdır.
Vazife üzüm salkımı gibidir. Her tanenin vazife olduğu bir salkım düşününüz. Her tane ise salkım değildir. Tanelerden salkımı idrak edenler ise diğerlerinden ileri olanlardır  ve hiç şüphesiz ki salkım bir son değildir.
Gururdan , kibirden , menfaatten sıyrılarak bilgiler etrafında  toplananlar ve o bilgilere ;
-         Şuurla inanabilme yollarını arıyanlar ,
-         İnandıklarını da benimseyip ,
-         Hayatlarına tatbik ederlerken ,
-         Öğretme yolunu tutanlar ;
 
Bil ki , asıl vazifeli olanlardır ! sözle vazifeli olunmaz.. Çalışınız !.. Bu aldığınızın yardım olduğunu idrake çalışınız. Ve biliniz ki , doğru yol pek yakınınızdadır. Fakat kendinizi onun üzerinde sanarak hataya düşmeyiniz. En büyük vazifeleri ifa edenler bile  o yalda yürüyememiş fakat ona yaklaşmışlardır. Doğru yol , hataların bulunmadığı yoldur. Fakat siz o yola yükselmek imkanlarına da sahipsiniz.
Çalışınız , affediniz , hoş görünüz , seviniz , hareketlerinizi üç süzgeçten ( akıl , mantık , vicdan)  geçirerek kontrol ediniz. Ve biliniz ki , karşınıza zaman zaman  dikilen tahditler , anahtarları olan demir kapılara benzerler. Açılabilirler...
 
                                                  1221.
                          ÖLÜM  HAYATIN  PARÇASIDIR
 
Hayat denilene ölümün dahil edilmemesi , hele ölümün hayata zıt sayılmasının pek yakında ne kadar hatalı olduğu anlaşılacaktır. Bu ve bu gibi şeylerin şuurlanmasıyla da insanlar şuurlu bir imana kavuşacaklardır.
Hayat ile ölümün bir olduğu ve  tıpkı hayatın safhaları olan uykuya ve uyanıklığa benzediğinin ispatında  bu bilgiler rol oynayacak ve insanlar bu bilgilerden faydalanarak sonsuzluklara doğru uzanan tek hayatı şuurla yaşama imkanlarını bulacaklardır.
 
                                                  1222.
                                      SEVGİYİ  TALİM
 
Aile ortamındaki çocukların yaşları ilerledikçe , yakın akrabalarına olan sevgi ve alaka bağları , o zamana kadar yabancısı oldukları ortamlara doğru genişler. Bunu sonucu olarak da , önceleri sadece yakınlarını seven çocuk, hiç tanımadıklarına da çeşitli sevgi ve alaka bağları ile bağlanmaya başlar.
Kısaca ; çocuk doğar , yakınlarını severek de sevgi talimine başlar.Büyür ve karşı cinse karşı cinse ait ilgi ve cinsel duyguları onun ; tesir  , alaka ve sevgi ortamını genişletmesinde faydalı olur.
 
                                                  1223.
                                                  MÜTEKAMİL
 
Hak kavramı da bütün kavramlar gibi şahıslara ve şahısların değerlerine göre değişir.
İnsanlar tekamül ettikçe başkalarının haklarını daha fazla idrak etmek imkanlarını kazanırlar. Basit bir insan başkasını öldürmek için kendşnde hak bulabilir. Mütekamüllere (1) gelince  onlar , başkalarına faydalı olmak için ölümü bile göze alabilirler (1 . mütekamil : tekamül etmiş ; kemale ermiş) .
 
                                                  1224.
                                                  BEDEN
 
Öyle tekamül yerleri vardır ki , oralardaki varlıklar bir bedenle sınırlandırılmış değildirler. Böyle oldukları için de syı ile ifade olunamazlar.
 
                                                  1225.
                                                  FENALIK
 
Birine fenalık etmeden veya kalbini kırmadan önce , onun da Allah tarafından yaratılmış ve  O’na ait olduğunu ; ve  O’nun seni fena olduğuna inandığın şeyleri yapmaktan men ettiğini düşün.
 
                                                  1226.
                                      İYİLİK , FENALIK , HİÇ
Kendilerinin hiçe yakın bir varlık olduğunu  idrake çalışanlar , yapabildikleri iyilik ve fenalıkları da bu idrake çalıştıkları ölçüden faydalanarak değerlendirebilirler.
 
                                                  1227.
                          MANEVİ  HAYAT  MADDİ  TEZAHÜR
 
Dünyada yaşayan bir insan tam anlamıyla dünyada değildir. O , bir taraftan manevi hayatını yaşayan  , diğer taraftan da bu hayatı tekamül ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde dünyada tezahür ettiren bir varlıktır.
 
                                                  1228.
                          RUH  DEĞERİNİN  TEZAHÜRÜ
 
Bir insan icraatı ile ruh değerini dışa yansıtır.  Dışa yansıyanlara , o insanın ruh değeridir de denilebilir. Bir insan aldığı otomatik yardım ve tesirleri hayatına yansıtır. Bunlara hatırlamalar , sinirlenmeler , sevinmeler ve diğer haller örnek olarak gösterilebilir.
Bir insan kızar.. Onu kızdıran , daha olgun bir insanı kızdırmaz fakat  düşündürür. Düşünme kabiliyeti ise ruh değeriyle orantılı olarak artar.
Bir insan aldığı tesir ve yardımlardan haberdar olmadan onları icraat halinde dışa yansıtır. Dışa yansıyan ise hakikatte onun dünya realitesine uygun bir hale gelerek tezahür eden ruh değeridir.
                         
                                                  1229.
               DAHA  DOĞRU  , DAHA  GÜZEL , DAHA ...
 
Bilgi realitelere göre daima değişen bir faktördür. Aynı şeyi bildiklerini zanneden şahısların bildikleri arasında farklar mevcuttur. Varlıklar arsında ise en doğruyu , en hatasızı , en güzeli bilen yoktur.
Hataların azaldığı , daha güzelin tanındığı, daha doğrunun idrak edildiği yol ise tekamül yoludur.  Her varlık bu yoldadır. Her şey bu yoldakilere yardımdadır. O yol , şuurlu veya şuursuz ilerlemek çabası içersinde olanlarla doludur.
 
                                                  1230.
                                                  DAHA...
 
Sana , bildiklerinin doğru olduğunu iddia edenlere , daha doğruların bulunduğunu hatırlat. Bunu söylerken de , sana yanlışmış gibi gelen o sözlerin , onlara inananlar tarafından sarf edildiğini unutma.
  
                                                  1231.
                          ŞUURLU  VE  GÜZEL  HAYAT
 
Dünya realitesine uygun şeyler isteyin. Biliniz ki mucize denen şeylerin de dünya realitesine uygun , bilinmeyen izahları vardır.
Davranışlarını şuur , vicdan ve realitelerle ayar etmeyi benimseyenler şuurlu , şuurlu olduğu kadar da güzel bir hayatı hak ederler.
 
                                                  1232.
                                      ÖZ  VARLIĞIN  SESİ
Bir insanın kendi kendisiyle olan mücadelesi , onun öz manevi varlığı ile, bedenli hali arasındaki mücadeledir. Bu mücadeleden  hasıl olan değerler , öz varlığı yükseltir. Yükselen ise vicdandır.
Dünya realitesine uygun vicdana gelince , o bir bedenlinin , manevi bedensiz varlığından aldığı ikazlardan meydana gelir. Bu sebeple vicdan per’e benzer fakat per değildir.
 
                                                  1233.
                                                  HER  ŞEY
 
Her şey , benden ve idrak edemediğim benlerden ibarettir. Tanrı ise her şeyin üzerinde bulunan ve idrak edilmesine imkan olmayan büyüklüktür.
 
                                                  1234.
                                                  HAKİKAT
 
Tıpatıp aynı dine inanmış iki insan yoktur. Dinler , inanılması gerekenleri zamanın şartlarına  uygun ve faydalanılacak tarzda sunarlar. Aynı realitede iki insan olmadığı için , aynı inançta iki insana da tesadüf edilemez.
 Dinler , her şahsın değeri oranında idrak edebileceği hakikatleri , kaideler halinde ve devrin şart ve imkanlarına uygun bir şekilde açılar.  Açıklananlar ise , açıklanacak olanlara birer basamaktan ibarettir.
Mesela bir insanı en basit ifade ile “ bir şey” diyerek tarif edebilirsiniz. Şey denildiği zaman sadece onun mevcut olduğu anlaşılır. Bu izahı biraz daha geliştirirseniz insana canlı diyebilirsiniz. Ve giderek bu tarifi , insanı daha iyi izah edebilecek bir şekilde yükseltebilirsiniz. Sonucunda bir an gelir ki , artık , insanı iyice tanıyorum denilecek bir seviyeye yükselinir. Hakikatte ise tanındığı zannedilen insanın yine insan için , her zerresi bilinmeyenlerle doludur.
İşte dinler de böyledir. Sadece dinler değil her şey böyledir. Hakikat ; dünya için en büyük yalandır! Dünyada ancak dünya realitesine uygun hakikatler bulabilirsiniz. Dünya realiteleri ile Mutlak Hakikat arasında ise , başta madde olmak üzere daha birçok engeller mevcuttur.
Gerçi dünya hakikatleri de bir bakıma hakikattirler. Fakat onların değişip gelişeceğini daima göz önünde bulundurmak, taassuptan kurtulmak ve mevcut hakikatten daha üstününe tırmanmanın tekamül yolu olduğunu unutmamak şartıyle..
 
                                                  1235.
                                                  ŞEYTAN
 
İnsanlar şeytan diye bir şey bilirler. Her insan ise onu değerine uygun olarak düşünür. Şeytanın sebep olduklarının ise hakikatte kendinden kaynaklandığını düşünenler pek azdır.
   Şeytan, realitelerin yapılmamasını telkin (1) ettiği şeylere karşı insanların duydukları alakadır. Şeytan her insanda mevcuttur. Her insan ise tekamül eder. Dünya şeytanın çok mühim roller oynadığı bir tekamül yeridir. Ve insanlar ancak iradelerini kullanarak ondan uzaklaşabilirler (1. telkin: empoze etme , aşılama) .
Dünyadan daha değişik şartlar içersinde tekamül edilen yerlerde de  dünyadakinden başka veya farklı tezahür eden şeytanlar mevcuttur. Dünya , yapılmaması gereken şeylere karşı ilgi duyulan  bir tekamül ortamıdır. İnsanları , yapılmaması gereken şeylere doğru iten ; yapın diyen ise şeytandır.
Şeytansız bir dünya düşünülemez. Çünkü beşeriyet hiçbir zaman , yapılmaması gerekenler bulunmayan  veya kendisinin yapılmaması gerekenlere doğru  itilmediği bir dünya bulamayacaktır.
İnsanlar dünyayı , çekici fenalıklardan temizlenmiş göremiyeceklerdir. İnsanlar ancak şuurla tekamül ederek fenalıkları arzu etmeyecek , onlardan yavaş yavaş uzaklaşacak duruma gelebilirler.
Şuurla tekamül edenlerin ; evvela realitelerin ve dünya şartlarının  belirlediği “yapılmaması gerekenlerin” , aslında , dünya imkan ve sınırları içersinde zararlı veya fena olduklarını idrak edip benimsemeleri gerekir. Ondan sonra şuurla tekamül eden bir insanın , dünya şartlarına uymayı bilmesi  ve davranışlarını üç süzgeçten ( akıl , mantık, vicdan) geçirerek kontrol etmesi gerekir.
Çünkü şuurla tekamül edenler , dünya realitesinin yapma dediği şeyi yapmakta sakınca görmese bile onu yapmamak için iradelerini kullanmayı bilirler.
  
                                                  1236.
                                                  KENDİ
 
İnsan yaşadığı müddetçe, kendisini , kafasının içersindekinden  ibaret zanneden ahmaklarla karşılaşır.
 
                                                  1237.
               YOKLUK , VARLIK , YÜKSEK TEKAMÜL
 
Ortada hiç ama hiçbir şey mevcut değildi.” Ortada” dahi denilebilecek bir şey yoktu. Bu yokluğu ise idrake imkan yoktur. Çünkü bu yokluk , ( zerrece idrak edilebilen) yokluğu var eden Tanrının ezelden var olduğu yokluktur.
Tanrı , Mutlak Nizamında  üç değer halinde tezahür etti. Bu üç değerin bir araya gelmesinden  hasıl olan şeyler varlıklardır ( 1) . Her şey varlıktır. Varlık olmayanları ise insanlar idrak edemezler ( 1. Tanrının Mutlak Varlık olarak varlık planında tezahür edişi dahi, varlık olduğu için üç değerin ifadesidir) .
Bu üç değerin birbirleri ile olan münasebetlerinden ruhlar hasıl olmuşlardır. Ruhlar için idrakli tekamül , yaşadıklarını ; şuurlu tekamül ise , niçin yaşadıklarını idrakle başlar. yüksek tekamüle ise , ne olduklarını idrake başlamakla adım atarlar.
 
                                                  1238.
                                                  KAVRAMLAR
 
Dünya realitesinin zaman kavramı , manevi değerlerin idrakında çoğu zaman aldatıcı rol oynar.
Ruhların tekamüle aynı anda başlayıp başlamadıkları konusu  , adalet kaygısıyla insanları ilgilendirir. Halbuki onların idrak edebilecekleri kavramlı adalet , dünya adaletidir. Mutlak adalet ise hiçbir kavramla tahdit edilmiş değildir.
 
                                                  1239.
                                                  KÖTÜLER
Kötüler iyilerin hızla tekamül etmelerine yarar.
 
                                                  1240.
                                      TOPLUM  VE  TEKAMÜL
Tekamül ihtiyaçlarını toplumlar yine hareketleriyle ve robot yardımlarla  kendileri hazırlarlar. Her ortam , tekamül ihtiyaçlarına cevap verecek faktörlere sahiptir.
Toplumlardaki insanların tekamülleri ikiye ayrılarak düşünülebilir :
 
I. İnsanların kişi olarak tekamülleri ;
 
Bir insanın tekamülünde , içinde yaşadığı ve sürekli temasta bulunduğu toplumun rolü çok büyüktür. İnsan toplum ile olan münasebetlerinden faydalanarak tekamül eder.
 
II. İnsanların toplum olarak tekamülleri ;
 
 İnsanlar her ne kadar yanlız başlarına tekamül eder görünseler de  , hakikatte toplumca tekamül etmektedirler. Bir toplumun , o topluma mensup kişilerle birlikte tekamül edebilmesi için ise bazı yollar mevcuttur.
Toplum önce analize tabi tutularak yakın realitedeki insanlar gruplar halinde bir araya getirilir.  Bu gruplar geri ve ileri realiteli gruplar oluştururlar  ve aralarında mücadeleler başlar. Bu mücadeleler , yüksek realitelerin benimsenebilmeleri için lüzumlu olan tekamül mücadeleleridir.
Toplumlardaki geri ve ileri realitelerin mücadelelerinden yine  o toplum faydalanır ve tekamül eder. Bütün olup bitenler Mutlak Nizama uygun olarak cereyan ederler.