855.
MADDE KAİNATININ RUHU
Bu bilgide dünya hayatı ile ilgili çok mühim bir konuya giriyoruz..
Dünyayı ; ruhu ve ruhuna bağlı bir per değeri olan insana benzetebiliriz.Dünyanın per değerine ilim , “ tabiat kanunları” veya “ tabiat nizamı” denmektedir.Fakat bu izah yetersizdir ve per diyebileceğimiz değeri izah edememektedir.Gecelerin gündüzleri takip etmesi, mevsimlerin birbirlerini kovalaması hep bu per ile ilgili hadiselerdir.
Dünyayı ve dünyaya bağlı olan per’i izah etmeden önce per ile ilgili çok mühim bazı esasları bildirelim. Per tetkik edilirken aşağıdaki hususlar göz önünde bulundurulmalıdır :
- Per değeri denince , akla manevi bir değer gelmelidir. İnsanlardaki, ruha bağlı bulunan per değeri de , aslında dünyaya bağlı olan per dediğimiz manevi değerden farklıdır.Bunu ilerde açıklayacağız.
- Maddeye veya robota bağlı olarak tekamül eden her varlık per değeri ile irtibattadır.
- Maddeye veya robota bağlı olduğu halde asıl gayesi tekamülden başka olan varlıklar da per’e benzer bir irtibat veya adapte değeri ile bağlıdırlar.
- Tekamüldeki her varlık, kendinden daha üstün olan tekamüldeki bir varlığın per’inin kontrolü ve yardımları altındadır. Bu yardımların çoğu otomatik olarak cereyan eder.
- Her varlık, üstün varlığın nizamına uygun bir hayat geçirir. Bunda per en mühim rolü oynar. Mesela , insan dünyanın, dünya güneşin, güneş bulunduğu galaksinin , galaksi kendinden daha büyük bir sistemin , bu ve bunun gibi sistemler ise madde kainatının ruhuna bağlı per’in kontrolü altındadır.( Kainatın tabi olduğu manevi varlığı , ruha bağlı bulunan per’e benzeterek şimdilik per demekteyiz..)
Per , kainat üstü varlıklardan madde kainatına gelen tesirleri , otomatik olarak, kainatın tatbik etmekte olduğu plana uydurur.Kainat üstü tesir ve hadiselerin , kainatta bambaşka şekillerde tezahür etmelerinin sebebi budur. Kainatın ruhuna bağlı bulunan per , çok yüksek manevi değerdedir. Manevi hadiselerin maddi şekillere bürünmelerini sağlayan bu değer ve bu değerin bağlı bulunduğu ruh , madde kainatını idare eden fakat maneviyat alemlerindeki daha üstün varlıkların tesirinde bulunan bir değerdir.
Burada aydınlatılması gereken bir husus da şudur : Bundan önceki bilgilerde; bir ruh, per’in kendisine sağladığı değerleri kendi değeri haline getirirse , otomatik olarak per’in hakimiyet ve müdahalesinden kurtulur demiştik. Kainatı idare eden ruh henüz daha per değerinin müdahalesinden kurtulamamış bir ruhtur da acaba onun için per ile irtibattadır?. Bizim dünyada ruhlara bağlı olduğundan bahsettiğimiz per sadece dünyada yaşayan ruhları ilgilendiren seviyedeki bir per’dir. Dünyadaki bir ruha hariçten yapılan yardımlar , üstün varlıkların perlerinden geçen yardımlardır.
Kainatı idare eden ruh ise , dünyada yaşayan bir ruhtan , mukayese edilemiyecek farklarla ayrılmaktadır. Hatta bu varlığa bağlı olan ve şimdilik sadece per dediğimiz değer, insanlardaki ruhlara bağlı perlerden daha başka tarzda faydalı olur. Mesela , kainatın ruhuna bağlı olan per’i, kainatın ruhundaki üstün manevi varlıkların temsilcisi olarak da kabul edebiliriz. Bu öyle bir temsilcidir ki ; kainata yapılan yardımları Mutlak Nizama intibak ettirir.
TANRI HARİÇ HER VARLIKTA PER VEYA PER’E BENZER BİR DEĞER MEVCUTTUR. BU DEĞERE ; TANRININ O VARLIKTAKİ TEMSİLCİSİ DE DENİLEBİLİR.
Yüksek varlıklardaki per , o varlıkların denenmesinden çok , o varlıkların vazifelerini görebilmelerine yardım eden per’dir.Güneşi düşünün ; güneş bir robot görünüşünde ve Mutlak Nizama uyan hayatını yaşamaktadır. Bir insanda olduğu gibi denenme ve imtahanlar onun için söz konusu değildir. Fakat onun hareketlerindeki en küçük bir aksaklık Mutlak Nizamı bozar.
Şu halde yüksek varlıklar Mutlak Nizamın bozulmaması için vazifelidirler. Halbuki bir insan , görünüşte çok daha fazla serbestiye sahiptir. Fakat bu sadece görünüşten ve insani idrakın değerlendirme aczinden hasıl olan bir hükümdür. Hakikatte ise güneşin ruhu insanın düşünemiyeceği imkanlara sahiptir. Nası ki bir insan , bedeninde tekamül eden varlıkların sayısını bilmiyorsa güneşin ruhu da , mesela dünyada yaşayan insan veya hayvan sayısını bilmez. Fakat onların hangi esaslara göre yaşadıklarını bilir.
İşte , tekamül eden varlıklara bağlı bulunan per’e benzer değerler , o varlığın bilgisinin yeterli olmadığı hususlarda onu ( Tanrıyı temsil edercesine) destekler. Per ile bağlı bulunduğu varlık arasında , varlığın değerine ve görmekte olduğu vazifeye uygun bir bağ vardır.Şimdi insan ruhunu ele alarak bunu izah edelim ;
1. Bir ruh per’in kendisine bahşettiği yardımlara ihtiyacı kalmayınca , per’in o husustaki müdahalesinden kurtulur. Bir ruhun dünyada per tarafından yapılan bütün yardımlardan kurtulması ile , o ruh dünyada tekamül etmek ihtiyacından kurtulur. Fakat bu, bir ruhun artık ( dahili) yardımlardan tamamen kurtulması demek değildir. Çünkü o ruhun dünya üstü tekamül yerlerinde de per’e benzer bir değere ihtiyacı vardır.
2. Robotlu tekamül seviyelerini tamamen aşmış bir ruhun tekamül yerleri ile varlığını irtibata geçiren per’e ihtiyacı yok demektir. Fakat onun önündeki tekamül merhalelerinde , varlığına bağlı olarak yardım alacağı per’e benzer bir değere ihtiyacı vardır.
3. Bütün varlıklar tekamül merhalelerine uygun dahili yardım alırlar. Her varlıkta Tanrının bir temsilcisi mevcuttur. Bu değer , o varlığın ihtiyaçlarına en uygun şekilde olan yardımları varlığa aktarır.
4. Bu değere Tanrının temsilcisi dememiz sizi şaşırtmasın. Çünkü ona Tanrının yardımcısı da denir.
5. Böyle bir değere ihtiyaç vardır. Çünkü bütün varlıklar daima daha üstün varlıkların tesir ve korumaları altında tekamül ederler. Böyle olduğu için de , bu tesir ve korumaların, varlığın tekamül planına veya ihtiyaçlarına uygun olarak varlığa aktarılması gerekir ki bu vazifeyi de per görür.
6. Bu değere ihtiyaç vardır. Çünkü Tanrı halk ettiklerini vaya var ettidiklerini tamamen , üstün varlıkların idaresine bırakmamıştır. Bu sebeple kontrol altında bulundurduğu varlıklardan yapılan yardım ve tesirleri de kontrol ettirir.
7. Bir varlık , daha üstün bir varlığın idaresi altındadır. Fakat varlığa bağlı bulunan “ değer” üstün varlığın idaresi altında değildir. O tanrıyı temsil eder.
8. Bu sebeple de per’i ruhtan ayrı ifade etmek zorunluluğu vardır.
856.
ALAKA VE TESİR
Ahirette şehvet yok mudur ? diye soranlara; olmadığı için de orayı tatsız tuzsuz sananlara de ki :
Ahirette şehvet yoktur ; haz vardır. Geri ruhlar bile orada hazzı madde dünyasının şehvetine tercih ederler. Ahiret ve ahiret üstü hayata gelince, orası madde ve robotlu tekamül yerlerinde olduğu gibi aksi cinse alaka duyulan yer değildir. Orası yakın değerlerin birbirlerini çektikleri , birbirlerine yaklaştıkları, birbirlerini sevip , birbirlerine aşık oldukları yerdir.
Dünyadaki cinsel ilgiyi manevi ilgiden ayrı olarak düşünebilirsiniz.Bir insan, maddi tesirler altında , karşı cinsten bir insana yakınlık duyabilir.Fakat bu yakınlığa rağmen aralarında manevi yakınlığın eksik oluşu iki insanın birbirlerine iyice yaklaşmalarına ve anlaşmalarına engel olur. Çünkü “ dünyadaki ilginin sadece + ile – arasında olduğu” tarzındaki izah çok yetarsizdir. Zaten + ve – nin menşe’i de manevidir.
Madde kainatını, içinde bir çok varlıkların tekamül etmekte olduğu bir beden farzediniz. Bu bedenin de bir ruhu vardır.O bedeni yaşatan veya ona Mutlak Nizama uygun vazifeler ifa ettiren bu ruhtur. Şu halde kainatta da insanlardakine benzeyen bir perispri mevcuttur.İşte bu perisprideki per vazifesini gören değer, Mutlak Nizama uygun olarak manevi tesirleri alır ve madde kainatının esası olan artı ve eksiye uygun hale getirir. Bir transformatöre benzetilecek bu organizasyon , saf manevi tesirleri alır ve madde kainatının bünyesine, uygun olarak aktarır. Manevi tesirleri madde kainatında hissettiren , tezahür ettiren ise madde kainatının perisprisinde bulunan ser’dir.
Madde kainatındaki her sistem , bir üst sistemin ruhunun idaresi altındadır.Sistemdeki en büyük ruh, sistemi daha yüksekten aldığı tesirler altında bulundurur. Daha yüksekten aldığı tesirleri kendi sistemine uygun hale getiren de odur ve bunda da per en mühim rolü oynar. Şimdi bir insan bedenini düşününüz. Bu insanın hariçten aldığı tesirler , besinler , her şey ; vücudunda yaşayan varlıklara olduğu gibi aktarılmaz. Ruha bağlı olan per , dünya hayatı boyunca tesiri altında bulundurduğu beden denen sisteme bu tesirleri süzerek ve o bedendeki varlıkların ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde aktarır.Bedende ise tekamül etmekte olan varlıklara bağlı yine tekamül eden varlıklar vardır. Bu varlıklar da , bir insanın ruhuna bağlı olan per’e benzer aynı bir değere maliktirler. Onlar da dünyaları olan insan bedeninden aldıkları tesirleri bu per değerlerinden süzerek varlıklarında tekamül etmekte olan varlıklara aktarırlar ve böylece devam eder gider.
Madde kainatı tesirleri varlıkların üzerlerinden kalktığı anda + ve – çekim yok olur.Madde kainatında ve diğer birçok robotlu kainatlarda , birbirlerine hiç benzemeyen hayat şartlarına rağmen , bu artı, eksi alakası mevcuttur. Mutlak Nizam esaslarının en önemlilerinden biri de şudur :
- Robotlu tekamül yerlerinde (+) ve (-) alakası rol oynar.
- Ahirette bu hal daha çok , aynı işaretin, aynı işarete karşı olan alakası halinde tezahür eder. Daha çok diyoruz çünkü bazı hatırlama anlarında ahirette de, maddesiz bir (+) ve (-) alakası yaşanabilir.Fakat bu tahayyül eseridir.
- Yüksek maneviyat alemlerinde varlıklar , yetkilerine uygun olarak tam bir “aynı işaret” alakası ile birbirlerine bağlanırlar.
- En yüksek hazlar ise , dünya realitesinin kabul ettiği gibi( cinsiyet türü) + ve – alakasından değil , manevi çekimdeki aynı işaretlerin birbirlerine karşı duydukları yüksek sevgi ve aşktan doğar.
Dikkat edilirse dünyadaki varlıklarda artı ve eksi olarak rol oynayan çekme kuvveti her varlıkta değişen , aynı güçte olmayan bir kudrettir.Bu , bir insanın herhangi bir varlığı sübjektif olarak değerlendirişi gibidir(1). (1: Bkz. Subjektif : Şuurlu İnanç cilt 1) Subjektif olduğu için de değişir.
Mutlak Nizamın bir esası da şudur :
1. Varlıklar birbirlerini subjektif olarak değerlendirebilirler, subjektif değerler ise daima değişirler. Bir şeyi tam manasıyla objektif(2) olarak değerlendirmek yaratılmışların ve var ettirilmişlerin yapabilecekleri bir iş değildir.(2:objektif: Hakiki, her türlü şahsi his ve tercihten uzak durum; değiştirilip yorumlanmamış olan)
2. Bir üstün varlık, bir aşağı varlıktan daha az subjektifdir.
3. Varlıklar tekamül ettikçe daha objektif değerlendirebilme imkanlarını kazanırlar.
4. Tıpatıp aynı iki varlık olamadığı gibi , hadiseleri tıpatıp aynı değerlendirebilen iki varlık da mevcut değildir.
5. Her şeyi var eden , en objektif olabilendir.
6. Varlıklar değerlerini arttırarak objektifleşebilirler. Buna adilleşirler de denilebilir.
857.
SUÇ VE İDRAK
Bir insan kendi hareketlerinden yine kendisini sorumlu tutmadan , kendi varlığına karşı işlediği suçları idrak etmeden önce , başkalarına karşı işlenen suç ve günahları idrak eder. Başkasına karşı işlediği suç ve günahlardan kendini sorumlu tutmayan , kendi öz varlığına karşı işlediği suç ve günahları idrak edemez. Şahsına karşı işlediklerinin hesabını kendinden soracak seviyeye yükselenler ise başkalarına karşı günaha girmemeye gayret edenlerdir.
Her insanın insan olmasından dolayı yüklendiği sorumluluklar vardır. En geri bir insan bile , öldürmeye, çalmaya , başkalarının zararında kendisi için çıkarlar aramaya hakkı olmadığını olmadığını idrak edebilir.
Sorumlulukar idrakle yükselir.Günahları bilmeyerek işleyenler ilahi adalet huzurunda sorumlu tutulmazlar. Çünkü per değeri onun idraksizce işlenmiş günah olduğunu kaydetmiştir.
858.
ŞUURLU İNANÇ MERTEBESİ
Bir insan realitesinin Şuurlu İnanç mertebesine yükselebilmesi için geçirilmesi gereken tekamül merhaleleri şöyle sıralanabilir :
- Tekamüldeki varlıkların cansız robotlara bağlı olarak geçirdikleri en ilkel tekamül merhalesi.
- Cansız robot ile bitki arasındaki varlıklar halinde geçirdikleri tekamül merhalesi.
- Bitkilere bağlı olarak yaşanan tekamül merhalesi
- Bitki ve hayvan arası varlıklar halinde bedenlenerek geçirdikleri tekamül merhalesi.
- Hayvan olarak geçirdikleri tekamül merhalesi.
- Hayvan ile insan arası varlıklar halinde geçirdikleri tekamül merhalesi.
- İnsan olarak geçirdikleri tekamül merhalesi
- İnsan ile insan üstü varlık arasında geçirdikleri tekamül merhalesi.
Yukarıdaki sıralanan her tekamül merhalesi de ayrıca birbirlerinden çok farklı merhaleler ihtva ederler. Bütün bu tekamül merhaleleri dünyada görülebilir. Diğer tekamül yerlerindeki varlıkları da bu şekilde kısımlara ayırıp tasnif ederek tetkik etmek mümkündür.
Varlıklar tekamül merhelelerinden daha yükseğine yükselirlerken daima bir intibak(1) ( 1: intibak: uyum) devresi geçirirler. Bu devre ekseri çok hassas bir devredir.Misal olarak hayvanla insan arasında geçirilen devre gibi.. Dünyada hayvan ile insan arasındaki devreyi yaşayan varlıkların en gerileri hayvan, en ilerileri de insan şeklindedir. İnsan şeklinde fakat yarı hayvan hayatı geçirenler ise pek çoktur. Bu gibi olanların vücut yapıları , kısaca , yaradılışları insanla hayvan arası bir hayat geçirmelerine uygundur. Hatta hayvanlıktan insanlığa gittikçe yaklaşmakta olan bir varlık ağır imtahan devreleri geçirmesi sebebi ile bazen bunlara dayanamaz , hayvanken olduğundan çok daha fazla hayvanlaşabilir.
Şu halde insan olarak yaşayan varlıkları üçe ayırarak düşünebiliriz :
- Tekamül etmiş hayvan halindeki insanlar.
- İnsanlar
- Üstün değerdeki insanlar
Hiç şüphesiz ki üçe ayırarak düşünülebilen bu gruplardaki insanları da analize tabi tutmak mümkündür.
1.TEKAMÜL ETMİŞ HAYVAN HALİNDEKİ İNSANLAR VE ŞUURLU İMAN
Tekamülün bu devresini yaşayanların şuurlu bir imanı idrak edebilmelerine imkan yoktur.Onlar dinleri dahi idrak edemez fakat ettiklerini zannederler. Vücut yapıları ve yaradılışları kabadır.Hayvani eğilimler içindedirler . Ekseri , kuvvetli ve enerjik olurlar. Böyle oldukları için de topluluk hayatında yanlış değerlendirilme sonucu, değeri ile bağdaşmayacak mevkilere getirilebilirler.
Bu hal dünya sistemine uygundur böyle oldukları için de tekamül etmekte olanlar için iyi bir denenme ve tekamül faktörü halinde tezahür edebilirler.
2.İNSANLAR VE ŞUURLU İMAN
İnsanlar genellikle Şuurlu İmanı idrak edebilirler. Fakat bu idrak benimsenmiş bir idrak olamaz.
3.ÜSTÜN İNSANLAR VE ŞUURLU İMAN
Üstün seviyeye erişebilmiş insanlar Şuurlu İmanı çok doğal karşılayacak ve onu kolaylıkla benimsiyebilecek olan insanlardır.
859.
VERİLEN BİLGİLER VE BEŞERİYETİN EN MÜHİM DEVRİ
İnsanlar çeşitli tesirler altındadırlar. Bütün bu tesirlerden bilgiler hasıl olur. Fakat çeşitli tesirlerden alınan bu bilgilerin alınışları da çeşitlidir.İnsanlar aldıkları bilgilerin bir çoğunun kaynağından haberdar değildirler. Bir kısmı da bilgileri nasıl edindiklerini bilmezler. Mesela bir çok kimse medyom olduğuna samimiyetle inanmıştır ve gerçekten de bilgiler alırlar. Fakat aldıkları bu bilgilerin dünya dışındaki bir varlıktan alınmış olması ihtimali bazen %10 bile değildir.
A. Bazı insanlar alıcı bir radyo gibi, otomatik olarak başka insanların fikirlerini alabilirler ki bunlar alıcı istasyonlara benzetilebilirler.Fakat aldıkları bu bilgilere yabancı oldukları için o bilgilerin dünya dışı bir varlıktan verildiğini zannederler.
B. Bir kısım insanlar da dünyadaki gerçek medyomlarla irtibattadır. Onların dünya dışı aldıkları bilgileri eksik ve hatalı olarak alırlar. Yaydıkları bu bilgilerle de teşevvüş yaratarak faydalı olurlar.
C. Bir de dünyaya bilgileri beraberinde getiren vazifeliler vardır. Bu vazifeliler otomatik yardımlarla, getirdikleri bilgileri zaman zaman hatırlayarak vazife görürler. Bu bilgiler de derece derecedir.Fakat bu hal sadece vazife görenler için geçerli bir hal değildir.Her insan durumuna göre bilgiler getirir. Getirdiği bu bilgileri de tekamül planına uygun olarak zaman zaman hatırlar. Vazife için getirilen bilgilerle şahsi tekamül için getirilen bilgiler arasında farklar vardır.Fakat bu getirilen bilgileri şahsın düşüncelerinden ayrı mütalaa etmek çok zordur.Böyle olduğu için de gerçektedünya ötesi bilgilerden çoğu bu tarzda getirildikleri halde , dünyada edinilen bilgilerden ayırt edilemezler. Özetle; bir bilginin dünyada edinilen bilgi mi, yoksa beraber getirilen bir bilgi mi olduğunun anlaşılabilmesi için özel metotlara ihtiyaç vardır. Bu metotlardan ilerde bahsedeceğiz. Fakat şimdilik şu kadarını söyliyelim ki bu bilgileri hasas ve tekamül etmiş bir insan , hisleri ve edindiği bilgiler yardımı ile ayırt edebilir.
D. Dünya dışı varlıklardan dünyaya bildirilen bilgilere gelince ..Evet bu yoldan bilgi edinmek mümkündür ; fakat edinilen bilgilerden ancak %10‘u gerçekten dünya dışı bildirilerdir.Bu bilgilerden vazife ile ilgili olanlarının oranı ise %1’i bile bulmaz. İnsan dünyada yaşadığı müddetçe dünya dışından gelen birçok tesirler altındadır.Bu tesirlerden bir çoğu per süzgecinden geçereko insan için tekamülü ile ilgili bilgiler haline gelebilir. Fakat bu bilgiler ekseri o insanın herhangi bir tekamül ihtiyacını karşılayacak mahiyette bilgilerdir. Metapsişik konular içinde olan bir şahıs bunları “bilgi aldığı” şeklinde yorumlar ve başkalarına da aktarırsa hem kendisini hem de başkalarını yanıltabilir.
Spatyomda , bir de, dünya ile irtibata geçmeleri imkanı verilerek denenen varlıklar vardır. Bunlar çeşitli sebeplerle bu iş için serbest bırakılmışlardır. Bunlardan birkaçına misal olarak ;
1. İlerde bilgi varlığı olarak vazife görecek varlıkların vazifelerini benimsemeleri ,
2. Dünyaya bildirdikleri ile ve dünya ile temas imkanlarını iyiye veya kötüye kullanmaları ile denenenler ,
3. Bazı müstesna hallerde kısa bir zaman için bazı varlıkların dünya ile temasa geçebilmeleri ( ki bu hal en çok dünyadaki bir şahsa spatyomdaki yakınları tarafından yapılan ikaz edici veya yol gösterici yardımlardır).
Yukarıda bazı varlıkların dünya ile irtibata geçmelerine izin verilerek denendikleri söylendi.Bu gibi varlıklar dünyada vazife ile ilgisi olmayan alıcılarla , medyomlarla irtibata geçerler ve ekseri aydınlatıcı bilgiler verirler ki bunlar dünyadaki insanların zaman zaman birbirlerine verdikleri nasihatlere benzerler. Bunlardan bir çoğu verdikleri bilgileri mümkün olduğu kadar değerli hale getirerek vermek istedikleri için manzum konuşmaya gayret ederler.
Şimdi siz bu varlıkların dünyaya bilgi vermeden evvel bu kadar titiz davranışlarını çocukça bulabilirsiniz. Halbuki bu yapılan , yapmaları gereken şeydir. Unutmayınız ki bilgiyi veren varlık spatyomdadır.Spatyom dünyaya hiç benzemez. Bu sebeple de oradaki bir varlığın bilgisi, düşüncesi ile dünyadaki insanların düşünce ve bilgileri arasında çok büyük farklar vardır.
Dünya ile temasa geçmesine müsade edilen bir varlığın dünyaya bildirmek istediklerini dünya şartlarına uydurması gerekir.Çünkü dünya ile spatyom arasında fotoğraf ile negatif filmi arasındakine benzer bir durum vardır. Bu sebeple spatyomdan dünyaya bilgi vermek hiç de kolay olmayan bir iştir. İleri varlıkların bile bu işe intibak etmeleri için sabırla çalışmaları gerekir.Aynı zamanda ahiretten verilen bilgiler, dünyayı iyi tanıyan varlıklar tarafından verilir. Dünyayı tanımayan bir varlığın bildirmek istediklerini dünya şartlarına uygun olarak bildirmesine imkan yoktur.
Dünya ile temasa geçirilerek denenen varlıklar genellikle iyi şeylr bildirmek, faydalı olmak isterler. Fakat bu yolda ellerindeki imkanları spatyom tesirlerine kapılarak kendilerini eğlendirmek için kullananlar da vardır ki bu, dünyanın madde tesirlerine kapılmaya benzetilebilir.
Bunlar yalan da söylerler. Hatta garip bir düşünce ile , dünyada irtibatta bulundukları kimseleri kötü yola sevkl ederek ıstırap içerisinde bırakmak ve bu şekilde tecrübe sahibi yapmak isteyen , bu yüzden dünya realitesine aykırı yollar çizen bilgileri veren varlıklar mevcuttur.
Burada ne bilgiyi verenin , ne de alanın bilmediği çok muhim bir husus vardır. O da bilgiyi alan varlığa da, veren varlığa da per denilen değerin bağlı oluşudur. İşte bilgiyi veren varlığı gereken yola zorlayan ve onun gerektiği şekilde düşünüp bilgi vermesini sağlayan per olduğu gibi, bilgiyi alan varlığa da tesir eden ve onu tekamül planının icap ettirdiği yöne sevk eden yine per’dir. Şu halde görülüyor ki dünyaya büyük bir serbesti içerisinde bilgi verdiğini zanneden varlık , hakikatte şaşmaz bir kontrol altındadır.
Yukarıda bir de vazife ile ilgili bilgilerden bahsedildi.Bu bilgiler derece derecedirler.İçlerinde değerce en aşağı gözükenleri bile yüksek varlıklar verirler. Bu varlıklar bilgi hususunda ihtisas sahibi olmuş varlıklardır. Verecekleri bilgiden kendilerini son derece sorumlu tutarlar ve çok ölçülüdürler.
Vazife ile çok yakından ilgili olan bilgiler spatyom üstü meşe’li ve dünyada vazifede rol oynayan şahılara verilen bilgilerdir.Bilgiyi veren varlık değeri ve imkanları oranında serbest hareket eder. Çok yüksek bilgiler verebilen varlıklar tesir sahaları içerisinde bulundurdukları birden fazla tekamül yerlerinin ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde bilgiler düzenleyebilirler. Fakat bütün bu bilgiler daima daha üstün bir kudretin tesir sahasındadır. Böyle olduğu için de her bilgi bir varlık tarafından kontrol edilir.
Bilgilerin kontrolleri sizin anlamanıza imkan olmayan bir titizlikle yapılır. Fakat bütün bu bilgilerin asıl hizmeti ana bilgilere yardımcı olmaktır. Çünkü biz bilgileri ancak Şuurlu İman esaslarını bildirinceye ve Şuurlu İmanın yerleşmesini temin edinceye kadar vereceğiz. Yürünecek yolları çizecek , sonra da vazifeyi bu yolda yetişmiş varlıklarımıza bırakacağız.
Şuurlu İman devri , dünyayı ya şuurlu bir hale getirecek, yahut da mahvedecek bir devirdir. Bunu böyle söylemekle beşeriyetin en mühim devrini idrak ettiğini bildirmek istiyoruz. Zamanınıza kadar , dünya maalesef Şuurlu İman imtahanlarının hiçbirinde muvaffak olamamış bir tekamül yeridir. Daha önce ; Adem’den evvel de beşeriyetin bugünkü medeniyet seviyesine ulaştığından , hatta geçtiğinden bahsetmiştik.
Kısaca ; Şuurlu İman devri beşeriyet için ölüm- kalım devridir. Böyle olduğu için de biz hiçbir tekamül merhalesinde(1) (1: merhale: aşama , evre) yaklaşmadığımız kadar size yaklaşmış bulunuyor, bu sebeple de bilgilerimizi vasıtasız olarak doğrudan doğruya tebliğ ediyoruz.Bilgilerimizi tebliğ eden varlık ise bu işe hazırlanmıştır..
860.
ŞUURLU İMAN VAZİFESİNİN YOLU
Şuurlu İmana ilk adımı atmak dünya hayatından sonra da hayatın devam ettiğine inanmakla mümkündür. Buna inanılması ise zannedildiği kadar kolay değildir. Bugün “ biz ahiret hayatına inanıyoruz “ diyenlerden çoğu bu hayata zannettikleri gibi imanla inanamamaktadırlar. Bu sebeple biz bilgilerimizi Şuurlu İman vazifesini kolaylaştıracak şekilde tanzim ettik. Tatbik ettiğimiz sırayı ise kısaca şöyle özetleyebiliriz :
- Din devri boyunca ilk hazırlık devresi.
- Ruhi araştırmalarla , bilimsel metotlarla maneviyat alemlerine uzanma safhaları.
- Üçüncü safha sizi doğrudan doğruya ilgilendiren ve birçok safhalar ihtiva eden kısımdır.
- Evvela din devrinden Şuurlu İmana yükseltecekbilgilerin verildiği safha.. Bu safhada din devri realitesinden alınarak Şuurlu İman realitesine yavaş yavaş yükseldiniz.
- Şuurlu İmana hazırlık bilgilerinin Şuurlu İmana zemin hazırlaması için kitap halinde toplandığı safha..
- Kitap halinde toplanan bilgilerde bahsedilen per’in Şuurlu İmandaki mühim rolünün açıklanmaya başladığı safha.. Bu , Şuurlu İmana giriş safhasıdır.
- Per’e dayalı olarak Şuurlu İman hakkında verilecek bilgiler. İçinde bulunduğunuz ve devam edecek safha.
Yapılması icab edenler : Şuurlu İmana hazırlayıcı mahiyetteki olan ve bir hazırlayıcı kitap halinde toplanan bilgilerin açıklanmasına başlanması ve bu bilgilerle beraber Şuurlu İman hakkında genel bilgi verilmesi..; Bilgilerin neden verildiğinin bilinmesi ; en mühim gereklerdendir.
Sonra , hazırlık mahiyetinde verilen bilgiler , per ile değerlendirilerek verilecek ve bundan sonra ilim ve din üzerinde gerekli ihtisas çalışmaları yapılabilecektir. Bütün bunların yapılabilmesi ancak sistemli bir çalışma ile mümkün olacaktır. Yardımlarımız üzerinizdedir!..
Yukarıdaki tebliğ , yolunuzu çizen ve yolunuzdaki merheleleri işaretleyen tebliğdir.
861.
RUH ENSTİTÜSÜ
Ruh enstitüsü kurma hazırlıklarına başlayınız. Dikkat ediniz ruhi araştırmalar enstitüsü demedik , ruh enstitüsü dedik. Ruhi araştırmalar ise ruh enstitüsünün bir şubesi olacaktır.
Teşebbüse geçiniz. Zamana ihtiyaç vardır.. sizin hazır olup olmadığınızı veya vazifenin zamanının gelip gelmediğini biz sizden çok daha iyi biliriz(1). (1: Bu bilgi 1963 yılında yazılmıştır).
862.
KÖTÜLÜKLE KARŞILIK VEREBİLME GAYRETİ
Hadiselerde, tekamül etmekte olan insanların ruhi değerleri çok mühim roller oynar. Kanlı bir ihtilali ekseri yine kanlı bir ihtilal takip eder. Bu hal, önce ve sonra meydana gelen hadiseler arasında bir denge oluşuncaya kadar devem eder.
İnsanlar , iyilik edene iyilikle karşılık vermeyi pek düşünmezler. Hatta çok kereler bunun aksi olur. Fakat kötülük edene kötülükle karşılık verebilmek için gayret sarfederler. Bu hal tekamülde yeterli yol alamamış olanlarda daha fazla gözüken bir haldir. Çünkü insanlarda kin ve intikam hisleri vardır.Per onları zaman zaman bu hislerin esiri haline getirir ; gaye , perin baskılarına rağmen bu hislerden kurtulabilmektir.
863.
TAASSUPLA GERİYE GİDİŞ
Elinize aldığınız bir lastiği iki ucundan tutar ve aksi yoönlere doğru çekerseniz, lastik gittikçe uzar, uzadıkça da incelir. Çekmeye devam ettiğiniz taktirde de bir noktasından kopar. Aynı deneyi, lastiğin bir ucunu herhangi bir yere bağlayıp diğer ucundan çekerek yaparsanız , yine uzadıkça inceldiğini ve bir an gelip koptuğunu görürsünüz.
Şayet bir toplumu bir taraftan zaman ileriye doğru çekerken , diğer taraftan da eskiye bağlılıktan dolayı o toplum , taassupla geriye doğru giderse , aynı lastik gibi kopar.Dünya nizamına ayak uydurmak şarttır. Mutlak nizam bunu icap ettirir. Buna ayak uyduramayan toplumlar , herhangi bir şekilde diğer topluluklar içerisinde kaybolurlar.
İnsanların toplum haline gelebilmelerinde ve aynı gaye veya heves etrafında birleşmelerinde per çok büyük rol oynar.
864.
BİLGİLERİMİZ VASITASIYLE KORUYACAĞIZ !
Hiç şüphesiz ki muvaffak olmanızda liyakatiniz rol oynayacaktır. Fakat unutmayınız ki , sizi muvaffak edecek olan bilgilerimizdir. Sizi koruyacak olan ; onun vasıtası ile biziz. Bu sebeple yolunuzda pürüzsüzce ilerleyebilmeniz ancak ona bağlanmanızla olabilecek bir iştir.
Biz size liyakatinizle başarılı olabilmeniz için yapılacak olanları ekseri apaçık bildirmeyiz. Apaçık bildirilmeyenlerin vaktinde görülüp yapılmasında ise size kazanç vardır.
865.
GÜN GELİP ÇATACAKTIR !..
Her olan iyidir! Mutlak Nizama uygundur. Fakat insanlar bu doğru işleyen sisteme iyi olarak da kötü olarak da uyabilirler. İyilikleri de, kötülükleri de kendileri içindir. Onların iyilik veya kötülükleri dönen çarkın seyrine tesir edemez.
Çark doğru dönmektedir. Çarka tabi olan insanlar yanlış olana meyletmektedirler. Böyle giderse bilinsin ki, korkulan, hatta inanılmadığı için korkulmayan gün gelip çatacaktır!..
866.
KIBLE
Kıble ; vicdandır!.. Ancak vicdana yönelenler , imana şuurla yönelebilirler.
867.
SARSINTI
Herhangi bir tekamül yerindeki ileri bir varlık, o tekamül yerinden ayrılırken tekamül yeri Mutlak Nizama uygun olarak sarsıntılar geçirir. Bu , o tekemül yerinden manevi bir değerin ayrılması sonucu olarak geçirilen Mutlak Nizama uygun sarsıntılardır.
Değerli bir ruhun dünyayı terk etmesi , oradan uzaklaşması onu sarsar. Değerli ruhların bir tekamül yerinden uzaklaşması onu manen fakir bırakabilir. Çünkü bir varlığın var olabilmesi için o varlığı varlık halinde tutan asgari bir değere ihtiyaç vardır.
868.
KENDİNE KARŞI İŞLENEN GÜNAH
Bir insan başkalarına karşı işlenen günahları idrak etmeden kendi kendisine karşı işlediği günahları idrak seviyesine yükselemez.
869.
SEVGİ
Allaha olan sevgi , Allahın var ettiklerine karşı duyulan sevgi ile ölçülür. Allahı seven O’dan olanları sever. O’nu tanıyan ise O’ndan olanları tanıyandır. O’ndan olmayan ise yoktur.
870.
MANEVİ ALEMDE...
Maneviyat alemindekiler , bilhassa ahirettekiler , istedikleri varlıkları istedikleri şekilde görebilirler.
Mesela ahirete geçmiş bir ruh , dedesini dünyadaki gibi veya onu görmek istediği şekilde görebilir. Bu işte per rol oynar.
871.
BİLGİNİN TATBİKİ
Bilgilerimizin doğruluğu , onların başka bilgilerle mukayesesi ile değil , bildirilenlerin tatbiki sonucunda alınacak sonuçlardan belli olur.
872.
DAİMA DENEMENİN OLDUĞU..
Bir insan bir şeyi kendi ruh değeri ve bu değerden hasıl olan imkanları oranında yapabilir. Mesela bir şahsın kendi realitesine göre inandığı şeyler vardır. Ve bu inandıklarını tatbik ederek bir kuruluşa , hatta bir ülkeye faydalı olabileceğine inanır. Hakikatte ise inandıklarını tatbik , o kuruluşu veya ülkeyi zor durumlara sokabilir.
Şuurlu bir iman devri ise , bir insanın yapacaklarını Şuurlu İman prensiplerine dayalı olarak kontrol edebileceği bir devirdir. Bir insanın herhangi bir işin evvela toplumun mevcut realitesine aykırı olup olmadığını kontrol etmesi gerekir. O iş , toplum realitesine aykırı fakat yapılması gereken bir iş de olabilir. Bu sebeple yapılması düşünülenin sadece realiteye uygun olup olmadığının kontrolü yeterli olamaz. O işin aynı zamanda da ;
- Şuurlu İman ana prensiplerine ,
- Şuurlu İman tali prensiplerine , uyup uymadığının kontrol edilmesi icap eder.
Yapılması düşünülen şey şayet realiteye uygun olmadığı halde Şuurlu İman esas prensiplerine uygunsa , bu taktirde alınan sonuçların sentezini, sonra da analizini yapmak gerekir. Bu irdelemeler yapılırken de hatırda tutlması lazım olan bir gerçek vardır ki o da ;
“ her an tekamülle ilgili olarak denenildiğidir”.
Bu sebeple , yukarıda kısaca özetlediğimiz hususlar per kontrolünden geçer. Teşebbüste bulunan şahsın her hareketi ile onu dener ve onun denenmesini sağlar. Bu yüzden bütün teşebbüslerde , bilhassa toplumu ilgilendiren meselelerde per’in mevcudiyetinin dolayısıyle daima denenildiğinin unutulmaması gerekir.
873.
DERİN TESİR TEDAVİSİ
Halen tedavisi mümkün olmayan birçok hastalıklar , önceden de bildirdiğimiz gibi vücuda çeşitli şuaların tesirlerinden hasıl olmaktadırlar. Bu tesirler dıştan gelen manevi şua tesirleri olabileceği gibi, dıştan gelen maddi değeri fazla şuaların bedenler üzerindeki çeşitli olumsuz tesirleri de olabilirler. Bedenin iç şualarındaki bozukluklardan meydana gelen hastalıkların çeşidi ise pek çoktur.
Şimdi ilerde , taassuptan kurtulabilmiş bilimin , ruhi araştırmalardan yardım alması sonucu kullanılabilecek bazı tedavi metotlarından bahsedeceğiz.
Bir hastanın dertlerine çözüm bulabilmek için , halen hipnoz yolu kullanılmakta, fakat bu çalışmalarda çok yüzeysel kalınmaktadır. Tesirler hasta tarafından vasıtalı olarak alınmaktadır. Hastanın doğrudan doğruya ruhuna hitapta her zaman başarı elde edilemez. Onun için hastaya , tedaviye başlarken “ per vasıtası ile ruhuna hitap ediyorum. Sizinle aradaki bütün maddeli engelleri kaldırarak temasa geçmek istiyorum” denir. Bu sözler hastanın ruhuna hitap edebilmenin anahtarlarıdır.
Mesela bu yoldan kanser tedavisini ele alalım. Hastanın doğrudan doğruya ruhu ile temasa geçildikten sonra ; “ bedeninizde şua dengesizliklerinden hasıl olan arazları yok etmek için bedeninize yardım etmelisiniz. Unutmayınız ki dünyadan bir an evvel uzaklaşmak arzusu sizin manen değer kazanmanıza mani olabilir” şeklinde telkinde bulunmak doğru bir yoldur.
Ruhlar çoğu zaman beden baskılarından kurtulmak için teşebbüslerde bulunurlar ve bu teşebbüsleri dünya şuuruna yansıtmayan per değeridir. Birçok hastalıklara karşı ruhun bedenine yardım etmemesi hatta onu sabote etmesi mümkündür. Bu hal ekseri geri ruhlarda görülen bir haldir.
Bu sebeple , mühüm bir hastalığı iyi edebilmek için evvela “hastanın ruhuna ulaşmak” ve ona per değeri yardımı ile hitap etmek doğru olur. Ruhu ikna etmek demek , birçok hastalıklara çözüm bulmak demektir ki , bunların başında felç ve kanser gelir. Bu tedavi yoluna derin tesir tedavisi denilebilir.
İleride per vasıtası ile bedenle ruhu barıştırarak birçok hastalıklar tedavi edilebilecektir.
874.
MADDİ SIKINTI
“Alahım bana maddi sıkıntıları acaba neden verirsin “ diye düşünenlere hitap ediyoruz;
Sabredin ! sizleri uzun süre sıkıntılarla başbaşa bıraktık, denedik ve biledik. Bilin ki o sıkıntılı ve zor hayatın öğrettikleri , bilgilerimizden öğrendikleriniz kadar değerlidir. Çünkü o hayatı yaşamasaydınız bilgilerimize yabancı kalır , onları idrak edemez, benimseyemez ve bunun sonucu olarak da hayata tatbik edemezdiniz.
875.
YER- GÖK
Yer de Allahındır , gök de. Hangisinin yüksek olduğunu ise insanlar bilip idrak edemezler. Bu sebeple de, yere basan ayağa, yukarıda dolaşan burundan daha değersizdir denemez.
Yeler de, gökler de , göklerden daha çok yüksekler de maneviyat alemlerindeki yükseklikleri tasavvur edemezler. Biliniz ki, ağırlığınızı taşıyan ayaklarınız , yukarıda bulunan burnunuzdan değersiz değildir.
876.
İLERLEYEN İLİM, DURAN KANUNLAR..
Hakiki ilim ancak , kanunlara tekamül imkanlarını sağlayacak esas sistemler üzerine oturtulacaktır. İşte Şuurlu Tekamül Bilgileri, bu sistemleri ve o sistemlere dayalı olarak yapılması gerekenleri öğreterek beşeriyete ışık tutacaktır. İlerleyen ilmin , duran kanunlar üzerine oturtulamıyacağını , ancak ; bu kanunlara tekamül imkanlarının kapılarını açık tutan sistemler üzerine oturtulabileceğini açıklayacaktır.
Bu kitap , ancak tekamül eden bilgilerle tekamül edileceğini açıklayan ; din ve ilmin ayrı ayrı incelendikleri devri kapayan ; din devri realitesinin üstüne çıkan ve Şuurlu İman esaslarını açıklayan kitaptır.
Şuurlu İman devri ise , insanlığın idrak edebileceği en yüksek devir olacaktır. Şuurlu İman devri , realitelerle birlikte gelişecek ve her realitenin ihtiyacını karşılayacak bilgilerin verileceği bir devirdir.
877.
MUTLAK VARLIK
Mutlak Varlığa, Mutlak Varlık demeseydik, Allahın ondan daha yüksek olduğunu nasıl izah edecektik?..
O’nun Mutlak denilerek bile tahdit edilmesine imkan olmayan değerini nasıl belirtecektik?..
878.
KİMSE KİMSEYE KÖTÜLÜK EDEMEZ!
Bir insanın en yapamıyacağı şeylerden birisi de kötülüktür. Kötülük olsun diye yapılanlar aslında iyiliklerden başka şeyler değildirler.
Tanrının , azapları bile iyilik olsun diye verdiği bir sistemde , bir insanın kötülük yapmak istemesi kadar yapılmasına imkan olmayan pek az şey tasavvur edilebilir.
Bir insan kötülük etmek istemekle ancak kendisine kötülük eder. Kötü olsun diye yapılan işkenceler , hakaretler ise buna maruz kalanları manen değerlendirir. Fert veya toplum olarak kötülüğe maruz kalanlar , kendilerine reva görülen kötülükleri yapanları , hatta öldürmek isteyenleri , öldürenleri dahi affetmekle en büyük değerlere ulaşırlar.
Öldürenleri affedenden alınacak ibretler vardır. Dünyada çekilen azaplar da zevkler gibi geçicidir.fakat ebedi olan hayata tesir ederler. Yaşanırken sonu yokmuş gibi görünen dünya hayatı , yaşandıktan sonra kısaldıkça kısalır. Adeta yok olurcasına ebedi hayatın içerisinde kaybolur. O hayattan arta kalan ise kazanılan değer veya değersizliklerdir.
Kısacık dünya hayatına , ebedi hayatı baştan başa süsleyecek değerler sığdırılabilir. Yine o kısacık hayat , ebedi hayatı kapkara günahlarla da doldurabilir. Tanrı ise insanlara, pek kısacık bir hayata , pek çok şeyler sığdırabilme imkanlarını bahşedendir. İnsanların bu imkanlardan faydalanarak değerlenmesini isteyendir.
879.
VAZİFE VE VAZİFELİ NAMZETLERİ
Verilen bu bilgilerle sadece dünyadaki vazifeli namzetleri değil, maneviyat alemlerindeki vazifeliler de denenmektedir (1) (1:vazifeli namzeti: bu bilgileri benimseyerek realitesi haline getiren ve bu büyük şuurlanma hamlesinde ilerde rol oynayacak olan kimseler ; ki bu vazife herhese açıktır).
Tam manasıyle dünyada zannedilen bir vazifeli namzeti ise hakikatte manen maneviyat alemlerindedir. Görünen insan koni(2) ise , onu idare eden ruh, koninin üzerinde ve madde kainatının dışındadır.(2: bakınız bilgi no :840). Ruh , per vasıtası ile maneviyat alemlerindeki diğer ruhlarla irtibata geçebilir ve bu ruhlardan bir kısmının dünyada bedenleri olmayabilir. İşte bu ruhlar arasında da tekamülle ilgili önemli vazifeler yüklenmiş olanlar bulunabilir. Dünayada bedeni olan ruh, bedensiz vazifeli ruhtan gaye ile ilgili bilgiler alabilir. Alan da veren de bu bilgilerle denenirler.
Maneviyat alemlerinden alınan bilgiler ; hatalı , şaşırtıcı , hatta tamamen yanlış düzenlenmiş olabilir. Hakikatte ise şaşırtıcı hatta yalan yanlış düzenlenmiş bilgilerden de tekamül yolunda faydalanılır.fakat onu o tarzda düzenleyenler değer kaybına uğrarlar. Nasıl ki dünyada hırs , ihtiras gibi şeyler mevcutsa , bunların benzerleri maneviyet alemlerinde de mevcuttur. Vazifelilerde bu hislerin tesirleri altında kalarak tebliğler düzenleyebilirler ve gerçekte bu yanlış tebliğler de mühim katkılarda bulunur.
Unutulmasın ki bu vazifede insanlar kadar bedensiz varlıklar da denenmektedirler (3) (3: çeşitli spritüel bilgi alan grup ve fertlere bilgileri veren varlıklar kastedilmektedir).
880.
RÜYAYA BENZEYEN MADDİ ZENGİNLİK
Bilinsin ve unutulmasın ki cezalar kötülük olsun diye verilmezler. Herşey gibi o da ihtiyaçları karşılamak içindir. Kötülerin ihtiyaçları azapla , iyilerin ise yaptıklarının karşılıkları mükafatla karşılanır. Her şey iyidir , iyilik içindir. Azabı azap , huzuru huzur gösteren ise görünüştür.
Biz bizden dilek dileyenlerin ihtiyaçlarını biliriz ve bizden iyilik dileyenlerin dileklerinden fazlasını , daha iyisini onlara vermek için zaman zaman azap çektiririz. Azap ve ızdıraplar tekamül yoluna serpili dikenler gibidir. Onlar ; yolu bir anda almak , koşmak , huzura kavuşmak ihtiyacını hissettirirler. Madde dünyasının huzuru ise geri ruhlara tembellik aşılar, kabalaştırır.
Maddi zenginlikleri, manevi zenginliklere tercih edene ; “bu uykudan uyanınca görmekte olduğun rüyayı yaşamaya devam edeceğini sanıyorsan aldanıyorsun “ de! Onların yaşadıkları hayatın çok daha zenginini , çok daha uzununu ,biz bir yoksulun kısacık dünya uykusuna sığdırabiliriz.
Şüphe yok ki en zavallı olanlar. Onlara verdiğimiz imkanlarla bize karşı barikat kuranlardır. Böyleleri çöldeki devekuşunun başını kuma sokarak gizlenmesine gülerler de , kainatları bir anda yok edebileceğe karşı koymaya yeltenmekle ne hale düştüklerini bilmezler. Onların başını kuma gömenden alacakları ibret vardır.
Başkasının canına, malına , hakkına , ırzına, namusuna el ve dil uzatanlar ; başkası zannı ile kendi gırtlaklarına sarılıp sıkanlardır. Madde , para, mal sevenlere ;” sahip olunca bunların ne değeri kalıyor ; rüyaya benzemiyorlar mı ?” diye sor. Hırs ve ihtiras ile kazanılanlardan kime hayır gelmiş?.. hırs içerisinde mala kavuşmak isteyen , kavuşmuş olsa dahi huzura kavuşmuş mu ?..
Biz en büyük azabı , hırs dolu bir insana her istediğini vererek de veririz. Daima hırsla daha fazlasını istemek , huzuru yıkan ne müthiş bir azaptır!.
881.
VAZİFE
Daha henüz vazifeye başlamak için hazırlık devresindesiniz.
882.
MANEVİ BİLGİLER
Mutlak Nizama uygun olarak cereyan etmekte olan hadiseler , o hadiseleri yaşayanlara gereken ikazları yapacak dersleri verecektarzda düzenlenirler. Hadiselerin ikazlarından ise her insan liyakatince faydalanabilir.
Manevi menşe’li bilgilerle meşgul olanlar aradıkları taktirde tabii olarak cereyan etmekte olan hadiselerde bir çok hususlarda ikazlar bulabilirler. Menşe’i maneviyat alemleri sanılan bütün bilgiler maneviyat alemlerinden alınmış değildirler. Fakat o bilgileri alan dahi o bilgilerin menşe’ini maneviyat alemleri zannedebilir.
Alıcı vaziyetteki bir şahıs , maneviyat alemlerinden bilgi alıyorum zannı ile dünyada yaşamakta olan herhangi bir şahsın düşüncelerini alabilir ve bu aldıklarına da samimi olarak maneviyat alemi menşe’li bilgiler nazarı ile bakabilir. Bir de maneviyat alemlerinden her hangi bir vazifeliye gelen bilgilerden pasajları alan medyomlar vardır. Bu gibiler, vazife ortamlarında esas bilgileri doğrulayıcı maksatla vazifelendirilmiş olabilirler.bunların dışında kendi düüncelerini manevi menşe’li bilgi zannedenler vardır ki, bu kabilden bilgiler o şahsın arzusuna uygun bilgilerdir.
Yukarıda saydıklarımızdan başka birçok çeşitli menşe’li bilgiler vardır. Fakat bütün bu bilgiler , yalan oldukları bilinerek düzenlenenler dahi bir vazife icabı husule gelmektedirler ve hepsi kontrol edilmektedirler. Aslında sadece bilgiler değil , her şey kontrol edilmektedir.
Bir bilginin menşe’i ne olursa olsun hayatta dolayısıyle tekamülde mutlaka bir rolü vardır. Bu rol bir ikaz veya bir denenme olabilir. Tesirler altında kalınarak tanzim edilmiş bir bilgide bile o bilgiyi okuyanların alacakları ibret dersleri vardır. Fakat alınacak olan ibret dersi dünyada verilen ibret derslerine benzemez. Çünkü manevi değerleri ilgilendiren hadiseler ve dersler benimsetici metotlarla verilirler. Böyle oldukları için de okunur okunmaz veya duyulur duyulmaz kolaylıkla değerlendirilemezler. Bu sebeple onları ilk değerlendiriş ( şayet değerlendiren kişi benimsetici sistemi iyi kavramamışsa) yanlış olabilir. Hatta yüzde doksan ihtimalle yanlıştır.
BİR BİLGİNİN ARAŞTIRILIŞI
Bir bilgiyi değerlendirmek için şu yollar takip edilebilir:
- Bilgi karşısında objektif olabilmek için bilgiyi bir müddet kayıtsızca tetkik etmek. Şayet bilgi doğrudan doğruya şahsınızı ilgilendiriyorsa bu hususa bir o kadar daha fazla dikkat etmek.
- Bilginin menşe’ini aramak , bunun için de ;
- Mevcut bilgilerle mukayese ,
- Bilgiye vasıta olanın yaradılışı ile bilgiye vasıta olanı karşılaştırma,
- Bilgiye vasıta olan şahıs üzerindeki tesirleri gözden geçirmek.
Bu hususlar bir bilgiyi tetkik etmeden evvel göz önünde bulundurulması gereken noktalardır.
Tetkik ettiğiniz bilginin yanlış olduğunun anlaşıldığını farzedin. Siz, doğru olduğuna kani olduğunuz bilgiler gibi , yanlış hatta yalan olduğunu anladığınınz bilgileri de değerlendirebilirve onlardan faydalanabilirsiniz. Çünkü ;
a. Bilgi yalan dahi olsa, onun size bildirilmesinin muhakka bir sebebi vardır. Bu sebep mesela bir ikaz olabilir.
b. Yanlış bilgilerin ortaya çıkması bilhassa size vazife konusundaki bazı ihmal edilen hususları hatırlatmak , açık olan gedikleri kapamak için lüzumludur. Onlar size tedbir alınması gereken hususları hatırlatır.
c. Bu bilgiler içinde , sizi haksız olarak tenkit edenler veya sizi doğru yoldan ayırmak isteyenler veya tarafımızdan verilen bir bilgiye ters düşer mahiyette gözükenler olabilir.
Bu gayelerle verilen bilgilerin size ulaşmasına müsaade edilmesine sebep ; azim ve liyakatinizi bilemenize faydalı olmaktır. Onlardan faydalanırsanız eksikleriniz tamamlanır. Ve ilerde vazife hususunda karşılaşabileceğiniz zorluklara karşı tedbirler alabilirsiniz.
Kısaca; karşılaştığınız her bilgiden de tıpkı maruz kalınan iyi ve kötü hadiselerden faydalandığınız gibi faydalanabilirsiniz. Unutmayınız ki menşe’i ne olursa olsun bir bilgi ile karşılaşmak da bir hadisedir. Böyle olduğu için de herkes onu karşılaşılan bir hadise gibi liyakati oranında değerlendirebilir.
Biliniz ki, vazifeye zararlı olacak veya değerlendiremiyeceğiniz, yahut da yanlış değerlendirerek vazifeyi aksatacağınız bilgiler size ulaşmaz. Bu sebeple , her bilgiyi hoş karşılayınız ve anlatılan usul ve metotlardan faydalanarak bilgileri tetkik ediniz. Bu sizin , ya o bilgiden gereken dersi almanıza veya o bilgiye vasıta olanı tanımanıza sebep olacaktır.
883.
VAZİFE , VAZİFELİ
Vazifede ayrıntılar üzerinde çalışırken bile asıl gayeyi unutmayınız . Size bildirilenler şuurlu bir iman için lüzumlu olanlardır. Bu sebeple de , per de dahil anlatılan her şey bu gayeye hizmet içindir.
Tebliğler ekseri tatbikatı ile birlikte gelirler. Tatbikat ise şaşırtıcı olabilir. Dikkat ediniz , sizi şaşırtandan da şaşırtmayandan da öğreneceğiniz şeyler vardır. Öğrenmeniz de bir gaye değildir. Tekamülde doğrudan doğruya vazifesi olmayanlar için öğrenmek, benimsemek bir gayedir. Vazifeli ise ;öğretmek için öğrenir , benimsetmek için benimser.
Yakında vazifeli ortamda bu tebliğlerden başka, üzerinde dikkatle durulan başka tebliğler kalmayacaktır.
Yavaş yavaş hakiki sevgiyi tatmaya alışınız. Vazifeli namzetleri !.. Birbirinize sevgi ve itimat ile bağlanınız. Eski alışkanlıklardan , şüphe ve hırslardan sıyrılınız. Biliniz ki size lüzumlu olan kudreti sevgiden başkası veremez. Maddi ve manevi bütün vücutlarda bir ahenk vardır(1)( 1:ahenk : uyum, harmoni). Manevi vücutlar ise sevgiden doğan ahenkten hasıl olurlar. Bu sebeple evvela sevmeniz , sevginizi arttırmanız, sevgiden hasıl olan bir itimatla birbirinize sarılmanız gerekir. Unutmayın ki , manevi vücutlar tuğla yığını değildirler. Bu yüzden de onlar harçla birbirine bağlanmazlar.
Korunduğunuzu akıldan çıkarmayın ! En zor anlarınızda bunu hatırlayın ve sabırlı olun. Biliniz ki , imkansızlıklar bazen daha çabuk hedefe ulaşabilmeye yararlar.
Hiç şüphesiz ki vazife ; bu bilgilerin tebliği ve yayılmasıdır. Fakat 7-8 kişiye değil yüzmilyonlara yayılmasıdır. Dağıtılırken de gerekenlerin yapılması icap eder.
Çalışın ; çalışabilmeniz için de madde sisini liyakatinizle kaldırmaya uğraşın. Çünkü siz bu sisin arkasındaki hakikatleri öğrenip , öğretmekle vazifelisiniz. Vazife ile ilgili işlerde bazen uzak kalmakla da daha çok yaklaşabilirsiniz. Zamansız yaklaşmalar ise sizi yaklaşmak istediklerinizden uzaklaştırabilir.
Tebliğlerimizi alacaksınız . Vazifedesiniz ve vazifenizde muvaffak olacaksınız. Korunacaksınız! Seni ve seninle birlikte olanları koruyan ise hiçbir varlık tarafından korunmaya ihtiyacı olmayan koruyucudur. O her şeyi layık oldukları şekilde korur.
Dünyada her varlık için daima daha iyi olabilmek imkanları mevcuttur. Siz de dünyadasınız !
Çalışınız ; iyi olmak için sarfedeceğiniz gayret , size tasavvur edemiyeceğiniz iyilik ve güzellikler bahşeder.
İsteyiniz , daima iyi olmak isteyiniz . Seviniz ; mümkünse hiç tanımadıklarınızı , düşmanlarınızı , kendinizi sevdiğiniz kadar hatta kendinizden de fazla seviniz. Herkesin hakkını , menfaatini kendi hak ve menfaatlerinizden evvel düşününüz. Biliniz ki , ancak böyle olmak istemekle en büyük yardımlara mazhar olabilirsiniz. Sevgilerimiz ve yardımlarımız daima üzerinizdedir. Bu kadir gecesi tebliğinde ise (2) ( 2:bu bilgi bir kadir gecesi yazıldı)hayatınıza tatbik etmeniz gereken birçok sırlar gizlidir.
884.
ŞUURLU İMAN VAZİFESİ
Biliniz ki Şuurlu İman vazifesi , dünyanın geleceğini tayin edecek olan , mes’uliyet ve değer yüklü bir vazifedir. Bu sebeple de bu iş için en tecrübeli varlıklar vazifelendirilmiştir.
Şuurlu İmanda vazife alabilmenin ne demek olduğunu siz dünyada idrak edemezsiniz !. Bu mertebeye ancak eskiden görülen vazifelerdeki liyakatle yükselinebilir ; nitekim de öyle olmuştur.
885.
ALLAH
Allah idrak edilebildiği kadar tanınabilir, sevilebilir. O tanınabildiği kadar sevilebilendir.
886.
HUZURSUZLUK
Yanlış hareketlerin habercisi olan huzursuzluğu hissedince , doğruya yönelme imkanları arayınız.
887.
HİÇ
Tanrı huzurunda ufaldıkça ufalanlar , kendilerini bir hiç hissederler. Huzurda yok olanlar O’nun lütfuna erişenlerdir.
888.
DÜNYAYA VERİLEN MANEVİ BİLGİLER
Bu bilgiyi dikkatle okuyunuz , öğreniniz ve benimseyiniz. Çünkü onda yürünmesi gereken yolu bulacak ve sizin için aydınlanmamış birçok hususların aydınlandığını göreceksiniz.
Tekamül gibi , vazife de maneviyat alemlerinden alınan bilgiye dayanmaktadır. Daha önceki bilgilerde maneviyat alemleriyle nasıl irtibata geçildiğinden bahsetmiş ve şu hususları anlatmıştık.
1. Maneviyat alemleri ile dünya arasında medyomlarla irtibat kurulabilir.
2. Medyomlar vasıtası ile elde edilen bilgiler ; doğru, yarı doğru, yanlış olabilirler. Bunları ayırdedebilmek bir ihtisas işidir.
3. Medyomlar vasıtası ile elde edilen bilgiler arasında kasten yalan ve yanlış düzenlenenler de vardır. Fakat bunların dünyaya bildirilmesinin tekamülde rolü olduğundan müsade edilmektedir.
4. Bu tarzda dünyaya verilen bilgilerle hem varlık , hem medyom , hem de medyom vasıtası ile bilgileri alanlar denenmektedirler.
Maneviyat alemlerinde bilgi verebilen yani tekamül yerleri ile irtibata geçen varlıklar da denenirler. Bu çok çeşitli bir denenmedir. Burada ancak birkaç kısmından bahsedeceğiz.
I. MANEVİ VAZİFELER ALACAK VARLIKLARIN TEKAMÜL YERLERİ İLE İRTİBATA GEÇEREK VAZİFEYE HAZIRLIK İÇİN VERDİKLERİ BİLGİLER:
Bunlar ekseri kısa veciz sözler halinde veya şiirsel tarzda düzenlenmiş bilgilerdir. Dünya ve benzeri yerlere tekamülle ilgili bilgiler vermek çok zor bir iştir. Varlığın bildirmesi gereken her şey evvela üstün varlıklar tarafından ona bildirilir. O , bu bilgiyi bildireceği tekamül yerinin realitesine uygun hale getirir. Bunun için de bilgiyi olduğu gibi değil de, hitap edeceği topluluğun anlayıp faydalanacağı hale getirip bildirmesi şarttır. Bu ise çok zor bir iştir. Bu sebeple , tekamül yerlerine maneviyat alemlerinden bilgi veren varlıklar o tekamül yerlerini çok iyi tanıyan varlıklardır.
Yukarda izah edilen sebepten dolayı dünyadaki tekamülle ilgili vazifeler , dünyada yetişmiş ve tekamül etmiş olanlara verilir. Varlıklar , bir bilgiyi itina ile o tekamül yerinin realitesine intibak ettirerek verirken birçok hususları göz önünde bulundururlar. Mesela , bilgilerde hududu aşmamak , mümkün olduğu kadar iyi ve faydalı hale geldikten sonra vermek gibi..
Bu şekilde düzenlenen bilgiler az ve çok hatalılar vardır fakat o hatalardan da tekamülde faydalanılır.
II. VAZİFELİ OLMAYAN FAKAT OTOMATİK OLARAK DÜNYA İLE İRTİBATA GEÇEN VARLIKLARIN VERDİKLERİ BİLGİLER:
Ahirete geçen varlıklar çeşitli sebeplerle dünya ile veya geldikleri tekamül yerleri ile irtibata geçmek isterler. Buna da sebep onların tekamül yerlerine çeşitli sebeplerle söylemek , bildirmek istedikleri şeylerin oluşudur. Bunların arasında ahirette olmalarına rağmen dünyaya sımsıkı bağlı olanlar da vardır. Yani bu gibi varlıklar pek çeşitli değerlerdeki varlıklardır. Üstelik vazife için aldıkları bir talimat da yoktur. Onlar sadece kendi söylemek istediklerini söylemek için irtibata geçerler.
Bunların arasında , dünyada iken mensup bulunduğu dini tesirlerin altında bulunanlar ve bilgilerini bulundukları , inandıkları, dini esaslara uyduranlar olduğu gibi , sırf kin ile dolu olarak veya dünya hayatını bozmak maksadı ile yalan ve yanlış bilgiler de verenler vardır.
Bu bilgiler, I. bölümde anlatılan tebliğ bilgilerinden kolaylıkla ayırdedilebilirler. Bu bilgilerden de tekamülde faydalanılmaktadır.
III. MENŞE’LERİ MANEVİYAT ALEMLERİ OLMAYAN FAKAT MANEVİYAT ALEMLERİNDEN ALINDIKLARI ZANNEDİLEN BİLGİLER :
Robotlu tekamül yerlerindeki varlıklar da bazı ender hallerde birbirleri ile irtibata geçebilirler. Robotu aynı olan iki tekamül yeri arasındaki irtibatlardan bir çoğu maneviyat alemleri ile irtibat zannedilmektedir. Bu bilgilerden bazıları değerce de yüksek olabildikleri için gerçekten maneviyat alemlerinden alınanlardan ayırdetmek zordur(1). (1: Daha ileri tekamül yerleri olan ve hatta galaksimiz dışındaki diğer galaksilerden bildirildiği belirtilen bilgiler bu türdendirler. Uzaylılar olarak isimlendirdiğimiz varlıkların da dünyamızdaki tekamül ile yakından vazifeli olduklarını bu bilgilerden öğrenmekteyiz.)
Bu türden irtibatları kuran varlıklara zaman zaman “ cinler” adı da verilmiştir. Fakat bir de Kur’an’da ayrım yapılmadan anlatılan cinlerden bir zümre daha vardır ki , onlar da maneviyat alemlerinde oldukları halde dünya ile irtibat kurabilen varlıklardır ve bu gibi irtibatlardan da tekamülde faydalanılmaktaıdır.
IV. MANEVİYAT ALEMLERİNDEN VERİLEN TEKAMÜL İLE İLGİLİ YÜKSEK BİLGİLER :
Bu bilgilerin veriliş şekileri çok çeşitlidir. Bu bilgiler tekamülde vazifeli yüksek varlıklar tarafından verilen bilgilerdir ki bu tarzda bilgileri alanlara evliya, aziz gibi isimler verilmiştir. Bu tarzdaki yüksek bilgiler , bilgiyi veren varlık tarafından tekamül yerinin ihtiyacını karşılayacak şekilde düzenlenir. Bu bilgilerde en göze çarpan vasıf, o bilgiyi düzenleyen varlıktaki ölçü ve mes’uliyet duygusudur. Bu tarzdaki bilgilerde varlığın bütün bildiklerini bildirmediği, hudut ve ölçüye son derece uygun davrandığı görülür. Bu bilgileri veren varlıklar , daha aşağı seviyedeki bilgi veren varlıkları emirleri altında bulundurmak hakkını ve mes’uliyetini taşırlar.
IV. BİLGİ MELEKLERİ VASITASI İLE İNDİRİLEN BİLGİLER :
Bu bilgileri iki esas kısıma ayırarak izah edebiliriz :
1. Bilgi meleklerinin bahsedilen tekamül yerlerinde robotla bağlanarak bizzat tezahür ederek yaydıkları bilgiler.
2. Bilgi meleklerinin , Tanrının emir ve talimatlarını tekamül yerindeki vasıtaya tebliğ etmeleri.
Din devri boyunca en yüksek bilgiler bu iki yoldan verilmiştir. Dünyada, bilgilere vasıta olan şahsın , melek mi yoksa tekamüldeki varlık mı olduğu ayırdedilemediğinden, hepsine birden “ peygamberler” denilmiştir.
Dünyaya melekler ile bizzat indirilen bilgilerle, melekler vasıta edilerek peygamberlere bildirilen bilgiler arasında farklar vardır. Bilindiği gibi irşat(1) ( 1:doğru yolu gösterme , uyarma) işi de Mutlak Nizama uygun olarak yapılır. Mutlak Nizam ise , tekamül yerlerinin yine o tekamül yerlerinde yetişenler tarafından tekamül ettirilmesini icab ettirir. Bu sebeple bir melek bedenlenerek dünyaya inse dahi dünyada vasıta kullanır.
Örnek olarak İsa’yı gösterebiliriz. İsa inmiştir, söyleyeceğini söylemiş ve gitmiştir. Arkasında vahiy bilgi bırakmamıştır. Zaten bırakamazdı; bıraktığı bilgiler dünya anlayışına göre vahiy olmazdı. Çünkü bir bilginin vahiy olabilmesi için meleğin maneviyat alemlerinden Tanrının emirlerini dünyaya bildirmesi gerekir. İsa ise Tanrının emirlerini beraber getirmiş ve onları bir insan gibi o vazifede rol oynayacak şahıslara açıklamış, bunun için de hiçbir vasıta kullanmamıştır. Şayet İsa , Tanrının emirlerini maneviyat alemlerinden bildirseydi o zaman o bilgilere vahiy yolu ile elde edilen bilgiler denirdi.
*
Yukarıda ve daha önceki bilgilerimizde de söylediğimiz gibi ; dünyanın tekamülü ile ilgili işler dünyada yetişen varlıklara yaptırılır. Bu sebeple İsa , Şuurlu İmana zemin hazırlamış sonra bu işe Muhammed ( ki, tekamül ederek yüksek idareci varlıklar seviyesinde vazife görmeye liyakat kazanan en ileri varlık olarak) dünyaya inmiş ve İsa’nın hazırladığı zemin üzerine Şuurlu İmanın esas prensipleri olan İslamiyeti o devrin şart ve imkanlarına uygun olarak kurmuştur.
Kur’an’daki bilgiler birçok şekillerde tasnif edilebilirler fakat en mühim ve şimdiye kadar yapılmayan tasnif ile ikiye ayrılabilirler :
- Bilgi meleği vasıtası ile Muhammed’e bildirilenler ki, bu bilgi meleğine Cebrail(cibril) denilebileceği gibi İsa’da denilebilir. Çünkü o, madde ölçülerine sığmayan bir varlığın tezahürüdür.
- Ku’an’ın pek az yerlerindeki doğrudan doğruya irtibat.. bu bilgiler Tanrının , bilgi meleği vasıtası ile değil de doğrudan doğruya bilgi verişidir.
Bir vasıtanın bu tarzda doğrudan doğruya bilgi alabilmesi için ise, o varlığın Mutlak Nizama göre “ Bilgi Melekleri” seviyesine tekamülle yükselmiş olması gerekir. Dikkat edilirse Tanrının emirlerine zaman zaman Muhammed’in doğrudan doğruya muhatap oluşu Mutlak Nizamın bilgi veriş nizamına uygundur.
Kur’an tetkik edilirken , hangi bilgilerin Bilgi Meleği vasıta edilerek, hangi bilgilerin de vasıtasız olduğu açıkça hitap şekillerinden anlaşılır. Kur’an’da bazı hususlar vardır ki, Bilgi meleği vasıta edilereksırf Şuurlu İmana zemin hazırlamak maksadı ile devrin realitesine göre verilmiştir. Mesela Tanrı kullarına ibadet emreder ve kendi varlığının tanınmasını ister. Bugünkü dünya realitesi bu sözler için , Tanrının buna ne ihtiyacı var diye düşünebilir. Hiç şüphesiz yoktur. Fakat bu şekilde hitap tarzı o zaman zaruri idi ve o hitabı o zamanın insanları bugünküler gibi yadırgamamaktaydılar.
Kur’an’daki direkt tebliğler , Bilgi melekleri seviyesinden transit geçen (1) bilgilerdir (1:Hiçbir işleme tabi olmaksızın doğrudan doğruya geçiş). O bilgiler Bilgi melekleri tarafından değil , En Yüksek Varlık tarafından istenildiği gibi tebliğ edilmiştir.
Kur’an direkt vahiyin ilk denendiği kitaptır. Bu hususta, vahiye dayalı diğer kitaplardan ayrılır. Bilgi Melekleri ise dünyada vahiyi söz olarak söylemiş kimselerdir. Şu halde onların sözlerini kitapta toplayan vazifeliler , Bilgi meleğinin bir insan şekline girerek söylediğini vahiy olarak almışlardır. İncil , bu tarzdaki vahiyden hasıl olmuştur. Bilgi Meleği İsa, bilgilerini bir şahsa değil, birçok şahıslara açıklamıştır. Sonradan bu şahısların ayrı ayrı kitaplarda topladıkları bilgiler , İsa’nın söylediklerini ayrı ayrı menşe’lerden tetkik imkanı vermiştir.
Muhammed ise vazifesinin bilgileri ile yüklü olarak gelmiş ve ona vazifesini dünya realitesine uygun olarak hatırlatan bir bilgi meleği ile karşılaşıncaya kadar vazifeye otomatik olarak hazırlanmıştır. Ona bir seyahatinde vazifesi hatırlatılmıştır. Bunu yapan ise İsa’nın tezahüründen başka bir şey değildir. Nitekim aynı varlık ilerde Cebrail olarak tezahür etmiştir. Cebrail vasıtası ile alınan bilgilerle ve direkt vahiyle Kur’an meydana gelmiştir.
Evvelce de söylendiği ve bilindiği gibi ; Kur’an devrin realitesine uygun olarak indirilmiştir. Onda tekamülü ilgilendiren her şey mevcuttur. Bu sebeple o , vahiye dayalı olan ve nakil olmayan tek kitap olarak bırakılmıştır.
*
Gerek Hristiyanlığın, gerekse İslamiyetin nüfuz alanlarında azizler , evliyalar , çok yüksek varlıklardan aldıkları bilgilerle Şuurlu İmana hazırlanmakta olan zemini genişletmişlerdir. Arabi , Geylani , Celaleddin (1) Şuurlu İmanı ilgilendiren en yüksek bilgilere vasıta edilenler arasındadırlar ki, bunların adetleri yüzbinlerin üzerindedir.
( 1:
ABDÜLKADİR GEYLANİ: Geylan 1077-Bağdat 1166: Tasavvufun kutuplarından Türkistanlı bir Türktür.İslam dünyasında en yaygın olan Kadri tarikatının piridir. Hazar denizinin güneyinde bulunan Geylan’da doğmuştur. Darda olanların imdadına yetişen anlamında “ Gavs-ı Azam” lakabıyla anılır. Bağdat’ta aldığı tasavvuf eğitimi üzerine geniş halk topluluklarına hitap etti. Hatta birçok Hristiyan ve Musevi’den de izleyenleri ve öğrencileri olmuştur. Yirmibeş yıl süren bir inzivaya çekildi ve halk içine tekrar çıktığında kemalinin doruğuna ermişti. Tekrar vaazlarına başladı ve tarikatı bu dönemlerde kuruldu. Dokuz adet kitabı vardır ve kendisinden sonraki bütün mutasavvıflar üzerinde fikren tesiri olmuştur. Türbesi Bagdat’tadır.)
MUHİDDİN-İ ARABİ : Endülüs ”İspanya” 1165 – Şam 1240 : Şeyh-i Ekber ( en büyük şeyh) diye anılan büyük mutasavvıf , filozof. Arap asıllıdır. Gençliğinde birçok mürşidten istifade etti ve bir arada halvete ( inzivaya) çekildi. Otuz yaşından sonra seyahatlere ve kitap yazmaya başladı. Mekke’de dört yıl kaldı. Gece gündüz durmadan Kabe’yi tavaf etti ve düşünerek çalıştı. 1204’de Konyalı bir hac kafilesi ile tanıştı ve onlarla çok iyi anlaştı. Davet üzerine Konya’ya gitti. Bir süre Konya’da kaldı ve Selçuklu sultanı Kılıö Arslan’ın himeyisini gördü. En sadık ve sevgili talebesi Sadreddin-i Konevi’dir.
Tasavvufu felsefe ile yoğurarak , metafizik ve ahlaki değerleri , yüksek ve ince fikirlerle işlemiştir. Ekberiyye diye bir tarikatten bahsedilirse de , onun tasavvuf tarihindeki tesiri ; böyle bir tarikat yoluyla olmaktan daha çok eserlerinin ve fikirlerinin gördüğü yaygın beğeni ile izah edilmelidir. Sekiz büyük kitabı vardır. En önemlilerinin ; Füsus-ül Hikem ve Fütuhat-ül Mekkiye olduğu kabul edilir.
MEVLANA CELALEDDİN MUHAMMED (rumi) : Belh 1207 – Konya 1273): Mevlevi tarikatının piri ve İslam tasavvufunun en büyük temsilcilerinden birisi , belki de birincisidir. Alimlerin Sultanı lakabı ile anılan Bahaeddin Veled’in oğludur ve Horasan’da yaşayan Türklerdendir. Belh şehrinde dünyaya gelmiştir. Moğol istilası sebebiyle ailece batıya göç ettiler ve 1221’de Konya’ya yerleştiler. İlk öğrenimini çağın ünlü bilgini olan babasından gören Mevlana’nıhayatındaki en önemli şahıs Tebriz’li Şems adındaki derviştir. Şems’in Konya’ya gelişinden sonra görüşleri tamamen derinleşen Mevlana onun ölümünden sonra en coşkulu dönemini yaşar hale gelmiştir. Devrindeki Selçuklu Sultanları ve vezirlerinden en aşağı halk tabakalarına kadar herkesin sevgilisi olmuş , Moğol istilalarından bunalmış. Anadolu halkına en büyük moral desteği sağlamıştır. Yüksek şiir gücünün de görüldüğü eserleri tasavvufun birer abidesi durumundadır. Beş büyük eserinden Mesnevi’si bugün nerdeyse tüm dünya dillerine çevrilmiş bir dünya klasiğidir. Mevlana hoşgörüsü ve sevgisi , dünyanın her tarafında hatta Amerika’da mevlevihanelerin açılmasına sebep olmuştur. Konya’daki türbe dergahı her dinden insanın ziyaretgahıdır.)
Her devirde bir esas vazife muhiti , bir de o vazife muhitine liyakat gösterdikleri taktirde dahil olabilecek vazifeli namzetleri vardır. İslamiyetin yayılma zamanlarında maneviyat alemlerindeki birçok varlıklar dünyadaki birçok şahısa , esas vazife ile ilgili fakat çeşitli gayelerle kendi düzenledikleri bilgileri vermeye başladılar ; hatta bu bilgileri alanlardan bazıları kendilerini peygamber ilen edecek kadar ileriye gittiler.
Bütün bu hadiseler esas vazifenin etrafında nelerin cereyan edebileceğini bildirmek için anlatılmaktadır. Bu gibi faaliyetlere tekamülde olumlu rol oynadığı sürece müsaade edilmiştir ve edilmektedir.
Görülüyor ki, zaman zaman birçok yerlerde tezahür edebilen bir Bilgi Meleği mevcuttur. Bu yüksek idareci , tekamül ile ilgili en mühim vazifeyi ifa etmiştir. Yine görülüyor ki bu varlık dünyayı kucaklamış durumdadır. Lüzum hasıl oldukça gerektiği şekilde tezahür edebilmektedir.
İşte ; tekamül ederek bilgi vazifeleri ifa edilmiş İsa ve Muhammed ile Şuurlu İmana girilmiştir. Şimdi yüksenilen devre ise Şuurlu İmanın “şuurlu” devresidir. Gerçi İsa’nın hazırladığı zemin ve Kur’an’nın ihtiva ettiği bilgilerle Şuurlu İmana adım atılmıştır fakat bu, Şuurlu İmanın bir başlangıç , bir hazırlık devresidir. Çünkü Şuurlu İmana ancak onu din devrinden ayıran bilgilerle ve şuurla girilebilir.
Bu devredeki bilgilerin de şuurlu bir tasnife tabi tutulmaları icap etmektedir :
1. Hazırlık bilgileri,
2. Vazife bilgileri,
3. Ana bilgiler ( Bilgi Melekleri tarafından verilen)
4. Vasıtasız ana bilgiler ( Mutlak bilgi).
1. Hazırlık bilgileri:
Bu bilgiler bir asırdan beri muhtelif vasıtalarla vazifeliler tarafından verilen bilgilerdir. Bu devirde doğru bilgiler kadar , yanlış , yalan ve kasıtlı bilgilerden de faydalanılmıştır.
2. Vazife bilgileri:
Bunlar bilgi melekleri tarafından verilen bilgilerdir.
3. Ana bilgiler :
Ana bilgiler de Bilgi Meleği tarafından verilmekte fakat bu bilgiler diğer varlıklardan farklı bir selahiyetle düzenlenmekte, sade bir lisanla konuşur gibi verilmektedir. Veriliş tarzındaki hafiflik bilgilerdeki ağırlığı azaltmak içindir.
4. Vasıtasız ana bilgiler :
İzahı imkansız yüksekliklerin bilgisidir. “ Kitap” muhteviyatına aittir. “vasıtasız ana bilgiler”de şu verdiğimiz ana bilgilerdeki ayrıntılar yoktur. Onları idrak edebilmek için bu bilgilere lüzum vardır(1). (1: Şuurlu İnanç’ın 1. cildinde 666. bilgiyi hatırlatmaktadır.)
Vasıtasız ana bilgilerde teşevvüşe düşürecek kısımlar yoktur. Çünkü o bilgiler , öğrenilmiş , benimsenmiş bilgilerin aldıkları son şekildir. Onların öğrenilip, benimsenmesinde ise ANA BİLGİLER’e ihtiyaç vardır.
Vazifede esas ; “ ana bilgiler” ve “ vasıtasız ana bilgiler” dir.
*
Bir de bambaşka bilgiler vardır. Bunlar hiçbir manevi irtibat sonucu ortaya çıkmış bilgiler değildir. Medyom olan şahıs kendisini herhengi bir irtibatta zannetmekte ve aklına gelen şeylerin bir varlık tarafından bildirildiğini zannetmektedir. Metapsişik araştırmalarda medyom olarak kullanılan şahısların çoğu bu gibi olanlardır.
Kendisini, hiçbir irtibatta olmadığını bildiği halde medyom olarak göstermek isteyenler de vardır. Bunlar his ve düşüncelerini tebliğler halinde açıklarlar. Böyle hareket edişlerinin de kendileri için hiç şüphesiz ki çeşitli sebepleri vardır ; ve bunlar çok azınlıktadırlar.
Özet olarak ; tekamülde yanlış veya hatalı olduğu bilinerek dahi yapılan çalışmalardan , ortaya atılan bilgilerden faydalanılmaktadır. Buna rağmen ilmi ve ahlaki hususlarda maneviyat alemlerinden verilen kıymetli yol gösterici bilgilerin verilmesine devam edilecektir. Çünkü şuurlu bir imanda bu bilgilere lüzum vardır. Fakat bu bilgilerden ancak menşe’lerinin manevi olduğu iyice anlaşıldıktan sonra , şuurla faydalınabilir.
Bilgileri tasnif , Şuurlu İmanın kurulması için en mühim noktalardan biridir. Bilgilerin üzerinde hassasiyetle durulması gerekir. Bunun için bilgilerin “ ana bilgi” esaslarına dayanılarak tasnif edilmesi gerekir. Bu tasnifin yapılması için de ana bilgilerin öğrenilip benimsenmiş olması şarttır.
889.
KENDİNİ KORU
Zerrelik ve hiçlik haline halel getirecek şeylerden kendini koru.
890.
EN BÜYÜK
Her vücut daha büyüğünün bir uzvudur. En büyüğü ise hepsini kapsar. Bu söylenenler robotlar ve maddeler içindir. Ruhlar, manevi değer ve varlıklar, mekanla izah olunamazlar. Onlar daha kudretlilerine tabi tesirler halinde tezahür ederler.
En büyük kudret en büyük tesirdir. O maddi , manevi herşeyi kucaklar , her şeye hakimdir. Her şey O’nundur, Ondandır.
891.
TÖVBE
Tövbe insanları Şuurlu İnanca hazırlayan en mühim faktörlerden biridir. Bir insanı evvela yapmaması gereken şeylere karşı alaka hissettiren, insana iradesieile karşı koyamadığı şeyleri yaptıran , sonra da pişman eden onun bu şeyleri bir daha yapmaması için tövbeye zorlayan ekseri per’dir.
Ekseri diyoruz çünkü insanı, yapılmamasını bildiği şeylere zorlayan kuvvet her zaman per değildir. Bir insan per’in zorlamasına lüzum kalmadan da fenalık yapabilir ve sonra pişman olur ve tövbe etmek ihtiyacını hisseder.
Per ; zorlaması olmayan kötülükler sonrasında da insanları tövbeye zorlar. Yani bir insanı kötülüğe meylettiren sadece per olmamakla beraber onu tövebeye zorlayan per’dir.
İnsanlar yapmamaları gereğini hissettikleri şeylere karşı ilgi duyarlar. Bu ilgi onlara doğru bulmadıkları, beğenmedikleri , tavip etmedikleri şeyleri yapmaya zorlar. Sonra da tövbe ihtiyacını hissettirir. Bir insanın yapılmaması gerektiğini hissettiği şeylere karşı ilgi duyması , hatta bu ilgiyi zaman zaman mevcut iradesi ile durduramaması , sonradan da pişmanlık hissederek tövbe etmesi ; ona çok yönlü değer kazandırır :
1. İradesini biler ve kuvvetlendirir.
2. İlerde yine ilgi duyması muhtemel olan şeyi tekrarlamamak için tövbe etmesi şahsına olan itimadını arttırır.
3. Onu kendi kendisinden mes’ul tutmaya alıştırır.
4. Bir insanın kendi kendisine emanet edilerek yaşadığını idrak edebilmesi için öncelikle birçok hususlarda pişmanlık hissetmesi ve tövbe ihtiyacını duyması gerekir.
5. Tövebe, bir insanın yapmamaya karar verdiği şeye iradesi ile karşı koyacağına söz vermesi demektir. Bu söz per yolu ile ruhuna oradan da Tanrıya kadar yükselen bir sözdür. Tövbe eden insan evvela tövbe ettiği hususta denenir.
Direnir ve başarırsa artık o hususta alaka duymamaya başlar. Onu evvela deneyen , sonra da ona yardım eden Per’dir.
6. Tövbe ettikleri şeyleri tekrarlayanlar ekseri , bir önceki pişmanlıktan daha fazlasını hissederler. Tekrar tövbe etmek ihtiyacını hisseder ve tövbe ederler. Fakat bu defa geçirecekleri denemeler daha ağır ve per’den alacakları yardım ise daha az olur.
7. Sık sık tövbesini yenileyenler bir müddet sonra bir takım teselliler bulur, icat ederler. Artık tövbeleri öncekileri kadar tesirli değildir. Bu taktirde artık o insanı denendiği hususta denemekten vazgeçilir. Çünkü o ,denendiği hususta henüz daha muvaffak olacak ve değer kazanacak mertebeye erişmemiştir.
8. Ağır tekamül vazifelerinde irade kudretine ihtiyaç vardır. Dünya şartlarına göre bu iradeyi vazifelilerin kazanabilmesi için ekseri vazifeliler sun’i olarak yapılmaması gereken şeylere karşı alaka hissederler. Yaptıkları taktirde de tövbe etme lüzumunu duyarlar. Vazifeye hazırlanan bir insan , zaten tekamül etmiş bir insandır. Bu sebeple onun , karşılaşarak iradesini bilemesi(1) gereken hadiseler, normal bir insanın karşılaştığı hadiselerden çok daha ağır ve tesir edicidir.(1: “ siz bir bıçaksınız ve dünya bileği taşıdır”. Mustafa Molla ( yüksek rehber varlık.)).
Kısaca ; bir insan tövbe ettiği bir şeyi tekrarlamamak için gayret sarfederse değer kazanır. Bu değeri kazanmasında , verdiği sözün (tövbenin) rolü büyüktür.
892.
TESİRLER
Dünyada yaşamakta olan insan halindeki bir ruh maneviyat alemleri ile daimi surette irtibat halindedir. Fakat bunu ; tıpkı zayıf bir elektrik cereyanını hissetmediği gibi hissedemez. Fakat bu cereyan onu , farkına varmadan maneviyat alemlerine yöneltir.
Ruh tekamül ettikçe daha fazla hissedilir bir hale gelen bu creyan , ruhu maneviyat alemlerine nüfuz etmeye zorlar. Bu cereyanın ruhu ve bedenini tamamen tesir altına alması , ruhun bedene hakim olduğunun ifadesidir ki ; muhtelif safhaları olan bu hale aşk(2) hali denir (2: Tanrı aşkı (cezbe) ifade edilmekte).
Bir insan , ruhundan birçok tesirler alır. Maneviyat alemlerine anten halinde uzanan bir tesir düşünün. Bu anten , maneviyat alemlerinin derinliklerine doğru uzandıkça daha büyük tesirlerle karşılaşır. Bir ucu ruhta olan ve durmaksızın uzayan bu antenin gövdesi uzadıkça o antenin yüzeyine çarpan tesirler fazlalaşır. İşte bu antenin ruha bağlandığı noktada per vardır. O bu antenin yüzeyine çarpan ve ruha doğru yol alan tesirleri süzgecinden geçirerek ruha ulaştırır. Fakat bu mecazi anten sadece manevi tesirleri alan bir antendir.
Bir de ruhun bedeni (3) vardır ki , o da maddi tesirleri alan ve ruha ulaştıran bir antendir(3: insan bedeni). Bu anten ile ruh arasında da yine per vardır. Per, bedenden maddi yollardan gelen tesirleri süzgecinden geçirir ve ruhun tekamülü ile ilgili olanlarını ruha iletir.
Bedenin ilettiği tesirler maddi yollardan ruha uzanan manevi tesirlerdir ki , insanlar bu manevi tesirleri ancak maddi kalıplar içerisinde hissederler.
Bir de ruhun per’den aldığı bağlı tesirler(4) vardır ki , bunlar ruhu tekamül planına uyduran dümen rolünü oynayan tesirleridir(4: dürtüler).
Ruhun hariçten( dünyadan) değil de , per vasıtası ile bedenden aldığı tesirler de vardır. Bu tesirlerde hariçten gelen tesirler gibi per’in kontrolünden geçerek ruha ulaşırlar. Bu tesirler , bedendeki değişiklik veya hallerin per süzgecinden geçtikten sonra ruha yansıyışıdır.
Bütün bunlardan başka bir de ruhun , per tesiri altında eski tecrübelerini hatırlaması va zaman zaman ( tekamül planına göre) onlardan faydalanması vardır.
Bir de ruhun , per’in sınırladığı hudutlar içinde , hür hayatı ve bu hayattan hasıl olan tesirler vardır ki , per ile bağlı olan ruhlar bu tesirleri perin kontrolü altındaki tesirlerden ayıramazlar.
Şu halde dünyadaki bir ruh şu tesirler altındadır:
1. Ruhun maneviyat alemlerine nüfuz arzusundan hasıl olan ( manevi) tesirler.
2. Ruhun beden yolu ile aldığı per süzgecinden geçerek ruha ulaşan ( maddi yollardan geçen) tesirler.
3. Ruhun per’den aldığı tesirler.
4. Per sınırlayışı altında ruhun eski tecrübelerinden aldığı tesirler.
5. Ruhun per aracılığı ile robotlu ortamlardan aldığı tesirler( maddi yollardan alınan manevi tesirler).
Ruhun almakta olduğu bu tesirler birbirleri ile Mutlak Nizama uygun olarak irtibattadırlar ve bir uyum halindedirler.
Ruh edindiği ( per süzgecinden süzülerek alınan) bilgilerle, daima , hür ( veya saf) tesir alanını genişletir. Ruhun saf tesir alanının büyümesi , etrafındaki per çemberinin genişlemesi demektir. Bu çember genişledikçe çember dışındaki birçok değerleri çember içine toplar ; böylelikle saf değerini arttırır (ki bu değerler manevi tesirler halindedirler).
Ruhu , dolayısıyle insanı ilgilendiren bütün hadiselerin sırları, bu kısa tebliğin içinde saklıdır. Hastalıklar , sevinçler , kederler hep bu tesirlerden husule gelirler. Birçok karanlık husus , ilerde, bu tesirler arasındaki münasebetlerle aydınlanacaktır.
Şu halde evvela ruhu ilgilendiren tesirin hangi menşe’li olduğunu bilmek gerekir. Menşe’ teşhisinden sonra o tesirden üstün tesirlerin yardımı ile , tesirden hasıl olan dert giderilir. Ruhu tesir altında bulunduran bu güçlerden en önemlisi ve kuvvetlisi , ruhun varlığı üzerinde kendi hür tesirleri ile yaptığı icraattır (1) ( 1: İnsanın bazen olumsuz düşüncelere takılıp ruhi gücü olan tahayyülü ile yarattığı endişe ve üzüntüler örnek olabilir). Bu tesirleri güçleri ve önemleri bakımından şöyle sıralayabiliriz :
1. Ruhun öz ( hür ) tesirleri.
2. Per sınırlayışı altında kendi öz değerinden hasıl olan tesirler.
3. Ruhun bedeninden ( bağlı olduğu robottan) per aracılığı ile aldığı tesirler.
4. Ruhun per aracılığı ile robotlu ortamlardan aldığı tesirler ( maddi yollardan alınana manevi tesirler ).
893.
SEVGİ
Seviniz. Birbirinizi incitmeyecek, kıramayacak kadar seviniz. Hakikatte çirkin yoktur. Çirkinlikleri güzel görecek kadar seviniz. Biliniz ki Tanrının size sunduğu en mühim anahtar sevgidir. Onu kullanınız. Kin, hırs , intikam gibi şeyler sevginiz içinde eriyip gitsinler. Ve siz her şeyi sevmekle , en kudretli insan olacağınıza inanınız.
894.
İBADET
İnsan mabet , sevgi ibadettir.
895.
RUH VE MADDE İLİŞKİSİNİ SAĞLAYAN
MANEVİ ROBOT DEĞERLER
Bir musluktan akan su her ne kadar sicime benzerse de onu düğümleyemezsiniz. Sicim ise düğümlenir. Keza iki musluktan akan suyu birbirine bağlayarak birleştirmeye imkan yoktur , fakat iki sicim birbirleri ile bağlanarak birleştirilebilirler.
Sicim gibi , akan su da , sicim de maddedirler fakat bunları birbirleri ile düğümleyerek birleştirmeye imkan yoktur. Görülüyor ki , maddeler arasında bile bağlar kurabilmek şartlara tabidir. Bu sebeple de iki maddeyi arzu edildiği şekilde birleştirmeye veya bağlamaya imkan yoktur.
Vaziyet böyle iken manevi değerler ve varlıklarla maddeyi birleştirmek imkansızdır. Çünkü :
1. Maddi ve manevi varlıkları ölçen ölçüler başkadır.
2. Maddi ve manevi değerler , değerlerinin azlığı ölçüsünde birbirlerine yaklaşırlar. Fazlalığı ölçüsünde de birbirlerinden uzaklaşırlar. Fakat bu uzaklaşış manevi bir uzaklaşıştır.
Manevi değerlerle maddeyi birbirlerine bağlamak , ancak vasıta ile mümkündür. Manevi değerlerle( varlıklarla) robotları bağlayan ise vasıta rolü oynayan saf robot değerlerdir. Ruhu izah ederken kullanılan “ per” ismindeki değer de bu değerlerdendir.
ESASLAR :
1. Maddi ve manevi değerler birbirleri ile bağlanamazlar. Onları birbirlerine bağlamak için vasıtaya ihtiyaç vardır.
2. Manevi değerleri ve maddeyi ( robotu) birbirine bağlayacak olan değer ; hem robotluk, hem de manevilik hassasını haizdir.,
3. Ruhu maddeye bağlayan manevi robot değer ise per’dir.
Basit izahlarda, “ ruhu maddeli hayata bağlayan perispridir” denilebilir.
Bu izah , per izah olunmadan evvel daha yüksek bilgilere hazırlayan bir izahtır. Ruh-madde münasebetlerinde perin izahından önceki anlatımlar ile sonraki anlatımlar Mutlak Tekamül Nizamına göre başka başkadır :
Ruh , tekamülü boyunca daima öz değeri istikametinde hamleler yapar. Bu hamleler onun etrafında perin , yani sınırlayıcı çemberin genişlemesine ve sonucunda ruhun serbest tesir alanının büyümesine sebep olur.
Tekamül mücadelesi sadece robotlu ortamlar içinde değildir. Ona maneviyat alemlerinde de devam edilir. Fakat ruh asıl tekamül mücadelesini kendi tesir alanını genişletmek için yapar. İyi yoldan ve sadece güzelliklere ulaşmak için yapılan bu mücadeleye diğer maddi manevi dış mücadeleler de tesir ederler.
Ruhun tesir alanını genişletmek için liyakati ile yaptığı mücadelede esas ; per çemberini genişletmektir. Şimdi yukardaki izahatı biraz daha açıklayalım :
Ruh , per ve ser ile bir arada düşünülebilir. Ruhun robotlu hayatı izaha başlanmış ve bu izah birçok safhalar geçirmiştir ;
I. Evvela per’den bahsedilmemiş , böyle olduğu için de ruhun maddeye perispri denilen ince nesne tarafından bağlandığı anlatılmıştır. Daha sonra da ; perispriye ne madde , ne de manevi denilemiyeceği , her ikisinin özelliklerine de sahip olduğu açıklanmıştır.
II. Per’in izahı ile birlikte , perisprinin ruhtan ayrı değil , bir arada olduğu belirtilebilmiştir. Bu anlatımın çok mühim yanları vardır :
a. Per’in ölümle ruhtan ayrılmadığının izahı..ki , per per izah edilmeden evvel bu husus belirtilemiyor ve perispri ruhtan ayrı olarak anlatılıyordu.
b. Per , manevi bir robot değerdir. Çünkü ruh denen tam manevi bir değerin , madde ve diğer robotlarla irtibata geçebilmesi için böyle bir değere ihtiyaç vardır. Çünkü per denilen “manevi robot değer” tekamül yerlerinin esasını teşkil eden bütün robotların esasıdır ve Tanrının ilk var ettiği manevi değerlerden biridir.
Bu sebeple o, kolaylıkla tekamüle sevk olunan varlıklarla ( ruhlarla) temasa geçebilmekte , onlarla manevi varlık olarak kenetlenebilmektedir. Ve onda aynı zamanda kaba robot olma hassası mevcuttur. Bu hassa onu kolaylıkla kaba robotlarla temasa geçirmekte ve onlara bağlanabilmesini temin etmektedir.
Bir an için ruhların tekamüle per ile bağlanmadan sevk edildiğini düşünün . o zaman ruhlar robotlara karşı gereken alakayı duyma özelliğine sahip olmayacaklardı. Onlara karşı kayıtsız kalacak , hatta mevcudiyetinin bile farkına varamıyacaklardı.
Hiç şüphesiz ki Tanrı , onlara daha başka imkanlar verebilir ve per’siz de robotlarla temasa geçebilmelerini sağlayabilirdi. Fakat bilindiği gibi bir Mutlak Kanun ve bu kanuna uygun gelişen Mutlak Nizam vardır ki, yine bu kanun aynı nizama uygun olarak “ Kanunlar” halinde de tezahür eder. İşte bu esas , bir perin mevcut olmasını icab ettirir. Bunun da böyle olmasını isteyen , başka türlü olmasını istemeyen Tanrıdır.
Kısaca ; per, hem hem tekamüle sevk olunan varlıklardaki manevi cepheye , hem de robotluk hassasına sahip bir irtibat değeridir. O , tekamüle edecek varlıklar tekamüle sevk edilirken bağlanan bir değerdir. Bu sebeple , ruhlar varlıklarındaki per değerini kendi varlıkları ile mezcedilmiş(1)(1: birbirine katmak , katıştırmak) hissederler.
Bir ruhun öz varlığını per’den ayırabilmesine, hatta varlığını persiz hissedebilmesine imkan yoktur. Nasıl ki dünyada bir insan ruhuna bağlı koskoca bir bedeni ruhundan ayrı düşünememekteyse , ruhun da varlığını per’den ayrı tasavvur edebilmesine imkan yoktur. Hem de bu , bir insanın ruhunu bedeninden ayrı düşünebilmesiyle mukayese edilemiyecek kadar zor bir iştir.
Önceki tebliğlerde ; “per, ruha idrak arifesinde bağlanmıştır “ denilmişti. Bu şaşırtıcı fakat doğru bir tebliğdir, çünkü ; per asıl per’lik rolünü “ idrak safhası” ile oynamaya başlar. Ve per , tekamül safhalarına uygun olarak değişen bir değerdir. Şu halde perin tarifini şöyle yapabiliriz :
“ Tekamüle sevk olunan varlığa bağlı bulunan manevi robot değerin , varlığın idrak safhasına yükselmesi ile aldığı hale per denir ”.
Varlıkların robotlu tekamülleri müddetince (2) (2: Mesela madde kainatındaki bedenli tekamülleri müddetince) per’i ruh ile beraber düşünmek doğrudur ;
I. Ruh robotlu bir ortamdan ayrılırken o ortamın robotlarını terkeder. Fakat per yine varlığına bağlı kalır. Bunun böyle oluşunun sebepleri evvelce bildirilmişti.
II. Bilindiği gibi per ruhun ahiret safhasınca tekamül etmesinde en mühim rolü oynar. O , ruhun yaşadığı ayrı ayrı ahiret safhalarını birbirine bağlayan , ekleyen değerdir. Ruhların ayrı ayrı ortamlarda geçen tekemül safhalarının planlarını tanzimde ve bütün bu safhaların birbirini tamamlatır hale gelmesinde en mühim rolü per oynar.
Fakat bir de ahiret hayatı ötesi yüksek manevi hayatları vardır ki ; bu devrede idrakle per halinde tezahür etmeye başlayan manevi robot değer artık per halinden başka türlü tezahür etmeye başlar.
Tanrının ilk var ettiklerinden olan manevi robot değerlerin bir ucu en kaba robotlarda , diğer ucu da en yüksek maneviyat alemlerindedir. Bu sebeple onu zirve ile kaide arasında dikine gelişmiş bir ipe benzetebilirsiniz. İşte ruhlar varlıklarına bağlı bulunan tırmanılması zor ve tıpkı bir yağlı halata benzeyen bu iper tırmanarak yükselebilirler.
Ruhlar bu manevi değerden faydalanarak ileri merhalelere yükselirler. Mesela ruh artık robotlu tekamül merhalelerini geride bırakmıştır. Böylelikle de bağlı bulunduğu manevi değerin , onu robotlarla bağlama işine lüzum kalmamıştır. İşte tekamülün bu safhasında ruhların manevi robot değerinin “ robotluk hassasına” hitiyaçları kalmaz. Fakat onun manevi yönünden faydalanarak tekamül ederler ki , bu devrede manevi değer artık “per” değil fakat ruhun şuurla faydalandığı ( manevi robot) bir değerdir. Bu hali insanların tekamül ederek dünya maddelerini emirleri altına almasına benzetebilirsiniz.
Yukarda kısa olarak izah ettiğimiz “yüksek tekamül devresini “ Şuurlu İnancı izah ederken anlatmaya lüzum vardır. Bu devredeki ruhlar da vazife gayesi ile robotlu ortamlarla temasa geçebilirler. Bu teması da per vasıtası ile temin edebilrler. Fakat artık onların perin emrinde değil , perden vazifeleri için şuurla faydalanacak durumdadırlar. Tekamülün bu safhasında peri ruhtan ayrı düşünmek daha doğrudur.
Yüksek tekamül merhalesindeki bir ruhun dünyaya vazifeli olarak gelmesi gerektiğini düşünelim. Mutlak Nizama uygun olarak ,onun bedenlenmesi icab eder. Bu sebeple de o, şuurla , öz değeri haline getirdiği manevi değreden faydalanır ve onu tanzim ettiği planın tatbiki için kullanır.
Mesela , bir vazifeliye robotlu ortamlarda zaman zaman hatırlaması veya unutması gerekenleri hatırlatan ve unutturan bu değerdir. Vazife icabı , robot tesirler altındaki ruha lüzumlu ikazları da yine per , ruhun tanzim ettiği plana uygun olarak yapar.
Bu ve buna benzer bir çok hususlarda perden faydalanılır fakat bir vazifeliye vazifesi devam ettiği sürece yapılan yardımlar, sadece perin yaptığı yardımlardan ibaret değildir. Ruh, daha birçok yarım ve bilgiler alır.
Şu halde, bu merhaledeki bir varlığa yardım eden robot değer , per tanımındaki özellikleri bulunan bir değer değildir. Çünkü , o , ruhun iradesi ile per özelliklerini edinmiştir. Onun per halinde tezahüer etmesini bir ihtiyacı karşılamak için istemiştir. Bu sebeple per’e ; “ruha bağlı olan manevi robot değerin ruhu kontrol altında bulundurduğu müddetçe alacağı hale per denir.” denilebilir (1). (1: Ruhun onu kontrol altına alıp kullanması ise yüksek tekamül merhalelerindedir ve orada , bilinen per özelliğinden uzak bir durumdadır).
Dünya robotlu bir tekamül yeridir. Bu sebeple oradaki ruhları tetkik ederken perispriyi , ruh , per ve serden meydana gelmiş olarak düşünmek yerindedir. Per öyle bir manevi değerdir ki bütün tekamül yerlerinin esasını oluşturur. Bu sebeple bir ruhun dünyaya gelip gittikten sonra başka bir tekamül yerine gidebilmesinde aynı per rol oynar.
Yukarda da izah edildiği gibi , gerek vazifeli varlıkların, gerekse vazifeli organizatörlerin (meleklerin) , herhangi bir tekamül yerinde tezahür edebilmeleri için , o yerin esas ana robotu ile irtibat kurmaları gerekir. Aksi halde o tekamül yerlerinde gözle görünür , elle tutulur şekilde tezahür edemezler. Bu sebeple de onlar zaman zaman manevi robot değerlerden faydalanırlar.
Mesela İsa , manevi robot değerlerden faydalanarak insan halinde dünyada tezahür etmiştir. Meleklerin insandan başka şekillerde mesela ışık halinde tezahür edebilmeleri için de aynı değere ihtiyaçları vardır. Aksi halde o yerlerin varlıkları tarafından fark edilemezler.fakat bir melek robotlu ortamları daima kontrolü altında bulundurabilir ve bu değere ihtiyacı olmadan da o robotlu ortam üzerinde manevi tesirlerde bulunabilir ve maddeler ( robotlar) üzerinde gözükmeden tesirler icra edebilir.
Şu halde , Tanrının ilk var ettiklerinden olan “ saf manevi robot değerler “ tekamülde pek çeşitli ve çok mühim roller oynayarak vaziflerin görülmesini sağlarlar.
Robotlu tekamül devrelerinde ruhları planlarına uymaya mecbur kılan ve onları zaman zaman yine onların menfaatleri için müşgül durumlara düşüren per ; Tanrının ilk var ettiklerinden ve bir ucunun en kaba maddelerede, diğer ucunun ise en yüksek manevi değerlerde olması bakımından , insanları Tanrıya bağlayan bir yol olarak da düşünülebilir. Bu sebeple , o , yani per ; “ ruh şuurla kendi kendisine emanet edildiğini bilip , bizzat varlığının , Tanrının temsilcisi olduğunu anlayıp idrak edinceye kadar “ (per) ruhlarda Tanrıyı temsil eder.
Bu sebeple bazı hususlar göz önünde bulundurularak per’e Tanrının temsilcisi de denilebilir. Yine, robotlu tekamül devrelerinde Tanrının ruha , o ruha bağlı bedenden daha yakın olduğunu hissettiren de per’dir (1). (1: “biz insana şah damarından daha yakınız.” Kur’an 50/16) Hiç şüphesiz ki , Tanrı ruhlara öz varlıklarından da daha yakın olandır. O’dur onları var edip tekamüle sevk eden...
896.
KIYMET BİLMEK
İnsanları sahip oldukları şeylerden çok , sahip olmayı arzu ettikleri şeyler ilgilendirir. İnsanlar senelerce hasretini çektikleri şeye kavuşur kavuşmaz artık onu tabii görmeye , hatta eskisi gibi sevmemeye başlarlar. Birçok şeyin kıymetini ise , onları kaybettikten sonra anlarlar.
897.
DÜNYADA TEMİZLİK
Tıpkı bir tarlanın zararlı otlardan temizlenmesi gibi , dünya da zaman zaman faydasız varlıkların temizlenmesine sahne olur.
Hiç şüphesiz ki faydasız ot ve varlık mevcut değildir. Faydasız tabiri dünya realitesinin bir izah şeklidir.
898.
RUH VE BEDEN MÜNASEBETLERİNDE PER
Ruh dünyaya inerken per vasıtası ile ser’le irtibat kurar ve ruh per-ser’den oluşan sistem diğer maddelerle de plana uygun olarak irtibata geçer. Bedenin oluşumunda per’in ve robot yardımların rolleri büyüktür ve bu robot yardımlara insanlar “tabiat kanunları” derler. Bütün bunları önceki tebliğlerimizde açıklamıştık. Şimdi anlatacaklarımız ; meydana gelmiş bir bedenle ruh arasındaki irtibatın per tarafından ne şekilde sağlandığıdır.
En basit maddi elemanı ser olan beden , ser’in etrafında (plana ve tabiat kanunları denen robot sisteme uygun olarak ) diğer maddelerin toplanmasından ve Mutlak Nizama uygun bir yapı olarak meydana gelmiştir. Ve bu beden yapısında per , çeşitli merkezler halinde rol oynar. Bu merkezler , dıştan gelen tesirlerin ve izlenimlerin ruha ulaşabilmesi için gereken yolların üzerinde ve ruh ile irtibata geçmeden evvel uğrayacağı son duraklar üzerindedir.
Ruhtan bedene gönderilen emirler de bu merkezlerden , dolayısıyle per’in kontrolünden geçerler. Bu merkezleri elinde bulunduran per , lüzumlu tesirleri buralardan bedene yansıtır. Per’in bedenin birçok yerlerinde merkezler halinde tezahür etmesi işi , “ manevi değer” vasfını taşımasından ileri gelmektedir. Çünkü o çeşitli noktalara tesirler halinde hakim olabilecek özellikte bir değerdir.
Manevi değer olan per’in bedende merkezler halinde bulunuşu ; bütün robotların dolayısıyle maddenin esasını teşkil etmesi “ madde haline geçebilmek imkanına sahip , manevi robot değer” oluşundan dolayıdır. Bu şekilde hem manevi hem de madde olarak izah edilebilecek bir kimlikte bulunan per değeri , bedendeki en mühim noktaları elinde bulundurarak mühim vazifesini ifa eder.
Per’in ruh ve beden arasındaki vazifesini şöyle özetliyebiliriz.
1. Ruhtan bedene giden tesir ve emirleri kontrol etmek.
2. Bedenden ruha giden izlenim ve tesirleri süzgeçten geçirmek.
3. Ruh üzerinde gereken tesirleri icra etmek (per bunu bedendeki noktalardan yapmaz, doğrudan doğruya ruha yapar.
4. Bedenle ruh arasındaki irtibat ve münasebetleri kontrol etmek.
Bir ampul nasıl ki elektrik devresine bağlanmadan ışık vermez , etrafı aydınlatmazsa ; per de ruha bağlanmadan bu vazifeleri ifa edecek özelliğe sahip olamaz. Robot manevi değerlere per’lik özelliğini veren , ruhun mevcut değerlenme özelliğidir. Per’in bu vasfını kazanabilmesinde ise Tanrının emirlerini tatbik eden yüksek idareci varlıkların rolü vardır.
Görülüyor ki ruh , robotlu tekamülü süresince kendi özellikleri ve yüksek idareci varlıkların yardımları ile manevi robot değerlerden faydalanmakta ve onları kendi tekamülü için rorbot makinalar gibi kullanmaktadır. Şu halde ; şuurlu gibi gözüken per’deki şuur , Ruhun değerinden ve yüksek idareci varlıkların naklettikleri (1) en yüksek şuurdan hasıl olmaktadır. ( 1: Tanrıdan aktardıkları)
Kainat , kainatlar, her şey ; Tanrının ilk var ettiği manevi robot değerlerden hasıl olmuştur. Ve Tanrı istediği anda bu manevi robot değerlerden hasıl olan sistemleri , kainatları , şuurlandıracak kudrettedir. İşte , tabiat hadiseleri robotlar üzerindeki Tanrı tesirlerinin bir örneğidir. Tanrı bu tesirleri , yüksek idareci varlıklar aracılığı ile icra eder.
Bedenin esası da bu robot manevi değerlerdir. Fakat ancak ruh ile irtibata geçtikten sonra Mutlak Nizama uygun ve per özelliklerine sahip robotlar olarak tezahür ederler.
Bütün vücudun per özelliklerine sahip olabilmesi Mutlak Nizama aykırıdır. Bu sebeple, tekamüle sevk olunurken ruha bağlanan per özelliğine sahip robot manevi değer ile bedendeki maddelerin esaslarını oluşturan manevi robot değerler arasında fark vardır. Bu fark , perin ruhu tesirleri altında bulundurması ve ruhun per’i varlığına kuvvetle kenetlemesidir. Bu sebeple ruhun dünyanın bulunduğu kainata inerken ilk birleştiği ser zerresi , ruha ancak per vasıtası ile bağlanır, fakat ruha per gibi kenetlenmez.
Hakikatte , ser denilen ve en basit madde kabul edilen zerre de tıpkı per gibi manevi değerlerin kesifleşmesinden hasıl olmuştur. Bu hali şöyle örnekleyebiliriz ; bir eldivene yalnız bir el girer. Ona iki el sokulmaya çalışılırsa muvaffak olunamaz.
İşte ruh da Mutlak Nizama uygun olarak ilk birleştiği manevi robot değere otomatik olarak per’lik özelliğini aşılamakata , sonra birleşeceği robot değer veya ( bu değerlerden hasıl olan) varlıklar , ancak ruha ilk kenetlenen robot manevi değer vasıtası ile ruhla irtibata geçebilmekte , bu sebeple de hiçbir zaman per özelliklerinde olamamaktadırlar.
İşte yukarda anlatılan şekilde ruha bağlanmış bulunan per , beden üzerindeki bazı merkezlerden ruh-beden münasebetlerini kontrol eder. Bu merkezler insan bedeninde beyinde toplanmıştır. Bazı manevi hususları ilgilendiren ve halen bilimin tesbit edememiş olduğu bazı merkezler de göğüs ve kalp bölgesindedir. Bütün bu merkezlere “ tekamülü kontrol merkezleri” denilebilir(1) (1: Yoga öğretisinde “şakralar” adı verilen merkezler.)
Robotlu tekamüllerini yaşayan varlıkların tekemülleri ile ilgili “her şey” bu merkezlere uğramadan ruha yansımaz. Robotlu tekamülü gereği dışında olup da herhangi bir sebeple dünyada bulunanlarda ise aynı vazifeyi per’in yerini tutan fakat önceki tebliğlerde , per denilmemesi gerektiğinden bahsettiğimiz manevi robot değerler yaparlar.
899.
DEVİR EDİP DÖNEN TABİAT HADİSELERİ
Tabii hadiseler ve bu hadiselerin dayandığı kanunlar (nizamlar) , kurulu bir saat gibi , Mutlak Nizama uygun olarak çalışan bir mekanizmaya , bir makinaya benzetilebilir. Kısaca ; tabiat robot bir teşkilattır . Bu teşkilat “ devir “ esası üzerine kurulmuştur. Bu devirler tekrar başladıkları yerde vaya başladıkları yerin yakınında son bulan devirlerdir. Onlar sadece tekrar yaşanır ve devredip dönerler. Fakat tekrar yaşanan ve dönen tabiat sistemine tabi olan tekamüldeki varlıklar , bu dönüşlerden nasiplerini alırlar ve bu dönüşlerle gayet güzel ayar edilen hadiselerle karşılaşarak tekamül ederler.
Bu devirler her tekamül yerinin özelliklerine uygun olarak devam eder. Mesela devir eden tabiat sistemlerinin içersinde o sisteme uygun olarak yaşayan bir insan , bu devirlerin tesirleri ile tecrübe sahibi olur, yaşlanır. Bir ağaç, devirler arttıkça büyür, gelişir ve nihayet ölür.
Bütün tabiat sistemi , devreden iç içe birçok dairelerin dönmekte oldukları bir sistem olarak düşünülebilir. İşte bu devirlerin kesişmelerinden , çarpışmalarından meydana gelen hadiseleri , o hadiseleri yaşayanların tekamül planlarına uygun hale getiren de per’dir.
900.
DÜNYA UYKUSU
Sana , dünya hayatından sonra hayat yoktur diyene ; “ uyku son mudur?” diye sor. Peki öyle ise o hayatı neden hatırlamıyorum diyene “ gece uykudayken gündüz yaptıklarını hatırlarmısın?” de.
Bil ki , dünya hayatı ebedi hayatın pek kısa süren bir uykusundan başka bir şey değlidir. O uykudan uyanınca , ortada ne madda, ne eşya , ne de dost ve akraba kalır. Öyle bir uykudur ki , o uykuda kazanılan günah ve sevaplarla uyanıklığa geçilir , uyanan ya günahlar altında ezilir, yahut da kazandığı sevapların huzurunu tadar.
Asıl aşkı , asıl sevgiyi , asıl güzellikleri dünya uykusunda tatmaya imkan yoktur. Orada yaşayanlar uykuda görülen rüyalar gibidir ; dünyada kalır. İyi hatıralar , uyanınca güzel rüyalar gibi hatırlanır. Yapılan fenalıklar ise bir kabus gibi ruhların üzerlerine çökerler.
Hatırlanması gerekenleri hatırlatan, hatırlanmaması icab edenlerin
hatırlanmamasını temin eden per’dir.
O , dünya hayatında da görülen fakat unutulması gereken rüyaları unutturan , hatırlanması icab edenlerin de hatırlanmalarını temin edendir.
901.
ÖLÜMÜ HATIRLAMADAN YAŞAMAK
İnsanların dünyada ölümü hatırlamadan yaşamaları sebepsiz değildir. Sebebi de sadece , dünya hayatının ölüm düşüncesi ile zehir olmaması değildir. İnsanlar dünyaya yepyeni bir yere gelmiş gibi gelmezler. Keza dünyadan da her şeyleri ile göçmezler. Onlar geldikleri yerlerde kendilerinden bir şeyler bulurlar. Tıpkı ayrıldıkları veya ayrıldıkları zannedilen yerlerde kendilerinden bir şeyler bıraktıkları gibi.
902.
DEĞER KAZANDIRAN KÖTÜ HUY VE ALIŞKANLIK
İnsanlarda genellikle iki türlü alışkanlık vardır :
- Bazı tekamül eksiklerinin tamamlanmasını temin edecek mahiyetteki alışkanlıklarıdır. Bunlara direkt alışkanlıklar denir. Yani insanın onlarla mücadele etmesi ve o alışkanlıktan , o huydan kurtulması gerekir. Mücadele ise iradesini kuvvetlendirmeye yarar.
- bir de , bir değeri kazanması için insanlara , bir dünya hayatı boyunca sun’i olarak bazı huylar musallat (1) edilir. Bunlara sun’i huyla vaya endirekt alışkanlıklar da denilebilir. (1: musallat : rahat bırakmayan ; durmaksızın sataşan) .
Mesela bir insanın iradesini kuvvetlendirmesi icab etmektedir. O insanın dünyada mücadele edilerek kurtulunabilecek bütün alışkanlıklardan önceden ( son yaşamakta olduğu hayattan önce ) kurtulmuş olduğunu farz edelim.
Bu insanın planı veya dünyada yapacağı işler gayet juvvetli bir iradeye sahip olmasını icab ettirmektedir. Şu halde mevcut asıl iradesini dünya realitesine ( dünya iradesine) uydurması gerekir. Bunun için de onun dünya şuurundan hayatına yansıyan iradesini , alışkanlıklardan faydalanarak bilemek mümkündür.
Bu sebeple sun’i huylardan herhangi bir tanesi veya birkaçı ona plan icabı musallat edilir (2). (2: İnsanın birçok davranış biçimlerini kalıtım yoluyla almış olduğu bilimin bulgularındandır.” İnsan bedeninin bilgisi “ baba ve annenin , sperm ve yumurtasındaki kromozomlarda kayıtlıdır. Böylelikle insan vücudunun kalıtım bilgisiyle ortaya yine bir insan vücudu çıkabilmekte ve mesela fare vücudu çıkmamaktadır. Anne ve babadan yarı yarıya alınan ( ve onların özelliklerini de taşıyan) 46 adet kromozomda ( DNA molekülünde) kayıtlı insan bedeninin bu bilgisi çocuğun vücudunun örülüşü sırasında herbir hücresinin içerisine de kayıt edilir. Bu bilgiler vücudun her elemanının , organının ( karaciğer, beyin , göz, tırnak , kan ..) şekli , rengi vazifesi, çalışma prensibi , imlat formülleri , yapacağı imalatın kalite ve miktar kontrolleri , dış zararlılardan korunma tedbirleri gibi şekil ve fonksiyon anlatan yapı ve çalışma bilgilerinin yanısıra ; insanın genel vücut şekli ile çeşitli kabiliyet ve davranış biçimlarini de içermektedirler. 46 kromozomdan “ her birindeki” bilgi tutarı ise ; yaklaşık biner sayfalık 1000 adet kitabın ihtiva ettiği bilgi toplamıdır. Kromozomlar üzerndeki gen ( okunuşu :jen) adı verilen herbir kayıt bir özelliğimizin formülüdür ve belirledikleri maddi karakterlerin yanısıra huy ve davranış biçimlerine de yön verdikleri bilinmektedir. Az veya fazla cinsellik tezahürleri , saldırgan , kavgacı veya sakin bir kişilik , tiryakiliğe eğilim veya uzak oluş , hırsızlık da dahil bazı cürümlere yatkınlık gibi karakter vasıflarına genlerin yön verdikleri tesbit edilmiştir.) Daha doğrusu plan hazırlanırken bu huyların kendisine musallat edilmesini o ister. Bu isteğin , bu planın gerçekleşmesinde , şayet o varlık robotlu tekamülünü daha tamamlamamışsa per’den yardımlar alır. Aksi halde yani varlık robotlu tekamül merhalelerini aşmış bir varlıksa per’in yerini tutan ve ruha robotlu hyatı müddetince per’in yaptığı yardımları yapan “ manevi değer” yardım eder.
Bu durumda kişinin ruhen tasvip etmediği eğilimler , bu değerler yardımı ile o şahsa aşılanır. Ve kişi ruhen kabul etmediği bu huy ve eğilimleri ile mücadele zorunda kalır. Bu mücadeleden ortaya çıkan değer , “ irade gücü” ve “liyakat” halinde belirir. Burada da per sun’i olarak ruha yaşattığı hadiselerden meydana gelen değeri tıpkı bir transformatör gibi veya değer dönüştürücü bir robot gibi ruha yansıtır. Böylelikle de ruh , dünya hayatı boyunca , maddeye bağlı kaldığı müddetçe , ihtiyacı olan değere malik olmuş olur.
903.
İRADE GÜCÜNE BEDENİN TAHAMMÜLÜ
Kuvvetlendirilmesi gereğinden bahsettiğimiz irade , kısaca ; “ ruhun , gayeye erişebilmek için dayanma gücüdür” şeklinde tasnif olunabilir.
Ruh bu dayanma gücünü yine bedene yansıtarak tezahür ettirebilir ki, bu kudretin bedene yansıtılması sırasında aradaki bağlantının dayanabilir olması gerekmektedir. Şayet taşınacak yükün tesiri altında bu bağ dayanamaz ve koparsa , ruh ile dünya arasındaki bağ kopmuş olur. Bu sebeple ruhlar ve bilhassa vazifeleri icabı güçlü işler başarması gereken ruhlar , birçok yollardan bedenle olan bağlarını ilerki vazifeye uygun olabilmesi için kuvvetlendirirler. Bunun için de ruhun iradesini bileyecek hadiselerden , sun’i huy ve alışkanlıklardan faydalanılır.
904.
BİLGİLER VE ŞUURLU İMAN
Şimdiye kadar verilmiş olan spritüel bilgiler hep tahlil edci analiz bilgileri idi. Bu bilgiler , önceki yapılmış olan izahları şuurlandırdı. Daha sonra bilgilerin sentezine başlanmakla bilgide en mühim devrelerden birine girildi. Analiz-sentez-analiz metodu ile verilmeye başlanan bilgilerle de şimdiye kadar açıklanan “ en yüksek hakikatler”in izahına başlandı. Bütün bu yapılanlar, şuurlu bir iman sisteminin kurulabilmesi içindir.
905.
HAKİKATLER
Şayet sırası gelmeden bütün hakikatler söylenmiş olsaydı , o zaman bu hal zararlı olurdu. Bu sebeple bugün de size söylenmeyenler mevcuttur.
Ahiretteki cezalardan , dünya realitesine uygun olarak bahsolunması ise dünya hayatının iyi ve faydalı bir hal alması için gerekli idi.
906.
DENENMELER VE DEĞER
Per insanı hayat planı ile ilgili bazı hususları yapmaya veya yapmamaya zorladığı gibi , bazı hallerde de tamamen tarafsız kalır.
Per’in zorlayışları pek çeşitlidir. Onu, açık denizdeki bir geminin , elinde gideceği yol çizili haritası bulunan kaptanına benzetebilirsiniz. O , haritaya benzettiğimiz hayat planının esaslarına göre otomatik olarak dümeni kullanır.
Dıştan gelen izlenimler onun süzgecinde ruha en faydalı olacak hali alırlar. Ruhtan dışa gönderilen tesirler de per tarafından ortamın şartlarına uyacak şekilde ayarlanır.
Per bağlı bulunduğu ruhun planı icabı , ilgili olduğu ruhların planlarından da haberdardır. Bu sebeple , bağlı bulundukları ruhlara planlarını tatbik ettirirlerken birbirlerine de otomatik yardımlarda bulunurlar. Per’ler arasında tasavvur edilmesi imkansız bir yardımlaşma vardır. Onlar iki ruhu zıt yönlere çekerlerken bile hakikatte yardımlaşırlar.
Per’in gerek ruhu, gerekse bedeni zorlayışı , çok defa dünya anlayışına göre kötü şeylere veya mahrumiyetlere doğru zorlama şeklinde değerlendirilir. Fakat aslında per’in vazifesi ruhu plana uydurmak ve tekamül etmesi için gerekeni yapmaktır.
Per çeşitli denemeler maksadı ile tıpkı bir şeytan gibi de tezahür edebilir. Onun kötü olana zorlayışlarını iradenin önlemesi gerekir . per’in ruh üzerinde icra ettiği baskılar ruhun karşı koyma gücü ile orantılı olan baskılarıdır.
*
Per’in ruha kazandırdığı değerlerin hepsini , dünyada idrak etmeye imkan yoktur. Çünkü :
Per ruha , dünyada tanınmayan , madde ile hiçbir alakası olmayan değerleri de kazandırır.
Bu sebeple , insanları dünyada izahı imkansız ve anlaşılmaz taraflara çeker. Böylece ruha , dünyada tatbik edilebilen denenme metodlarından faydalanarak , dünyada bilinip tanınmayan değerleri kazandırır. Bu hal ; dünya imkanlarından faydalanılarak kazanılması imkanı olmayan değerleri per’in kazandırdığı şeklinde de izah olunabilir. Ruha değer kazandıran denenmelerde realitelerin çok mühim rolü vardır. Çünkü per insanları çoğunlukla toplumun hatta o şahsın realitesinin aksi yönüne çekerek dener.
*
Her devrin realitesi diğer devirlerden az veya çok farklarla ayrılır. Realitelerde olan bu değişiklikler hiç şüphesiz ki gelişi güzel olan değişiklikler değildir. Ruhun değeri , per ve realite arasında sımsıkı bağlar mevcut olduğu gibi ; kişi realiteleri , toplum realiteleri ve toplumla kişi realiteleri arasında da farklar mevcuttur.
Ruh , planına en uygun şart ve realiteler içerisinde dünyaya gelir. Fakat toplumun realitesi ruha ne kadar uygun olursa olsun , ruh ve toplum realiteleri arasında çok veya az farklar göze çarpar. Bu sebeple toplum realitesi ruhun planına tıpatıp uygun gelmez. Toplum realitesini ruhun tekamül ihtiyaçlarını karşılayacak hale getiren ve toplumda cereyan eden hadiseleri ruhun ihtiyaçlarını karşılayacak hale sokan per değeridir.
907.
VAZİFE
İfa edilmekte olan tekamül vazifesidir. Bu vazife hiçbir zaman laubalilikle, hissiyatla , bencillikle bağdaştırılamaz. Vazife , ona layık olmakla başlar. Layık olmayanları ise hiçbir kuvvet yakınında tutamaz.
908.
EN DEĞERLİ HEDİYE
Birbirinize verebileceğiniz en değerli hediye bilgidir. Fakat onu düşünme imkanlarıyla birlikte verirseniz daha da kıymetlendirmiş olursunuz.
909.
BASKILARDAN KURTULUŞ
METOT
En önce ruhunuzu madde tesirinden kurtarmak için kendi kendinizle mücadeleye giriniz. Varlığınızı esaretten kurtarınız ki civarınıza şuurla tesir edebilesiniz. Ruhu bedene hakim kılmanın yolu ise güzel ahlaktan , akıl ve mantıktan geçer.
En önce yapılması gereken ; öz varlığınızı akılla , mantıkla ve güzel ahlakla , maddenin vasıta olduğu çeşitli baskılardan kurtarmaktır. Bunu yapabilenler , uçmayı yeni öğrenmiş kuşlar kadar kendilerini hafif hissederler.
910.
HER ŞEYE KAVUŞMA
METOT
Bedeninden ayrıldıktan sonra her şeye karışacağını , her şeye kavuşacağını düşün. Bu düşünce seni , bedenin , maddenin esiri olmaktan ; her şeyi bedeninle , maddeyle değerlendirmekten kurtaracak , hürriyetine kavuşturacak, bir’liğe , O’nu , O’nda yaşamaya ulaştıracaktır.
911.
İLK HALK EDİLEN “ÜÇ DEĞER”
Şimdiye kadar ruhtan , per’den ve ruh ve per arasındaki ilişkilerden benimsetici metoda göre bahsettik. Fakat “per değeri bağlanmamış bir ruh acaba ne vaziyettedir ve ne gibi özelliklere sahiptir “ konusu üzerinde hiç durmadık.
Halbuki dünyada tatbik edilen öğretim sistemine göre bizim bundan sonra anlatmaya başlayacağımızı anlatmadan önce per’i ; şimdiki bölümü anlattıktan sonra da , ruh ile per’in ilişkilerini anlatmamız gerekirdi.
Basite indirgemek , hedefe en kısa yoldan ulaşmayı düşünmek bakımından dünyada tatbik edilen usul dünya realitesine uygundur. Benimsetici metot ise , uzun yollardan yürüyerek yolu kısaltmak şeklinde de tezahür edebilir.
Şayet zaman zaman dolambaçlı gözüken yollara sapmadan , evvela ruhu sonra per’i , daha sonra da ikisi arasındaki ilişkileri izah etmiş olsaydık belki anlatılanlar öğrenilmiş olacaktı fakat benimsenmiş olmayacaktı. Halbuki ruhi tekamül için 100 iyi şeyi öğrenmektense , 1 iyi şeyi benimsemek ve onu hayata tatbik etmek daha yararlıdır.
Bir de benimsenmesi gereken bilgiler ile , deneme maksadı ile verilen bilgiler vardır ki bunların ayırdedilmesi ihtisas işidir. Bu konuya yine döneceğiz.
*
Ruh , per değerinden ayrı olarak düşünüldüğü taktirde nasıl ve hangi özellikleri olan bir değerdir?..
Bu konu çok uzun olduğu için de uzun uzun izahlar gerektiren bir konudur. Bu sebeple biz burada ruhun kat’i halinden bahsedeceğiz.
Ruhlar daima iyiye ve değere meyledecek bir yaradılıştadırlar. Fakat bunu söylerken iyi ve kötünün realitelerle ilgili olduğunu unutmamak gerekir. Öyleyse ; ruhların iyi olarak inanıp meylettikleri realite nedir?
Bu realite kısaca ; Tanrının doğru yol olarak çizdiği realitedir ki , ona verite ( mutlak realite) de denilebilir.
Tanrının çizdiği bu mutlak tekamül yolu , ruhların ilerlemek ve yükselmek istedikleri yoldur. Fakat Tanrı , çizdiği bu güzel yolda , ruhların şuurla, onun iyi ve güzel olduğunu ve neden yürümek istediklerini bilerek yükselmelerini ister. Bu sebeple ruhların karşısında bu yol , apaçık , engelsiz ve pürüzsüzce yürünebilecek bir yol halinde uzanmaz. Ruhların o yolda alacakları her mesafeyi , bilerek şuurla almaları gerekir.
Fakat bu yol ruhların her an aynı zorlukla ilerledikleri bir yol değildir. Ruhlar bu yolda bir süre robot yardımların koruması altında ilerlerler. Bu sebeple biraz evvel yukarda “ ruhların o yolda alacakları her mesafeyi bilerek şuurla almaları gerekir “ denilmesi sadece o yolda şuurla yol alınmaya başlanılan safhadan sonraki kısımdır.
Önceki tebliğlerde “ Tanrı ruhlara kendinden değerler ihsan buyurmuştur “ denilmişti. Bu değerler ruhlarda mevcuttur. Tekamül ise bu değerlerin ruhlarda şuurlanmasından başka bir şey değildir. Bir insan ise şuurlanmamış değerlerin farkında olamaz. Farkında olunmayan değerler ise , ona göre yoktur. Nitekim “Allah” kavramı bile , böyle bir büyüklüğün var olabileceği idrak edilmeye başlandıktan sonra ruhlar dolayısıyle insanlar için var olmuştur.
Ruha örnek olarak bir çocuğu ele alalım. Çocuk doğduktan sonra dünyada karşılaşacağı hadiselerle ve edineceği bilgilerle olgunlaşır. Şu halde bir çocukta değerlenme özelliği vardır. Fakat bu değeri ancak liyakat göstererek kazanabilir.
Pek küçük farklarla aynı şeyler ruhlar için de düşünülebilir. İşte ruhlara yaşadıkları tekamül safhalarına uygun olarak değerlenmek imkanlarını veren per değeridir. Ruhu , şuurlu bir tekamüle , idrake hazırlayan bu manevi değerdir. Ruhların idrak safhalarından sonra daha büyük vazifeleri otomatik olarak yüklenen per , ona planlı olarak şuurlu tekamül edebilmek imkanlarını hazırlar.
Şuurlu tekamül safhasında da ruhun şuurla tekamül edebilmesini kolaylaştırır fakat bilindiği gibi bu yardımlar zaman zaman zorluklar, engeller halinde de tezahür edebilir. Şuurla tekamül eden bir ruh, yavaş yavaş robotlu ortamlarda elde edilebilecek değerleri kazanır ve sonucunda maneviyat alemlerinde , robotlu ortamlara inmesine lüzum kalmadan tekamül etmeye başlar.
Bu devrede de robotlu tekamülü süresince faydalandığı “per” manevi robot değerinden faydalanır ve o değeri kendi imkan sınırları içerisinde iyi gayelerle kullanır. Ruhlar için daima tekamül edebilmek , tekamül ettikçe de yükselip tesir alanlarını genişletebilmekimkanları mevcuttur. Ruhlar tesir alanlarını genişleterek daha üstün hiçliklere yükselebilirler.
Görülüyor ki per ruhun tekamülü için gerekli bir değerdir. Ona ruhun bir özelliği, hatta ruhun tabi olduğu bir tekamül nizamı , bir tekamül sistemi de denilebilir. Şuurlu imanın anlaşılması için per’in bilinmesi , tanınması ve ona imanla inanılması şarttır. Çünkü per insanlara kendilerini şuurla kontrol etmek ihtiyacını hissettirecek değerdir.
Yukarda per’in realiteler üzerinde , realitelerin de per üzerinde çeşitli tesiri olduğuna değinmiştik. Bu tesirler çok çeşitli şekillerde tezahür ederler. Mesela per ruhu ortamın realitesine uydurur. Bunu yaparken de ruhun tekamül planını esas tutar. Buna karşılık per zaman zaman ruhu ortamın realitesinin dışına çıkmaya zorlar. Ve ruh bunu mevcut imkanları ile değerlendirebilir. Şayet per onu yapılaması gerektiğine inandığı bir şeyi yapmaya zorluyorsa ruhun direnmesi ve bu direniş sonucu elde edeceği değeri kazanması gerekir.
Per ruhu (dolaysıyla kişiyi) mevcut realitesinin üzerine çıkmaya zorluyor ise o zaman da ruh ,per’in bu zorlayışlarına uymalı ve iradesini kullanarak mevcut realitesini aşmaya çalışmaladır ki, bu haller tekamül mücadelelerinde görülen tipik hallerdir.
*
Kısaca ; dünyada madde ile bağlı olarak tekamül eden veya herhangi bir sebeple bulunan insan bütün hadiseleri per denilen manevi robot değerin aracılığı ile yaşar. Per’siz dünya hayatı düşünülemez. Nasıl ki dünyadan herhangi bir izlenimin alınarak ruha iletilebilmesi için duyu organlarına ihtiyaç varsa , nasıl ki havasız yaşanamazsa ; per’e de öyle ihtiyaç vardır ve per’siz yaşanamaz. Çünkü ruh ; ancak şuurlandığı oranda hürriyete kavuşabilen bir “tesir”dir.
Bir an için , yeterli değeri kazanmamış bir ruhun , tesir alanında tam bir hürriyet içerisinde hareket edebileceğini düşünün. Böyle bir ruh mevcut imkanlarını , iyi zannettiği fakat gerçekte zararlı olan yollarda kullanabilir.
Gerçi ruhta o aynı tesir imkanları mevcuttur. Fakat bu tesiri değerlendirebilmek imkanları ancak tekamülle elde edilebilen imkanlardır. Ve aslında ruh sadece iyi yolda yürümek isteyen , yükselmek isteyen yaradılıştadır. Fakat ruhun yükselebilmesi , iyi yolda yürüyebilmesi için şuura ihtiyaç vardır. Bu sebeple de iyiyi anlaması için kötüyü tanıması , güzeli idrak edebilmesi için çirkini bilmesi , doğruyu idrak edebilmesi için de yanlışı anlaması lazımdır.
Bu ve bunlara benzeyen daha birçok şeylerin tanınıp idrak edilebilmesi , uzun tekamül devrelerine ihtiyaç gösteren şeylerdir. Bir ruhun iyinin yanında kötüyü , güzelin yanında çirkini , doğrunun yanında yanlışı sadece tanıması da yeterli değildir. Bunların neden güzel ve çirkin olduğunun da biinmesi ve şuurlanması gerekir.
Ruhlar yükseldikçe , daima doğrudan daha doğrunun , güzelden de daha güzelin mevcut olduğunu idrak ederler. Bu idrakler , şuurlu bir imana yükselinmeden evvel gereken idraklerdir.
Ruhlar idrakli vaya idraksiz olarak her an denemektedirler. Bilindiği gibi bu denenmelere de sebep değer kazanılması gereğidir. Bu değerler benimsendikçe ruhlar şuurlu bir imana yükselmeye hazırlanırlar. Hiç şüphesiz ki , Şuurlu İman tekamülün son aşaması değil, daha üstün tekamül aşamalarının bir başlandıcıdır. Şuurlu İmanın çok mühim olmasının sebebi , robotlu takamül aşamalarında idrak edilebilecek son safha olmasıdır.
İşte , verilen bilgiler, yapılan çalışmalar hep bu tekamül devresine girilebilmesi için , daha doğrusu yükselebilmeniz ve yükseltebilmeniz için verilmesi gerekli bilgilerdir.
*
Per , Tanrının tekamüle sevk edeceği varlıklarına kendinden verdiği çok büyük bir hassadır. Bu , eski din kitaplarında da bahsolunan değerdir.
Şimdi aşağıdaki bilgilere çok dikkat ediniz. Per anlatılırken onu tamamen maddi kalıplar içersinde izah ettik. Şimdi ise onun asıl bilmeniz gereken izahına geçiyoruz :
Tanrı ; izahı , tasavvuru imkansız yokluktan ilk olarak “üç şey”i halk etti.( Aslında bunlar manevi değerler olduklarından üç şey demek doğru değlidir. Çünkü onların halk edilmiş halleri manevi alanları kaplayan “ tesirler” halindedir.) Bunlar sıra ile :
1. Yüksek idareci değerler
2. Manevi robot değerler
3. Tekamüle sevk edilen değerlerdir.
Bu ilk halk edilen “üç değer” , mevcut kül’ün analizi ile yukardaki şekilde tasnif edilebilir. Tekrar senteze geçilirse , üçü bir arada kül olarak düşünülebilir. Mevcut olan her şeyin en basit izahı ise :
“ Tanrı her şeyi , ilk halk ettiklerine Mutlak Nizamını tatbik ederek var etmiştir, var ettirmiştir” şeklindedir.
İlk halk edilenlerin var oluş anları , Mutlak Nizamın üzerlerinde tatbik edilmeye başlandığı andır. İlk halk edilenler şöyle özetlenebilir.
1. YÜKSEK İDARECİLER
Bu değerler , Tanrının emir ve arzularını tezahür ettiren çok yüksek değerdeki tesirlerdir.
2. MANEVİ ROBOT DEĞERLER
Bütün robotların esasını oluştururlar . Bu değerlerin “ robot varlıklar” haline gelmesinde , yüksek idareci değerlerin ve ruhların yayımladıkları şuaların tesirleri vardır.
3. TANRININ TEKAMÜLE SEVK ETTİĞİ DEĞERLER
Bunlar halk edilenlerin ve halk edilişini esas gayesini teşkil ederler. Tekamüle sevk olunan değerler birçok hususlarda diğer iki değerden ayrılırlar. Bu hususlardan en önemlisi ; tekamül ederek “ değerlerini idrak etmek” imkanlarına sahip oluşlarıdır.
Dikkat edilirse , önceden sadece “ değerlenme imkanlarına sahip oluşlarıdır” denirken ; şimdi , “ değerlerini idrak etmek imkanlarına sahip oluşlarıdır” diyoruz. Bu fark her iki izah şeklinin de doğru olduğunu anlatmak içindir. Bunların ikisinin de doğru olduğunu siz ancak zaman kavramının üzerine çıkarak düşünebilmeye başladığınız zaman idrak edebilirsiniz. Bunun için siz yine tekamüle sevk olunan varlıkları , değerlenme imkanlarına sahip varlıklar olarak kabul edeceksiniz.
Bu varlıklar değerlenme imkanlarına sahip varlıklardır. Fakat bu değerlenme işinin ancak bir kısmı otomatik olarak geçecek, diğer kısmı da şuurlu olarak yürünecek olan bir değerlenmedir. Asıl gaye de , tekamüle sevk olunan varlıkların şuur ve liyakatle tekamül etmeleridir. Bunun için ilk var edilenlerden ilk ikisi tekamüle sevk olunan varlıklara yardım ederler. Bu işin nasıl olduğuna geçmeden önce çok mühim bir noktaya temas edeceğiz. Ve bunun için de manevi robot değerlerden bahsedeceğiz.
*
“Manevi robot değerler “, Tanrının Mutlak Nizam esaslarına uygun olarak var ettiği ve idare ettiği sistemi doldurur. Bütün Mutlak Nizam bu değerlerle veya bu değerlerden hasıl olan robot varlılarla doludur. Fakat bu değerlerin şekil değiştirebilmesi , Tanrının Mutlak Nizamına uyabilmesi , kendi başlarına yapabilecekleri bir iş değildir. Bu sebeple onları Mutlak Nizama uygun hallere getiren “yüksek idareci değerler”dir.
Yüksek idareci değerler , Tanrının emirlerini robor manevi değerlere tatbik ederler. Bu sebeple de, nasıl bir heykeltraşın heykel yapabilmesi için maddeye ihtiyaç varsa , yüksek idareci değerlerin de tanrıdan naklettikleri tesirlerle icraat yapabilmeleri için manevi robot değerlere ihtiyaç vardır. Fakat yüksek idareci değerler sadece manevi robot değerler üzerinde değil , tekamüle sevk olunan değerler üzerinde de tesirler icra ederler. Tekamüle sevk olunan değerlerin ise , tekamül edebilmek için , yüksek idareci değerlere ve manevi robot değerlere ihtiyaçları vardır.
Görülüyor ki, ilk halk edilen üç şey , hakikatte ayrı ayrı şeyler olmalarına rağmen aslında birbirlerini tamamlayıcıdırlar.( sentez).
Yukardaki izahtan ortaya , şimdiye kadar söyleyemediğimiz çok mühim bir hakikat çıkar. O da ; Mutlak Nizama tabi olan her şeyin icraat sahasını manevi robot değerlerin hudutlandırmasıdır.
Gerçi yüksek idareci varlıklar Tanrının eşsiz tesirlerine maruz bulunan ve onları Mutlak Nizama ve Tanrının emirlerine uygun olarak nakledebilen varlıklardır , fakat onların bu tesirleri nakledebilmeleri için naklediciye ihtiyaç vardır. Bu da , manevi robot değerlerdir. Şu halde, Mutlak Nizam ; manevi robot değerlerle dolu olan bir ortamda (1) hüküm sürmektedir.(1: Bu ifade tamamen bir teşbih , yani benzetmedir.) Bu ortamın dışında olup bitenler Mutlak Nizama tabi varlıklar için bilinemez, anlaşılamaz.. işte , Tanrı var ettiklerinin icraatını(2) Mutlak Nizamla böylece hudutlandırmıştır.(2: icraat: işler, tatbik edilen şeyler)
Mutlak Nizama tabi olan maneviyat alemlerindeki bir varlığı , dünyadaki bir insana benzetelim. Nasıl ki insanlar hava olmazsa seslerini duyuramazlar ise , maneviyat alemlerinde de varlıklar , manevi robot değerler olmazsa öylece tezahür edemez , varlıklarını hissettiremezler. İşte maneviyat alemlerinde varlıkları “ varlıklar” halinde tezahür ettiren manevi robot değerlerdir.
Şimdi , tekamüle sevk olunmak için halk edilmiş bir değeri düşününüz. Bu değer halk edilir edilmez derhal kendisi ile beraber halk edilen yüksek idareci değerlerin Tanrıdan naklettikleri tesirlerle , manevi robot değerlerle birleşir ( değerler de denilebilir, çünkü per , değer değil değerler halinde tezahür eder).
Tekamüle sevk olunan değerin , manevi robot değerlerle birleşme anı , tekamüle sevk olma anıdır. Çünkü onun Mutlak Nizama uygun olarak tezahür edebilmesi , ancak manevi robot değerlerle irtibat kurmasıyla mümkündür. Bilindiği gibi per, tekamüle sevk olunan varlık üzerinde daha önce de bahsedildiği gibi, tekamül safhalarına uygun olarak çeşitli yardımlar yapmaktadır. Ve yine daha evvel anlatıldığı gibi ,ruh per’in kendisine sağladığı değerleri kazandıkça , per’in kontrol ve baskısından kurtulur.
Şimdi ; per’in kendisine sağladığı yardımların hiçbirine ihtiyacı kalmayan bir ruh düşünelim. Acaba bu ruhun maneviyat alemlerindeki durumu nasıl olacak?
Bunun izahına geçmeden önce , daha evvel bildirdiğimiz bir bilginin bir analizini yapalım. Ruhların per’den kurtukduktan sonra artık robotlu yerlerde tekamüle ihtiyaçlarının kalmadığını bildirmiştik. Bu ise ; ruhun manevi robot değerlerle bütün irtibatlarının kopması değil , sadece ruha bağlı bulunan manevi robot değerin per’lik özelliğinin kalmamasıdır. Nitekim çok önceki tebliğde ;” ruhlar idrak arifesinde per ile birleşirler” demiştik. Bu ise , ondan önce ruhun manevi robot değerle bağlı olmadığı demek değildir. Ruha zaten bağlı bulunan manevi robot değerin , idrak arifesinde per özellikleriyle tezahür etmesi demektir. Aynı per , ruhun robotlu tekamül safhalarından sonra per’lik özelliklerini kaybeder ve bu safhadan sonra da ruhun faydalanmaya devem ettiği bir manevi değer halinde tezahür eder. Bu manevi değer , ruhun bütün robotlar üzerinde tesirler icra edebilmesini sağlayan bir manevi değerdir.
Çok önceki tebliğlerde bahsettiğimiz hiçlikler ve kısaca Mutlak Nizama tabi olan her şey , manevi robot değerlerle doludur. Ve Mutlak Nizam , bu manevi robot değerlerin başladığı yerde başlar. Onların bittiği yer , yokluğun başladığı yerdir.
*
Dünyada atomun parçalanması işlemiyle çok büyük bir enerjinin açığa çıktığı bilinmektedir. Hakikatte ise bu enerji , atom gibi çok kaba bir maddenin basitlerine ayrılmasından elde edilen önemsiz bir enerjidir.
Dünyanın bulunduğu kainatın en basit elemanı olan “ser” zerresinin basitlerine ayrılması ise , o kainatı tahrip edecek güçteki bir enerjiye eşittir. Çünkü ; bir ortamdaki en basit elemanın basitlerine ayrılmasından hasıl olan enerji , o ortamı tahrip edecek güce eşittir.dünyanın ise en basit elemanı atom değil , elektron zerresidir. Güneş sisteminin en basit elemanı ise esir zerresidir.
Bir maddeye , o ortamın en basit elemanı denilebilmesi için , bütün maddelerin o esas elemandan meydana gelmiş olması şarttır. Gerçi dünyadaki kaba maddeler atomlardan meydana gelmiştir. Fakat şua halinde tezahür eden fakat henüz daha bilinmeyan birçok maddelerin esas elemanı atom değildir. Çünkü dünyayı asıl tesiri altında bulunduran elektron ve esir şualarıdır. Bu sebeple atomdan ortaya çıkacak patlama gücü , elektronları ve esirleri basitlerine ayıracak güçte değildir. Yani kısaca dünya atom patlamalarını kaldırabilir.
Bu izahtan sonra , maneviyat alemlerine doğru yükselerek en basit robotu ele alalım. Bu bir robot değerdir. Onun basitlerine ayrılması demek , manevi ve robot değerlerin ayrılması demektir. Böyle bir zerrenin basitlerine ayrılmasından hasıl olacak “ manevi enerji” , Mutlak Nizamın robotlarını birbirinden ayıracak ve onu yok edecek güce eşittir.
Bir taraftan hakikat böyleyken , ruhlara bağlı olan manevi robot değerler , zamanla , ruh değer kazandıkça o ruh üzerindeki robot tesirlerini otomatik olarak eksiltmektedir.
Fakat bu durumu manevi bir robot değerin “basitlerine” ayrılması şeklinde düşünmek yanlıştır. Çünkü onun robotluk özelliği, kazanılan değere eşittir. Bu suretle onun , ruhun değerine ilave edilen bir değer olarak kabul edilmesi icab eder. Bunu da , ruh , ancak Tanrının sadece kendisinde mevcut olan ve ruhlarına bahşettiği bir özelliği ile başarabilir.
912.
AF
Büyük sevgiler ve bilgiler , yapılan kötülükler üzerine af denilen örtüyü çekerler.Gadre , haksızlığa uğrayanlardan ; kötülerin , kendilerine değer kazandıracak hadiselere vasıta olduklarını idrak edebilmiş olanlar, bunu henüz daha idrak edememiş olanlardan çok daha kolay affedebilirler. Sadece sevdikleri için affedenlerin ise bu halleri eksiklidir.
Sevgisini yeteri kadar şuurla takviye edememiş olan bir anneye , bu sevgi, kendisine kötülük eden evladını kolaylıkla affettirebilir. Ama aynı şeyi diğer insanlara yapabilmesi için yeterli değildir.sadece bilgi ve hesap mahsülü olan bir afta az veya çok menfaat hisleri hakimdir.
“Yaptığı kötülüklerle beni manen yüceltiyor” düşüncesiyle kendisine reva görülen kötülük ve haksızlıkları affedenler , sevgiden yoksun hareketleriyle asıl gaye ve maksattan uzak kalırlar.
Herkesi fark gözetmeden inanarak ve samimiyetle affettirecek bir sevgi, ancak bilgiyle, ahlakla takviye edilmiş şuurlu bir sevgidir.
Asıl af, birleştirici bir hoşgörünün ve halden anlamanın mahsülü olmalıdır. Bunun için de hem şuura, hem sevgiye , kısaca ; bunlardan elde edilen ve adına “şuurlu sevgi” denilen bir bileşime ihtiyaç vardır. Peygamberler kendilerine kötülük edenleri böyle bir sevgiyle affedenlerdir. Bu sevgi , peygamberleri peygamberlik mertebesine yücelten sevgidir. İnsan bu metebeye ; suç işleyeni , işlediği suçla görmeyip, suçluya suç işletenin eksik veya benimsenmemiş bilgi, tecrübe ve değer noksanlığı olduğunu idrak edebildiği kadar yükselebilir.
Bir insanı suçlu duruma sokan ; cehalet bilgisizlik ve bu yüzden takviye edip yüceltemediği sevgisidir. Bilgisizin , cahilin sevgisi , onu suçlu yapabilir. Sevdiklerini öldürenler , bu işi sevgilerini şuurla takviye edemedikleri için yaparlar.
Bu sebeple , insanları sadece işledikleri suçlar dikate alınarak cezalandırmak yerine onlara bu suçu işleten manevi eksikleri de gözönünde bulundurmak gerekir. Bunu yapabilmek için ise derin bir bilgiye ihtiyaç vardır. Yukardan(1) kolaylıkla yapılabilen bu tarzdaki değerlendirmeleri dünyada layıkıyle yapabilmek , imkansız derecede zordur.(1:Manevi alemden)
Suçluyu suçlu yapan faktörlerle , suçlunun değer durumunu bir arada düşünmek , suçluya şuurla faydalı olmak ve daha birçok bakımlardan lüzumludur. Şuurlarıyla sevgilerini yeteri kadar takviye edebilmiş olanların ise , gereken değeri henüz kazanamamış oldukları için kötülük edenlerle iyileri ayırdetmeden sevmeleri , kendilerine zararlı olmalarını önleme tedbirlerini aldıktan sonra , onlara faydalı olmak yolunda gayret sarf etmeleri gerekir.
Şu unutulmasın ki ; yücelenlere , daima ve daima “ kendilerine kötülük edenler” basamaklık etmişlerdir. Bunu böyle biliniz ve size fenalığı dokunanları daima effediniz ; affediniz fakat affettiklerinizin zararlı olmalarına sebebiyet vermeyiniz. Affettikleri için başkalarına zararlı olanlar , bilgileri oranında bu işten sorumlu tutulurlar. |