Lisanssız Demo Sürümü
Lisanssız Demo Sürümü
Lisanssız Demo Sürümü
Lisanssız Demo Sürümü
Lisanssız Demo Sürümü
Lisanssız Demo Sürümü
Lisanssız Demo Sürümü
Lisanssız Demo Sürümü
Şuur İnanç II ; Bölüm 6 - www.şuurluinanç.com

 


 

  

 



 

 

 

  

                              
                                                                                                                                                     

         Aramanızı büyük harfle yapınız  

      

...Şuurlu İman devri , insanlığın idrak edebileceği en yüksek devir olacaktır...

Şuur İnanç II ; Bölüm 6
                                                  1081.
                       VAZİFE  KAPISI  HERKESE  AÇIKTIR !
 
Vazife hiçbir topluluğun tekelinde değildir. Vazifeli olarak ise hiçbir grup sabit ve değişmez kaydıyla oluşmamış ve oluşmayacaktır. Vazife insanlığı ilgilendirir. Vazifeliler liyakatleri oranında ondan hisse alırlar. Vazifeliler grubunda ise , yapılacak  işle ilgili şahısların hepsinin bulunması gereği yoktur.
Vazife hiçbir zaman birkaç kişinin oluşturduğu gruplarla sınırlı ve sınırlandırılmış bir halde düşünülemez. Onun kapısı liyakat gösterenlere açıktır. O kapı ise hiçbir şahsın veya grubun tekeline alarak kapanmasına imkan olmayan kapıdır. Onu başkalarının yüzüne kapatmak isteyenler , kendi yüzlerine kapandığını er geç görürler. Başkalarını dışarda bırakmak isteyenler ise kendilerini dışarda bulurlar.
O kapı açıktır, kapatılamaz. Gerçek bir vazifeli ise , o kapının açık olduğunu bilir. Düşman sandıklarına bile o kapının kapanmasını arzulayamaz.
Vazife liyakat ister. Ahlak lazımdır. Liyakati destekleyenler ; bilgi ve iradedir. Bunları kazanmak isteyenlerin ise yardımlar daima üzerlerindedir.
 
 
                                              1082.
            ŞUUR  VE  LİYAKATLE  DENGELİ  İRADE
 
İnsanlarda irade kudreti vardır. İrade kudreti ise bir insanın değerine uygun olarak tezahür eder. İrade ile değer arasındaki açıklıklardan dengesizlikler hasıl olur. Mutlak Nizama uygun olarak bu dengesizliklerden faydalanılır.
İradesi kuvvetli fakat bilgi ve manevi yönleriyle irade kuvvetine denk değer taşımayanlar çeşitli dengesizliklere sebep olurlar. Bu yüzden ortaya çıkan birçok dengesizlikler dünya tarihinde ve tekamülünde çok önemli roller oynamışlardır. Bir insan irade ve bazı hususlardaki liyakatiyle büyük kitleleri yönlendirebilir. Bu yönlendirme şayet şuurla tayin edilmiş bir doğrultuda değilse sonuç iyi olmaz..
Bir insan evvelki hayatlarında elde ettikleri , yaşamakta olduğu hayattan da alabildikleri ile iradesini sağlamlaştırabilir. İrade gücü bir tür güç merkezidir. Her güç merkezinin ise tesir alanı vardır. İradeden hasıl olan manevi şualar güçleri ile orantılı bir alanı tesirleri altında bulundurur. Bu tesir alanı ise irade merkezi olan şahsın icraat alanı haline gelebilir. Bu söylenenlere örnek olarak Hitler’i ve etrafındaki geniş tesir alanını gösterebiliriz.
Şayet bir şahıs tekamül icabı şuuru ile orantılı olmayan yüksek irade gücü vasıtasıyle birçok hadiselere sebep olacaksa o şahıs irade gücü alanının artması için yardımlar alır. Ve neticede tekamülde rol oynayacak mühim hadiselerin meydana gelmesine sebep olur.
Fakat Şuurlu İman gibi şuura dayanan yüksek vazifeler , otomatik denilebilecek güç ve yardımlarla başarılamaz , bu sebeple de bu yolda vazife görecekler , iradelerini şuur ve diğer değerleri ile orantılı hale getirecek yüksek yardımlar alırlar.
Sonucu şuurlu bir tekamül olan bir vazifede şuursuz bir irade ve bu iradeden hasıl olan sonuçlar söz konusu olamaz. Vazifeliler ise vazife arifesinde ve vazifeleri müddetince , şuur , irade , liyakat ve manevi değerlerini denk tutacak çok kıymetli yardımlar alırlar. Bu yardımlardan oluşan denge ise şuurlu bir imana götüren yolu tanıtmakla vazifelendirilmiş olanlar için şarttır.
 
                                               1083.
                       ŞUURLA  TEKAMÜL  GAYRETİ
 
Allah tekamül yolunda liyakat göstermeye gayret edenlere yardım eder. Herhangi bir hedefe ulaşmak isteyenler liyakat gösterdikleri taktirde Tanrının yardımlarına erişirler.
Emek harcamadan da erişilen hedefler vardır. Emeksiz ve liyakat göstermeksizin istedikleri hedeflere ulaşanlar , büyük denenme öncesinde olanlardır.
Evvelce verilen emeklerin karşılıkları da bazen hiç umulmadık bir anda karşınıza çıkabiir. Bu yüzden de emeksizce elde edilmiş gibi gözükebilirler.
Gayesiz ulaşılmış hedef yoktur. Şuurla erişilmek istenen hedeflere ise ancak liyakatle (1) ulaşılır. Tanrı , şuur içersinde , tekamül gayesi ile , hedeflerine ulaşmak isteyenleri , bu yolda gayret ve liyakat gösterenleri  “en yüksek yardımlarla” korur , destekler , mükafatlandırır (1.liyakat:layık olma ,yaraşırlık , uygunluk).
 
 
                                                               1084.
                          TEKAMÜLDEKİ  BÜTÜNÜN  , TEKAMÜLDEKİ  PARÇALARI
 
Robotlardan biri olan ve kısaca madde denilen her varlık üç esas unsuru içerir.
En ufak maddi varlıklarda bile üç ana hassa mevcuttur. Böyle olduğu için de , madde halindeki her varlık tekamül edebilmek özelliğine sahiptir.
Maddeler tesir alanlarını genişleterek bağımsız canlılar halinde tezahür etmeden önce , robot yardımlarla Mutlak Nizama uygun şekilde hareket eder ve tekamüldeki rollerini oynarlar.
Her madde zerresi tekamül etmekte olan yükselebilmiş varlıkların tesir alanındadır. Maddeler bir yandan otomatik yardımlarla tekamül ederlerken  , diğer taraftan da bağımsız şuurlu varlıkların tekamüllerinde de otomatik olarak rol oynarlar.
Mesela insan  tesir alanını insanlık mertebesine yükseltebilmiş varlıktır. Tesir alanında bulunan varlık ve maddeler bir yandan otomatik olarak tekamül ederken , diğer taraftan da insan haline yükselmiş varlığın tekamülünde , hatta insan olarak yaşıyabilmesinde rol oynarlar.
Madde her üç esas unsura sahiptir denmişti. Bu unsurlardan ikisi Mutlak Nizama uygun şekilde vazifelerini yaparlarken ,üçüncüsü , tekamül edebilmek hassasına malik olan değer gelişir, gelişen değerler tesir alanlarını genişletir ve birbirlerine dahil olurlar.
Tekamül ederek gelişen varlıkların birbirlerine eklenmesi demek , onlara bağlı olan değerlerin de Mutlak Nizama uygun olarak birbirleri ile birleşmesi demektir ki, buna tekamülün esası olan “cem hadisesi” (1) denir. Üç değer içeren varlıkların birleşmelerinden meydana gelen varlık’larda  ayrı ayrı tetkik edilen değerler tek değer halinde de düşünülebilir. Mesela bir beden birçok varlıklardan ortaya çıkmış tek varlık olarak nasıl düşünülebiliyorsa bir hücre de ayı şekilde düşünülebilir (1. cem:toplanma , bir araya gelme).
Cem hadisesinde ; tekamül ederek yükselen ve birleşen varlıkların şuurları ayrı ayrı düşünülebilirler. Fakat  birçok varlıkların şuur ve imkanlarını içeren bir varlıkta , ona tabi olan varlıkların imkanları toplu halde kendini hissettirir. Cem hadisesinde tabi olunan varlık , ona tabi olanların şuur ve imkanlarını her zerre gibi ayrı ayrı değil  toplu halde hisseder.
Mesela bir insan , vücudundaki bir hücrenin görmekte olduğu bir vazifeyi tam anlamıyla hissedemez. Fakat başlı başına yanlız düşünülebilen varlıklardan şekillenmiş olan bedenin hücrelerden oluşan bir kısmındaki bir arızadan haberdar olabilir.
Gerçi varlığına tabi olan varlıkların hareketlerinden sadece kül halinde değil de teker teker haberdar olabilen varlıklar vardır. Fakat bunlar dünyada idrakine imkan olmayan yüksekliklere erişebilmiş varlıklardır.
Varlıkların varlıklarında mevcut olanları hissedişleri fakat onlara teker teker her bakımdan hakim olamayışları , cem hadisesinin, dünya ve benzeri yerlerde gösterdiği en mühim özelliklerden biridir.
Varlıklar ilk önce otomatik olarak tekamül ederler dendi. Böyle bir varlığın tesir alanı mutlak surette şuurla tekamül eden bir varlığın tesir alanı içersindedir. Böyle olduğu için de kaba ve sırf ” tekamüle yardımcı” görüntüsü taşıyan varlıklar bile otomatik yardımlarla tekamül etmektedir.
Her varlık otomatik yardım alır. Ve bu otomatik yardımı , tesir alanını genişletmeden idrak edemez. Fakat varlığını da idrak edemiyen varlıklar da dahil her varlık , şuurla tekamül etmekte olan bir varlığın tesir alanındadır.
 
 
 
 
 
                                               1085.
                                               TEFEKKÜR
 
Düşünmek , tefekkür etmek , kendi kendine otomatik yardım kapılarını açmak demektir. Hatırlananlar ise, düşünenin değeri ile orantılı ve tekamülünde faydalı şeylerdir.
Hatırlananların faydalı olacak  halde hatırlanmasını ise otomatik yardımlar temin ederler.
Tefekkür (1) , bir insanın , öz değeri ile dünya şartlarına uygun olarak irtibata geçmesi demektir (1. tefekkür:düşünme, düşünüş, tefekküre dalmak :derin düşünmek , düşünmeye dalmak) .
 
                                               1086
                                               PARA
 
 Dünyada kullanılan en tesirli elbise paradır. O , adilikleri , sefillikleri , bilgisizlikleri , terbiyesizlikleri ve ahlaksızlıkları güzelce ötrüp maskeler.
 
                                               1087.
            TEKAMÜL MERHALELERİ , TESİR ALANLARI
 
 Bedeni  ele alınız. O , yanyana dizili elektron ve atomlardan olşumuştur. Yanyana dizili elektron ve atomlar da tıpkı bağlı bulundukları beden gibi üç hassaya sahip varlıklardır. Her zerre, güneşin sahip bulunduğu özellikleri içerir. En ufak maddi bir varlıkla , en büyük maddi varlık arasındaki tek fark tesir alanıdır.
Büyük maddi  varlık demek , tesir alanı geniş varlık demektir. Küçük varlıklar ise tesir alanları ufak olan varlıklardır. Varlıkların tesir alanlarının çekirdekleri  , o varlıkların tesirlerinin  en yoğun bulunduğu yerdir ki , bu , insanlarda beden , ağaçlarda gövdedir.
Bir gövdenin maddi ölçülerle izah olunabilen büyüklüğü o varlığın tesir alanının kesin ifadesi değildir. Karınca çınar ağacından çok küçüktür. Milyonlarca karınca bir araya gelse bir çınar ağacının gövde yüzeyini örtemezler. Fakat ufacık bir karınca ,en geniş gövdeli çınardan daha geniş tesir alanına sahiptir. Fakat o, otomatik olarak tesirlerini icra eden bir tesir alanıdır.
Şu halde , tesir alanlarını çeşitli açılardan tetkik etmek icab etmektedir. Varlıkların  esasının “ üç esas değer” olduğunu biliyoruz. Varlıklar tekamül ettikçe ihtiva ettikleri bu üç değerde artma hasıl olur. Bu artış , o varlığın ihtiva ettiği değerler arasındaki oranın daimi olarak değişmesini sağlar.
 
1. En geri varlıklarda üç değerden en fazla tezahür eden “ idareci değer”dir. Varlıklardaki  idareci değer Mutlak Nizam esaslarına uygun olarak otomatik irtibat ve yardımlar kurarak varlığın robot bir varlık halinde var olmasını sağlar. Bu gibi varlıklara örnek olarak kaba maddeleri , cansız denilen şeyleri gösterebiliriz.
2. Otomatik yardımlarla irtibat kurarak ve bu yardımlardan faydalanarak gittikçe tesir alanlarını ve değerlerini arttıran varlıklar  , tesir alanlarında otomatik olarak gelişirler. Yine otomatik yardımlarla dış ortamdan bedenlerine dahil ettikleri maddelerle biyolojik gelişme imkanı bulurlar. Bu varlıklar ilkel canlılardır ki, aralarında birçok sınıflara ayrılabilirler. Bitkileri bunlara örnek gösterebiliriz.    
3.Tekamül ederek , kendi iradeleri ile de birşeyler yapabilen varlıklardan dünyada yaşayanlar , genellikle hareket edebilmek imkanlarına malik olan varlıklardır. Bunlara “hayvanlar” denilmektedir.
 
Bütün bu varlıklar kendi aralarında birçok sınıflara ayrılarak tetkik edilebilirler. Burada bir nokta dikkati çekebilir;
Başlangıçta bütün varlıklar aynı imkanlarla ve otomatik yardımlarla tekamül ederlerken , acaba neden bir kısım varlıklar bu otomatik yardımlardan diğerlerinden daha fazla faydalanarak iradelerini kullanacak aşamaya yükselebilmektedirler?
Bu hal , tamamen bir görünüşten ibarettir. Madde tesirleri altında yapılan akıl yürütmelerle vaziyet bu şekilde gözükür. Bunun izahı ise şöyledir :
 
1.      Her varlık üç değer ihtiva eder..
 
2.      Varlıklar
a.       Otomatik yardımlarla
b.      İradelerini değerleri oranında kullanarak
c.       Şuurla ; tekamül ederler.
 
Şuur safhasına erişebilmiş varlıkların  tesir alanlarında bütün bu tekamül aşamalarını bulmak mümkündür. Mesela , atom bir varlıktır. Otomatik olarak hareket eder. Bir atom tek başına düşünülerse o , tekamülün , otomatiklik safhasındaki bir varlıktır.
Bir insanın yapısı(bedeni) atomlardan oluşmuştur. Fakat insanlar sadece otomatik yardımlarla değil , iradeleri ve şuurları ile de tekamül etmektedirler.
Şu halde , atomlardan hasıl olan bedenin sahibinin o bedendeki atomlardan daha başka türlü düşünülmesi gerekir.
                                                  *
 
Bir insanın değeri , tesir alanındaki en basit varlıkların değerine eşittir. Fakat bu sonuca  2+3=5  tarzinda erişilemez.  Çünkü, bir insanın tesir alanının değeri  , Mutlak Tekamül Esasları’na uygun olarak daima değişmektedir. Bu hal , daimi harekette olan bir şeye de benzetilebilir.
 Acaba bu değişiklikler hangi esaslara göre olabilmektedir? Bunu anlayabilmek için en basit varlığı meydana getiren değerleri teker teker tetkik etmek gerekir.
 
    1.TEKAMÜL EDEBİLME DEĞERİ ;
   Bu değer, varlığın tekamül ederek tesir alanının irade ve şuurla gelişmesinde en mühim rolü olan değerdir. Bu değer , irade safhasından itibaren  daha belirli bir hal alır ve birçok hususlarda diğerlerinden ayrılan bir kimliğe sahip olur.
İrade safhasına kadar belirsiz ve diğer değerlerin hakimiyetinde bulunan bu değer , bu sefer diğerlerine tesir etmeye başlar. varlıkların irade safhasına yükselişleri , ruhluk hassasını kazanmaları demektir.
 
       2.TEKAMÜLE YARDIMCI OLMA DEĞERİ ;
Bu değer , tekamülün ilk safhalarında robot yardımların , sonraları da yine bu yardımlarla ruhluk hassasını kazanan “tekamül edebilen değer”in bir laboratuvarı halindedir.
3.TEKAMÜL ETTİRİCİ DEĞER ;
  Robot yardımların Mutlak Nizama uygun olarak tezahürünü sağlayan değerdir.
 
                                               *
Dünyada varlığı gözle görülür hale getiren , varlıkta mevcut olan , tekamüle yardımcı değerdir. Diğer iki değer , bu değere tesir ederek veya ondan faydalanarak dünya ve benzeri yerlerde tezahür edebilirler. Bu değerin tezahür edebilmesi , var olduğunun idrak edilebilmesi için ise , maddi hiçbir tezahürü olmayan diğer iki değerin mevcudiyeti şarttır.
Diğer iki değer ancak tekamüle yardımcı değerin mevcudiyeti ile mevcudiyetini belli ederler.
“Her varlık üç değer’i içerir” denildiğinde , siz , bu üç değeri içeren zerreler düşünebilirsiniz. Halbuki vaziyet şu şekildedir :
 
1.         Mutlak Nizamın hüküm sürdüğü maddi – manevi bütün mekanlar tekamüle yardımcı değerle doludur.
2.         Mutlak Nizamın hüküm sürdüğü maddi – manevi bütün mekanlar  , Tanrının yardımları ile doludur.
3.         Maddi – manevi bütün mekanlar tekamül eden değerlerle doludur. (Fakat bu değerlerin varlık olarak hissedilebilmesi , ancak üçünün bir arada oluşuyla mümkün olur). 
 
Bu üç değer (madde ölçülerine göre) ne artar ne eksilirler. Bütün hakikatler ,bütün bilgiler , Tanrının hiçbir tarzda sınırlanmasına imkan olmayan yardımları , bu üç değerin Mutlak Nizama uygun olarak biraraya gelmeleri sonucunda husule gelirler.
Daha doğrusu  bu üç değeri biz , analiz metodu esaslarına göre ayrı ayrı tetkik ediyoruz. Hakikate ise onları bu şekilde tasnif ederek ayırmak ve maddi kalıplar içersinde izah etmek mümkün değildir.
Bu üç ayrı değer ( ki,her zerre bu üç değeri içerir) seyyal (1) bir tarzda birbirleri ile münasebettedirler. Her varlık bu üç değeri içerir. Fakat varlıklardaki değerler o varlıkta sabit değildirler. Daima değişirler. Giden  değerin yerini yenisi alır , böylelikle de varlık izahı izahı imkansız bir seyyaliyet  içersinde ve daima değişerek  varlıklık hassasını korur    ( 1. seyyal:”kesif” ve “kaba”nın zıddı;ince,nüfuz edici;akıcı;hafif) .
 
RUH
 
Ve daima değişen bu varlıklar arasında  , daima büyüyen ve değerlenen değerler hasıl olurlar ki, biz bu değerleri ebediyen var olacak bir ağacın , daima büyümek imkanlarına malik meyvalarına benzetebilirz. İşte bu meyvalar ruhlardır..
Ruhlar iki türlü düşünülebilirler :
 
a.         Değer olarak
b.         Varlık olarak..
 
a.Ruhların “değer” hali ; Onların diğer ana iki değerden ayrı yorumlanmaları halidir.
b.Ruhların “varlık” hali ; Onların iki ana değerle bir arada yorumlanmalarından hasıl olan bir haldir.
 
 
 
 
 
Ruhlar daima varlık halinde tezahür ederler fakat onları değer halinde düşünmekte de faydalar vardır.
 
1.         Her ruhun bir tesir alanı ve Mutlak Nizama uygun olarak almakta olduğu yardımlar vardır.
2.         Her ruhun almakta olduğu yardımlar seyyaldir. Giden yardımın yerini yenisi alır. Ruh , değişen “ yardımlara ve ana değerlere “ rağmen bir an bile ana değerlerden mahrum kalmaz ve varlıklık hassasını kaybetmez.
3.         Her ruh , daha üstün bir tesirin alanı içersindedir.
4.         Her ruhun, ( veya ; tekamül etmekte olan bir varlığın) bir tesir alanı vardır.
5.         Tesir alanları da üç değerden oluşan varlıklardır.
6          .Ana değerlerden hasıl olan varlıklar , varlıklarda tekamül ederler. İzahı imkansız bir seyyaliyet içersinde cereyan eden bu hal Mutlak Nizama uygun olarak cereyan eder ve varlıklar şuurla gelişen ruhların tekamül alanı halinde tezahür ederler.
7.         Varlık ile varlıklar arasında fark yoktur. Her varlık , varlıklar halindedir. Üç değerden hasıl olan en basit bir varlığın kendisi gibi var olanlarla derhal irtibata geçişi , onun varlık halinde tezahür edişi sebebiyledir.
 
                                               1088.
                                               DÜZEN
Düzensizlik de bir düzendedir.
 
                                               1089.
                                    BENİMSETİCİ  METOT
 
Bu bilgiler , her şeyden önce benimsetici metoda dayanan bilgilerdir. Benimsetici  metotda ise kelimelerle izahı mümkün olmayan bazı hadiseler , çeşitli yönlerden ve hatta bazen birbirlerinin zıddı imişler gibi ele alınırlar. Mesela ortada “ilk oluş” gibi tam anlamıyla izahı mümkün olmayan  , kelimelere sığdırılması imkansız bir hadise vardır. Bu hadise muhtelif yönlarden ele alınarak izah olunabildiği gibi  hadisedeki safhalar evvela bir isimle , sonra da başka isimle izah olunabilir. Bütün bunlardan gaye , öğrenene , kelime ve maddenin baskısından kurtularak manevi hadiseleri daha iyi tetkik etmek imkanını vermektir.
Manevi hadiseler , maddi izahlardan faydalanılarak fakatmadde izahına yarayan kelime hudutlarını aşarak anlaşılabilirler. Hadise değerce yükseldikçe kelimenin kudreti ve ifade ettiği anlam zayıf kalır.
Tanrıyı , ilk halk edilenleri ( veya ilk var edilenleri) izahta ise kelimeler hiçbir rol oynamazlar. Siz ancak kelimeleri basamak olarak kullanarak ve bu merdivenden faydalanıp madde sınırlarını aşarak , tefekküre başvurarak , liyakatiniz oranında yüksek hakikatleri zerre kabilinden de olsa anlayabilirsiniz. Yüksek hakikatlerden “zerre”nin değeri ise , tasavvur edemiyeceğiniz kadar büyüktür.
 
                                               1090.
                                    EKSİK  DÜNYA  BİLGİSİ
 
Bir bilgi doğru veya yanlış gözükebilir. Yanlış gözüken bilgiler bazen doğru sanılanlar kadar öğretici olabilirler. Dünyadan elde edilebilecek bütün bilgiler ise eksiktirler.
Sizler eksiklikleri idrak ede ede tekamül edebilir , bu ve buna benzer esasları öğrenip benimseyerek şuurlu tekamüle yükselebilirsiniz.
                                               1091.
                                   DEĞERLER  VE  VARLIK
 
Bir çanak düşününüz. Bu çanak değerlerle dolu olsun. Bu çanağı Mutlak Nizamın hudutları , çanağın içersindeki değerleri de ilk var olanlar farzedin. Bu değerler (hassalar) bilindiği gibi ,hem ayrı ayrı hem de bir arada tetkik edilebilirler. Ayrı ayrı tetkik edildiklerinde hassalar halindedirler.  O zaman bu değerlerin içinde bulunduğu farz olunan çanağın cidarı düşünülemez. Çünkü o cidarın herhangi bir varlıktan meydana gelmiş olması gerekir. İlk değer halindeki hassalar ise varlık değildir.
Çanağın içersindeki varlık halindeki değerler üç hassanın bir arada düşünülmesinden hasıl olmaktadır. Bir arada düşünülen değerlerden hasıl olan varlıklar ise  hem “tekamül ederler” hem de “tekamülde rol oynarlar”.
Üç hassadan meydana gelmiş bulunan her varlık tekamül eder , ettikçe de tesir alanı genişler. Bir varlığın tesir alanının genişlemesi demek  , o varlıktaki tekamül edici hassanın değerlenmesi demektir. Tekamül etmekte olan varlıklar ise , ancak liyakatleri oranında bu değerlerden faydalanabilirler. 
Varlıkların bizzat varlıklarında ve civarlarındaki değerlerden faydalanabilmeleri plana göre cereyan eder. Planı varlıklarda tatbik eden ise, tekamül edici hassalardır ki buna öteden beri melekler denilmektedir.
Melekler iki kısıma ayrılarak tetkik olunabilirler , 1.Her varlığın varlık olabilmesi için gereken ; meleklik hassası , 2. Her varlığa Mutlak Nizamı tatbik eden yüksek idareci varlıklar.
Yüksek idareci varlıklarla , herhangi bir varlık arasındaki münasebetlerde , Mutlak Nizamı dolduran hassalardan “tekamüle hizmet eden “ hassaların rolü çok büyüktür.
 
                                               1092.
                       KELİMELER  VE  ANLAMLAR      
 
Bu tebliğe kadar , Tanrının ilk halk ettiklerinden “değer” olarak bahsettik. Fakat zaman zaman da “ hassa “ dedik. Şimdi aynı anlamda kullanılan bu iki kelimenin içerdiği anlamların derinliklerine doğru ineceğiz.
Öyle bir şey düşünmeye çalışınız ki , yanlız başına bulunduğu zaman hiçbir kıymet ihtiva etmesin. Mevcudiyeti de hiçbir şeyle tesbit edilemesin. Bu söylenenler sadece dünya şartları için değil bütün Mutlak Nizam içindir.
Şu halde “değer” denilen ilk halk olunanlar , anlaşılan manada bir değer taşımamaktadırlar. Çünkü onlar , Tanrının  her şeyi var ettiği yokluğun , izahı imkansız halini , üç ayrı hassa halinde temsil edebilmektedirler. Fakat o yokluk bu üç hassanın bir araya gelmesi ile de izah olunamaz.
Bu üç hassa sanki hiçbir tarzda izah edilmesine imkan olmayan yokluktan Tanrı tarafından ayrılarak Mutlak Nizamın teşkilinde kullanılmıştır. Ve böyle olduğu için Mutlak Nizam üç esasla tahdit olunmuştur. Yokluğu ise tahdite imkan yoktur. Fakat bu üç esas ayrı ayrı düşünüldüklerinde her biri yokluğun izahı imkansız vasıflarına sahiptir.
Hassalar , değerler veya esaslar dediğimiz şey  , yokluk vasıflarına sahipken onu hiçbir varlık idrak edemez.her varlık onları ancak varlıklar halinde düşünebilecek hallere girdikten sonra anlayıp idrak edebilir.
Şu halde hakikatte ilk üç esas unsura , ne değer , ne esas , ne de hassa denilebilir. Bizim değiştirerek bu kelimeleri kullanışımız , sizi taassupla herhangi bir kelimeye bağlı kalmaktan kurtarmak içindir. Çünkü bu tebliğlerin ihtiva ettiği hakikatler mevcut kelimelere sığdırılamazlar.
 
Bu bilgiler , insanlara ; maddi imkanlar içersinde yükselerek maddeden faydalanıp madde üstünü tetkiki öğreten ve her insanı maneviyat alemlerindeki bilgilere liyakati oranında yükselten bilgilerdir. Bu bilgiler insana  “insan üstü”olmak kapılarını açan bilgilerdir. Böyle oldukları için de yapılan izahlarda kelimelerden, isimlerden , sıfatlardan ancak onların bilinen sınırlı anlamlarına bağlı kalmamak şartı ile faydalanılır.
Kelimelerin ifade ettikleri sınırlı anlamlara bu bilgiler sığdırılamaz. Fakat kelimeleri hudutsuz ve tahdit edilmemiş tarzda düşünebilenler bu bilgilerin izahında onlardan faydalanabilirler. Unutulmaması gereken bir şey de , kelimelerle ifade edilen her şeyin insanlar için bilinmeyenler ihtiva edişidir.  Şu halde insanların kelimelerle izaha çalıştıkları şey gibi , kelimeler için de “ bilinmeyenlerle sınırlıdır” denir. Meçhullerle dolu izahlar  ise  , ne bir şeyi tam anlamıyla anlatmaya , ne de anlatılmak istenen şeyi maddi imkan çerçeveleri içersine yerleştirmeye yeterlidir(1) (1. duygu ve düşünceleri tam aktarabilmede , kelimelerin yetersizliğine rağmen en başarılı olanlara “kuvvetli yazar” diyoruz. Tabiattan aldığı izlenim ve duygularını taşı yontarak heykelle ifade edene ve renklerle resimleştirerek aktarabilene de başarısı oranında yüksek san’atkar deniliyor. Kelimeler de , taş da, renk ve desen de aslında ifade edilmek istenen duygu ve manaya “maddi olanın” imkanlarıyla yaklaşabilmekte , onu hiçbir zaman tam aktaramamaktadır. Aktarabilme derecesi san’atkarın gücünü ifade eder , eseri kıymetlendirir) .
 
Şu halde kelimelerle bir şeyi izah etmek mümkün değildir. Onlar sadece bir şey hakkında  “sınırlı” olarak bilgi almak veya bilgi vermek için kullanılır. Kelimeler vasıta edilerek alınan(verilen) bilgilerdeki hakikat payı ise değişiktir. Hakikatlerin derinliklerine ise bilgilerimizle anlattığımız sistemlerle yükselinir.
“Ev “ bir kelimedir. İfade ettiği mana her insanın ev denildiği zaman tasavvur edebildiği şeydir. Bugünün insanı ile ilk insanların “ev”den anladıkları manalar arasında da büyük fark vardır. Manalar kelimelere değil  , kelimeler manalara tabidir. Türkçedeki ev kelimesinin her lisandaki karşılığı ev değildir. Fakat anlam yakınlığı vardır. Bir Türk ev denilnce ne düşünürse , bir Alman da haus denilince ona benzer bir şey düşünür.
Manaların aynı denilecek kadar yakın fakat kelimelerin başka başka oluşu sebepsiz ve gayesiz  bir şey değildir. Bu hal insanları kelimelerden ve maddeden , dolayısıyle bunlardan doğan taassuptan kurtarmak içindir. Aynı şeylerin başka başka kelimelerle izah olunması , insanlara kelimelere bağlı kalmamalarını ve onların görmekte oldukları işi basamak olarak kullanmalarını öğretmek içindir.
 
                                               1093.
                                   HUDUT - TAHDİT 
 
Her şeyin ilk halk olunan üç esastan oluştuğunu belirtmiştik. Maddede  de bu üç şey mevcuttur ve madde bu üç esasın birbirleri ile kaynaşmasından hasıl olan imkanlarla Mutlak Nizama göre var olmuştur. Bu sebeple de madde için ; Mutlak Nizama uygun olarak kendi kendisini var etmiştir denilebilir. Fakat maddeye kendi kendisini var etmesi imkanını veren kuvvet nedir ?
           Madde denilen ve kendi kendini var edebilen bir şey bu imkanları nereden kazanmıştır? Ona , bir nizama göre var olabilme imkanlarını kim vermiştir ? Görülüyor ki iş yine yaratacıcı güce , Allaha dayanmaktadır.
Maddede ve onun oluş ve değişişlerinde bir nizam vardır. Birçok hareketlerin neticesinde hep aynı sonuçlar elde edilir. Havaya fırlatılan taşın yere düşmesi gibi. Bir taşın havaya fırlatılınca yere düşmemesi de mümkündür ve mesela bir uzay aracından fırlatılmış olabilir. Her şey şartlara bağlıdır ve bilim bu yolda yapılan deney ve gözlemlere dayanarak kanunlar elde etmektedir.
 
 
Madde tamamen Mutlak Nizamın hudutları içersinde  değişip tesirli olabilmektedir ve her şey değişip tekamül edebilmek imkanlarına maliktir. Bütün bu değişmeler ve gelişmeler ise seyyal bir  kat’iyet  halinde tezahür eden Mutlak Nizama uygun hallerdir. Kısaca , idrak edilebilecek her şey , Tanrının Mutlak Nizamı ile hudutludur. Tanrıya gelince , O’nu hiçbir nizam veya kanun hudutlandıramaz.
Kanunlar ve nizamlar O’nun eseridir. O her şeyi hudutlandıran , istediklerini nizamlarla tahdit eden ancak hiçbir şey tarafından hudutlandırılmasına tahdit olunmasına imkan olmayan büyüklüktür. Fakat O isterse kendi icraatını bir nizama bağlayabilir. İşte Mutlak Nizam , Tanrının , icraatını bir nizama bağlama arzusundan doğan bir nizamdır. İnsanlar, O’nun bu nizamının hudutları içersindeki madde ile tahdit edilmiş imkan hudutlarını aşamaz , aşamadığı için de asla O’nun büyüklüğünün zerresini tasavvur etmeye imkan bulamazlar.
 
                                               1094.
                                   İNKAR  DAHİ..
 
Allahı inkar edenler , O’nu inkar ederlerken bile O’nun varlığını savunmaktadırlar. Aleyhte dahi olsa her söylenen söz , O’nun varlığının onaylanmasıdır.

           

                                               1095.
                                               VARLIK
 

Tekamüle Sevk olunan Değer
+          Tekamüle Yardımcı Değer
            +          Tekamül Ettirici Değer (meleklik hassası)

                        = Varlık 

 

Her varlık bu üç değerden meydana gelmiştir.
1.Tekamül eden hassa
2. Tekamüle yardımcı hassa
3.Tekamül ettirici hassası
 

(1)  büyüdükçe , (2) ve (3) küçülür ;

 
1 , a ve b kadar büyüdükçe ; 2 , a kadar , 3 de b kadar küçülür demektir.
 
 
Tekamülün en mühim gayelerinde biri , tekamül etmekte olan değerin , diğer iki hassanın imkanlarını kazanmasıdır.
Tekamül etmekte olan hassa ise , diğer iki değeri , yine diğer iki değer sayesinde kazanır. Melekler ; en büyüğü, varlıkta temsil eder varlıkta Mutlak Nizamı tatbik eder.
Varlık üç hassadan meydana gelmişken , bir hassa’lık haline şuurla ve liyakatle yükselir. En yüksek maneviyat alemlerinin bir damlalık şuuru haline gelir.
 
                                               1096.
                       ZAMAN  ,  MEKANLAR , REALİTELER
 
Yokların var , varların ise yok oldukları bir alemdesiniz. Size dünyada bir şeye ; vardır , uzundur , kısadır.. dedirten şeyler vardır. Siz bazen sizleri dahi tatmin etmeyen kavramlardan faydalanarak bir şeye ; uzun , kısa, ,büyük.. diyebilirsiniz.
Sabit bir zaman kavramının olmadığını idrak edenler bile dünya hayatlarında büyük bir ciddiyetle zaman kavramından faydalanırlar. Her şey , insanlarca bilinemeyen , yüksek hakikatlere yükselmek içindir.
Zaman , dünyada , ahirette , çeşitli tekamül yerlerinde başka başka tezahür eden fakat sizi aynı gayeye çeken faktörlerden biridir.
Ahiretteki zaman ahiret realitesine , dünyadaki zaman ise dünya realitesine uygundur. Ahiret ile dünya realiteleri arasındaki farklar eksildikçe , her iki yerdeki “zaman realiteleri” arasındaki farklar da azalır. Kısaca , zaman aynıdır , çeşitli yerlerin realiteleri onu farklı gösterir.
Bir insanın yüzünü yassı gösteren aynadaki hayal ile o yüzü upuzun gösteren aynadaki hayal farklıdırlar. Bu fark ise aynalardaki farklardan meydana gelmektedir. Aynaya bakan ise her iki aynadaki hayalden de başkadır. Kısaca , bütün mefhumları farklı gösteren , robotlar ve çeşitli şartların geçerli olduğu mekanlardır.
 
                                               1097.
                                               ÜÇ SÜZGEÇ
 
İnsan , “şeytan” diye özetlenen kötülüklerin cazibesinden kendisini ancak fikir, düşünce ve icraatını ; akıl , mantık ve vicdan süzgeçlerinden geçirerek korur.
 
                                               1098.
                                   TEKAMÜL  EDEN
 
Her şey , her zerre tekamül eder. Varlıkları “tekamül eden varlıklar” veya “tekamüle yardımcı varlıklar” diyerek tasnif etmek , onları daha iyi izah edebilmek içindir. Kısaca , bugüne kadar yapılan tarif ve izahlar realitelere göre yapılan izahlardır. Aslında tekamül eden varlık halinde tezahür eden , tekamül etmek hassasıdır. Bu hassa diğer iki hassa ile birlikte varlık halinde gözükür. Tekamül ettikçe de tesir alanı genişler ve hem diğer tekamül eden hassalarla hem de diğer hassaların yardımları ile vücut bulan varlıklarla irtibata geçer , manen kaynaşır.
Bir varlık tekamül ettikçe şuurunu yükseltir ve eskiden geçirdiği tekamül devrelerini ayrı ayrı değil fakat onları toplu olarak hatırlar.
 
                                               1099.
                                               KORUNMA
Şeytandan kendinizi ancak fikir ve düşüncelerinizi üç süzgeçten geçirerek koruyabilirsiniz.
                                               1100.
                                               HER ZERRE
 
Her varlık , her zerre , tekamül etmek imkanlarına maliktir. Tekamül eden varlıklar ve tekamüle yardımcı varlıklar denilerek yapılan tasnifler , sırf hakikatleri realitelere uygun ve mevcut imkanlardan faydalanarak izah içindir.,
 
                                               1101.
                       VARLIĞIN  DÜŞÜNEMEDİĞİ  “UNSUR”!
 
Bir varlık kendisinden daha büyük bir varlığı içinden çıkarabilir. Bu , dünya realitesine aykırı gözüken bir haldir. Geçekte ise varlıklar birbirlerini ihtiva etmezler , iç içe de değildirler. Ortalıkta “ çeşitli maddi varlıklar “ da yoktur. Tek varlık vardır ki , üç ana unsurdan hasıl olmuştur.
Her şey üç ana unsurun tezahürlerinden ibarettir. Ayrı ayrı oldukları zannedilenler  bu ana varlığın bir kısmından , bir cüz’ünden başka bir şey değildir. Bu öyle bir ana varlıktır ki , her zerresi müstakil , bağımsız düşünülebilir. Zerreler , kül halinde olan varlığın küçük birer kısımlarıdır.
Zerrelerin yan yana gelmelerinden daha büyük zerreler meydana gelir. Böyle oluşan her zerre ise başlı başına düşünülebilen zerreler ihtiva ederler. Hiçbir varlık yoktur ki üç ana unsuru malik bulunmasın.
                                              
*
Hadiseler de teker teker ve bağımsız ele alınamazlar.
 
Tekamülün yüksek gayelerinden biri de , hadiseleri , otomatik gidişatından şuurlu gidişata yöneltmektir.
Otomatik hadiseler de , yarı otomatik olanları da , varlıkları meydana getiren üç ana unsurun birbirleri ile olan ilişkilerinden oluşurlar. En basit bir varlık düşününüz. Bu varlığın üç ana unsuru ihtiva ettiğini fakat ona tabi hiçbir varlık olmadığını farz ediniz
Bu tarif aynı zamanda da , anlaşılacağı gibi , en basit varlığın tabiridir. Böyle bir varlıkta iki türlü hadise cereyan eder :
1.      Üç ana unsurun birbirleri ile olan münasebetlerinden hasıl olan iç hadiseler ,
2.      Üç unsurdan hasıl olan varlığın , civarındaki varlıklarla olajn temaslarından hasıl olan hadiseler..
 
En basit bir varlığın içi ve dışarısı ile olan temaslarından hasıl olan hadiseleri bile dünya imkanları ile idrak edebilmek çok zordur. Çünkü en basit bir varlığın malik bulunduğu üç unsur birbirleri ile , mesela ; tekamüle yardımcı unsurun , tekamül edici unsurla veya tekamül edici unsurun tekamül ettirici unsurla veya her üç unsurun  da çeşitli dozlarla birbirleri ile olan ilişkilerinden oluşan hadiseler sayılamıyacak kadar çeşitlidir.
Keza  en basit varlığın civarı ile olan ilişki ve temaslarından hasıl olan hadiseler , varlığın iç hadiseleri ile kıyaslanamıyacak kadar fazladır. Fakat hadiselerin çeşitli oluşları onların adetle tespit edilerek izah olunmalarına manidir. Fakat bu hal hadiselerin sistemli bir şekilde tasnif ve tetkikine hiçbir şekilde mani değildir.

Şimdi büyük varlık içersinde en küçük bir varlık düşünelim. Büyük varlıkta üç ana unsurdan “tekamül edebilmek imkanlarına malik  olanı” şuurludur , irade sahibidir. Böyle olduğu içinde tekamüle yardımcı varlıklar üzerinde  tesirler icra eder. Ona tabi olan basit varlıkta ise üç ana unsur otomatik yardımlarla tesirlerini icra ederler.

 
Bir varlık düşünün ve bu varlığa tabi olan üç adet varlık olsun ve herbiri de üç esas unsuru ihtiva etmektedirler :
En küçük varlık A1+B1+C1 üç unsurdan meydana gelmiştir. Aynı şekilde diğerleriyle alt alta yazalım.
 
A1 + B1 + C1
A2 + B2 + C2
A3 + B3 + C3             ve bu üç varlığı bünyesinde içeren büyük varlık da ;
          _______________
(A1+A2+A3) + (B1+B2+B3) + (C1+C2+C3 )    değerinde bir varlıktır.
 
Fakat bu izah teorik ve kesin olmayan bir izahtır. Çünkü manevi değerler madde izahına yarayan yollarla hesaplanamazlar. Bu üç varlığın birleştiği varlıkta şuurluluk oranında yardımlar değişik tezahür eder ve bu hal vaziyetin matematiksel olarak izahını zorlaştırır.
Vaziyetin  matematiksel olarak  izahını zorlaştıran mühim bir sebep de , bir varlığın sadece kendisine tabi varlıkların değeri oranında değerli olmayışıdır. Buna da sebep , varlığın ; bünyesindekli varlıkların tesir alanları dışındaki varlıklarla da temasta oluşlarıdır.
 
                                               *
 
Üç unsurun  çeşitli tezahürleri :
 
  1. Tekamül etmek ümkanı ( unsuru) ;
Bu unsur , diğer iki unsurun yardımı ile tekamül eder , şuurlanır ve otomatik olarak elde ettiklerini şuurla elde edebilemke imkanlarını kazanır.
 
  1. Tekamüle yardımcı unsur ;
Bu unsur , tekamül edici unsura yardımcıdır. Ona bağlı veya ondan uzak olarak , otomatik yardımlarla  , tekamül etmek imkanlarına malik olan unsurlara yardımlarda bulunur.
 
  1. Tekamül ettirici unsur ;
Buna ; otomatik yardımlar , melekler , per ve diğer isimler verilmiştir. Bu unsuru da diğer unsurlar gibi analize tabi tutarak ( ayrı) izah etmek mümkündür. Her unsur , yukarıdaki gibi , yaptığı işe göre tasnif edilerek izah olunabilir. Gerçi bu unsurları bir arada toplayarak  ( sentez) dünya realitesine göre izah etmek de mümkündür. Fakat bu çok yüksek , yüksek olduğu kadar da basit izaha vakit henüz çok erkendir !.
Tekamül ettirici unsur ;Tanrıdan uzanan bir şua gibi “tek varlığa” ve tek varlığa tabi olan varlıklara yayılır. Bu unsurun değerini, intizamını , hadiseleri tanzim ve kontrolünü , Tanrının adaletini temsil kudretini, dünyadakiler değil , en yüksek manevi mertebelere yükselebilmiş varlıklar bile tasavvur edemezler. Bu unsur evvelce de söylendiği gibi ; Tanrının varlıklardaki temsilcisidir.
       Bir varlık diğer bir varlıkla temas halindeyken bu temsilciyi hem kendi varlığında , hem de  temas halinde bulunduğu varlığın varlığında hisseder. Kısaca o ,varlıklarda mevcut olan diğer iki unsur arasında bir teşkilatçı ( organizatör) olarak vazife görür.
 
                                                     *
 
 
Unsurları ve varlıkları dünya imkanlarına uygun olarak izah edebilmek için uyulması gerekli şartlar vardır:
 
1.Varlıklar ayrı ayrı düşünülebilirler ,fakat o varlıkları meydana getiren unsurlar tam bir analize tabi tutularak ayrı ayrı düşünülemezler.
 
2.Bu sebeple varlıklar ayrı ayrı düşünülebilirken , o varlıklara bağlı olarak dahi olsa  , unsurları , ayrı ayrı düşünülemez.
 
3.Çünkü düşünülürken tıpkı varlıklar gibi ele alınan unsurlar  hakikatte varlık değildirler ve varlık olmadıkları için de varlıklar gibi düşünülemezler.
 
Unsur, varlık üstüdür. Onu tetkik eden insan ise varlıktır. Bir varlığın ise ,varlık üstü bir şeyi anlayıp idrak edemiyeceği bilinen bir hakikattir. Siz ancak unsuru varlık halinde düşünebilir  , bu sebeple de onu varlıkmış gibi yorumlayabilirsiniz. Fakat unsuru varlık üstü düşünmeye alışmak  , sizi maneviyat alemlerinin zenginliklerine ulaştıracak yolda yükseltir. Fikir ve düşünceleriniz üzerindeki madde baskısının günden güne eksilmesine yol açar. Bu sebeple unsuru , “ düşünsem de ona erişemem” diyerek düşünmemek hatadır.
 
Zaten bu bilgiler , okunup öğrenilmekten öteye ; bildirilenleri hayata tatbik ederek ve onları tefekkür yoluyla değerlendirerek faydalanılacak bilgilerdir.  Bu bilgilerde tekamül saklıdır. Yine bu bilgilerde zıt izahlar vardır. Hakikatte birbirinin aksini söyler gibi gözüken bilgilerin üzerine eğilenler , onların zıt olmadıklarını anlamakla kalmazlar , aynı zamanda da bu zıtlıklar arasındaki sırları bilgi haline getirebilirler.
Bu bilgiler öğretici değil , benimseticidir. Dinden çok iman ile ilgili bilgilerdir. Onlara iman bilgileri demek de yeterli değildir. Çünkü onlar zamanınıza kadar din ile sımsıkı bağlarla gelişen , imana şuur katan bilgilerdir.  İmanın şuurlanması ise körü körüne bağlanmak yerine neden inendığını bilmektir.
Bu bilgiler , Kur’an’la açılan Şuurlu İman kapılarının benimsetici bilgileridir.
 
                                               1102.
                                               KIZIL  LALE
 
Mantığa dayalı bilgileri verirken gökyüzündeki ayı ve yıldızları delil olarak göstereni bizden başkası mı sanıyorlar (1)..yoksa kafalarına saplanmış bilgilerin , her şeyin en doğrusu olduğuna mı inanıyorlar. Fakat biz onlara doğruyu göstermekte acele etmeyeceğiz. Şimdilik sadece bilgilerindeki eksiklikleri hissettireceğiz.
Bil ki , kızıl lalelerin açtığı gün her şeye inanacak olan ise yine onlar.. fakat sen sadece imkansızlık içinde onlara acıyacak olansın. Onlar sadece gözleriyle bakabildikleri için  görülmesi gerekeni göremiyecekler. Biz , kimlerin gözlerine , madde perdesi çektiğini , kimlerin de bu perdeden sıyrılmaya çalıştıklarını biliriz.
Şuurla iman etmekten korkanlar , maddeden uzak gözüküp ona sımsıkı bağlı olanlar , kayıtsızca sallana sallana yürüdükleri yolda, ne kadar kayba uğradıklarını anladıkları ve koşmaya başladıkları zaman belki kendilerini kurtarabileceklerdir.
 Biz vazifeliye yolunu çizeriz , o yolda yürüdüğü taktirde de yardım ederiz. Vazife hap gibi yutulmaz. Vazifeli yaptıklarını benimseyerek yapacağı şeylere hazırlanır. Çünkü biz vazifelilerimizi de vazifelerini ifa zamanlarında değer kazanmaktan mahrum bırakmayız.
Vazifeli , liyakati ile vazifeli olmaya hak kazanmıştır. Bu hak , aynı zamanda ona daha yükseklere çıkabilmek imkanlarını hazırlayan haktır. Daha yükseklere ise liyakatle çıkılır.
Biliniz ki , vazife hiçbir şahsın emrinde değildir. Her zamandan daha dikkatli olmanız gerektiğini ise asla unutmamalısınız. Unutmayın ki söndüğü zannedilen yıldızlardan birçoğu sönmez.  Sadece daha fazla ışık verenlerin nuru içinde gözükmez olurlar. Pırıl pırıl olmak imkanını kazanmış olanlardan dolayı parlamayanlara üzülmeyin. Her değer , gücü oranında ışık verir.
 
                                               1103.
                                   İNCE  MADDE
 
İnce maddelerde manevi varlıklar gibi vasıta ile belirli hale gelirler. Radyo vasıtyasıyle sesin duyulması gibi.
                                  
                                                1104.
                                               AKILLI
 
Akıllı insan ruhunun değerini hayatına olumlu bir şekilde yansıtabilen insandır.
 
                                               1105.
                                   O HER ZERREDE..
 
Tanrı  değer üstü bir varlıktır. O , varlıkları var ettiği ( değer de denilen) hassaların halikidir. O her zerrede varlığını hisseder fakat zerreler varlıklarında  O’nun mevcudiyetinin katresini bile hissedemezler. Çünkü o idrak edilmesine imkan olmayan bir büyüklüktür.
 
                                               1106.
                                               YAKIN
 
Güzellikler size çok yakın fakat siz güzelliklerden çok uzaksınız.
 
                                               1107.
                                   VARLIK , HASSA , İBADET
 
Üç ana unsurdan ibaret varlıklar , ihtiva ettikleri unsurların miktarlarına göre çeşitli olurlar. Mesela tekamüle yardımcı unsur çeşitli tezahürler gösterebilir ve  madde  , kaba ve ince oluşuna göre çeşitli haller gösterir.
Madde bir varlıktır. Bilindiği gibi her varlığın her zerresi üç ana unsuru ihtiva eder. Önceki bilgilerde ise maddeden sadece tekamüle yardımcı varlıklar olarak bahsolundu. Bu doğrudur çünkü maddenin her zerresi üç ana unsuru ihtiva etmesine rağmen madde olarak tezahür eden sadece  “tekamüle yardımcı varlıktır”.
Burada ince bir husus vardır. Bilindiği gibi herhangi bir şeye varlık denilebilmesi için o varlığın üç ana unsuru ihtiva etmesi icab eder. Herhangi bir zerre de varlıktır ve  üç ana unsuru ihtiva eder.. fakat üç ana unsurdan ikisi , tam anamıyla hassa hallerini korurlar. Üçüncüsü olan “tekamüle yardımcı hassa” ise diğer iki hassanın yardımı ile varlık halinde tezahür eder.
Tekamüle yardımcı hassa diğer iki hassa olmadan varlık halinde tezahür edemez , çünkü ;
           
 
 
 
1.            Tekamüle yardımcı hassanın varlık halinde tezahür edebilmesi için onun , Tanrının emirlerine uygun hale getirilmesini temin eden tekamül ettirici hassadır.
 
2.            Tekamüle yardımcı hassayı  , tekamül ettirici hassanın arzu edilen şekle                soktuğunu düşünün . bir varlığın şekil alabilmesi için bir gayesi olması gerekir.
 
 
Tekamüle yardımcı hassayı Tanrının arzu ettiği şekle sokabilen tekamül ettirici hassanın  bu icraatını kim idrak edecektir , kim bu icraatten faydalanacaktır.. İşte  gaye burada kendisini bir ihtiyaç halinde hissettirir  ve bu gaye tekamül etmek imkanları olan hassa olarak tezahür eder.
Gaye , bu noktada kendini bir ihtiyaç halinde hissettirir demek , iş bu noktadan gayeye bağlanır demek değildir. Gaye, Tanrının yüksek gayesi , her şeyin başıdır.
Görülüyor ki herhangi bir şeyin varlık olabilmesi için üç hassaya malik olması zaruridir. Eski din kitaplarında , Tanrının , “sizi bana ibadet etmeniz için halk ettim” sözü bu hadise ile ilgilidir. Şayet varlıklar tekamül ederek varlık olduklarını idrak edebilecek yaradılışta olmasalardı  , başta Tanrıyı olmak üzere hiçbir şeyi idrak edemiyeceklerdi. Her varlık ise ister istemez , doğrudan yahut dolaylı olarak Tanrıya ibadet etmektedir.
Kendini beğenmiş bir insanın ayna karşısında kendisini hayran hayran seyredişi bile bir ibadettir. Çünkü o , varlığının her zerresinde bulunan Tanrı temsilcisinin karşısında bilmeden ibadet etmektedir.
 
                                               1108.
                                   VARLIK , CANSIZ , CANLI
 
Her varlıkta  üç hassadan ikisi manevi tesirler  halinde , üçüncüsü de , robot tesirler (1) ve varlıklar halinde tezahür eder (1. mesela uzaktan elektrik kumandası ile tesirdeki gibi) . Bu sebeple her zerresi üç hassayı ihtiva eden bir varlıkta ilk  iki hassa yokmuş gibi tezahür edebilir. Mesela taş ve topraklarda vaziyet görünüşe göre böyledir. Halbuki hakikatte taşlar da , topraklar da , hareket eden zerrelerden oluşmuştur. Fakat bu hareketler daha “tekamül eden hassa”nın asli tesir alanına dahil olmadığı için , kendi başına ve cansız bir durum gösterir.
Varlıkların canlı bir durum gösterebilmesi için mutlak surette tekamül etmekte olan herhangi bir varlığın asıl tesir alanında  ( ki buna tecrit edilmiş tesir alanı da denir)  bulunmaları gerekir . Mesela bir insanın tecrit edilmiş tesir alanı bedenidir.
Gerçi her zerre bu üç hassayı ihtiva eder. Fakat her zerre , her varlık , canlı veya şuurlu bir görünüşte değildir. Bir varlığın cansızdan canlı hale geçebilmesi için , tekamül yolunda otomatik yardımlarla uzunca bir mesafe katetmesi gerekir. Mesela , cansız maddeden bir ilaç bir canlı tarafından kullanılırsa  , bu ilaçtan bir kısım , o canlının bedenine ilave olunur  , canlı hale gelir. Fakat bu hal cansızın canlı hale otomatik olarak geçişidir. Bunun aksi de geçerlidir. Mesela kesip atılan bir tırnak zamanla cansız madde haline gelebilir. Bu otomatik olarak canldan cansıza , cansızdan da canlıya geçiştir. Zaman  isteyen tekamül , otomatik olarak cereyan eden bu ve bu gibi hallerde değildir. Çünkü bu gibi haller , hakikatte Mutlak Nizama uygun olarak cereyan edegelen devirler halindeki hadiselerdir.
 
                                              
 
 
 
                                             1109.
                       TEZAHÜR MERKEZİ ; BEDEN
 
Varlıklar üç esas ana unsurdan meydana gelmişlerdir. Fakat bu ana unusular her zaman değişir vaziyettedir , seyyaldir. Bu sebeple , varlıktan , bu üç ana unsurdan herhangi bir tanesi eksildiği anda o varlık , varlık olarak tezahür edemez.
 Her zerrenin üç ana unsuru ihtiva etmesi sabit bir şekilde , mesela yukardaki gibi  , doğru olarak izah olunamaz. Çünkü “tekamüle yardımcı bir değer” üzerinde tesirler icra eden  diğer hassalar aynı zamanda tekamüle yardımcı hassaları dolayısıyle daha başka varlıkları da tesirleri altında bulundurabilirler.
İşte “tekamüle yardımcı robot varlıkları” tesirleri altında bulunduran iki hassa zaman zaman “merkezler” oluştururlar. Ve yine bu merkezlerin varlıklar olarak belirmesinde  “tekamüle yardımcı varlıklar”  rol oynarlar. Mesela bir ağaç tekamül edebilen hassaların kesif olarak tesir ettiği bir robot varlıktır.  Bu sebeple bir ağacın her zerresinde  , robot  hiçbir tezahürü olmayan iki hassa daha belirli olarak tezahür eder.
Bir hayvan bedeni veya bir insan vücudu da aynı vaziyettedir. Bir bedenin oluş şeklini Tanrının Nizamına uygun şekle sokan  , “tekamül ettirici hassa”dır ; o bedeni canlı bir varlık halinde tezahür ettiren ise “ tekamül edebilen hassa”dır.
Herhangi bir varlığın şuurlu bir varlık halinde tezahür edebilmesi için , tekamül edebilen hassanın , o varlıkta tekamül ederek tesir alanını bir hayat yaşayacak seviyeye yükseltebilmiş olması gerekir.
 
                                               1110.
                       “RUH “  HALİNDE  TEZAHÜR
 
Her varlık, her zerre şuurla tekamül eden bir varlığın tesir alanındadır. Şuurla tekamül eden varlıklar da daha üstün varlıkların tesir alanlarında bulunurlar. Mesela dünyada yaşayan , insanlar da dahil bütün varlıklar , hatta dünya , daha üstün bir varlığın tesir alanındadır. Tesir alanları ise bedene benzerler.
Birbirlerine tabi olan varlıklarda maddi tezahürü olmayan “ iki hassa” seyyal vaziyette tesirler icra eder. Bu tesirler onların çeşitli merkezlerde toplanmalarına sebep olur. Ve herhangi bir merkez şuurla tekamül edebilecek bir seviyeye geldiği anda  o merkez “ruh” halinde tezahür etmeye başlar.
Artık seyyal olmasına rağmen sabitleşmiş bir durumdadır ve daima değerlenerek tekamül edebilmek imkanları ile ilerler.   
 
 
 
 
 
 
                                               1111.
                       VARLIK  HALİNDEKİ   HASSA
 
Tek varlık , üç ana unsurdan hasıl olan ana varlığın tezahürlerinden ibarettir.
Her varlığın esas unsurları , diğer varlıkların esas unsurları ile irtibattadır. Mesela bir varlığın esas unsurlarından  “tekamüle yardımcı unsur” diğer varlıklarıın tekamüle yardımcı unsurları ile bağlıdır. Ve bu bağlardan “ tekamüle yardımcı varlıklar” denen bir varlık ortaya çıkar.
Keza bir varlığın “ tekamül eden değeri” , diğer varlıkların tekamül eden değerleri ile bağlıdır. Bu bağlılıktan da “ tekamül eden bir varlık” hasıl olur. Ve “organizatör hassa “ diğer varlıklardaki organizatör varlıklarla bağlıdır ve bundan da “ büyük organizasyon” hasıl olur.
Sonuçta da , varlıklar üç hassa ihtiva eden varlık olarak düşünülebileceği gibi , her varlıktaki hassalar da bir arada düşünülebilir.
 
(3 HASSA) + (3 HASSA ) = 2 ( 3 HASSA)  olabileceği gibi ,
   varlık            varlık                   varlık            
 
(1.    HASSA) + ( 1. HASSA) = 2 ( 1. HASSA)
(2.    HASSA) + ( 2. HASSA) = 2 ( 2. HASSA)
(3.    HASSA) + ( 3. HASSA) = 2 ( 3. HASSA)’da olabilir.
 

Aynı hal şu şekilde izah olunabilir.

(1 , 2 , 3 ) değerlerinden oluşan her varlık ; hep aynı değerlerden ibaret varlıklardır.

Her varlıkta bulunan hassaların bir arada düşünülmesinden varlık değil , hassa hasıl olur. Mesela , mevcut tekamüle yardımcı hassalar bir arada  toplanırlarsa bunda dünyadaki veya kainattaki yardımcı hassalar meydana gelir. Fakat bu ilk bakışta zannedileceği gibi varlık değildir. Bir şeyin varlık olabilmesi için üç hassanın bir arada olması gerekir.
 
Bu üç hassadan  tekamül etmek imkanlarına sahip olan hassa , diğer iki hassanın kendisine sağladıklarını elde edince , varlık halinde tezahür eden “hassa” haline gelir  tekamülün gayesi ; hassanın , hassalık özelliğine halel gelmeden , varlık halinde tezahür edebilmek değerine yükselmesidir.
 
                                                           1112.
                                   OLMASI LAZIM GELENLER
 
Her şey cereyan etmesi gerektiği tarzda cereyan etmektedir.
Cereyan eden hadiseler arasında düzeltilmesi icab eden yoktur. Çünkü onlar mevcut şartlara en uygun şekilde cereyan etmişlerdir.
Karşılaştığınız veya karşılaşacağınız hadiselerin hepsi  , en iyisi , en uygunudur  ve onların cereyanlarını değiştirmek veya önlemek insanların elinde değildir. İnsanlar ancak hadiseleri hazırlayan sebepler üzerinde şuur ve liyakatleri ile değişiklikler yapabilir ve bu sebeplere bağlı olarak oluşacak hadiselerin oluşuna tesir edebilirler.
Bu bilgiler , olmakta olan hadiseleri değiştirmek için değildir. Çünkü onların hepsi olması gerekenlerin en iyisidir. Siz sadece , bu bilgilerden faydalanarak  , hadiselerin sebepleri üzerinde tesirler icra edebilir ve o sebeplere göre cereyan edecek hadisenin değişik tezahür etmesini sağlayabilirsiniz. Fakat sonuç hep aynıdır ; kısaca , olması lazım gelendir. Olan ise , lazım gelenlerin en iyisidir.  
 
                                               1113.
                                               SEVGİ
 
İnsanların birbirlerini çeşitli vesilelerle sevmeleri , onlara kendilerinin sadece kendilerinden ibaret olmadığını anlatmak içindir.
Önceden sevip sonradan sevmemesi ise , bir insanın sevebileceklerinin sevdiklerinden ibaret olmadığını  öğretmek içindir.
 
                                               1114.
                        VARLIK İMKANLARININ ÖTESİ
 
Değer veya hassa denildiğinde insanlar bunları ( varlık olarak düşünmeden )  düşünemezler. Değer denildiğinde , insanın aklına manevi varlığa benzer bir şey gelir. Değerleri veya hassaları anlayabilmek ancak madde aracılığı ile mümkündür.
Tanrının halk ettiği ilk üç değer veya hassa  , hakikatte sizin düşünebileceğiniz bütün değer ve hassaların üzerindedir. Aslında onları üç ayrı değer veya hassa olarak tetkik etmek de mümkün değildir. Çünkü onları ne bir arada ne de ayrı düşünebilmeniz  hatta onları biraz olsun tasavvur edebilmeniz imkansızdır.
Onları biraz olsun anlayabilmek için ; analiz metoduna göre üç , senteze göre de tek tek  hassa ( veya değer) halinde izah edebileceğimiz gibi , onları analizde “ üç hassa “ fakat sentezde “ bir varlık “ da denilebilir. Bu hal cüzleri varlık olmayan varlığın , sentez halinde varlık haline geçişidir.
Bu sadece ilk halk olunanların analiz hali ile sentezleri arasında gözükebilecek bir haldir. Çünkü bir varlığın bu hal dışında , cüzleri de varlıktır.
Bir varlığın analiz sonucu varlık hassasından yükselmesi demek , o varlığın artık varlık olarak düşünülemez hali alması demektir. İşte bu hale varlık’lık halinin hassa veya değer haline dönüştürülmesi hali denilmektedir. Bu dönüşme anı , varlık olarak mevcut olanların ( ona karşı) bütün güç ve imkanlarının tükendiği an ve varlık olarak erişilmesine , nüfuz edilmesine imkan olmayan yüksekliklerin başlangıç noktasıdır.
 
 
 
 
 
                                               1115.
                                               PER
 
Per , üç hassadan “ tekamül ettirici hassa”nın tezahürlerinden biridir.
 
                                               1116.
                        VARLIK ÜSTÜ DEĞERLERE DOĞRU
 
Ruh üç ana cevheri olan manevi bir varlıktır. Ruhlar , tekamül ederek , iki hassayı kendilerine mal ederek , tekrar  “ tek hassa” lıklarını kazanmakla “ varlık üstü” tekamül aşamasına yükselebilirler.
Analize göre ; ruh , üç hassadan  (cevherden ) meydana gelmiş bir varlık’tır ! bu bilginin sentezi ise ; ruh , tekamül etmek imkanlarına sahip , bu yolda  yardımlar alan ve tekamüle yardımcı varlıklar üzerinde tesirler icra eden bir varlık’tır..
Ruhta mevcut üç cevherden biri olan  “tekamül ettirici  cevher”in  bir kısım icraatı  per hassasının icraatı olarak izah olunur. Ruhlardaki “tekamül eden cevher”in diğer iki cevherde bulunan hassaları kazanması sonucu ruhlar , varlık üstü değerlere doğru tekamül ederler. Varlık üstü değerler ise  , varıkları şuurla sevk ve idare edebilecek seviyeye erişebilmiş değerler demektir.
 
                                               1117.
                                               TANRI
Üzerinde daha yükseği olmayan , idrak edemiyeceği hiçbir bilgi bulunmayan  , her şeyi var eden şuurun amilidir ! (1). ( 1. O şuuru yaratandır).
O , var olan her zerreyi o zerreden daha iyi tanır. “Şuurlu” varlıkları  , onlardan daha iyi “ bilir”. Çünkü onların kendilerinin zannettikleri  şuurun aslı  , Tanrının gerek kül , gerekse cüz halinde hakimi olduğu şuurun bir tezahürüdür. “ Benim” diyen her varlık “O’nun”dur.
O’dur varlıklara “benim” demek imkanını veren ; O’dur şuurlu olanlara daha şuurlu olabilmek imkanlarını bahşeden ; O’dur her şey olup her şeyin üstünde bulunan ; O’dur kendini kendinin zannedenlerin yaratıcı sahibi..
Her şeyden çok her şeyde , her şeyin de çok yükseklerinde olan yine O’dur.
O’dur varlığının her katresini bilen ; O’dur varlığını var eden ;
 O’dur varlığından da yükseklerde bulunan ; O’dur idrak edilmesine imkan olmayan !..
 
                                               1118.
            VARLIĞI  VARLIK  YAPAN  “HASSA”  DÜŞÜNÜLEMEZ !
 
İnsanlar değerleri veya hassaları ancak “varlık” halinde veya varlığa bağlı olarak düşünebilirler. Mesela tekamül etme hassası denildiğinde  “bir varlığın tekamülü” düşünülür. Her ne kadar varlık halinde olmayan bir hassa düşünülüyor  zannedilirse  de ,o hassayı yeterince düşünmeye imkan yoktur.
Çünkü bir varlık , varlığı varlık yapan hassalardan birini düşünmek imkanlarına malik değildir. Bu sebeple de düşündün zannettiği  , o değildir. İnsanlar ana hassaları pek ama pek az hissedebilirler.
 
 
 
 
 
                                               1119.
            RUH  OLMA  ANI VE MEVCUT MERTEBELERİN İDRAKİ !
 
Her varlık üç ana hassaya sahiptir. Buna “üç ana hassanın yan yana gelmesiyle varlıklar hasıl olur “ da  denebilir.
Üç hassanın bir araya gelmesinden oluşan varlık , manevi bir varlıktır.  Maddi , manevi türlü varlıklar bu en basit manevi varlıkların çeşitli tarzlarda birbirleriyle irtibatlar kurmalarıyle meydana gelirler.
Üç ana hassaya sahip en basit bir varlığı düşününüz. Bu varlık tekamül etmek imkanlarına malik fakat daha bilerek tekamül etmediği için şuursuz bir varlıktır.ve bu varlık tek olarak düşünüldüğü sürece de şuursuz kalacaktır.
Tekamül ; varlıkların tekamül ederek değerlerini arttırmaları tarzında tezahür eder. Fakat gerçekte mevcut olan bilgiyi , tesir alanlarını genişleterek , idrak etmeleridir.
En basit varlık daima en basit bir varlıktır. O varlıktaki tekamül edebilme hassası ise  , mevcut bilgiyi idrak edebilme hassasıdır. Otomatik yardımlar basit varlıkların birbirleri ile ilişkiler kurmalarını sağlarlar. Bu ilişkiler , bir çok basit varlığın kendilerini idrak edebilmelerine yol açar.
Birbirleri üzerlerinde tesirler icra eden varlıkların , bu tesir ve yardımlarla kendilerini bir varlık olarak idrak edebilme anı “ruh” olma anıdır. Şu halde şimdiye kadar zannedildiği gibi bir varlık daima tek varlık kalarak tekamül ederek ruh olmuyor.. Basit varlıkların bir araya gelmesiyle ruhluk hali mümkün oluyor , ruh olan varlık birçok varlık olduğunu değil , tek varlık halinde mevcut olduğunu anlıyor !..
Şu halde , varlıkların ruh oluşlarına ; “basit varlıkların bir araya gelerek , değerlerini ortaklaşa hissetmeleridir” de diyebiliriz. Tekamülü ise “küllün idrakıdır” diyerek özetleyebiliriz! (1)  ( 1. “bütün olan”ın ( tümün) idrak edilmesi) .
Bu tarifin ve bu son anlatılanların içinde , dikkat edilirse , zaman ve mekan  gibi kavramların kaybolduğu hissedilebilir. Çünkü ruhlar ; en yüksek ruhlar ; her şey ;  var’dır. bunları idrak edenler o mertebeleri idrakle o olurlar. O olunca da , onu idrak edenlerle bir olurlar.
Tıpatıp aynı olmayan varlıklar arasındaki farklar ise tekamül mücadelelerinde rol oynayan faktörleri doğururlar. Tekamülle idrak edilecek mertebeleri bir yol üzerinde dizili sabit hedeflere de benzetebilirsiniz. Varlıklar birbirleriyle birleşerek  , birleştikçe de tesir alanlarını genişleterek bu hedefleri idrak ederler.
Varlıkların ihtiva ettikleri “varlıklar” , o varlığın tesir alanındaki tesirlerini artırarak tabi oldukları varlık olur ve onun da tabi olduğu varlığı idrakle tekamüllerine devam ederler. Tekamüle devam  tesir alanının genişlemesi demektir. Tekamüle devam , mevcut mertebelerin idrak edilmesidir !.
 
                                               1120.
                                               VARLIK
 
Varlığı meydana getiren değerler :
1.      Tekamül etmek imkanına malik değer ( hassa) ,
2.      Tekamül ettirici organizasyon hassası(melekler) ,
3.      Tekamüle yardımcı(robot) değer , mesela maddi tezahürleri meydana getiren hassa..
 
 
 
 
Bu analiz izahtan sonra sentez açıklama :
 
Varlıklarda üç hassa “ bir değer” halinde tezahür eder , bu değer analiz edilebilen ve hassalara ayrılabilen değerdir ; denilebilir..
 
Ve sentez tarif :
 
Tanrı , ilk önce üç hassa ihtiva eden değerleri var etmiştir. Bu değerlerin bir arada  oluşlarından varlıklar meydana gelir.
 
Veya kısaca ;
 
Tanrının ilk var ettiği üç değerin , bir arada olmalarından varlıklar meydana gelir.
 
Ve tekrar analiz :
 
Varlıklar , Tanrının ilk var ettiği üç değere ( hassaya) maliktirler . bu üç değer , hadiselerin izahı için ayrı ayrı ele alınabilirler.
 
                                                           1121.
                                   KENDİNDEN  AYRI  VE  KENDİ..
 
 Tanrının izahı imkansız planını şöyle hissedebilirsiniz. :
 
1.      Tanrı varlıklarının tekamülünü istemiştir.
2.      Bunun için de onlara yardımlar ihsan etmiştir.
3.      Tekamüllerinde yardımcı olacak hassaları ve imkanları , onlara vermiştir.
4.      Tekamülün gayesi ise , onlara bahşettiği imkanları , liyakatleri ile kazanarak yükselmeleri ve şuurla vazife ifa etmeleridir.
5.      O var ettiklerine  , var olanları , kendilerinden ayrı ve kendilerinden ( hatta kendileri) olarak idrak edebilmek imkanlarını verendir. O , var ettiklerinin önüne şuurları oranında hakikatleri seren’dir.
 
 
                                                           1122.
                                                           EMEK
 
Bu bilgilerden gaye , insanlara rahat ve güzel bir hayat temin etmek değildir.
 
Gaye tekamüldür !. Bu bilgiler insanları şuurla tekamüle hazırlar  ve onlara azap çekmeden yürünebilecek yolu veya çekilmesi gerekenlere şuurla tahammül edebilmeyi öğretir.
Dünyada hiçbir şey sadece dua etmekle elde edilmez. Dua ile elde edildiği zannedilenler , kazanılması icap edenlerdir. Emek tekamülde şarttır!.
 
                                              
                                                1123.
                                               ÖLÜM
 
Ölüm ; bir varlığın bulunduğu tekamül yerinde varlık halinde tezahür etmesini sağlayan robotun ( veya kitle halindeki maddenin) üç hassadan hasıl olan varlıkla ( ki buna ruh da denebilir)  ilgisini kesmesi demektir.
Bunun için de ruh ile robot (beden) arasındaki bağların kopması gerekir.
Mesela bedeni tahrip olan bir insanda ruhun , bedenlik özelliğini kaybeden madde ile bağların kopması gibi.
 
                                               1124.
                                               RUH

İnsanların bugüne kadar idrak edebildikleri ruh , üç değerden oluşan bir varlıktır.
 
                                               1125.
                                   YÜKSEK  RUHLAR
 
  Üç ana hassadan ikisini  ( birinci hassaya halel getirmeden) kendi hassası haline getiren varlık üstü değerler yüksek ruhlardır.
 
                                               1126.
                                   VARLIK  ÜSTÜ
Ruhlar tekamül ederek  “varlık üstü” değerlere ulaşabilirler. Per bu yükselişte çok mühim rol oynar. Yüksek ruhlar per değerini  kendi değerlerinde bulurlar.
 
                                               1127.
RUH ; ŞUURLANMIŞ TEKAMÜL SAFHASI
 
Her varlık üç değerden ibarettir. Fakat her varlık ruh değildir. Ruhlar varlıklardaki  “değerlerin toplu bir halde tezahürleri”nden doğarlar.
Toplu halde bulunan şuursuz varlıklar ise ruh değildirler. Varlıklar tekamüllerinin şuursuz safhasında  şuursuz liyakatten faydalanırlar.. Şuursuz liyakati  , aynı gayeye hizmet eden aynı marka makinaların birbirlerinden farklı randıman vermelerine benzetebilirsiniz.
“Şuursuz tekamül “ safhasındaki varlıklar , şuurla tekamül eden varlıkların , şuurla tekamül etmek imkanlarına malik olamamış kısımlarıdır. Bu sebeple şuursuz tekamül eden varlıklar üzerinde , tesirler icra eden şuurlu varlıklar , çok mühim roller oynarlar.
 
                                               1128.
                                               İRADE
 
Malik olunan güzellik ve imkanları kötüye kullandırmayan kudret iradedir..
Neyin iyi , neyin güzel , neyin de kötü olduğunu dünya imkanları ve çeşitli realiteler belirler. İnsanları güzellikler karşısında bencilleştirmeyen iradedir.
İradesinden faydalanarak elde ettiklerini benimseyenler ,  dünyada kazanılabilecek şeylerin en güzellerini bulabilecekleri yolda ilerleyenlerdir.
 
 
 
 
                                               1129.
            TEKAMÜL  ETTİRİCİ   HASSA ( MELEKLER )
 
Per , şuurlu tekamül devresinde , üçüncü hassanın tezahürüdür.
 
                                               1130.
                        BERABER GÖTÜRÜLEN  BEDEN
 
Dünya ile ahiret arasındaki en mühim fark  , dünyadaki bir varlığın ( ruhun) her yere bedenini de beraber götürmesine karşılık , ahiretteki varlıkların , gittikleri yerlerde ( liyakatleri oranında) buldukları robotlarla şekillenmeleridir.
 
                                               1131.
                                   GÜNAH  VE  REALİTE
 
Günah mevcut realiteye aykırı hareket etmektir. Mevcut realitenin doğru olup olmadığı iyice öğrenilmeden o realiteye dolayısıyle topluma karşı gelmek günahtır. İnsanı değer kaybına uğratır.
Bir insan , mevcut realiteye uymayan , geri veyahut ileri fikirlere sahip olabilir. Şayet fikirler mevcut realitenin fikirlerinden üstün bulunuyorsa  , onların, mevcut realiteyi incitmeden tanıtılmasına çalışılması gerekir.
 Bir insan diğerlerine benzemeyen şeylere inanabilir. Hatta inandığı , diğer insanların inançlarından da yüksek olabilir. Fakat unutulmamalıdır ki , karşıda aynı kendisi gibi inananlar ve inandıklarına bağlı bulunanlar vardır.
 
                                               1132.
                                               TOPRAK
 
Toprak , madde dünyasındaki varlıkların baş ve son noktasıdır. Doğan topraktan doğar , ölen toprağa girer. Toprağın bileşimi maddeli hayatın esasıdır. Toğrağa giren her şey ise zamanla onun bileşimine dönüşür. Toprak ve onun bileşimi canlılar ve cansızlar arasında hudut çizer.
 
                                               1133.
                                               VAZİFE
 
Vazife , ya isteyerek yapılır veya zorla , isenmese de yaptırılır. Değer kazandıran hiç şüphesiz ki isteyerek yapılandır. Aksi durum ise , yapabileceği bir şeyden madde ile ilgili herhangi bir sebepten dolayı kaçmaktır.
Yapan kazanır, kaçan değer kaybına uğrar. Değer kayıpları ise varlıklar üzerine tesir eder.
                                               1134.
                                   İDRAK  VE  YÜKSELİŞ

Varlıklar idrak ede ede tekamül eder , yükselirler. Fakat onlardan önce o yükseklikleri idrak ve halk eden Tanrıdır.
 
 
 
 
                                               1135.
                                   YAKINLIK , BENZERLİK
 
Bir insanın herhangi bir konudaki düşünceleri , aynı ruh seviyesindeki ( yakın ruhi seviyedeki) insanların o konu ile ilgili düşüncelerine benzer. Bunun aksi de geçerlidir.
 
                                               1136.
                                   İDRAKI  İMKANSIZ  ŞUUR
 
Ortada bir şuur var. Her varlığın imkanı oranında sezebildiği bir şuur..
 
Ortada bir şuur var. Her insanın liyakati oranında idrak edebildiği bir şuur..
 
Ortada hissedebileceğiniz bir şuur var . Tanrının Mutlak Nizam ile sınırlandırdığı bir şuur..
Ortada bir şuur var . Tanrının “ şuur” denilerek  bile  sınırlandırmasına imkan olmayan şuuru. Her yerde olan ; hiçbir varlığın idrak edemiyeceği şuur!..