Lisanssız Demo Sürümü
Lisanssız Demo Sürümü
Lisanssız Demo Sürümü
Lisanssız Demo Sürümü
Lisanssız Demo Sürümü
Lisanssız Demo Sürümü
Lisanssız Demo Sürümü
Lisanssız Demo Sürümü
Lisanssız Demo Sürümü
Lisanssız Demo Sürümü
Şuur İnanç II ; Bölüm 10 - www.şuurluinanç.com

 


 

  

 



 

 

 

  

                              
                                                                                                                                                     

         Aramanızı büyük harfle yapınız  

      

...Şuurlu İman devri , insanlığın idrak edebileceği en yüksek devir olacaktır...

Şuur İnanç II ; Bölüm 10
                                                                  ALTINCI BÖLÜM
                                                
                                                     1301.
                                                  BİR VE O
Her şeyi ihtiva eden “bir”i izaha “ bir” demek kafi gelmez. O bir’i var eden kudret ise hiçbir şeyle tahdit edilemez.
 
                                                  1302.
                                      KISACA ;  PER NEDİR..
 
Buraya kadar per , çeşitli yönleriyle ve benimsetici metoda uygun olarak ele alındı. Bu bilgide ise per’in bir sentez izahını yapacak ve per denildiğinde ne anlaşılması gerektiğini anlatacağız.
Per’i mümkün olduğunca anlayabilmeniz için ikiye ayıracağız ve :
 
  1. Alt per
  2. Üst per ,    halinde tetkik edeceğiz.
 
  1. ALT PER :
 
Varlıkların manevi şuurlarını ( değerlerini) robotlu( maddeli) hallerine intibak ettiren değerdir.
Ruhların manevi halleri ile robotlu ( maddeli) tezahürleri arasında farklar vardır. Ruhların robota bağlı hallerine asıl manevi değerlerini intibak ettiren  , manevi halleri ile robota bağlı tezahürleri arasındaki  bağı hatta anlaşmayı kuran per’dir. kısaca ;
Alt per , ruhun manevi değerini , robotlu haldeki tezahürüne intibak ettiren değerdir.
 
  1. ÜST PER :
 
Ruhun manevi varlığı ile daha üstün değerler arasında  ; gereken irtibatları kurar  ve üst değerlerden ruha ulaşması gereken  komut ve yardımları , ruhun değerine uygun olarak ve onun en iyi faydalanabileceği bir halde ruha iletir.
Üstün varlıklar da ruhun durumundan yine , bir “otomatik verici”ye  benzetebileceğimiz per vasıtasıyle haberdar olur. Per’in bu şekildeki tezahürüne “ verici per” denilebileceği gibi , alıcı durumda tezahürüne de “ alıcı per” denebilir.
Şu halde , per , alıcı ve verici hallerde tezahür eden ve ruhların üstün varlıklarla irtibatını sağlayan bir değerdir ki , per’in bu haldeki tezahürüne Üst Per tezahürü denir. Per’in , ruhun tesir alanı içersindeki faaliyeti ise Alt Per tezahürüdür.
Bu izahtan sonra senteze gidilirse , o zaman per ; manevi varlıkların tesir alanları içindeki ve dışındaki irtibatları otomatik olarak sağlayan değerdir.. Per , Tanrının otomatik yardımlarını , nizamına uygun olarak tatbik eden değerdir.
 
                                                              *
EN  YÜKSEK  PER :
 
İlk var olanlardan “tekamül ettirici değer” , Tanrının “ per” halinde tezahür ettirdiği ve Mutlak Nizamına  uydurduğu yardımlardır.
Her merhalenin , her realitenin (1), değerine uygun olarak tezahür eden “per”ler , bu en yüksek  ve izahı imkansız büyüklük halinde tezahür eden “üstün per”e bağlıdırlar , onun emrindedirler , onun kontrolundadırlar. Per , her şeyin var oluşundaki etken (2) olarak tezahür eden değerdir. O , varlıklarında Tanrıyı temsil ettiği varlıkları kontrol eder. 
(1.      merhale ve realite : tekamül ederek ve değerlenerek yüksenilen , yücelinen makamlara , kademelere merhaleler ; bu merhalelerin edinmiş olduğu gerçeklere de realiteler denir. Merhaleler yükseldikçe  gerçekleri de ( realiteler de) yükselir. Her merhale bir realiteyi ifade eder. Her realite bir mertebenin göstergesidir) .
(2.      var olan her şeyin “varlık” olabilmesini sağlayan unsur) .
 
 Melekler , per’in çeşitli tezahürleridir. Cennet ve cehennem hayatlarının yaşanmasında , varlıkların değerlenmelerinde yardım eden hakim değer odur. Odur varlıklarda Tanrıyı temsil eden ve odur beşeriyetin Tanrı olarak tanıyageldiği..
Odur varlıklarda Tanrının mevcudiyetini hissettiren ; odur varlıkların Tanrı diye diledikleri, taptıkları. Fakat bilseniz Tanrı per’den ve onun tezahürlerinden ne kadar üstün ve haşmetlidir. Varlıkların katresini tahayyül edemiyecekleri per, Tanrının hakiki değeri karşısında ufaldıkça ufalır ; yok olur. Çünkü o da Tanrının yoktan var ettiklerindendir. Yoktan var ettikleri ise , var edenin değeri önünde yok olmaya mahkumdurlar.
 
Bu bilgide , Tanrının neden hiçbir şeye nisbet edilemiyeceğinin ( kıyaslanamıyacağının) izahı vardır.
 
                                                  1303.
                          EN  DOĞRU  VE  EN  YANLIŞ
 
Hakikatte sizin idrak edebileceğininz veya mevcudiyetini tesbit edebileceğiniz her şey , doğru olduğu gibi ; yanlıştır da.. Siz ancak ortamınızın şartlarına ve realitenize uygun olarak bir şeyin doğru olduğuna inanabilirsiniz. Ve bu yoldan doğruluğuna inandığınız yolda yürürseniz , tekamül eder manen değerlenirsiniz.
Doğru olduğuna inanma yolunda olduğunuz şeylere yanlış demek ; zaten sizi değer kaybına uğratır. Şunu unutmayınız ki , siz ne en doğruyu düşünebilir , ne de en yanlışı idrak edebilirsiniz.
Zaten sizin idrak edebileceğiniz manada ne en doğru , ne de en yanlış mevcuttur. Doğrular ve yanlışlar ise şartlardan , imkanlardan ve realitelerden doğarlar.
 
                                                  1304.
                          VAR OLUŞ , NİZAM , İDRAK
 
Var oluşun dünya realitesine göre izahı şöyledir :
Tanrı ilk önce üç değeri var etti. Bu değerler ;
 
  1. Tekamül etme imkanlarına malik değerler ,
  2. Tekamüle yardımcı değerler ,
  3. Tekamül ettirici değerlerdir.
 
Bu üç değer hem ayrı ayrı , hem de bir arada düşünülebilir. Bir arada düşünülürse bu değerler grubu ; üç hassa ihtiva eden tek değer halinde tezahür eder.
Var olma anında , üç değerin de , sizin anlıyabileceğiniz manada hiçbir maddi tezahürü yoktur. Hatta bu yüzden tekamül edici ve tekamüle yardımcı değerlere , yokluk halindeki değerler de denilebilir.
Tanrı , tekamül imkanlarına malik değerlerle , tekamüle yardımca değerleri ; tekamül ettirici değerle kendisine bağlamıştır. İzahı imkansız bir büyüklük halindeki bu değer , yine izahı imkansız bir büyüklükteki bir “per” halinde tezahür eder ki , ondan “ büyük per “ diyerek bahsolunacaktır.
Büyük per , Mutlak Nizamın  tatbikatçısı  ve kontrol edicisidir.
Vaziyeti bir örnekle aydınlatırsak ; büyük per’i kuklalara bağlı iplere , kuklaları da Mutlak Nizama uygun olarak var edilmiş ve yine per tarafından kontrol edilen varlıklara benzetebilirsiniz. Fakat hemen şunu da belirtelim ki, bu örnek büyük per’in  kudret ve haşmetinin zerresini tezahür ettirecek değerde bir örnek değildir.
Büyük per, Mutlak Nizamı(bir arada da düşünülebilen) iki değere tatbik eder. Ve onların , sizin idrak edemiyeceğiniz mükemmellikteki bir adaletle tekamül etmelerini sağlar.
Zannedildiği gibi değerler tekamül ederek şuurlanmazlar. Çünkü  tekamül , var olduğu andan itibaren şuurludur.  Fakat bu bilgi halinde de tezahür edebilen şuur, daha idrak mertebesine yükselmemiş varlıklar tarafından hissedilemez ve bilinemez. Bu sebeple de bu şuur , onu idrak edemiyenler için , otomatik bir yardım halinde tezahür eder.
Bir insan düşünme kabiliyetine maliktir. O insana ait bir uzuv mesela bir parmak ise başlı başına düşünemez. Fakat o parmak ve o parmağı tesiri altında bulunduran manevi kuvvetler de değerlenerek bağımsız bir şuura sahip olmak imkanlarına maliktirler. Her atom , her esir ve her ser ve diğer robotlar, bu robotlarla ilgili manevi değerler , tekamül ederek bağımsız şuurlarını idrak mertebesine yükselebilirler.
Bir varlığın bağımsız şuurunu idrak mertebesine yükselmesi , var olduğunu hissedebilmesi onu , tabi olduğu şuurlu varlıkların tesir alanları içersinde nisbi bir bağımsızlığa kavuşturur. Ve o da zamanla  otomatik olarak  tekamül etmekte olan varlıklar üzerinde tesirler icra etmeye başlar.
Bir varlığın şuurla diğer varlıklar üzerinde tesirler icra edebilmesi demek, o varlığın tam bir bağımsızlıkla hareket edebilmesi demek değildir. Varlık var olduğunu idrak ettiği anda  kısmen şuurlu bir tesir alanına sahip olur ki bir kelime ile bu tesir alanına “ruh” denir.
Bu yoldan var olan ruhlar tesirler icra ederlerken, per sistemleri vasıtasıyla Tanrının emirlerine bağlıdırlar.
Ruhlar tekamül ettikçe otomatik yardımlar eksilir ve bu eksikliği kendi değerleri ile telafi ederler. Kısacası , zamanla kendilerinin olmayan imkanlar , kendilerinin olmuş olur. Bu hal onların tesir alanlarını daima geliştirebilmelerini sağlar.
Bütün Mutlak Nizamı idrak eden bir ruh düşününüz. Bu taktirde onun tesir alanı Mutlak Nizamdır. Fakat o Mutlak Nizam olarak Tanrıya  bağlı olduğu için yine bağımsız hareket edemez.
Sözün kısası, her şey , izahı imkansız yüksekliklerin sahibi olan Tanrınındır. Her şeyi idare eden ve her şey üzerinde tam bir selahiyete kadir bulunan ; Allahtır.
O , her şeyi var ettiği gibi yok da edebilir. O’nun imkanları da büyüklüğü gibi hudutsuzdur.
 
                                      1305.
                                      DÜRÜSTLÜK
 
Dürüst olmak ; haşin tavırlar takınmak, kendini diğerlerinden üstün görmek  ve böbürlenmek için asla bir sebep teşkil etmez. Dürüstler aynı zamanda da iyi olmalı ve faydalı olmaya çalışmalıdırlar. Egonun baskısı altındaki bir dürüstlük etrafına kötü tesirler saçar ve saçtığı bu olumsuz tesirlerden en fazla kendisi zarar görür.
 
                                      1306.
                          AHLAK  YÖNÜ

Onları ilerletmeyen , bilgi yönü değil , ahlak yönüdür.
 
 
                                      1307.
                          HÜCRE VE TEDAVİSİ
 
Her hücre bir jeneratördür. Elektrik üretir. Jeneratör halindeki hücreye elektrik üretmek imkanlarını veren ise Mutlak Nizamdır.
Her hücre , istisnasız bütün varlıklar gibi Mutlak Nizama bağlıdır.hücreleri elektrik üreten jeneratörler haline getiren , benzeten bu manevi bağlardır. Hücrelerin manevi irtibatlarını analiz edersek, her hücrenin iki yoldan manevi tesirler aldığını görürüz.
 
  1. Dış tesirler ,
  2. İç tesirler.
 
1. D ı ş   t e s i r l e r ;
 
Güneşten , yıldızlardan , aydan ; kısaca akla gelen canlı cansız  bütün varlıklardan alınan tesirlerdir.
 
2. İ ç   t e s i r l e r ;
 
a. Per’in  Mutlak Nizamı tatbik için beden üzerinde icra ettiği tesirler.
b. Alınan besinlerin vücutta yanmasından meydana gelen tesirler ,
c. Korku , sevinç , keder , cinsel eğilimler gibi manevi yönleri kuvvetli hadiselerin hücreler üzerindeki tesirleri ,
d. Bir insanın huyundan meydana gelen  kıskançlık , hırs , şüphe gibi tezahürlerin , hücrelerin çalışmaları üzerindeki tesirleri..
 
kısaca ; iç ve dış diyerek izah edebileceğimiz tesirler hücreleri daima etkileri altında bulundurur.
Bir de bunlardan ayrı , her hücrenin kendisi üzerindeki etkileri vardır ki buna o hücrenin Mutlak Nizama uygun olan hareketi denir.
 
Şimdi dikkat edin ; bir hücre Mutlak Nizama uygun bir manevi tesirle hayattadır. Hücrenin çoğalmasını,  bölünmesini , yaşamasını sağlayan bu manevi tesirdir. Fakat bu tesir tam otomatik bir tarzda tezahür eder. Yukarda bahsedilen dış ve iç tesirler olmasaydı hücreler kurulu bir saat gibi bu tesirler altında monoton bir hayat yaşarlardı. Bunun böyle olmasını önleyen ve hücrelere şuurlu hayat istikametinde bir tekamül yolu çizen en değerli faktörlerin başında dış ve iç tesirler gelirler.
Dış ve iç tesirler hücrelerin Mutlak Nizama uygun olarak cereyan eden monoton hayatlarını zaman zaman değiştirebilirler. Hücreler , otomatik hayatlarının icab ettirdiği monoton hayatı yaşarlarken bir otomatik vazife görmektedirler. Mesela sindirim sistemi ile ilgili bir hücre vazifesinin icab ettirdiği bir otomatik hayatı yaşar. Bunu organize ve kontrol eden ise Mutlak Nizamı hücrede temsil eden per’dir.
Yemek yerken sinirlenen bir insanın sindirim sistemi hücreleri bu tesirleri yüklenirler.  Bu hal hücrelerin normal çalışmalarını aksatır ve hazımsızlık meydana gelir. Ve bu vaziyetin sık sık tekrarı sonucunda hasta gastrit , ülser veya kanser gibi hastalıklara yakalanabilir.
Kanser denen hastalık , jeneratör halinde çalışan ve şualar yayımlayan hücrelerin otomatik hayatlarında çeşitli yollardan alınan tesirlerle meydana gelen şua dengesizlikleri sonucu oluşur. Mesela sebebi cinsel olan bir şua bozukluğu , en çok cinsiyet ile ilgili organlarda kendisini gösterir. Çünkü vazifelerine göre ayrı ayrı yaradılıştaki hücreler , çoğu zaman vazifeleri ile ilgili tesirler alırlar.
 
TEDAVİ :
 
1.      İç tesirler sonucu ortaya çıkan hücre bozukluklarının  yine iç tesirlerle tedavisi. Bu , çeşitli tür ve  safhaları olan bir tedavidir.
2.      İç tesirlerden meydana gelen hücre bozukluklarını dış tesirlerle şuurlu olarak tedavi.
3.      Dış tesirlerden meydana gelen hücre bozukluklarını iç tesirlerle tedavi.
4.      Dış tesirlerden meydana gelen hücre bozukluklarını yine dış  tesirlerle tedavi.
5.      İç  tesirlerden meydana gelen hücre bozukluklarını  iç ve dış  tesirlerle tedavi.
6.      Dış  tesirlerden meydana gelen hücre bozukluklarını  dış ve iç  tesirlerle tedavi.
 
                                              1308.
                                      ANA  BİLGİLER
 
Dünyaya bilgiler verilirken , o bilgilere vasıta olan şahsın değeri süzgeç olarak kullanılır. Şahıs bilgiyi kendi değerinden geçirerek yansıtır.
Gerçi zaman zaman vasıta olan şahsın değerinin üzerine çıktığı görülür. fakat bu hal Mutlak Nizam icabı devamlı bir hal değildir. Şayet vasıta olan şahıs henüz dünyaya yeterince intibak edememiş kadar genç veya yeterli bilgiye sahip değilse ; o zaman bilgiler çok yüksek dahi olsa vasıta olanın değeri ile ayarlanırlar.
Bu gibi durumlarda , daha başka kelimelerle de izah olunabilecek bilgiler  , vasıta olanın kolaylıkla kullanabileceği kelimelerle izah olunurlar. Bu hal , bilgileri tetkik edenlere ( şayet bu yolda yeterli bilgiye sahip değilseler) söylenenleri önemsiz şeylermiş gibi bulmalarına yol açabilir.
Şuurlu İman devri arifesinde birçok medyomlar gayet kıymetli bilgiler vermişlerdir. Fakat isminden de idrak edilebileceği gibi , Şuurlu İman devri ,  otomatik veya ruha maledilmemiş ve sadece aktarılan bilgilerle kurdurulabilecek bir devir değildir.
Bu sebeple Şuurlu İman devrinin “ana bilgiler”ine vasıta olanın , bu bilgileri bizzat benimsemiş ve dünya hayatındaki tezahürüne benimsetebilecek değerde olması şarttır.
Şuurlu İman devri daha önceki birçok devirlerde olduğu gibi sadece bilgi üzerine oturtulabilecek bir devir değildir. Temel bilgilerin benimsenmesi şarttır.
Spritizma yoluyla elde edilen bilgilere vasıta olanların bilgi nakil işi , benimsenmiş bilgilerin nakil ve izah işi değildir. Buna rağmen ana bilgilerin iyice izah edilebilmesinde  veya onlara iyice bağlanılmasında bu tür bilgiler çok mühim roller oynarlar.
Şuurlu iman çalışmalarında  , bazı önemli yardımcı bilgiler , bir süre için ana bilgiler zannedilebilirler. Ana bilgileri ise yardımcı bilgilerden ayıran  birçok farklar mevcuttur. Bu farkların başında , ana bilgilerde spritizmada kullanılan  medyom , operatör gibi şahıslara lüzum olmayışı gelir. Vasıta olan zaten kendisine mal etmiş olduğu bilgileri zamanı geldikçe otomatik olarak hatırlar ve açıklar. Bu hatırlamalar tebliğ alma tarzında da tezahür edebilir.
Ana bilgilerde , bir de, herkesin anlayabileceği bir fark daha vardır. Ana bilgilerde ve bu bilgilerin takip ettiği sistemde  “benimsetici metot” insani imkanlarla düşünülemiyecek bir mükemmellikte kendisini gösterir.
Ana bilgilerle diğer bilgiler arasındaki birçok farktan sadece  bir tanesi olan bu fark bile ana bilgileri derhal diğerlerinden farklı kılar.
Medyomlar vasıtasıyle bildirilen çok yüksek yardımcı bilgilere gelince , gördükleri birçok mühim vazifelerin başında ; ana bilgilerle açıklanan bilgilerin daha iyi anlaşılmasını sağlamak ve açıklanacak yüksek bilgilere zemin hazırlamak gibileri vardır.
Ana bilgilerdeki bir başka mühim husus da , çok mühim hakikatlerin  ( mesela “per” gibi) öncelikle ana bilgiler tarafından açıklanmalarıdır. Yardımcı bilgiler , bu mühim hususlardan , ana bilgilerde  açıklandıktan sonra bahsedebilirler.
Yardımcı bilgiler birçok menşe’den ve birçok medyoma tebliğ edilebilirler. Medyom ve operatörlerin değer farklılıklarından dolayı  da aynı menşe ve gaye ile verildikleri halde , aynı oldukları iyice tetkik sonucu ancak anlaşılabilir. Ana bilgiler ise tetkik edenlerin şüphe ve tereddüde düşmemelerini sağlayacak vasıfta tek vasıtalı ve tekdirler.
 
                                                  1309.
                          TEKAMÜL  MÜCADELELERİ
 
Her varlık, her canlı kendi imkanlarına ve ortamın şartlarına göre tekamül eder. Tekamül yolu  ise denenmelerle doludur.
En basit ve imkansızlıklar içersindeki canlılar otomatik olarak ürerler. Yaşamaları için gerekli olan besin ise yanıbaşlarındadır. Biraz daha tekamül etmiş olan canlılarda ise “emek” karşılığı tekamül görülür.
Küçücük bir örümcek, yaşamak için gereken besini sağlamak amacıyla kendisinden büyük ve güçlü hayvanlara saldırmak zorundadır. Hayvanların tekamülünde emek ve cesaret çok büyük rol oynar. Her varlık tekamülü için gereken cesarete , imkanlara , vasıflara maliktir.
Yaşaması için diğer hayvanları öldürmek mecburiyetinde olan bir hayvan avına saldırırken korkusuz değildir. Onu korkusuz değil ama cesur yapan cesarettir. Böylelikle de birçok hayatlar sonrasında varlığında yavaş yavaş bir irade kök salar.
İnsanlar da hayvanlar gibidir. Onlar da tekamül ihtiyaçlarını karşılayacak vasıflara ve ayrıca zaaflara maliktirler. Şuurla tekamül edenler ise vasıfları ile zaaflarını yenerek ve yaptıkalrı işi bilerek tekamül yolunda ilerlerler.
 
                                                  1310.
                                                  HEDİYE
 
Tanrının bana bahşettiği nimetler var. Ben ise faydalanmanız için onları seve seve size hediye ediyorum.
 
                                                  1311.
                                      MANEVİ  HEDİYE
 
Manevi değerleri hediye etmesini bilenlerde onlar eksilmezler.  Onlar , karşılık beklemeden hediye edebilende fazlalaştıkça fazlalaşırlar. Her hediyede ise maneviyatla ilgili bir yön vardır.
 
                                                  1312.
                                                  İKİZ
 
İkizler aynı manevi varlığın analizi halindeki ayrı tezahürleridir. Bu sebeple ikizler arasında bir his ve kader birliği göze çarpar. Onlar ayrı ayrı zamanlarda dünyaya gelen kardeşlerden çok daha fazla birbirlerine yakındırlar. Bu yakınlığı , aralarındaki manevi bağlar meydana getirir.
 
                                                  1313.
                                      BAĞLI  ŞUUR; BAĞLI  RUH
 
Buraya kadar verilen bilgilerde , ruhlar dünya ve benzeri tekamül yerlerindeki bedenlerini tesirleri altında bulundururlar denmişti. Bu , yerinde bir izahtır. Fakat ruhların bedenleri ve bedensel imkanlarıyle sınırlı bir de “bağlı şuur”ları vardır ki bu şuur da ruh halinde tezahür eder.
Tabi bulunduğu manevi değeri (ruhu)  bedende temsil eden “ bağlı ruh”tur. Bedenler ise manevi ruhun kuvvetle tesiri altında bulundurduğu alan ve alanlardır.
 Beden manevi ruhun tesir alanındadır fakat bu tesir alanında da bir “ bağlı ruh” tezahürü mevcuttur. Bağlı ruh beden ve bedensel imkanlarla tahdit edilmiş olduğundan ona , “bedendedir”de denilebilir.
Bağlı ruh, beden ve onun imkanlarıyla tahdit edilmiş olduğu için  bedendedir. Zaman ve mekan gibi kavramlarla da açıkça izah edilemiyeceği için bedendeki yeri belli değildir. Bağlı ruh , beden ile tahdit edilmiş fakat bedeni tesirleriyle kucaklamıştır.
O bedenden ayrı düşünüldüğünde manevi bir varlık vaziyetindedir. Bedenle birlikte düşünüldüğünde ise robotlu bir varlık halinde tezahür eder.
Ölüm hadisesiyle ruh kendi varlığını artık bağlı ruhun imkanlarıyla hissedebilir. Bağlı ruh , zaman ve mekan kavramlarıyle izah edilmesine imkan olmayan bir planla yeni tesir alanlarına yönelir.
Bir bağlı ruhun, manevi ruhluk halini idrak etmesi , çok yüksek ve o oranda da mes’uliyetler yükleyen bir haldir. Bu sebeple ruhlar her ölüm hadisesinden sonra  manevi ruhluk mertebesini idrak edemezler. Bu hal ( bazı özel haller hariç) bir ruhun tekamül safhalarını tamamladığı bir tekamül yerini son ziyaretinden sonra olur. Çünkü ruhlar manevi ruhluk hallerini idrakle yepyeni ve çoğunlukla eskisine hiç benzemeyen bir tekamül devresine hazırlanırlar.
 
                                                  1314.
                          HADİSELERİN MADDİ VE MANEVİ YÖNLERİ
 
Herhangi bir hadiseyi en az iki yönden tetkik etmek mümkündür.
 
  1. Madde dünyasından
  2. Maneviyat alemlerinden
 
Dünyadaki bir insan hadiseleri ancak maddi yönünden ve mevcut imkanlarıyle tetkik edebilir. Cereyan eden hadiselerin, maddi yönünü tesirleri altında bulunduran  bir de manevi yönü vardır ki bu yön dünyadan ancak hissedilebilir , nüfuz edilir fakat yaşanamaz. İnsanların , hadiselerin ve varlıkların manevi yönlerini yaşayabilmeleri için robot baskılardan kurtulmuş olmaları gerekir. Bu ise dünyada olabilecek veya başarılabilecek bir iş değildir.
Dünyada insanlar ancak maneviyat ile ilgili hadiselere nüfuz ederek tekamül edebilirler ; fakat onlara hakim olamazlar ve hakimiyetleri altına alabilecekleri hadise ve varlıklar ancak hadiselerin kabalaşmış yönleridir.
Bir taşı eline alarak yontan bir insan  her ne kadar taşa hakim görünürse de hakikatte o sadece maddi tarafı veya taraflarından bir tanesi taş halinde tezahür eden bir varlığın  sadece maddi tezahürü üzerinde  kısmi bir hakimiyet  kurabilir. Bu sebeple de birkaç parçaya ayırabildiği  ve  uzaklara fırlatabildiği taşı , aynı kolaylıkla atomlarına ayıramaz ve onu sonsuz uzaklıklara fırlatamaz.
Hadiseler ile varlıklar arasındaki münasebetler maddi ve manevi yönlarden tetkik edilebilirler. Mesela bir hastanın ölümü çeşitli vesilerle geciktirilebilir. Hakikatte bu gecikme hadisesi ölüm hadisesinin zamanında vukua gelmesi için ortaya çıkan bir hadisedir. Gerçi hadiseler manevi yönlerinden tetkik edilirlerken  dünyada “zaman” denilince akla gelen şey aynen geçerli olamaz. Fakat dünyadaki zaman kavramının bir de manevi karşılığı vardır.
Bir hadisenin cereyan edebilmesi için , hadisenin maddi ve manevi yönleri arasında zorunlu bir ahengin oluşmuş olması şarttır. İşte bu zorunlu ahengi oluşturan faktörler maddi ve manevi yönlerinden tetkik edildiğinde başka başka manzaralar gösterirler. Bu ahengi oluşturan faktörler zaman zaman gecikme , unutkanlık , şans , şanssızlık gibi birçok durumlarda tezahür ederler.
                         
                                                  1315.
                          OLUMLU-OLUMSUZ DAVRANIŞLAR 
 
Hatalarınızın ve yerinde  davranışlarınızın tahlillerini yapınız ! Sizin için kurtuluş yolunun bu noktadan başladığını da asla unutmayınız.
 
                                                  1316.
                                                  MÜCADELE
 
Harp , geçim, seçim , kısaca her şey tekamülle ilgili mücadelelerdir. Mücadelesiz dünya hayatı olmaz. Şuurlu İman devriyle mücadeleler , erdem mücadelesi haline gelecektir. Şuurlu İman devrinde mücadelelerin sebepleri ne olursa olsun , onu bir erdem mücadelesi haline getirmek şarttır.
 
                                                  1371.
                                                  TEVİL
 
Bir insan mevcut imkanlarınım kullanarak varabileceği en doğruya nasıl  ulaşabilir?.. Bu en doğrunun ise hiçbir zaman hakiki en doğru olamıyacağından önceden bahsetmiştik.
Bir insanın realitesi yükseldikçe “en doğru” hakkındaki fikir ve düşünceleri de değişebilir. İnsanlar hangi realitede olurlarsa olsunlar ulaşabildikleri en doğruyu tatbik etmeleri gerekir. Halbuki insanlar birçok sebeplerden dolayı tatbik edilmesi gerektiğine inandıkları en doğruyu tatbik edemezler.
Mesela bir şahıs “ hayır! Ona el uzatmam doğru değil..” diye düşündüğü halde , çeşitli maddi ve manevi tahrikler onu el uzatmaması gereken şeye yeklaştırır. Bunun sonucunda da tasvip etmediği şeyleri yapabilir.
İnsanlar , tasvip etmedikleri hareketleri yaparak değer kaybına uğrarlar. Çünkü yanlış olduğu bilinerek yapılan hareketleri per , ağır veya hafif suçlar halinde kaydeder. Yapılması gereken ; mevcut bütün imkanları kullanarak ulaşılabilecek en doğruya ulaşmak , yapılması gerekeni bulmak. Onu tatbik etmeden önce de  toplum realitesine uygun olup olmadığını , içinde bulunulan şartlara göre kontrolden geçirmek ve sonuç ne ise onu hayata tatbik etmektir.
İnsanlar bazı tevil (1) yollarına  iyi düşünceleri sonucu da sapabilirler. Bu hal onları değer kaybına uğratmasa bile daha henüz inandıkları en doğruyu yapacak veya söyleyecek seviyede olmadıkları bir mertebede bulunduklarını gösterir ( 1. tevil : gerçek anlamından başka bir anlamla yorumlama) .
Bazen bilinen bir doğrunun aynen anlatılması sakıncalı görülür ve değiştirilerek anlatılır. Bu hal çok defa iki insanın arasını bulmak isteyen üçüncü bir şahıs tarafından yapılır. Üçüncü şahıs iyi düşüncelere sahiptir. Böyle olduğu için de birbirleri hakkında iyi konuşmayan iki şahsı birbirlerine yaklaştıracak tarzda davranır. Hatta bu düşünceyle yalan dahi söyleyebilir. Ve sonunda bu iki kişi birbirlerine yakınlaşabilirler.
Fakat durum gerçeğe dayalı olmadığı için , üçüncü şahsın beklediği asıl yakınlık doğmaz  ve kısa bir zaman sonra yine aralrında anlaşmazlıklar başgösterir. Arabulucu rolündekinin bu yolda harcadığı emekler boşa gider.
Bu sebeple ; pek ama pek müstesna haller dışında “doğru” daima söylenmeli  veya yapılmalı , buna imkan yoksa susulmalı. Susup söylememek veya tatbik etmemek yoluna gidilmeli, tevil yolu tercih edilmemelidir.
Unutulmamalıdır ki , teviller bunu yapanlar için zararsız veya az zararlı olduğuna inanılan yalanlardan başka şeyler değildirler.
 
                                                  1318.
                                      ŞUURLU ÖLÜMSÜZLÜK
 
Bir hayattan yepyeni bir hayata geçiş birçok safhalar gösterir. Aynı zamanda da çok çeşitlidir.
Şurası muhakkaktır ki ; bu dönüm noktası yaşayan varlıklar için pek kolay değildir. Herhangi bir tekamül yerindeki mesela dünyadaki bir varlığı düşünürseniz bu varlık ölüm olayını yaşamasından sonra realitesinden kısmen sıyrılır. Artık onun yaşayabilmesi için havaya , suya , gıdaya, anlaşabilmesi için lisana , varlığını belli edebilmesi için de bedene ihtiyacı yoktur.
Dünyadan ayrılmak demek , dünya ile olan bu tür bağların kopması demek değildir. Dünya hayatı boyunca edinilen , günah ve sevaplar per vasıtasıyle otomatik olarak varlığın yeni yaşamakta olduğu hayat realitesine uydurulur. Bu hal , varlığın bir süre önce yaşadığı dünyayı unutmasına ve içinde yaşadığı yepyeni şartlara alışmaya başlamasına sebep olur.
Artık o dünyadayken edindiği bilgileri , yediği yemekleri , konuştuğu lisanları çektiği üzüntüleri hatırlayamaz. Çünkü onun çevresinde artık madde denen bir tekamül faktörü mevcut değildir. Bu sebeple varlık , dünya hatıralarından kalan izlerden , içinde bulunduğu yeni şartlara göre faydalanır.
Şimdi de madde kainatındaki bir tekamül yerinden ahirete geçip de yine madde kainatının diğer bir tekamül yerine geçen  varlığı düşününüz. Bu varlığın önceden yaşadığı tekamül yeriyle , gittiği tekamül yeri arasında farklar vardır. Sıcaklık , ışık..vb. şeyler tesiriyle bulunduğu yerin maddeleri , önceki yaşadığı yerdeki maddelere benzemez. Bu fark varlığın önceki ve sonraki hayatları arasında büyük değişiklikler meydana getirir.
Bir varlığın ayrıldığı tekamül yerinde tekrar bedenlendiğini düşününüz. Bu taktirde de varlık normal hayatını yaşarken eski hayatını hatırlayamaz. Buna da sebep, ölümünden sonra , önceki hayatı boyunca yaşadığı hadiselerin muhasebesinin yapılmış ve kapanmış olmasıdır. Ölümden sonra eski hesaplar , manevi değer veya değersizlikler halinde varlığa malettirilir. Artık varlık yüklendiği bu yükün gerektirdiği hayatı, Mutlak Nizama uygun olarak yaşamak zorundadır.
Ekminezi denen deney madde ile sınırlıdır. Bu sebeple insanları ancak bir önceki dünya hayatına götürür. Bir önceki hayatlarını dünyada yaşayanlar ise zannedildiğinden de fazladır.  Çünkü başlanan yerde devam tekamülde faydalar sağlar.
Ekminezi deneylerine benzeyen fakat onun çok yüksek bir hali vardır. O da varlıkların diğer tekamül yerlerindeki  hayatlarını tetkik eder. Fakat bunun için insanların önce manevi lisanla anlaşmayı öğrenmeleri gerekir. Bu kolay bir iş değildir. Manevi anlaşma yolu ise Şuurlu İmandan geçer.
İnsanlar,  bu yolda ancak manevi değerleri , bulundukları şartlara uygun hale getirebilmek imkanlarını elde edebildikten sonra başarı kazanabileceklerdir. Şu halde görülüyor ki Şuurlu İman sadece  dünya hayatını şuurlandırmakla kalmamakta  ,aynı zamanda da tekamül yerleri arasında bağlar kurmaktadır. Bu bağları varlıklar liyakatleriyle köprüler haline getirebilirler. Bunun sonucu olarak da şuurlu bir ölümsüzlüğe yükselebilirler.
  
                                                   1319.
                                         DÜNYADA  HESAP
 
            Bazı hayatlarda , o hayatların muhasebesi dünyadayken yapılır. Böyle bir hesaba tabi tutulanlar ekseri dünyadan ayrılır ayrılmaz tekrar dünyaya dönecek olanlardır.
 
                                                      1320.
                                        CENNET – CEHENNEM
           
 
 Cenet , cehennem ve ahiretin çeşitli tezahürlerinden bundan önce bahsetmiştik. Şimdi aynı konuda biraz daha ilerleyeceğiz.
Şu ana kadar bildiklerimizden de anlaşılacağı gibi , cennet  ve cehennemin kısaca izahını yapmak mümkün değildir. Çünkü varlıklar cennet ve cehennem hayatlarını sayılamıyacak kadar  çeşitli yaşarlar.
Dünya ve benzeri yerlerde cennet ve cehennem  hayatlarını yaşamak mümkün olduğu gibi , manevi değerleri yüksek ortamlarda  da aynı hayatı yaşamak mümkündür.
Robot değeri fazla olan yerlerde cennet ve cehennem hayatları  robotlarla sımsıkı bağlı olarak yaşanır. Manevi değerleri fazla olan  yerlerde cennet ve cehennem hayatları robotlu yerlere göre çok daha kuvvetle yaşanır.
 
                                                  1321.
                                                  TEZAHÜR
 
Ortada tezahür vardır. Vasıta yoktur.
 
                                                  1322.
                                                  KAİNATLAR
 
En basit varlığı ser olan , alabildiğine büyük bir ortam düşününüz ve buna ser kainatı deyiniz. Ser kainatı en basit elemanı “ser” olan bir kainattır. Bu kainat , birçok kainatlar ihtiva eder. Esir kainatı , elektron kainatı ve atom kainatı ; ser kainatının ihtiva ettiği  kainatlardır ki bunlara alemler de denebilir.
a.       Ser kainatı ser zerrelerinin yanyana gelmelerinden meydana gelmiştir.
b.      Esir kainatı , ser zerrelerinden meydana gelen sistemlerin vücuda getirdiği esir zerrelerinin yanyana gelmelerinden meydana gelmiştir.
c.       Elektron kainatı , esir zerrelerinin vücuda getirdikleri sistemlerden oluşan elektron zerrelerinin  yanyana gelmelerinden meydana gelmiştir.
d.      Atom kainatı , elektron sistemlerinden oluşan atomların yanyana gelmelerinden meydana gelmiştir ki buna “madde” denir.
 
Elektron kainatı ile atom ( yani madde) kainatı arasında çok sıkı bağlar vardır. Atom kainatı şartları içersinde tekamül edenler , elektron kainatını idrak yönünde yükselirler.
Komşu kainatlar arasında bir çok bağlar vardır. Atom ve elektron kainatları arasındaki bağlar , şualar halinde tezahür ederler. Atom ve elektron kainatlarına  kaba ve ince madde kainatları da denilebilir. Çünkü bunlar birçok bakımlardan ayrı ayrı tetkik edilebilecekleri gibi , birçok bakımlardan da bir arada düşünülebilirler.
Elektron kainatındaki varlıklar , atom kainatındaki en sert ve kaba maddelerden bile geçer , nüfuz edebilirler. Elektron kainatı şuurlu tesir alanlarında olan ruhlar , atom kainatındaki maddeler üzerinde şuurlu tesir icra eden ruhlardan daha ileri ruhlardır.
Atom , elektron ve diğer kainatlarda tekamül eden varlıkların kendi değerlerine uygun ahiret hayatları vardır.
 
                                                  1323.
                                  SESSİZLİKTEKİ  KUDRET
 
   Yüksek  yardımların hiç beklenmedik bir anda nasıl tezahür  ettiğini , yerlerin yarılışını , şehirlerin bir anda ortadan kayboluşunu ibretle dinleyenler  , sonradan onlardan “mucizeler” diyerek bahsederler. Şiddet arttıkça mucize onların gözünde kuvvetlenir. Maddi tezahürlerin kuvveti , hadiseleri mucizeleştirir , efsaneleştirir. Bu , şuurlu İmanı idrak mertebesine erişememişler için böyledir.
Şuurlu İman ; sessizlikteki , şekilsizlikteki kudreti idrakle ve idrak edilene imanla başlar. Bu sukünet öyle bir kudrettir ki ; eşya (1) şekillenmek özelliğini , ses ise ses haline gelme değerini ondan alır. Ve bunun böyle olduğuna iman edenler , maddenin üzerindeki maneviyat alemlerini idrak edenlerdir. İdrakten ise iman doğar. İşte Şuurlu İmanın özü bu imandır ( 1. eşya : “şey”in çoğulu. (Arapça) “ şeyler” demektir) .
Gerçi , Şuurlu İman Ana Bilgileri , imansızlara bile iman kudretini yükleyecek kudrettedir. Fakat bu kudretten dolayı, zorla boyun eğmek insanları değer kaybına uğratır.
İnsanların değer kaybına uğramalarının bir başka sebebi de ; madde üstü bir maneviyat alemine inandıkları halde madde esaretinden kurtulamamalarıdır. Bu esaret onlara günahkarlık yollarını açan bir esarettir.
 
                                                  1324.
                                      SUÇLARINIZI  ÖRTÜNÜZ
                                                 
M E T O T
Suçlarınızın önce suç olduğunu idrake çalışınız. Unutmayınız ki , vicdanınıza , bilginize ve içinde bulunduğunuz realiteye uygun olmayan hareketleriniz hatta düşünceleriniz suçtur.
Siz ancak tekamüle hizmet gayesiyle , imanla , toplum realitesini yükseltmeye çalışırsınız. Bizim yolunu aydınlatmadığımız tekamül öncüsü zanlıları da vardır. Onlar sözde tekamüle hizmet yolundadırlar. Aralarında yoluna samimi olarak inananlar pek azdır. İnanmadan fakat öncü olmak hırs ve hevesine kapılarak günahkarlık yolunu tutanlardır..
Biliniz ki dünya çapında bir tekamül yolu , ancak tuttuğunuz ışıkla aydınlanır. O ışıktan , ellerindeki meş’aleleri yakanlar , size yardıma koşarlar.
Bugün beşeriyet içinde ellerindeki meş’alelerle yolları aydınlatmak üzere seferber olmuş varlıklar vardır. Onları dinleyiniz!.. Doğru yolu ve doğru yolda olmak mecburiyetini anlatacak olanlara kulak veriniz. Ellerinizdeki yanmayan, sönmüş veya sönmek üzere olan meş’aleleri o varlıkların elindeki ateşle tutuşturunuz.
Meş’aleler arttıkça aydınlık artar. Arttıkça artan aydınlık ise bir gün kendi yolunuzu çizecek kadar size önderlik edebilir.
Şuurlu İman yolundaki bir varlığın elindeki meş’alenin , kendi yolunu aydınlatması şarttır. Din devri ise meş’alelerin tutuşturulmadığı  ,  varlıkların tutulan ışıktan faydalanarak yol aldıkları devirdir.
Ellerinizdeki meş’alelerin ışığı arttıkça etrafınızdaki nurla birlikte gölgeler de artacaktır. Işık arttıkça gölge artar. İşte size düşen görev , bu gölgeleri iradenizle , bilginizle ve vicdanınızla yok etmektir.
Suçlar ışığa koşan pervanelere benzerler. Işık arttıkça çok uzaklardaki pervaneleri bile kendisine çeker. Onlar sadece bir süre için aydınlığa gölge edebilirler. Sonuçta yanar ve ışık gölgesiz saf haline kavuşur.
Siz de öyle olunuz. Işığı sadece bir yol gösterici olarak tanımayınız. Gerektiği zaman ondan ilham da alınız. Hatta ve hatta ; o olmaya çalışınız!. O , doğru yolda olana kendinden vermesini bilir. Doğru yol yolcularının yüzlerinin pırıl pırıl oluşları bunun içindir.
                                               *
 
Suçlarınızı örtünüz. Fakat suçlarınızın üstündeki örtünün  korkudan, riyakarlıktan, menfaatten ve bna benzer şeylerden örtülmüş olmamasına dikkat ediniz.
Suçlarınızı örtünüz fakat örtmeden önce birer birer kendinize itiraf edniz. Aralarında açıklamaya mahsur görmediklerinizi dostlarınıza söyleyiniz. Bunda hem sizin hem de dostlarınız için fayda vardır. Unutmayınız ki aranızda suçu kendi tarafından örtülmemiş tek bir insan dahi yoktur.
Hepiniz suçlusunuz!.. Ve hepinizin kendi kendinize örtmeye çalıştığınız küçük büyük suçlarınız var. Bunları tekrarlamamanız ve örtmeniz ise sizin elinizde.  Onları örtebilmeniz için ise evvela onların neden suç olduklarını idrak etmeniz, neden örtülmesi gerektiğine inanmanız gerekir. Bunları yapınız sonra onları hiç olmazsa kendinize itiraf ediniz. Ve iradenizle , alabileceğiniz en büyük yardımlar olan yardımlarımıza sığınınız. Sığınırken de size gereken yardımın yapılmadığı bir anın bile mevcut olmadığını idrake çalışınız.
 
                                               1325.
                                   BAŞ  VE  MES’ULİYET
 
Bir tarlaya zarar veren sürüden çoban sorumlu tutulur. İnsanlar ise çoğu zaman hırs ve zaaflarının tesirlerine kapılarak baş olmak için mücadele ederler.
Baş olmak , bir toplumun mes’uliyetini yüklenmek ; sadece hırsa, ihtirasa uyularak çalınacak kapı değildir. Bu tarzda o kapıyı çalanlar , kapı açılınca , kendilerini manevi değer ve imkanlarıyle hiçbir zaman kıyaslanamıyacak olan bir yükseklikte bulurlar. Yükseklikler ise baş döndürücüdür. Başı dönenler ise düşme tehlikesiyle karşı karşıya olanlardır..
Dönmeye başlayan başlar için bile kurtuluş yolu vardır. Onlar emin yerlere tutunarak , güven içersinde olabilecekleri yerlere kadar yavaş yavaş şuurla alçalabilirler. Aslında bu hal , alçalış halinde tezahür eden idrakli bir yükseliştir.
                                              
                                               1326.
                                               KARBON
 
Karbon saflaştıkça asillerşir ve ışıklı bir hal alır (1). Karbondaki parlaklık , asıl yapı taşı karbon olan atom kainatının , yüksekliklerinin kanıtıdır ( 1. tabiatta en çok kömür ve grafit olarak bulunan karbon , elmas olarak da bulunmaktadır. Elmas , saf karbondur) .
Bir varlığa parlak karbonlar vasfını veren, bir boşluktan geçer gibi ona ulaşılabilen hissi veren , o varlığın atom kainatının üzerinden gelen bir varlık  olduğunun bir göstergesidir.
Bu yoldan alınan bilgiler ; atom kainatı ile , madde ile sınırlı bilgiler değildir. Madde üstü kainatları da ilgilendiren mesela elektron , esir hatta ser kainatlarıyle ilgili bilgiler olabilir.
Fakat şu da unutulmamalıdır ki, bu tarzda verilen bilgiler , mesela ser hakkında verilmesi istenen bir bilgi aşağı doğru, sere en yakın kainat realitesine uydurulur. Evvela esir seviyesine , sonradan da elektron seviyesine düşürülerek verilir.
Mutlak Nizamıın tatbik edilmekte olan sistemlerine göre  bir kainat , ancak üzerindeki ve kendisine en yakın kainattan bilgi alır. Ana bilgiler ise Mutlak Nizamla yahdit edilmiş bilgiler değildir.
 
                                               1327.
                                   RUHUN  ÖZ  MANEVİ  YÖNÜ
 
Birçoklarınız , bazı varlık ve hadiseleri kapsamlı ve çok yönlü düşünememek yüzünden gerektiği kadar hakikatlere nüfuz edememektesiniz.
Mesela çoğunuz bedene bağlı bir ruhu ve ölüm hadisesini basit bir tarzda düşünmektedirler. Onlar için ölüm hadisesi ruhun bedeni terk etmesidir. Peki ruh bedeni terk edince , bir an  için dahi olsa , acaba başıboş mu kalıyor? Hiçbir şeyin başıboş bırakılmadığı bir sistemde ruhlar nasıl başıboş bırakılır?..
 
Hiç şüphesiz ki ruhlar başıboş değildirler. Bedene bağlı olarak tezahür eden ruh , ölüm hadisesiyle manevi yöne doğru yönelir. Ruhun , bedenden manevi varlığına doğru kayması sonucu :
 
  1. Bedeni meydana getiren maddeler , ruhun beden üzerindeki yaşatıcı tesirlerinden yoksun kaldıkları için basitlerine ayrılırlar.
  2. Bedenle irtibatı kesilen ruh , zaten bağlı bulunduğu manevi yönü tarafından çekilir. Aslında çeken de , çekilen de aynıdır. Ayrı ayrı duruşlarının sebebi her ikisinin de müstakil şuurlu olarak tezahür etmeleridir. Bu hal maneviyat alemleri için ne kadar doğal ise , madde dünyası için de o kadar alışılmamış bir haldir. Ve bu yüzden yadırganır.
  3. Bedenle ilgili gözüken ruh , diğer taraftan manevi değeriyle irtibattadır dedik. Ölüm hadisesiyle beden ruhu manevi yöne kaymaya başlar. çünkü ruhun çeşitli şuurlu tezahürleri arasında, durumları ne olursa olsun manevi bağlar mevcuttur. Şu halde bir ruhun herhangi bir şekilde tezahür edişinde meydana gelen değişiklik , dışa nasıl yansırsa yansısın , hadise ruhun öz manevi bünyesini ilgilendiren adeta bir iç meselesidir.
 
                                                   1328.
                                                VAZİFELİ
 
Dünyada vazifeli olarak gelenler arasında sırf dünyasal gözüken faaliyetleriyle de büyük hizmetlerde bulunanlar vardır.
 
                                                  1329.
                          TOPLUMDA  VAZİFE  GÖRENLER
 
İnsanların iman güçleri ve inandıkları şeyler arasında  farklar vardır. Aynı şeylere aynı güçte inanmış iki insan yoktur. Her şey gibi imanlar da farklıdır. Farklı olan bu imanları bir merkezde toplayacak olan ise Şuurlu İmandır.
Bir insanın alabileceği en yüksek yardımlar imanını kuvvetlendirme yolunda aldığı yardımlardır. Bu yardıma eski peygamberlerden bir çoğunun da ihtiyacı vardı. Eski devirlerde gelen peygamberlerin büyük bir kısmı vazifelerini şuur ve imanla yapmadılar ; otomatik olarak yaptılar. Otomatik vazifeleri üstlenen varlıklar da hiç şüphesiz ki bu vazifeleri hak edecek değerdedirler. Fakat şuurlu olarak vazife görmek bambaşka ve diğerlerinden çok yüksek bir tekamül merhalesidir.
Tek yaşayan bir insan düşününüz. Bu insanın yaşayabilmesi için  öğrenmesi gereken şeyler vardır. Fakat tek olduğu için ona bunları öğretecek kimse yoktur. Şu halde onun yaşayabilmesi için havaya , suya , gıdaya olduğu kadar peygamber olmağa da ihtiyacı vardır. İlk insan da bu sebeplerden peygamber olmuştur.
Bir insanın peygamber halinde tezahür edişini  ikiye ayırarak düşünebilirsiniz. Bir kere her insan kendisi için bir peygamberdir. Çünkü yaşayan bütün varlıklar  manevi yardımlar alırlar. Bu yardımlar insanları , daima kendi kendilerine doğru yolu gösterecek seviyeye yükseltebilir.
İkincisi ; sadece kendilerine değil toplumlara doğru yolu göstermekle vazifeli olanlardır. Her insanın aldığı yardımlarla bir peygamber halinde tezahür edişi yeterli gelmemektedir.  Bu sebeple toplumlara Mutlak Nizamın gerektirdiği yolu göstermek için öğreticiler gönderilmiştir ki bu öğreticilerin bir çoğu otomatik vazifelilerdir.
Otomatik olarak vazife görenler , cereyan etmekte olan öğretici hadiselere benzerler. Şu halde büyük öğretici hadiselere de otomatik peygamberlere bakılan gözle bakılabilir. Şuurlu vazife gördüğü sanılan birçok peygamber , vazifelerini otomatik olarak ifa etmişlerdir. Din devrinin zirvesi , otomatik yardımların en aza indiği , akıl ve mantığın en öne geçtiği İslamiyettir.
Bugün aranızda eski devirlerde mucize kabul edilen şeyleri yapabilecek kabiliyet ve yaradılışta otomatik vazifeliler vardır. Onlar otomatik vazifeli olduklarından , büyük gayeler için kendilerine bahşedilen bu imkanları , maddi ve manevi gayeleri için de kullanmak isteyeceklerdir. Onları çok yönlü ve yüksek kapasiteli otomobillere de benzetebilirsiniz. Beğenilirler , takdir edilirler , meziyetleriyle övülebilirler. Fakat otomobil oluşları onları manevi değer ve meziyetlerden uzaklaştırır. Onlar , görmekte oldukları otomatik vazifeleri şuurlandırabildikleri oranda değerlenebilirler.
 
                                                  1330
                                      KÜLLÜ  İDRAK – KONİ
 
“ İdrak ederek şuurlanabilen varlıklar” olarak düşünebildiğiniz ruhları , bir bilginin veya bir büyük şuurun müstakil düşünülebilecek parçaları, cüzler gibi de  görebilirsiniz.
“ Manevi varlıklar tekamül ederler ve değerlenirler” sözü ne kadar doğruysa , “manevi varlıklar tekamül edip değerlenerek malik bulundukları daha üstün değerlerini idrak edebilmek imkanlarına maliktirler “de denebilir.
Tanrının , tekamül sebebiyle, otomatik ve kısmen müstakil olarak tekamül eden varlıklarının yükselebildikleri istikamet aynıdır.  Bu istikameti , bu hedefi “koni”nin zirvesine benzetebilirsiniz. Bu koni bir insana benzetilirse , o koninin vücudundaki tekamül eden varlıkları da o insanın hücrelerine benzetebilirsiniz.
İnsanın bedeninde bir de dışardan çeşitli yollardan gelmiş yabancı varlıklar vardır.  Mesela mikroplar bunlardandır. İşte bu yabancı canlılar , otomatik yardımlar icabı bedene girerler.
Mikroplar da dahil bedene dıştan ilave olan her şey, o bedenin dolayısıyla o bedenin sahibi olan insanın tekamülle ilgili ihtiyaçlarını karşılamak içindir. Dünya şartları , bu yardımları mesela mikropların bir yardım olarak düşünülmesine engeldir. Fakat biraz düşünülerse mikropların oynadıkları olumlu rol derhal ortaya çıkar. İşte bedenin varlığına dıştan dahil olan şeyleri de koninin dışardan aldığı yardımlara benzetmek mümkündür.

Şimdi burada dünya şart ve imkanlarıyle kolay kolay izah olunamıyacak bir hususla karşı karşıyayız. Bu husus ,  bir büyük manevi (A) vücudu içindeki küçücük bir manevi (B) vücudunun tekamülle:
 
 
           manevi                                                 manevi
          (A)              B)  
 

veya            A + B = A
                    A + B = B
                    A = B         haline gelebileceğidir.
 
Her zerresi müstakil ( bağımsız) şuurlu bir varlık düşünelim. Bu zerreler tekamül etmek , bilgi ve şuur vücutlarını genişletmek imkanlarına maliktirler. Şu halde sonsuz sayıdaki  ufacık B lerin her biri değerlenerek A olmak imkanına maliktir.
Dünya realitesine göre  10 adet B değerlenerek A haline gelmişse , ortada 10 adet B nin değerlenmesinden meydana gelen 10 adet A vardır. Fakat bu dünya realitesiyle sınırlı bir izahtır. Hakikatte 10 adet B değerlenerek 10 adet A olurlar fakat bu 10 adet A, önceden mevcut olan A nın kendisidir.
B lerin tekamül ederek A haline gelmeleri A nın adetçe artmasına sebep teşkil etmez (1) . Çünkü bu hesapların yapıldığı yerde , madde ile ilgili kavramlar hükümsüzdür. Şu halde ; bir koni vardır. Bu koninin içindeki küçük koni tekamül ederek büyük koniyi idrak etmek imkanlarına maliktir.  Büyük koninin içersindeki küçük koniler aynı haklara sahiptirler. Hepsi manen değerlenerek büyük koni olmak haklarına sahiptirler. Fakat bu , bir manevi tekamüldür.  Bu sebeple küçük konilerin büyük koni olduklarını idrak etmeleriyle  mekanda bir genişleme olmaz (2). Bu sebeple “ bilgi daima  mevcuttur” denmektedir
( 1.bir köydeki ilkokul mezunlarının  on veya bin kişi olmasının köyün öğrenim seviyesini yükseltmeyişi gibi..)
( 2. küçük konilerin hepsi büyüyerek üst üste çakışırlar ve aynı büyük koni olurlar. Büyük koni sayısında bir artış olmaz) . 
Şimdi mevcut olan bu bilgiyi büyük koniye benzetelim ve içindeki küçük konileri de tekamül etmekte olan ruhların daima gelişen bilgileri olarak kabul edelim.
Büyük koni içersinde yine 10 adet gelişmekte olan bilgi tasavvur edelim  bunların herbiri geliştikçe artar ve nihayet büyük koninin bilgisi haline gelir. İkinci verdiğimiz örnek , birinci örneğin aynıdır. Aradaki fark , ikinci örnekte manevi değerlere daha fazla yer verilmesidir. Ve ikinci örnek daha az yadırganır.
Bir okulun elli öğrencili sınıfını düşününüz . öğrencilerden ellisi de öğretmenin bilgilerine malik olmak imkanlarına sahiptirler. Elli öğrencinin zamanla öğretmenin  bütün bilgilerini öğrenmiş olmaları sonucu mekanda bir değişiklik meydana gelmez. Çünkü bu artış ve genişleyiş manevi bir artma veya genişlemedir.
İşte bu sebeple varlıklar , bütün madde kavramları ile izah edilebilen şeylerin  sınırları üzerindeki bir halle tekamül ederler.
Hakikatte “birbirinden ayrı”  ne bir büyük A, ne de bir küçük B vardır. Mevcut olan A dır. fakat A nın manevi bünyesi tekamül ederek A olduğunu idrak edebilecek varlıklarla doludur. Bu varlıklar tekamül ederek yeni bir A olmazlar , A olduklarını idrak ederler.
Büyük A da, manevi bünyesindeki B ler gibi daha büyük bir manevi değer içersinde  ve o değeri idrak yolunda tekamül eder. A nın içersinde bulunduğu , sınırlı olduğu değere C dersek , C nin de tabi olduğu D mevcuttur. Bu böylece devam eder gider.
Burada dikkat edilmesi gereken  bir husus daha vardır. O da , birbirlerine tabi olarak izah olunabilen varlıkların daimi bir hareket içiersinde oluşlarıdır. Bu hareket , küllü idrak istikametinde gider..
 
                                                  1331.
                                      APAÇIK- TERTEMİZ
 
Varlığınıza çektiğiniz örtüleri kaldırınız. Varlığınızı apaçık gösterebilecek kadar temiz bir hayata yöneliniz. Apaçık gözükme mecburiyetinin yüklediği  mes’uliyetleri her an biraz daha fazla idrake çalışınız. Çünkü siz tertemiz kalabildiğiniz müddetçe  apaçık olabilir ve gereken yolda yürüyebilirsiniz.
 
                                                  1332.
                                      MEVCUDU İDRAK
 
Tekamül yoktur ; mevcut olanı idrak vardır. Buna ; varlığın veya varlıkların malik bulunduğu bilgiyi idrak etmeleri , bunun sonucu olarak da değerlenmeleridir denilebilir.
  
                                                  1333.
                                      İMAN VE  MES’ULİYET
 
Kazanacağınız ve sizi yücelmeye götürecek olan imanın aynı zamanda size mes’uliyetler de yükleyeceğini biliniz. Bu mes’uliyetler sizi ya Şuurlu İmana yahut da mahva götürecektir. Üçüncü bir ara yolu düşünmek ise sadece abestir.
 
                                                  1334.
                                      ANA  BİLGİLER
Din devri ana bilgileri ile bu yazılı olan Şuurlu İman ana bilgileri  arasında farklar vardır.
Şuurlu İman devri bilgileri herhangi bir konuyu en iyi izah edecek tarzda düzenlenir. Bu yüzden teşbih ve mecazlara, ihtiyaç olmadıkça yer verilmez. Mecazi yollara baş vurulduğu taktirde de  bu hal bildirilir. Gaye benimsetici metoda uygun olarak  imanları şuurlandırabilecek bilgiyi vermektir. Din devri bilgileri ise mecazi izahlara yer veren bilgilerdir.
Din devri bilgilerinde , Şuurlu İman devri bilgilerindeki açık izahlara karşılık, kısa veciz ve örtülü izahlar vardır. Şuurlu İman bilgilerindeki sadelik , din devri bilgilerinde edebiyet değeri halinde tezahür eder.
Din devri bilgileri beşeriyeti Şuurlu İmana hazırlayan bilgilerdir. Gerçi menşe’leri Şuurlu İman bilgileriyle aynıdır fakat karakterleri daha çok Şuurlu İman devri yardımcı bilgileri karakterindedir.
Şuurlu İman devri ana yardımcı bilgileri ise din devri ana bilgilerine benzerler. Kısadırlar , vecizdirler , itimat verici yollardan indirilirler (1). Gaye , ana bilgileri teyit veya açoklama yolunda anahtar vermek olduğu için kısa fakat özlüdürler. Ayrıntılara girmezler
( 1. buarada kastedilen yardımcı bilgilerden biri , o yıllarda mevcut olan BEYTİ DOST irtibatıdır) .
 
Şuurlu İman devri ana bilgilerinin ise gününüze kadar benzeri indirilmemiştir !..
  
                                                  1335.
                                                  GÖSTERİRİZ
 
Biz vazifeye dahil olanlara , önceden haber verdiğimiz hadiseleri zuhurundan önce de gösteririz.
 
                                                  1336.
                                      EN  İYİ  ÖĞRETMEN ; AZAP
 
İnsanlar başıboş bırakılmış gibi gözükerek de denenirler. Ümit ve imkanların arslanlaştırdığı zavallılardan ise alınacak ibret dersleri vardır. Ellerine geçen ufacık imkanın büyüklüğüyle kendilerinden geçenlere ; “ Onu sana verenin , alacak olan olduğunu düşünmekte gecikme” deyin. Fakat onlar hırs ve ihtiraslarının sislendirdiği yolda hakikatleri gerektiği kadar iyi idrak edememektedirler. Azap ise insanlara öğrenmeleri icab eden şeyleri en iyi öğretendir.
 
                                                  1337.
                                      İNKARCI  VE YAKLAŞAN..
 
Bu bilgilerin mekan , zaman ve alışkanlıklar gibi  bazı şeylerin üzerine çıkılarak düşünülmeleri gerekir. Bu bilgiler hayatınıza ışık tutmak kadar hayatınızın da kendisi olmalıdır. Çünkü bu bilgilerin tatbik edilemiyeceği veya onlardan faydalanılmıyacak bir an bile yoktur.
Hırsa bürünerek onu inkar  yoluna sapanlar sanki ondaki büyüklüğü hissetmiyorlar mı? Onların hissedemedikleri veya  kendilerinden çok uzak zannettikleri şey, burunlarının ucuna kadar yaklaşan felakettir ...
 
                                                  1338.
                                                  KÖTÜLÜK
 
Siz hata yaparsınız, fakat yaptıklarınız hata olmaz. İnsanlar isteyerek kötülük edebilirler fakat onun zararı kendilerinden başkalarına dokunmaz.
 
                                                  1339.
                                                  ANAHTAR
 
Şuurlu İman bilgileridoğrudan doğruya hiçbir şahsın yolunu çizmez. Yolun nasıl çizileceğini öğretir. Onsa çizilmiş gibi görünen yollar aslında çizilmesi gerekeni işaret eder.
Bu sebeple bir insana şunu yap veya bunu yapma denmez. Vazifeliler de bu yoldaki yardımları ancak sıkıştıkları zaman alabilirler. Fakat bu zaruri yardımdır. Bunların dışında hiçbir şahsı o , mutlak istikamete yöneltmez.
Şuurlu İman  bilgilerini din devri bilgilerinden ayıran en büyük farklardan biri de budur. Bu sebeple ondaki ikazlarda , ihtarlarda sadece iyi ve kötü belirtilir.
Bunların bildirilmesinden maksat ; bu yolda vazife görecek  olanlara hiçbir zaman şunu yap veya yapma şeklinde kesin talimatlar verilmeyeceğini belirtmektir.
Kısaca  Şuurlu İman , anahtar veren, kapının nasıl açılacağını anlatan ve kapıyı anahtar verilene açtıran bilgilerdir.
 
                                                  1340.
                                                  DENENME
 
Hakikatlerin bütün çıplaklığı ile gözleri önüne serilenlerin , onları görmemeleri için gayret sarfetmeleri , sizin yolunuzda yürümenize mani olmayacaktır.
Onlar çizilen yolun dışında yollar aramakla bu mesafeyi meydana getirirler. Hiç şüphesiz ki bilgi tetkik edilmesi içindir. Her bilgi , her kazanç , her kayıp , her sevinç , her acı insanları dener. Fakat insanlar denenirlerken ekseri denendiklerini unuturlar.
 
                                                  1341.
                                                  DUA
 
Dua etmek demek , bilinenleri , mevcut dünya realitesine uygun olarak arzu etmek demektir.
 
                                                  1342.
                                      BİLGİ  TALİBİNE  VERİLİR
 
Din devrinde dahi bilgiler, onlara yaklaşmak isteyenlere açılmıştır. Şuurlu İman bilgileri herkese açıktır. Ona yükselmek için çıkılması gereken basamakları aşanlar , ona ulaşırlar.
 
                                                  1343.
                                                  TEKLİ
 
Dünya ikili , olumlu ve olumsuzu olan bir tekamül yeridir. Dünyadan üstün tekamül yerlerinde ise (+) ile (-) arasındaki fark ayrı ayrı iki bedende veya cisimde görülmez. Bir bedende veya bir cisimde toplanır. Daha üstün ortamlarda ise  (+) ve (-) mevcudiyeti azalır. Çok yukarlarda böyle bir fark yoktur. Zaten orda bu tür büyük farklar kalkarlar.
Dünyada çocuğunun bedenine tam olarak sahip olan ne ana vardır ne de baba. Evlatlarının bedenleri hem anadan hem babadandır. Daha üstün tekamül yerlerinde ise varlıklar başka bir varlığa lüzum kalmadan kendi evlatlarını kendi bedenlerinden meydana getirirler. Bu hal “tekli” tekamül yerlerinde böyledir. Orada da robot, hatta bir bakıma madde mevcuttur. Orada da dünyadakine benzer duygu ve kavramlar hüküm sürer.
Tekli tekamül yerlerinde , az tekamül etmiş olanlarla  dünya arasında benzerlikler mevcuttur. Oralarda da varlıklar birbirlerini sevme yolunda ilerlerler. Fakat bir varlığın üremesi için başka bir varlığın lüzumu yoktur. Çünkü her varlık artı ve eksiyi ihtiva eder.
Şayet tekamül yeri çok geriyse ordaki varlıklar kendi varlıkları içersinde , aynı dünyadakine benzer bir olumlu olumsuz mücadelesi yaparlar. Daha ileri tekamül yerlerinde ise her varlıkta mevcut olan (+) ve (-) arasındaki fark  eksilmeye başlar. çünkü varlıklar tekamül ettikçe robotlu ortam tesirlerinden kurtulurlar. Ve bu böylece devem ede ede varlık  robot tesirlerden tamamen kurtulmuş olur ve  “ asıl tekli hayatını” yaşamaya başlar.
Şu halde görünüşte tekli bir hayat gibi gözüken dünya üstü robotlu hayat , hakikatte tekli hayata yükselinebilmesi için yaşanması kaçınılmaz olan bir hayattır ki ona ahiret de denebilir. Asıl tekli hayat biraz önce belirtildiği gibi ahiret hayatını takip eden hayatlardır.
 
Ahiret hayatı da tekamül yerlerinde geçen bir hayattır ve iki kısma ayrılabilir:
 
  1. Dünya ve benzeri tekamül yerlerinden yine aynı derecedeki yerlere gitmek için gelenlerin yaşadıkları hayat. Hatta  dünya ve benzeri tekamül yerlerinde yaşanan hayatlar ; çeşitli safhalar arzeden ahiret hayatlarıdır.
  2. Demin anlatılan tekli hayata geçebilmek , yükselebilmek  için yaşanan hayat ise 1. maddedeki ahiret hayatından farklıdır.
 
Ahiret hayatları da dahil bütün hayatları birbirinden farklı gösteren , varlıkların şuurlarıdır. Varlıklar yaşanan hayata  bilgi ve liyakatleri ile nüfuz edebildikleri ölçüde öncekilerden farklı ve daha yüksek hayatar yaşamaya başlarlar.
Tekamül yerlerindeki robotlar da , yaşanan hayatlar da aynıdır (1). Bu hayatları başka gösteren , dünyaları dünyalardan ayırd ettiren , kainatları birbirinden farklı yapan şuurdur. Çünkü varlıklar ancak şuurlanabildikleri oranda mevcut her şeyi bu arada da varlıklarını daha iyi tanımak imkanlarını bulurlar. Ve her şeyin kendileri , kendilerinin de her şey olduğunu idrak yolunda yükselirler.
 
                                                  1344.
                                           BU  BİLGİLER...
 
Bu bilgiler dünyaya yepyeni bir düzen vermek için verilen bilgilerdir. Bu yazılanlara şuurla , mantıkla , vicdanla inanılması gerekir. Bilgilere inananlar onun nimetlerini ve mes’uliyetlerini aynı zamanda yüklenirler.
Bilgilere vasıta olan kişi , bu bilgileri kendinden başka bir yerden almamıştır. O , bilgileri  kendinden yine kendine aktarandır. Şuurlu İman ana bilgileri hiçbir devrin bilgilerine benzemez. O sadece kendi kendisinin doğruluğunu ispat edecek değere malik olmakla kalmaz , maneviyat menşe’li yardımcı bilgiler de onu destekler. Bilgilerimize ilerde , yardımcı, doğrulayıcı bilgilere de ihtiyaç kalmadan inanılacaktır. O dönemler ise zannedilenden de yakındır.
 
                                                  1345.
                                      BÜYÜK İYİLİKLER İÇİN..
 
Dünya realitesi , büyük iyilikler için bazen , küçük iyiliklerden feragati icab ettirir.
 
                                                  1346.
                                                  HER  ŞEYİ
 
Her şeylerini Allahtan alanlar... Neden ondan aldıklarınızı kötülük için kullanırsınız?
Kötülüklere alet edilen şeyler , iyi ellerde iyiliklere alet olmazlar mı? Bunu neden bilmemezlikten gelirsiniz ? “Her şeyi aldığınız” nasıl sizi seviyor. Ondan aldıklarınızla onun sevdiklerine kötülük etmenin hesabını verecek olan siz değil misiniz?..
 
                                                  1347.
                                                  TAKLİTÇİ
 
Gericilikten çok taklitçilikten korkunuz. Hiç olmazsa gerici denende savunduğu bir davası olduğu için şahsiyet vardır. Taklitçilerde ise o da yoktur.
 
                                                  1348.
                                               TASAVVUF
 
İslamiyetle ( Kur’an’la ) bildirilenler , bu yolda çalıştırılan akılların eseri olan tasavvufla gelişmiş ve Şuurlu İmanla da şuurlu haline yükselmiştir.
 
                                                  1349.
                                                  SEVGİ , AŞK
 
Bilgi de , aşk da , insan da , her şey sonsuz istikamette yükselirler. Hedefleri ise aynıdır. Yükselenler de ; insan bilgi haline , bilgi aşk haline , aşk iman haline gelmeye başlar. en yükseklerde ise her şey birleşir ; aşk bilgi , iman aşk olur.
Koninin zirvesine doğru yükselenler bilgiyi aşkta , aşkı imanda bulmağa başlarlar. Her şeyin bir şey olduğunu idrak anı , bir kaybolma , bir bulma , bir buluşma ; özetle her şeyin bir olma anıdır.
Hiç şüphesiz ki Tanrı , her şeyi var eden , tekamüle sevk ettiği varlıklarına her şey olma imkanını verendir. Onun değerini her şey olanlar bile asla idrak edemezler.
Aşkı öğrenmek , onu benimsemek , daima daha fazla severek aşk olma yolunu tutabilmek için yaşıyorsunuz. Sevebildiğiniz kadar yükseliyor, yükseldikçe de aşkınızı şuurlandırabilmek imkanlarını kazanıyorsunuz. En yüksek aşk mertebelerine  neden sevdiğini bilmekle , fakat aşktan karşılık beklememekle , sevmek için sevmekle yükselinir.
Aşklar ve sevgiler , sonsuzlukları aşan bir merdivenin basamaklarına benzerler. Onda yükselenler , yükseldikçe yükselebilecekleri mertebeleri evvela sezer , sonra da idrak ederler. Daima artan şuurlarıyle , aşklarıyle yükseldikçe yükselirler.
Cansızlar aşka vasıta olmayı şuursuzca beklerler. Bitkiler aşkı bilmeyerek talim ederler. Hayvanları koklaştıran odur. İnsanlarsa onu maddede bulduklarını zannede zannede hakikisine doğru yükselirler. Bu yol dünya imkanlarıyle sınırlı , aşk yoludur. Bu yol sizi yükseltecek olan yoldur , aşk olma yoludur.
En yüksek aşklara ise ancak sonsuz aşk denizine bir damla sevgi olarak karışabilenler, her şeyin içinde yok olup her şey olabilenler erişirler (1)... İnsanın bilgi , bilginin aşk ve aşkın iman olduğunun idrak edildiği mertebelere yükselir....; oradan da geçerler... (1. tasavvufi görüşün ifadesi) .
                                                 
                                                1350.
                                               DÜŞÜNCE
 
Şu ana kadar yazdıkların ve yazacak oldukların , senin kendine malettiğin bilgilerinin , dünya realitesine uygun olarak düşünceler halinde sıraya dizilmesidir. Burada aldığın yardımlar ise herkesin ihtiyacına göre almakta olduğu yardımlardan pek farklı değildir. Çünkü öbür insanlar da her şeyi zamanına ve faydalanacakları şekle göre hatırlarlar.
Senin bilgi olarak hatırladıkların öz varlığının bilgileridir. Onları sana dünya realitesine uygun  hatırlatan ise , Mutlak Nizamın bütün varlıklara tatbikinin normal sonucudur.
İnsanlar daima öz değerleri , ( öz varlıkları) ile irtibattadırlar. Şuurlu İnanç ise bu irtibatların otomatiklikten kurtulması ve idrakı ile başlar. çünkü insanların öz değerleri ile olan irtibatları otomatik cereyan etmektedir.
Öz varlığının bilgilerini dünta realitesine uygun olarak hatırlamak ve sırası geldikçe onlar hakkında düşünmek de hiç şüphesiz ki yardımlarla meydana gelmektedir.
 
Şuurlu İmanda düşünmek , insanlara öz varlığının kapılarını açtıran anahtardır. Düşünmek isteyenler yardım alırlar ve senin bir hayli zamandan beri katetmekte olduğun yolda kendilerini bulurlar.
 
Düşünceler gelişigüzel olmaz. İhtiyaçları karşılayacak tarzda olur. Sen bu bilgilerle her şeyden önce , nasıl düşünüleceğinin yolunu çizmekle  vazife görmekte ; düşünceleri , esas prensiplere dayanan bilgileri dünyaya hediye etmekle vazifelisin.
Unutma ki tekamülde ana rolü oynayan bilgiler ,  bu işle vazifeli olana , yine kendi öz varlığından gelir. Bu değişmez sistemdir. Hiç şüphesiz ki böyle bir vazifenin mes’uliyetini yüklenmiş olanların öz varlıkları izahı imkansız yardımlar almaktadır (1).
( 1. bu bilginin yazılış tarihi ; 3.12.1964’dür) .
 
 
 
 
                  İKİNCİ CİLDİN SONU