...Şuurlu İman devri , insanlığın idrak edebileceği en yüksek devir olacaktır...
Şuur İnanç II ; Bölüm 7
1137.
YÜCE ŞUUR
Ortada bir şuur var. “ Her varlığın” liyakati kadar idrak edebildiği bir şuur..
1138.
RESİM VE PUT
Resim put değildir. Yapılmaması gereken resim değil , bir resmi putlaştırmaktır. Muhammed’in resmini yaptırmamasının sebebi şahsının putlaştırılmamasıdır.
1139.
TEK VÜCUT HALİNDEKİ İNSANLIK
İnsanlar birbirlerinden ayrı olarak düşünülebildikleri gibi birbirleriyle bir arada da düşünülebilirler. Mesela birbirleri ile beraber yaşayanlar ayrı ayrı değil de tek bir insan olarak düşünülebilirler. Bu taktirde onları birçok bedeni olan tek bir varlık halinde düşünmek mümkündür.
Bir ailede karı kocanın , ayrı ayrı ele alındıkları taktirde alınan sonuç ile , bir arada düşünüldükleri taktirde alınan sonuç arasında fark vardır.
İnsanları bir arada düşünmenin ve giderek bu “ bir arada” çemberini genişletmenin , , ayrı ayrı görünenleri “ bir şey” olarak düşünmenin , buna inanmanın ve bu gerçeği benimsemenin çok faydaları vardır. Bu görüş kişiye , ayrı ayrı insanlardan oluşan toplumu bir fert olarak yorumlama imkanı verir.
Ailenin iki yakın ferdinin sentezi , onları bir vücut haline getirir. Aralarındaki ayrılık ve anlaşmazlıklar ise bir bedendeki geçici arızalar veya bir insandaki aynı konu hakkındaki çeşitli fikirler halini alır. Ve insan bir konu hakkında karar verirken kafasındaki diğer fikirlere akılcı yorumlar yaparak sadece birini tercih eder. İnsanın , kafasındaki bu fikir ayrılıklarını kolayca halledişinin sebebi , kendisini bedenle sınırlı “bir varlık” kabul edişi sebebitledir.
Başkalarıyla olan fikir ayrılıklarından daha kolayca halledilen bu durum ; fikir ayrılıklarının kendi varlığında olduğuna inanmış olunmasından ileri gelir. İşte bu sebeple insanlar , diğer insanlarla tek vücut olduklarına inanabildikleri ölçüde , ayrı ayrı zannedilen fikir ayrılıklarını ve anlaşmazlıkları , tek bir varlıktaki kolaylık içinde halledebilmek imkanlarına malik olabilirler.
Bu hal , sevgi bağları ile bağlı insanlar arasında , otomatik olarak zaten olmaktadır. Sevgi , insanlığı bu konuda da şuurlu bir imana hazırlayan en mühim faktördür. Dünyadaki sevgi ise bilindiği gibi insanlığı hakiki sevgiye hazırlar.
Aile fertlerini , dostlarını ve komşularını bir arada düşünebilen ve bu birlik içinde olanlar, dağınık ve tek olarak yaşayanların üzerinde hakim ve kuvvetli durumdadırlar.
Bu birlik ve beraberlik sentezine , o sentezi yapanların inanması ; toplumu “ bir varlık” haline getirir ve sonucunda insan “ başkaları ile mücadele etmenin , kendisi ile mücadele olduğuna ; başkalarını sevmenin , kendisini sevmekten başka bir şey olmadığına ; kısaca ; her davranışın kendine davranış olduğuna” inanır. Buna inanan ise şuurla yükselendir.
1140.
EN GÜZEL TESİR
Karşındakine en güzel tesirleri , ona kendinmiş gibi bakabildiğin kadarıyle gösterebilirsin.
1141.
YAŞLIYA SAYGI
Her tekamül yerine inen ; orada , oranın şartlarına uygun bir hayat yaşamaya başlar. oraya daha önce gelenler , sonradan gelenlere göre ( ki, ruhen daha ileri olsalar bile) yaşamış oldukları belirli süreli hayat içersinde daha fazla tecrübe kazanmış olurlar.
Dünya , sonradan gelenlerin , değerleri ne olursa olsun, önceden gelenlerden daima bir şeyler öğrenebilecekleri bir tekamül yeridir.
Evvelce gelenler ise sonradan gelenlere göre daha yaşlı hatta oldukça ihtiyar olabilirler. Dünya realitesi ve icapları yaşlılara hürmet ve saygıyı icab ettirir. Bunu yapmıyanlar değer kaybına uğrarlar.
1142.
BASİTLER-BİLEŞİKLER
İnsanların idrak edebilecekleri en basit şeyler bile bileşik haldedirler.
1143.
“VARLIK” HALİNİ AŞAN RUH
Üç ana hassadan oluşan varlıklardaki tekamül eden hassa , zamanla gelişir ve diğer iki değer üzerinde , tesirler icra ederek onları hakimiyeti altına alır. Mesela per , bir ruhtaki tekamül eden değerin , henüz daha “tekamül ettirici” değerin imkanlarını kazanmamış olmasından ileri gelir. Fakat “tekamül ettirici” hassalar ruhlar üzerinde per denilerek izah edilemiyecek daha başka tesirler de icra ederler.
“Varlık” halini geride bırakacak kadar tekamül eden ruhlarda per yoktur. Onlar tam bir tesir ve imkanlar halinde tezahür ederler.
1144.
TEKAMÜLÜN VARLIKLA SINIRLANDIRILMADIĞI..
Bir insan ancak varlık halindeki bir hassayı düşünebilir. Çünkü insanlar bir hassayı düşünmeye başlarken otomatik olarak diğer iki hassayı da düşünürler. Bu sebeple her şeyi olduğu gibi Tanrıyı da varlık halinde düşünmekten ileriye gidemezler. Bundan dolayıdır ki , O’na “düşünülmesine imkan yoktur” denilir.
Fakat O’nu değer halindekiler de takdir edemezler. O hiçbir şey tarafından değerlendirilemez. O , varlıkları ve değerleri var edendir.
İnsanlar “tekamül imkanlarına malik hassa”yı düşünebilirler ve onun şuurla tekamül safhasına da “ruh” derler. İnsanların düşünebildikleri ruh , hassa halindaki değil varlık halindaki ruhtur.
Her madde veya robot zerresinde , tezahür edemediği için ruh denilemeyen “tekamül edici hassa” mevcuttur. Her varlık , her zerre , bu hassanın yardımıyla hareket eder.
En küçük varlıklarda bile mevcut diğer iki hassa ( ki bunlara , tekamül sonucunda kaybolucu hassalar da denilebilir) tekamül edici hassa üzerinde tesirler icra ederek , bu hassaya otomatik olarak tekamül imkanlarını hazırlarlar.
Kısacası her varlık ;
1. Tekamül imkanlarına malik hassa (asli cevher),
2. Tekamül ettirici hassa (yardımlar),
3. Tekamüle yardım edici hassa ( maddeye madde , robotlara da robot dedirten hassa)dan ibarettir.
Herhangi bir varlık ; ruh olsun , madde olsun , robot olsun , manevi olsun , kısaca ; insanların idrak edebilecekleri , düşünebilecekleri her şey bu üç ana unsurdan ibarettir. Ve bütün bu üç ana unsurdan meydana gelmiş varlıklar Tanrının Mutlak Varlığı ile tahdit edilmiştir ki buna ;
“Mutlak Varlık varlıkla tahdit edilmiştir. Onu varlık halinde mutlak yapan , aynı zamanda da varlıkla tahdit eden Tanrı’dır.” denebilir. Özetle , bir insanın varlık olarak düşünebileceği her şey Mutlak Varlıkla hudutludur.
Mutlak Varlıkta ise , Tanrının varlık olarak var ettiklerine , Mutlak Varlık Kanunları tatbik olunur. Mutlak Varlık , varlıklar için bir Mutlaktır , “ varlık üstü değer mertebeleri” için ise bir Mutlak değildir.
Yani , Mutlak Varlık varlıklar için tam bir Mutlaktır. Mutlak Varlık varlıkla tahdit olunmuştur. Her varlığa ise Mutlak Varlık kanun ve nizamları tatbik olunur.
Varlıkları vücuda getiren “ değerleri” biz ne kadar izah edersek edelim yine de insanlar onları varlık halinde düşünmekten ileri gidemezler. İnsanlar , değerleri ancak varlıklar halinde düşünebilmek imkanlarına maliktirler. Vaziyet böyle olduğu halde bizim , insanların idrak edemiyeceği bir şeyden bahsetmemizin sebebi tekamülün , manen yükselişin varlıkla sınırlandırılmadığını , onun varlık üstü değerler yönünde yükseldiğini bildirmek ve Tanrının ne Mutlak Varlık, ne de izahı imkansız varlık denilerek izah ve idrak edilmesine imkan olmadığını izah içindir.
1145.
ANLAŞILABİLEN SADECE “ VARLIK”TIR
İnsanların idrak edebilecekleri “en basit “ şey varlıktır. Varlığı varlık haline getiren üç hassayı ise izah edemezler. İşte varlıklar , insanların ayrı ayrı tasavvur edemiyecekleri üç ana hassadan oluşmuşlardır.
Varlık analize tabi tutulursa , şimdiye kadar mecazi yollardan izah ettiğimiz üç hassa ile karşılaşılır. Fakat insanlar ancak bu hassaların bir arada düşünülmesinden ( sentezinden) hasıl olan varlıkları biraz olsun idrak edebilirler.
İnsanların görebileceği , duyabileceği , tasavvur edebileceği (1) her şey bu üç ana hassadan oluşmuş varlıklardır ( 1.Gözünün önüne getirebileceği) .
“ Ben ana hassaları ayrı ayrı düşünebiliryorum” diye düşünenler olabilir. Fakat onlar hiçbir zaman “ana hassalar” diyerek mecazi yollardan ve ancak lüzumu kadar kısaca izah edilen şeyleri düşünemezler. Hasayı düşündüğünü zanneden de gerçekte varlığı düşünür.
Şu halde , varlığın analizinden ; üç ana hassanın aydınlandığını düşünmekten ileri gidilemiyecektir. İlerde yapılacak değer (hassa) izahları aslında değer veya hassaların varık kalıpları içersinde ve dünya realitesine uygun izahlarından başka şeyler olamıyacaklardır.
Varlığın sentezi ise ; insanların idrak edebileceği her şey en basit varlık halinde var edilenlerdir.
Üç hassadan hasıl olan “varlık”tan Mutlak Nizam Esaslarına uygun olarak hasıl olan şeyler , ruhlar da dahil , maddeler ve diğer robotlardır.
Mutlak Nizam denildiğinde , insanların idrak edebilecekleri nizam da , varlıkla sınırlı bir nizamdır. Şu halde Mutlak Nizam denildiğinde akla Mutlak Varlığın nizamı gelmektedir.
Mutlak Nizam , Tanrının “varlıklar” için tatbik ettiği bir nizam olmasa bile , insanlar ancak onun varlıklara tatbik olunan ufacık bir cüzünü idrak edebilirler. Bu sebeple Mutlak Nizam denilince o , ister istemez varlıkla ( otomatikman) hudutlanan bir nizamdır.
Her varlık ; tesir alarak tezahür edebilmek , yardımlar alarak Mutlak Nizama uyabilmek ve tekamüle yardımcı olabilmek hassalarına maliktir.
1146.
EN BASİTTE BİLGİ VE TEKAMÜL
Bilgi , Tanrının var ettiklerini , tekamül ederek idrak etmek demektir. Bir varlığın tekamül ederek bilgi sahibi olabilmesi :
I. Varlığın ( mevcut olan tekamül ettirici ve tekamüle yardımcı hassalarının da yardımı ile) civarı ile olan münasebetlerinden hasıl olur. Bu hal başlangıçta tam bir otomatiklik içinde cereyan eder.
II. Otomatik ve Mutlak Nizama uygun olarak tekamül yolunda ilerleyen en basit varlıklar , daima basitliklerini muhafaza ederler fakat münasebetlerinden ortaya çıkan , kül halinde şuurlardır.
Mesela , şuurluluk mertebesine yükselebilmiş birçok üç hassalı varlıkları tesirleri altında toplayabilmiş bir “varlık” düşünün. Bu varlık daha da tekamül etmek ve tesir alanlarını genişletmek imkanlarına maliktir.
A B
Şuurlu bir A varlığı , tesir alanını çeşitli münasebetlerle genişleterek B varlığı haline yükselebilmiş ve en yakın tesir alanındaki varlıkları beden ve sair hallere getirebilmiştir. Ve onun tesir alanı içersinde de daha önce kendisinin bulunduğu A hali mevcuttur. Ve A’da ayrıca şuur mevcuttur farzedelim.
Şimdi , A , B’yi idrak edemez , fakat B evvelce A halinden yükseldiği için A’yı tamamen idrak edebilir.
*
Tekamül eden değer geliştikçe ve diğer iki değerin hassalarını kazandıkça , diğer değerler eksilirler. Keza tekamül eden değerin tekamülü , en basit varlıkların bünyeleri üzerinde değiştirici tesirler icra etmez. Mesela bir atomu , bir elektronu tesir alanında bulunduran bir ruh , bu atom veya elektronun bünyeleri üzerinde “ değiştirici” değil fakat “ yan yana getirici” tesirler icra eder.
Bu hal varlıkların mevcut hallerini muhafaza ederek tekamül etmeleri hali olarak da izah olunabilir.
Şu halde en basit varlık yine en basitliğini muhafaza etmekte , sadece tekamül edici hassa tekamül ederek gelişmekte ve diğer basit varlıkların malik bulundukları manevi ve maddi değerlerin “ bir arada” düşünülmelerine yol açmaktadırlar.
Tesir genişlemesi halinde tezahür eden bu “tekamül” sonucunda , “mevcut olan” bilgiler idrak edilmekte ve bu bilgilerde daha ileri gidilmesi mümkün olmaktadır.
1147.
SANILANIN ÜZERİNDE
Allah ; Allah sanılanın daima üzerindedir , üzerinde olacaktır.
1148.
BİLİMİN HAZIRLADIĞI ZEMİN
Dinsel aydınlatmaların her devrin realitesine uygun bir tarzda yapıldığını biliyorsunuz. Eski devirlerdeki dinsel aydınlatmalar kavimlerin realiteleri ve ihtiyaçları göz önünde bulundurularak yapılan aydınlatmalardı.
Zaman ilerledikçe zamana paralel olarak bilim de gelişmiş ve birbirlerinden ayrı bulunan toplumların realiteleri arasında bağ ve münasebetler kurulmasında etken olmuştur.
Radyo , televizyon , telgraf , telefon ve gazete gibi imkanların eskiden mevcut olmayışı , toplumlar arasındaki haberleşme zorlukları , onların ayrı ayrı aydınlatılmalarını icab ettirirken , gününüzde dünya insanını aynı menşe’den aydınlatmak imkanları vardır. Bu imkanlar ise bilimle hazırlanmıştır. Böylelikle , bilim , insanlığın Şuurlu İmana hazırlanmasında en önemli rolü oynamıştır.
Bu rol sadece haberleşme alanındaki yeniliklere değil , aynı zamanda bilimin gelişmesiyle ortaya atılan düşünceler , teoriler ve gelişen anlayış imkanları ile de olmuştur.
1149.
REALİTELERE UYMAK
Realiteniz üstün de olsa bulunduğunuz yerin realitesinin icab ettirdiklerini yapınız. Realiteniz gerçekten yüksekse , zaten manen geride bırakmış olduğunuz realiteye dönmenize imkan yoktur.
1150.
RUH VE TEKAMÜL
Ruhlar , Tanrının nizamına ve O’nun arzularına uygun olarak üç unsurdan hasıl olan varlıkların , Mutlak Nizama uygun olarak geçirdikleri tekamül devrelerinden sonra , varlıklardan fışkırırcasına doğarlar.
Ruhlara çekirdeklik eden hassa , Tanrının ilk halk ettiklerinden , tekamül etmek imkanlarına malik olan hassadır. Bu hassa dıştan aldığı yardımlarla ve temasta bulunduğu diğer iki hassa ile olan münasebetleri sonucu tekamül eder. Bu tekamül onu var olduğunu idrake götürür.
Varlıklar “var olduklarını idrakle” ruhluk seviyesine yükselirler. Bir ruh varlığında , başta tekamül ettirici hassa olmak üzere , diğer iki hassayı temsil eden per ile münasebettedir.
Ruhlar per değerinin varlıklarına bahşetmiş olduğu mühim ihtiyaçları karşılayacak duruma yükselince , “yüksek tekamül” mertebesini idrak ederler.
1151.
ÜÇ ESAS , VARLIK , RUH VE MEVCUDUN İDRAKI
Her zerre üç ana hassayı içerir. Üç ana hassayı içeren her zerre otomatik olarak Mutlak Nizama uygun olarak tekamül eder.
Birinci hassa ; tekamül etmek hassasıdır. Bu hassa diğer iki hassanın yardımlarıyla adeta doğarcasına şuurlanma istikametinde tekamül eder. Bu hassa ruhların ana çekirdeğidir. Bu ana çekirdek “ tekamül eden hassa” , diğer iki hassa ile bağlı olarak tekamül eder ve “ruhluk” mertebesine yükselir.
Tekamül edici hassa , Mutlak Nizam icaplarına uygun olarak tekamüle sevk edildikleri zaman , diğer iki hassa ile birlikte karışık , adeta üç hassadan ibaret bir varlık halindedir.
Birinci hassa , gerek dış yardımlarla gerekse bağlı bulunduğu hassaların yardımıyle tekamül eder. Tekamül ettikçe de Mutlak Nizama uygun olarak tesir alanı genişler.
Tam bir manevi hassa halinde tezahür eden tekamül edici hassaya “asıl cevher” denilebilir. Asıl cevherin otomatik olarak tekamül ederek şuur aşamasına yani var olduğunu idrak aşamasına yükselme anı , ruh olma anıdır.
Maneviyat alemlerinde ruhlar , kaba robotlarla bağlı olmamalarına rağmen , yine üç hassadan ibaret varlıklar halinde tezahür ederler.
RUHUN ANATOMİSİ
Ruh , Tanrının ilk halk ettiği değerlerden tekamül edici değerlerin ( diğer değerler ve diğer varlıkların Mutlak Nizama uygun yardımları ile) tekamül etmelerinden hasıl olan şuurlu manevi varlıktır.
Tekamül edici hassa , diğer hassaların ve bu hassalardan oluşan varlıkların yardımları ile ilk önceleri “otomatik” olarak şuurlu bir aldıktan ( kısaca ; ruh olduktan) sonra da , nisbeten şuurlu olarak tekamül eder.
Tekamülde ruhluk safhası , nisbi otomatik yardımlarla tekamül edilen safhadır. Bu safhada ruhlar tekamül ettikçe kendilerine otomatik yardımlarla sağlanan faydaları kendi kendilerine sağlayacak durumlara yükselirler. Yani ; varlıklarına bağlı iki değer vasıtası ile elde ettiklerini şuurla kendi hassaları haline getirerek tekamül ederler.
Bu tekamül , ruhların robot yardımlarla elde edebilecekleri bilgileri benimseyerek kendilerine mal edinceye kadar devem eder. Ruhların robot varlıklarla münasebetlerini organize eden ve ruhun faydalanacağı şekillerde ruha yansıtan per’in rolü de burada biter. Ruh , per’in kendisine sağladığı yardımları kendi değeri , kendi bilgisi haline getirmesi ile de “ yüksek tekamül “ devresini idrak eder.
Burada dikkat edilmesi gereken bir husus vardır. Bu husus , ruhların per denilerek izah olunan değer vasıtasıyle elde ettiklerini kendi öz bilgileri haline getirmeleri demek ; robotlar hakkında her şeyi bilmeleri ve onlara hakim olmaları demek değildir. Mesela bu seviyeye erişen bir ruh robotlar üzerinde hakimiyet kurabilir ; fakat üç değerden oluşan bir varlık var edemez !
Ruhların yüksek tekamül devrelerini idrak etmeleri ile yepyeni bir tekamül safhasına girilir. Bu ; ruhların , ayrı ayrı üç değer halinde anlatılan hassaları manevi varlıklarında bir tek şuurlu değer halinde meczettikleri safhadır.
İnsanların tasavvur edemiyecekleri bu çok yüksek ve imkanlarla dolu tekamül aşamasını da safha safha ele almak mümkündür.
*
Şu halde , bütün vaziyet dünya realitesine uygun olarak ( bu sebeple de zaman kavramıından faydalanılarak) şöyle izah olunabilir :
Tanrı tekamülle şuurlanmak imkanlarına malik ( ayrı ayrı düşünüldüğü taktirde birçok varlıklar halinde tezahür edebilen ) bir varlığı , kurduğu Mutlak Nizama göre var etmek istemiştir.
Tanrı her şeyin üzerindedir. Bu nizama göre var edilenler ise Tanrıyı idrak hususunda Mutlak Nizam hudutlarını aşamazlar. Bu sebeple de Mutlak Nizama göre var edilen ve aynı nizamın hudutları içersinde tekamül eden varlıklar , Tanrıyı ancak bu Nizamın hudut ve imkanları içersinde tasavvur etmekten öteye gidemezler. Bu yüzden onlar için Tanrı , Mutlak Nizamı var eden varlıktır. Tanrının bu nizamı var etmiş olmasını düşünmek ise , Tanrıyı Mutlak Nizam’ın üzerinde tasavvura yeterli değildir.
Kısaca ; Mutlak Nizama tabi olarak tekamül edenler için Tanrı , Mutlak Varlık halinde tezahür eder. Mutlak Varlık ise , Mutlak Nizam esaslarına uygun olarak şuurlu bir hayat geçirenlerin Tanrı hakkında ulaşabilecekleri son noktadır.
Tanrı tekamülü Mutlak Nizamla tahdit etmemiştir. Ruhlar yüksele yüksele Mutlak Nizam hudutlarını aşabilir. Ve izahı , tasavvuru imkansız yüksekliklerde tekamüllerine devam edebilirler. Fakat ruhların tekamül ederek bu çok üstün seviyelere erişmesini isteyen yine Tanrıdır. Ve hiç şüphesiz ki O , izahı imkansız yüksekliklerdeki ruhların bile hiçbir zaman erişemiyecekleri bir yüksekliktedir.
Yukarıda şöyle denildi ; “ Tanrı , tekamül ederek şuurlanmak imkanlarına malik ve ayrı ayrı düşünüldüğü taktirde birçok varlıklar halinde tezahür edebilen bir varlığı , kurduğu Mutlak Nizamına göre var etmek istemiştir”. Tanrı bu arzusunu yüksek adaletine dayanan şu şekilde gerçekleştirmiştir :
Tanrı ilk önce üç hassayı halk etmiş ve bu hassaların , Mutlak Nizamına göre tekamül etmelerini ve bu tekamülden de ruh denilen şuurlu bir varlığın meydana gelmesini istemiştir.
Analize tabi tutulursa üç hassa ayrı ayrı şu şekilde düşünülebilir ;
I. Tekamül Edici Hassa
İnsanların anlayabilecekleri bir tarzda hiçbir maddi , hatta “ tekamül etmek imkanlarından başka “ hiçbir manevi tezahürü ve değeri olmayan bir hassadır. Buna hassa denildiği gibi ( hiçbir manevi değeri olmayan ) imkan da denilebilir.
II. Tekamül Ettirici Hassa
Bu hassaya en geniş anlamı ile ; Tanrının Mutlak Nizamına tatbik ettiği sistem.. En dar anlamı ile de ; bu sistemin en basit zerrelerdeki tezahürü .. denilebilir. Tekamül ettirici hassanın da maddi hiçbir tezahürü yoktur. Bu hassa Tanrının Mutlak Nizama uygun olarak emirlerini seyyal olarak tezahür ettiren hassadır. Her zerreye kadar nüfuz eden hatta zerrelerin VAR olması için lüzumlu olan bu hassa her zerreyi , her “ var olanı” Mutlak Nizam yoluyla Tanrıya bağlar.
III. Tekamüle Yardımcı Hassa
Tekamüle yardımcı hassanın da en basit hali tam bir manevi değer halidir.
Ayrı ayrı düşünülebilen hassalar başlı başlarına varlık olarak tezahür edemiyecek durumdadırlar. Mesele “tekamül etmek imkanları veya hassası” mevcuttur ama onu tekamül ettirecek şeyler ortada yokken hiçbir şekilde hatta hassa olarak dahi tezahür edemez. Çünkü “hassa olarak dahi” tezahür edebilen bir şey Mutlak Nizama göre bir varlıktır.
Keza ortada tekamül edecek bir şey , bir gaye olmayınca tekamül “ettirici” hassanın da tezahür edebilmesine imkan yoktur. Tekamüle yardım edici hassaya gelince , bu hassanın da diğer iki hassa olmayınca hiçbir şey üzerinde hiçbir rolü ve tezahürü olamaz.
Görülüyor ki Tanrının her şeye esas olarak ilk var ettiği hassalar ancak bir arada olduğu taktirde belirli bir şey , bir varlık olarak tezahür edebilmektedirler.
Şu halde ; Tanrı ilk önce ayrı ayrı ele alındıklarında hiçbir şey olmayan fakat ancak bir arada olduğu taktirde bir varlık halini alan üç hassayı ( üç imkanı) halk etmiştir.
Tanrının ilk halk ettiği üç imkan , aralarında bulunan tekamül sağlayıcı imkanın vasıtasıyle Mutlak Nizama uygun şekilde münesebetler kurar. Bu münasebetlerden varlıklar oluşur.
Zaten ilk halk edilen üç hassanın bir arada oluşu ile Mutlak Nizam tatbike başlar. üç ana hassanın bir arada düşünülmesi ise varlıklara bir başlangıç noktası demektir. Şu halde , Mutlak Nizam “ varlık” ile hudutludur.
Bu sebeple , Mutlak Nizama tabi olarak tekamül edenler varlıktırlar ve bu nizama uygun olarak cereyan eden her şey varlıklar arasında cereyan etmektedir. Varlıklar arasında cereyan eden hadiseler ise , Mutlak Nizama uygun olarak cereyan ediş tezahürleridir.
Her hadise varlıklarla ilgilidir. Varlıklardan hadiseler doğarlar. Ve hiçbir hadise yoktur ki varlıkları ilgilendirmemiş olsun. Kısaca ; “Meydana gelen hadiseler varlıklarda belirli değişikliklerdir” tarzında tarif olunabilir. Yani Mutlak Nizamda , hadiseler de dahil her şey varlıklarla ilgilidir.
Üç hassanın birbirleri ile Mutlak Nizam esaslarına uygun olarak kaynaşmalarından varlıklar meydana gelmiştir. Varlıklar daima hareket halindedirler. Bu hareketler de hiç şüphesiz Mutlak Nizama uygun hareketlerdir. Varlıkların hareketleri iki esas kısma ayrılarak düşünülebilir :
Varlığın kendisinde oluşan hareketler
Varlığın diğer varlıklarla olan münasebetlerinden oluşan hareketler.
Varlıklar bir arada da varlık olarak düşünülebilirler , ayrı ayrı da.. Bu sebeple , en basit varlık üç esas ana hassayı malik olan varlıktır.
Bu en basit varlıkların bir arada sistemler halinde toplanmalarından meydana gelen atom da bir varlıktır. Atomlardan meydana gelen , ayrı ayrı düşünülebilen maddeler de birer varlıktırlar. Ve bütün bu varlıklardan oluşan , maddeli maddesiz , robotlu robotsuz , alemler , kainatlar .. kısaca , esası üç ana hassa olan ve Mutlak Nizama tabi bulunan her şey , hem ayrı ayrı hem de bir arada tetkik edildiklerinde varlıktırlar.
Kısacası , Mutlak Nizam varlıkların varlıklar içerdiği ve bütün varlıklar arasındaki münasebetlerin çok muntazam olarak cereyan ettiği bir sistemdir.
Otomatik olarak cereyan eden münasebetler , varlıkların mevcudiyetlerinde saklı bulunan tekamül etmek hassası üzerinde Mutlak Nizama uygun tesirler icra eder. İşte tekamül edebilmek imkanlarına malik hassaları şuur yönüne doğru iten bu tesirlerdir.
Dikkat edilmesi gereken bir husus da şudur :
Her varlık üç hassayı içerir dedik. Fakat bu üç hassa o varlığa sizin anlıyabileceğiniz bağlarla bağlı değildir. Her varlıktaki ana hassalar o varlıkta Mutlak Nizama uygun olarak artar , eksilir hatta varlığı terk ederler. Hassalardan birinin varlığı terk etmesi demek , onun varlıklık özelliğini kaybetmesi demektir ki bu hal pek ender olan bir haldir. Ve Mutlak Nizam hudutları içersinde bir kayboluşun ifadesidir.
Bu sebeple , bir varlığı herhangi bir hassa terk etse , yine başka bir ( o hassa) onun yerini alır. Ve bütün bunlar Mutlak Nizam esaslarına uygun olarak cereyan ederler.
*
Mutlak Nizam esaslarına göre düşünülürse ruh da bir varlıktır. Bu sebeple o , Mutlak Nizam esaslarına göre yaşadıkça üç hassayı malik bulunması gerekir.
Üç hassayı içeren varlıklardaki mevcut olan tekamül etme hassası , insanlar için idrakine imkan olmayan birçok tekamül safhalarını geçirdikten sonra şuur aşamasına gelir. Varlıkların dünyada örnekleri bulunan tekamül aşamalarını :
· Cansızlık devresi,
· Canlılık devresi,
· Bitkilik,
· Hayvanlık,
· İnsanlık ; olarak belirlemek mümkündür.
Otomatik yardımlar , tekamüle yardımcı hassalardan faydalanarak hiç değersiz bir halde bulunan fakat aslında büyük bir şuura malik olabilecek değeri , şuur aşamasına yaklaştırır. Bir varlığın yaşadığını idrak anı ruhluk anıdır. Bundan önceki canlılık safhaları ise ruh olma yolundaki varlıkların geçirdikleri , ruhluğa hazırlık devreleridir.
Bir insanın hayatı , ölümü , maddesi ; kısaca onun elle tutulan , göle görülen hiçbir şeyi , ruhu değildir. Ruhun hiçbir maddi tezahürü yoktur. Onlar sadece varlıklar üzerinde tesirler icra ederler. Bu tesirler de, varlıklarda mevcut olan tekamül edici değerle sıkı irtibatlar kurarlar.
Bu hal ruhları tekamül edici değerlerin büyümesinden , gelişmesinden hasıl olan bir şey halinde gösterebilir. Fakat hakikatte bir ruhun meydana gelişinde rol oynayan “tekamül eden değerler” oldukları gibi kalırlar. Ruhlar ise bütün bu değerlerin münasebetlerinden doğan ve onların mevcut hallerine halel getirmeyen manevi değerlerdir.
Kısaca , ruhların asıl cevheri tekamül etme hassasıdır. Fakat bu hassa gelişerek ruh olmaz. Bu hassaların diğer diğer hassa ve varlıklarla olan münasebetlerinden ruhlar hasıl olurlar. Bu sebeple ruhların var olmalarını temin eden tekamül eden hassa aynı değerini muhafaza eder.
Hakikatte bu üç hassanın , meydana gelmesinde rol oynadıkları ruh ; mevcut olan bir bilginin üç esas unsur tarafından şuurlanmaya başlama halidir.
Büyük şuur Mutlak Nizama parçalanarak atılmıştır. Bu parçaların yan yana gelmesinden hasıl olacak varlıklar tekamül ederek bu büyük şuuru idrak edecek duruma yükselmektedirler. Şu halde bir ruh tekamül ettikçe , kendi değerini , bilgisini idrak eder. Kendi bilgisini idrak eden ruhlar ise bu yolda ilerledikçe tesir alanlarını genişletirler.
1152.
TEKAMÜL , İDRAK
Tekamülde sizin anlayacağınız anlamda bir zaman kavramı rol oynamaz.
Varlıklar en büyük adaletle tekamül ederler. Uzun zaman tekamül edememiş , geri kalmış ruhlar sonradan var edilmiş değildirler. Ruhlar , var olma (edilme) anı gelince var olurlar. Var olan ise yeni bir şey değildir. Kül halindeki şuurun bir cüzüdür.
İdrak olunan mevcuttur. İdrak eden ise ancak kendi varlığının pek ufak bir cüzünü idrak edebilir.
İdrak eden ruh, daha fazlasını idrak eden bir ruhun , bir cüz’üne , bir organına benzer.
1153.
RUHUN DOĞUŞU
Ruhlar , Tanrının Nizamına ve O’nun arzularına uygun olarak , üç unsurdan hasıl olan varlıkların Mutlak Nizama uygun olarak geçirdikleri tekamül devrelerinden sonra , “varlıklardan” fışkırırcasına doğarlar. Bu hal varlıkların şuursuz varlık hallerine halel getirmez.
1154.
“VARLIKLAR ve ŞUURLANAMA” DA BİLİNMESİ GEREKENLER
1. Mutlak Nizam varlık ile hudutludur.
2. En basit varlık hiçbir şekilde tek başlarına izah edilmelerine imkan olmayan üç hassadan ( üç cevherden) meydana gelmiştir.
3. Bu üç cevher , ayrı ayrı bulundukları zaman hiçbir şekilde idrak edilmesine imkan olmayan yokluğun özelliklerini taşırlar. Mecazi bir izahla ; her cevher yokluğun bir cüz’ünü temsil eder.
4. Üç esas unsur ( cevher) bir araya gelince , Mutlak Nizama uygun olarak ve “varlık” olarak tezahür ederler. Fakat ayrı ayrı yokluk özelliği taşıyan bu cevherler , üçü yan yana ( bir araya) gelince , yokluk özelliği taşımazlar. Bir zerre halindeki herhangi bir varlığın , yokluk özelliği taşıyabilmesi için tekamülle elde edilebilecek “ şuur”a ihtiyaç vardır.
5. Tanrının Mutlak Nizamına göre ( yokluk özellikleri olan ) ayrı ayrı üç hassa ; bir arada “ varlıklar” halinde tekamüle sevk olunurlar.
6. Her varlık iki yönde otomatik olarak tekamül imkanlarına maliktir.
a. İç tekamül :
Bir varlığın tekamül etme hassasının şuurlanarak diğer yardımlara lüzum hissedilmeyecek tarzda gelişmesidir
b. Dış tekamül :
Varlığın civarındaki varlıklarla olan temaslarından hasıl olan tekamül.
7. Her varlık daha küçük varlıklar ihtiva eder veya daha küçük varlıkları tesirleri altında bulundurur.
8. Her varlık başka varlıkların bünyesinde veya tesirleri altında bulunur.
9. Her varlığı analize veya senteze tabi tutmak mümkündür.
10. Her varlık tekamüle otomatik olarak başlar , otomatik olarak devam eder. Görünüşte varlıklar şuurlanıyor gibi gelir fakat hakikatte bu üç hassa arası münasebetlerden ortaya bir şuur doğar ve bu şuur zamanla , otomatik olarak hareket eden varlıkları Mutlak Nizama uygun olarak tesiri altına alabilir.
11. Varlıklardaki hassaların münasebetlerinden ortaya şuurun çıkması , dünya imkanlarıyle izah edilmesine imkan olmayan bir hadisedir. Çünkü varlıkların malik oldukları hassalar arası münasebetlerden , ilerde ruh denilecek şuur doğar. Fakat bu doğuş varlıklardaki hassaların , dolayısıla varlıkların üzerlerinde bir değişiklik , mesela bir artma veya eksilme husule getirmez.
12. Varlıklar ve varlıklardaki üç hassadan hasıl olan şuur , ancak Mutlak Nizama uygun tesirler icra edebilirler.
14. Şuur (ruh) , hassaları idrak ederek yükselir ve Mutlak Nizamın hudutladığı şeyleri idrak etmekle de varlıkla olan irtibatı çözülür. Bu , varlıkla bağlı kalmak ihtiyacından kurtulması demektir. Ruhlar , bu seviyeye , tekamüle yardımcı ve tekamül ettirici değerlerin hassalarını kazanmakla yükselirler.
15. Ruhların asli cevheri varlıklardaki tekamül etme hassasıdır. Ruhlar diğer iki değerle bu hassalarını zenginleştirerek tekamül ederler.
16. Ruhların , diğer iki hassanın imkanlarını kazanıncaya kadarki tekamül safhaları Mutlak Nizamla ve varlıkla hudutludur. Bu sebeple Mutlak Nizam hudutları içersinde nerede olursa olsunlar varlık halinde ve her varlığın ihtiva ettiği iki hassayı idrak ederek tekamül ederler.
17. Bir şuurun hasıl olması için , ne bir varlık varlıklık hassasını kaybeder ; ne de yepyeni bir şuur ortaya çıkar. Varlıkların ihtiva ettikleri hassaların aralarında cereyan eden münasebetlerinden husule gelen şuur , hakikatte yepyeni bir şuur değil ; mevcut şuurun , o şuura tabi bir cüz’ü tarafından idrak edilmesidir.
18. İdrak edilen , mevcut şuurun bir cüz’üdür. Cüz’ü idrak eden ise cüz’lüğünü idrak eder.
19. Her ruh , mensubu bulunduğu ruhu ( şuuru) idrak ederek ; idrak ettiği olur.
20. Büyük Şuur’u var eden ve bu şuura “ kendi kendisini idrak etmesi imkanı “ gibi , tasavvur edilmesine imkan olmayan bir değer bahşeden ise ; her şeyin üzerindeki Allah’tır!.
1155.
BÜYÜME
Siz bilginizi arttırdıkça büyüyorsunuz , fakat bu büyüme maddi olmadığı için göremiyorsunuz.
1156.
AÇILAN İDRAKINIZ
Sizi üç boyuta sığmayan bilgilerle zaman zaman teşevvüşe düşürerek hazırlamasaydık , “ varlıklardaki hassalara halel gelmeden ruhların nasıl meydana geldiklerini “ anlayabilmeniz için lüzumlu olan idrak kapıları açılmazdı.
Nasıl olurdu da “ meydana geldi” diye izah edilen ruhların hakikatte büyük şuurun ( ruhun) idrak edilebilen cüzleri olduğunu tasavvur edebilirdiniz..
Zaten var olan bir şeyin , “ meydana geldi” şeklinde yapılan izahını nasıl olurdu da anlayabilirdiniz?
1157.
CÜZ CÜZ ŞUURLANAN BÜTÜN
Bir de bu anlatılanların sentez izahı vardır. Sentez izahta , Tanrının ilk var ettiği ve Mutlak Nizama uygun olarak tekamüle sevk ettiği hassalar ayrı ayrı değil , her şey bir kül halinde , şu şekilde izah olunur :
Tanrı , tekamül etmek , tekamül ettirmek ve tekamüle yardımcı olmak özelliklerini içeren bir nizam var etmiştir. Üç özellik içeren bu nizam cüz cüz şuurlanmak imkanlarına malik bir küldür.
Şuurlanma tekamülle olur. Tekamül etmek imkanlarına sahip hassa ( özellik) Mutlak Nizama uygun olarak tekamül eder. Tekamül ettikçe de ; Tekamül edebilmesi için kendisine yapılan yardımları idrak eder , benimser ve o yardımları kendi manevi değeri haline getirir.
Manevi değeri artan tekamüldeki varlıklar da tekamüle yardımcı hassa üzerindeki tesirlerini arttırır. Onlarla ilgili meçhullerin derinliklerine iner ve onlara yavaş yavaş hakim olmaya başlar.
Bütün bu olaylar sonucu ortada bir şuur belirir. Bu şuura ise ruh denir. Ruhların şuurlanması : yokluktan hasıl olan Mutlak Nizamın , Tanrının emriyle öz varlığını cüz cüz tanıması demektir.
1158.
KÜLLÜN İDRAKI , YÜKSEK ŞUUR
Tanrı , asli cevher’e (1) yükselten bilgiyi , üç esas kısma ayrılarak izah olunabilir tarzda Mutlak Nizama dağıtmıştır. Bu üç esas unsurun tekamül ve sentezinden hasıl olan şuur ruhları meydana getirir (1. asli cevher : diğer iki hassayı benimsemiş tek değer) .
Ruhların Mutlak Nizamda tekamülleri , tesir alanlarının genişlemesi tarzında tezahür eder. Mutlak Nizama uygun olarak tekamül eden ruhlar , kendi tesir alanlarından ve tesir alanlarının dışından aldıkları yardımlarla tekamül ederek elde ettikleri değerleri üç hassadan biri olan tekamül edebilme hassası üzerinde toplar.
Tekamül edebilme hassası her varlıkta mevcut olan diğer iki hassanın katılımıyla zenginleşir . Tekamül etme hassasına , tekamül edebilme cevheri de denebilir ki ; ruhlar ayrı ayrı düşünüldüğü taktirde bu hassa ruhların asli cevheridir. Ruhların asli cevheri tekamül ederek , “her şeyin asli cevheri”ne doğru yükselmek özelliğine sahiptir.
Ruhların esasını oluşturan “ tekamül edebilmek imkanlarına sahip olan hassa” ruh denilen şuurların şuurlanmasında etken olur. Bu ; ruhların , varlıklardaki “tekamül edebilme “ hassasından doğması demek değil , varlıklarda mevcut olan hassaların birbirleri ile olan ilişkileri sonucunda bir ağacın meyve vermesi gibi meydana gelişi demektir. Meydana gelen ise yeni bir şey değil , mevcut olan şuurun ufacık bir cüz tarafından “ idrak edilişdir”.
Ruhların varlıklardaki hassalardan meydana gelmeleri , daha doğrusu kendilerini bulmaları niteliği , akla gelebileceği gibi , maddeler üzerinde bir değişiklik meydana getirmez. Varlıklar ve varlıklardaki hassalar arası ilişkiler , bozulmayan , eskimeyen “şuuru idrak fabrikalarına” benzetilebilir. Onlar daima Mutlak Nizama uygun bir tarzda , hedefi “ şuuru şuurlandırma “ olan görevlerine devam ederler.
Varlıklar , Mutlak Nizama uygun hareketleriyle sadece mevcut şuuru şuurlandırmakla ve ruh haline gelmelerine sebep olmakla kalmazlar. Mühim bir görevleri de ruhların şuurunu arttırmaktır.
Bu sebeple , varlıklar arası ilişkiler sonucu kendilerini bulan şuurlar , kendisini önceden bulmuş bir şuurun cüz’ü halindedir. Gaye , cüzlerin kül olan tek şuur içersinde bilgi ve tesirlerle kül olma yolunda gelişmesidir.
Ruhların kül olma , başka bir deyimle ; kül içersinde idrakle yükselme faaliyetleri sonsuza doğru ilerler. Fakat bir an için , iki ayrı ruhun en yükseğe eriştiklerini ve “ küllü idrakle , kül olduklarını” düşününüz. Bu ; o zamana kadar ayrı ayrı düşünülen ruhların aynı ruh olduklarını idrak etmeleri demektir.
Tekamülün yüksek safhalarında , ruhların , birbirlerinin aynı olduklarını idrak ettikleri sayısız birleşme noktaları vardır. Oralarda idrakler birleşir ve o seviyeye erişenler ayrı ayrı değil , aynı şey olduklarını idrak ederler. Birleşme noktalarından sonra ruhlar yine ayrılabilir ve yine daha yükseklerde birleşebilirler. İkinci birleşiş , birincisinden daha fazla şuuru içeren bir birleşiştir.. ve bu anlatılanlar , tekamülün dünya realitesine uygun bir izahıdır.
*
Görülüyor ki , idrak edilebilecek şeyler , tekamül , hepsi zaman kavramının dışında düşünülmesi gereken şeylerdir. Ruhların tekamül ederek yükseleceği mertebeler mevcuttur. Ruhların tekamül ederek kazanacağı değerler mevcuttur. Ve bizzat ruhlar , başlangıçta varlıklarını diğer ruhlardan ayrı idrak etmelerine rağmen , idrak edemediği “yüksek şuurunu” idrak ederek tekamül ederler fakat idrak edememiş olsalar da ruhlar bu “ asıl mevcudiyetleri” ile mevcutturlar.
*
Bu izahlar İslamiyetten sonra İslam tasavvufu ile bir hazırlık devresi geçirmiştir. Burada çok dikkat edilmesi icab eden husus ; “ruhun Mutlak Nizama uygun olarak tekamül etmesi ve bu tekamül sonucu da kül olan şuuru idrak ederek kül olmasıdır. Fakat kül oluş Allah olmak demek değildir.”
Tanrı bu nizamı kuran, kendi liyakatleri ile tekamül etmesini istediği varlıklarına ( ki bu varlıkların sentezine kül denilir) kül , ( bütün, bir’lik) olduklarını idrak imkanını verendir.
Kısaca , kül olmak , Allah olmak demek değildir. Kül olmak yolu , Tanrı istikametinde yükselmektir. Kül öyle bir şeydir ki ; yükselindikçe büyür. Onun hudutları sonsuzlukla dahi izah olunamaz.
Mutlak Nizam , kül olma yolunda olanları yüksek tekamüle hazırlayan “varlık” ile hudutlu bir okuldur. Mutlak Nizam esaslarına uygun olarak tekamül edenler de kül olduklarını idrak ede ede yükselirler.
Mutlak Nizamda cereyan eden hadiseler , insanlığı kül olma yolunda yükselmeye sevk eder. Sevgi , akrabalıklar , aşklar , ıstıraplar , her an cereyan etmekte olan çeşitli hadiseler hep insanlara kül olduklarını idrake faydalı olabilecek şekilde düzenlenmişlerdir.
İnsan zaman zaman kendisinin diğerlerinden ayrı olmadığını hissettiren çeşitli hadiselerle karşılaşır. Bu hadiselerden kül olma yolunda gereken dersleri alabilenler ve inanarak bu aldıkları dersleri benimseme , şuurlandırma yolunda gayret sarf edenler Mutlak Nizam şartları içersinde kül olduklarını idrak edebilenlerdir.
Kül olduğunu idrak edebilen iki varlık , hiçbir zaman tıpatıp aynı küllü idrak edemez , çünkü varlıklar arasında az veya çok değer farkları mevcuttur.
Özetle ; Tanrının var ettiği kül ancak Tanrının idrak edebileceği bir büyüklüktür. Ruhlar ancak bu küle tabi külleri idrak ede ede yükselirler.Ruhlar kül olduklarını idrake değerlenerek yükselirler , yükseldikçe de önceden idrak edebildikleri küllün sonsuzlukları içersinde manen büyür ve yükselirler. Bu yükseliş çok yüksek gayelere yönelik bir yükseliştir.
Bu yükseliş , Tanrının var ettiği küllün kendi liyakati ile şuurlanması kısacası ; kendisini bulmasıdır!.
Ruhlar mertebe mertebe kendilerini buldukça , diğer iki hassanın kendilerine yapmış oldukları yardımlara ihtiyaçları kalmayacak şekilde imkanlarını geliştirirler. Ruhların tekamül ettirici hassayı kendi varlıklarında arttırmaları demek , onların Mutlak Nizam gibi bir sistemde tekamül ettirici vazifeleri şuurla görmeye hak kazanmaları demektir. Buna , ruhların meleklik mertebesine şuurla yükselmeleri de denilebilir.
Ruhlar tekamül ettirici vasıflarını arttırabildikleri oranda yüksek vazifelere hak kazanırlar. Bu , ruhların şuurlu meleklik safhasıdır. Fakat her vazifeli veya vazifeli olduğunu idrak etmiş varlık melek değildir. Çünkü istisnasız her şey vazifelidir. Şuurlu meleklik hassasını kazanmak , ruhlar için çok yüksek tekamül merhaleleri aşmakla , kül’lük idrakini çok yüksek seviyelere eriştirmekle mümkündür.
Bu bilgiler ise , insanlar kül’lük şuurunu aşılayacak i şuurla tekamül kapılarını açacak bilgilerdendir.
1159.
ŞUURSUZ TEKAMÜLDE ; OTOMATİK HAREKET
Varlıklardaki mevcut tekamül etme hassası , şuura ( veya ruha) bağlı olmadığı taktirde ; varlıklarda otomatik hareketlere vesile olur. Bu otomatik hareketlerden ; madde tesirleri, tesir alanları ve manyetik alanlar oluşur.
1160.
RUHU DEĞERLENDİREN “ DEĞERSİZ” HASSA
İlk var edilen üç değerin Mutlak Nizama uygun olarak tekamül etmeleri sonucu ruhlar , küllün bir cüz’ü olarak , fakat bunu idrak etmeden ; tek tek varlıklar halinde olduklarını idrak ederler.
Ruhlar , varlıklarda bulunan tekamül etme hassasının otomatik gelişmeler sonucu değer kazanarak varlığını idrak edebilmesi ile şuurlanırlar.
Bir varlıkta mevcut olan tekamül etme hassasının , bir ruhun şuurlanmasında rol oynaması, onun eski haline halel getirmez. Kısaca , o yine o maddede mevcut olabilir. Varlıklarda “ tekamül etmek imkanı” tam bir “ değersizlik” halindedir. Bunun değerlenmesi sonucu şuur varlığını idrak eder.
Şuurun varlığını idrak etmesi, tam bir değersizlik halindeki tekamül edebilen değerin değersiz haline halel getirmez.
1161.
KENDİ KAYBEDEN
Dünyada insanlara ; zararlı olmak isteyenler de , faydalı olmak isteyenler de manevi değer kazandırırlar. Aradaki fark , bu işte kötülük etnek gayesiyle yola çıkanların kayba uğramalarıdır.
1162.
HER VARLIK
Her varlıkta üç değer ( hassa) mevcuttur.
1. Her varlık , Mutlak Nizama uygun yardımlar alır.
2. Her varlık , kendi varlığı ve diğer varlıklar için tekamüle yardımcı olur.
3. Her varlık , aldığı otomatik yardımlarla tekamül eder.
1163.
ÖLÜM , AHİRET , HAYATLAR
Ölüm , insanları dünyadan ayıran ve başka bir dünyada yaşatmaya başlayan hadisedir. Dünyadaki ölüm denilen hadise sonrası ruhlar , zaman kavramıyla izah edilemiyecek kısa bir geçiş ( adaptasyon) devresi yaşarlar. Bu devre ( varlığın şuur değerine uygun olarak) ya şuurlu , ya şuursuz, yahut da ayrıldığı tekamül yerinin tesirleri altında geçen bir geçiş devresidir.
Bu devre de dahil , ruhların hayatlarının bu safhasındaki devreler , tekamül sağlayıcı oldukları için birer tekamül yerinden farksızdırlar.
Dünyayı ahiretten farklı yapan şey , dünyada madde ile bağlı bir hayat yaşanmasına karşılık , ahirette madde halinde tezahür etmiş bir robotun bulunmamasıdır.
İnsanlar da , mevcut bütün varlıklar gibi, yaşayacakları “hayat plan”ını varlıklarındaki tekamül ettirici hassanın yardımıyle Mutlak Nizama uygun olarak düzenlerler. Bu düzen , ruhun tekamülü oranında şuurlu olabilen bir planlama düzenidir.
Mutlak Nizama tabi olarak yaşanan cennet ve cehennem hayatları , tekamüldeki varlığın bulunduğu ortamda ( maddeli-maddesiz) tekamülünü karşılayacak şekilde yaşadığı hayattır.
Bir sonraki hayatın cennet veya cehennem olması , varlığın yaşayacağı hayata bağlıdır. Bunu varlık ( kısmen de olsa) hayatında takip ettiği yollarla kendisi belirleyebilir.
Kısaca ; hayatı hayatlar takip eder. Buna hayatta hayatlar vardır da denilebilir ve bu hal , varlıkta varlıklar düşünülmesine benzetilebilir.
1164.
BİR VARLIK
Dinler değil , dinler halinde düşünülebilen “ bri din” vardır. Varlıklar değil , varlıklar halinde düşünülebilen “ bir varlık” vardır.
1165.
VARLIK – VARLIK ÜSTÜ
Her şey varlıkların ( ve maddelerin) oluşlarının izahı ile izah olunamaz. Varlıkla sınırlandırılmış bir sistemden , varlık üstü nizamın izahına uzanılamaz.
“ Her şeyin , maddenin oluşlarını izah eden kanunlarla izah olunabileceği” ni sananların bu görüşleri eksiktir. Buna rağmen , bu görüş daha yüksek izahlara basamaklık etmesi bakımından faydalıdır.
1166.
ALLAH
Allah Mutlaktır. O Mutlaklık , varlıkla sınırlanamaz. Mutlak Varlık , Allahın , Mutlak Varlık Nizamı’ndaki tezahürüdür. O , sınırlandırlmasına imkan olmayan büyüklüktür.
1167.
DOĞRU
Her düşünen , bilen insan için bir “ doğru “ vardır. Kendini bilen için ise , ”en doğru” yoktur.
1168.
EN DOĞRU
Ulaşılan doğru , en doğru değildir. Tıkı , inanılan doğrunun en doğru olmadığı gibi !.
1169.
TEKAMÜLDE HAMLE
Tekamül bir inanca sahip olmakla değil , mevcut inanötan yukarılara doğru hamleler yapmakla sür’atlenir.
1170.
KÖTÜ
Zannedildiği için kötü olan şey çoktur. Hakikatte kötü olan tek şey ; böyle olduğuna inanıldığı halde yapılan şeydir. Aslında , oluştan kötü diye bir şey yoktur.
1171.
VAR EDİLMİŞ’İN BAŞLANGICI
Her şeyin başı , ne sentez , ne de analiz olarak izahına imkan olmayan : Tanrı’dır.
Fakat siz ancak O’nun var ettiklerinin analizi ile hakikatleri idrake başlıyabilirsiniz. Sizin için her şeyin başlangıcı , O’nun ilk var ettiği üç değerdir.
1172.
HADİSELER
Hadiseler cereyan ediş tarzlarına göre muhtelif şekillerde tezahür ederler. Mutlak Nizama tabi olarak cereyan eden hadiseler , varlıklar arasındaki münasebetlerden doğarlar. Gayeleri ise tekamül Nizamına uygun olarak varlıklar arasındaki münasebetleri idame ettirmektir.
Varlık ile ilgili her hadiseyi , dünya realitesine uygun olarak iki tarzda düşünebilmek mümkündür:
Varlıkla ilgili dahili hadiseler ,
Varlıkla ilgili harici hadiseler.
Bir varlığı ilgilendiren dahili ve harici hadiseler , o varlığın , tekamül ihtiyacını karşılayacak olan yolunu çizer. Genel olarak hadiselerin tümünün açıklaması bir sentez olarak şöyledir :
1. Mutlak Nizama uygun olarak , tekamül etmekte olan “tek varlık” vardır.
2. Bu ; cüzleri de müstakil (1) olarak şuurlu olabilen , bir varlıktır.
3. Her cüz kendisini müstakil bir varlık olarak bilir. Bu kanaat tekamülle değişir ve birliğe bütünlüğe yönelir.
Kısaca ; varlıklar tekamül edebildikleri oranda kendilerinin de diğer varlıklardan olduğunu idrak ederler. Buna , tekamülün “kül” yönündeki yolu da denilebilir. Bu yol yükselme yoludur!
(1. müstakil : ayrı , bağımsız ; her biri tek tek birer bütün olabilen)
*
Mutlak Nizamda , bir insanın idrak edemiyeceği bir nizam ve intizam mevcuttur. İnsanlar tekamül ettikçe bu nizam ve intizamı idrak ederler. İdrak ettikçe de nizam ve intizam içersinde tekamül etmeleri için lüzumlu olan otomatik yardımlar eksilir. Bu hal ; “üçüncü hassanın” ruhta şuur haline gelmesi tarzında da izah olunabilir.
Bu sebeple , bitki ve hayvanların daha fazla otomatik yardımlar alarak tekamül etmelerine karşılık , insanlar , bu yardımları şuurlarıyle karşılayacak durumda olduklarından almazlar.
*
Her varlık , her insan , yakın seviyedeki varlık ve insanlarla , otomatik nizam bağları ile bağlıdır. Bu bağlar arasındaki münasebetleri maddi imkanlarla izaha imkan yoktur.
Maddeten birbirlerinden binlerce kilometre uzakta bulunan iki insan en kuvvetli bağlarla birbirlerine bağlı ve yakın olabilirler. Bu bağlar , birbirlerine yakın insanların ilerde birbirlerini “ aynı varlık” hissedebilmeleri için lüzumludur.
Çünkü varlıkların “aynı olduklarını” idrak ederek ,”kül” içersinde tekamül edebilmeleri nizama bağlıdır.
Bu nizama göre , yakın seviyedeki varlıklar arasında bağlar mevcuttur. İleri seviyelerdeki varlıklar bu bağların kendilerini , dolayısıyla şuurlarını aynı noktaya teksif ettiğini (2) idrak edebilirler. Bu idrak , şuurlu tekamülün mühim bir safhasıdır.
(2. yoğunlaştırdığını;konsantre ettiğini).
Şuurlu tekamül mertebelerine henüz yükselememiş varlıklar için de bu hal geçerlidir. Onların da yakın seviyede bulunanları arasında aynı manevi bağlar mevcuttur. Onları da aynı noktaya yönelten bir kudret vardır fakat bu kudret , şuurla tekamül safhasına erişenlerdeki gibi şuurlu değildir ; otomatiktir. Onlar otomatik olarak Mutlak Nizama uyarlarken , bir taraftan da küllü idrak edebilmelerine yarayacak yardımlar alırlar. Sevgi , menfaat ... gibi şeyler , onları birbirlerine yaklaştırır. Kin , nefret ... gibi hadiseler ise onları bazı varlıklardan uzaklaştırarak “manevi mesafe” hakkında onlara bilgi verir ve onları daha üstün tekamül merhalelerine hazırlar.
Kısaca ; varlıklar tekamül ettikçe “kül” içinde kendilerini manen daha büyük , daha kudretli bulurlar.
Varlıklar arasındaki bu çok mühim bağ ve münasebetler , dünya realitesine göre insanlarca izah olunamıyan birçok hadiseler halinde de tezahür edebilirler. Mesela bir nizam vardır. Bu nizam birbirlerine yakın değerleri birçok bakımlardan manen birbirlerine bağlayan nizamdır. Bu nizamdan , dünya realite ve izahına göre ; “bir mukadderat birliği doğar”.
Bu sebeple , mesela bir san’atkar ölür ; kısa zaman sonra , ölen san’atkara yakın değerde diğer bir san’atkarın öldüğü ve onu da bir başkasının takip ettiği görülebilir. Keza , iyi anlaşan ve uzun yıllar beraber ömür geçiren bir karı koca pek kısa zaman aralarıyle ölebilirler.
Her bakımdan sıkı bağlarla birbirlerine bağlı olan ikizlerde bu hal çok kuvvetle gözükebilir. Çünkü ikiz demek , hakikatte , şuurlu veya şuursuz olarak pek kısa bir tekamül süresinden sonra varlıklarını bir hissedecek olanlar demektir. Fakat bu bağımlı ikizlerden birinin önce ölmesi , diğerinin de öleceği anlamına gelmez. Böyle bir durumda onlar madde üstü alakalarına , aynı kolaylıkla , biri dünyada diğeri de ahirette olmak üzere otomatik olarak devam edebilirler.
Bütün bu olup bitenlerin görünür bir şekilde meydana gelmesinin sebebi ise yine tekamülle ilgilidir ve manevi hadiselerle maddi hadiseler arasındaki bağlar üzerine dikkatlerin çekilmesi içindir.
*
Manevi hadiseler , dünya realitesine uygun olarak cereyan ederlerken , alışılmış maddi hadiselere benzemezler. Bu sebeple , onlarda maddi hadiselerin bilimsel araştırmalarında alınan kesin sonuçlar elde edilemez.
Kesin sonuçlar alınanan maddi hadiseler hakikatte , cereyan etmekte olan manevi hadiselerin kaba tezahürlerinden başka şeyler değildir. Kesin sonuçlara gelince ; ilk bakışta kesin sonuç vermeyecek gibi gözüken manevi hadiseler metotlu bir tetkike tabi tutulursa , maddi hadiselerden çok daha kesin sonuçlar verebilir. Fakat buradaki kesinlik , hiçbir zaman en doğru anlamına alınmaması gereken bir kesinliktir. Çünkü manevi hadiseleri , varlıklar , şuurları , değerleri oranında idrak edebilirler.
Maddi hadiseler ve bilim yolu ile elde edilen sonuçlar ise dünya imkanlarıyle ve sadece dünya realitesine uygun olarak izah edilebilecek kaba izahlardır. Çünkü bilim , bir hadisenin veya varlığın dünya şartları içersinde her tekrarlanışta aynı sonucu veren en kaba tezahürlerine tercüman olabilir.
Bilimsel yollarla izah olundukları zannedilen hadiselerin derinliklerine inildikçe kat’iyetin (1) eksildiği görülür ve bu hal , matematik olarak ispatı mümkün bir haldir. Matematik ise şayet manevi değerlere yaklaşıldıkça kat’iyetinin eksileceği göz önünde tutularak ayarlanır ve “ kat’i elastikiyetleri “ izah edebilir bir hale getirilirse ( ki getirilecektir) o zaman asıl büyük rolünü oynamaya başlayacaktır.
Çünkü esas şudur ki :
“ Kat’i olmayan yoktur. Kat’i olmayanlar dahi Mutlak Nizama uygun bir kat’iyetin ifadesidir. Bu kat’iyet , dünyada “ kat’iyet dışı” halinde görülebilir. Kat’iyet dışı olanlardaki kat’iyete nüfuz edebilmek ise tekamülün yoludur. Bu sebeple gelecekteki bilimsellik yolu ; kat’ilik dışındaki kat’iliğe yükselmek yolu olacaktır” . (1. kat’i: kesin , kat’iyet : kesinlik ) .
Sebep bu olduğu için , ruhsal araştırmalarla elde edilen sonuçları , bilimin telkin ettiği “ kaba ve basit tekrarlama” prensipleri ile sınırlandırmak size sadece engel olur. Yapılacak iş ise ; bilimsel metotlardan faydalanmak fakat onlarla kat’i olarak açıklanamayan hadiselerin derinliklerine , kat’iyetsizlikler içindeki kat’iyetleri bulmak gayesiyle nüfuz etmeye çalışmaktır.
1173.
RUH ; TESİRLİ ŞUUR
Ruh bir projektör gibi bedeni tesiri altında bulundurur. Projektörün ışığının bedenden uzaklaşıp başka yöne yönlendirilmesiyle beden normal otomatik hayatını yaşamaya başlar , yani ölür.
Önceki bilgilerde , ruhun , her varlıkta mevcut bulunan üç değerden , tekamül sonucu hasıl olduğunu anlatmıştık. Şu halde ruh Tanrının ilk var ettiği değerlerin birbirleri ile otomatik olarak münasebetlerinden oluşan “ şuurdur”. İşte bu şuur , dünyada ruh halinde tezahür eden ve maddeyi tesirleri altında bulunduran şuurdur.
Ruh tekamül ettikçe , bağlı bulunduğu diğer şuurları ve mensubu bulunduğu üstün şuurları idrak ederek yükselir.
Ruh madde üzerine bir projektör ışığı gibi teksif ettiği tesirleri ilie maddedeki otomatik düzene kendi tesir ve şuurunu katarak , onu canlı bir beden haline getirir. Bir bedenle şuur , zaman kavramı ile izah edilemiyecek bir tarzda birleşirler.
Çocuğun babadaki ve ana rahmindeki canlılık devreleri otomatik canlılık (1) devreleridir. Çocuk ana rahminde ağlasa bile bu otomatik bir harekettir ( 1. bağlı canlılık ; Şuurlu İnanç I , bilgi no : 346, 437 , 654) .
Ana ve baba , doğacak çocukla ortak bir hayat planına sahip varlıklardır. Çocuk üzerine ruh tesiri denilen ışığın çevrilmesi , doğumladır.
Çocuk ana rahmindeyken , plan , ana ve baba ile ilgili kısımlar üzerinde işler. Çocuk ana ve babadan plan icabı alması gerekenleri alır. Ruhun baba ve annede hazırlanan bu canlı madde üzerine çevrilmesi ile de ruh , plana uygun dünya hayatına başlar.
1174.
RUH
Bedeni tesir altında bulunduran ruh ile bedeni oluşturan maddeler arasında maddi ve manevi bir şua alışverişi vardır.
Ruh ve bedenden meydana gelen canlı varlıklar , bu şua alışverişi devam ettiği sürece beraber düşünebilen (2) bir varlık halinde tezahür ederler. Ölüm , bu şua alışverişinin tükenmesi veya yetersiz hale gelmesi sonucu hasıl olur ( 2. ruhun ve bedenin beraberliği ) .
Hastalıklar da bu şua alışverişine tesir ederler. Ruh ve bedenden meydana gelmiş her müstakil varlıkta bu münasebet mevcuttur.
*
Ruh Mutlak Nizama uygun olarak herhangi bir varlıklar grubu üzerinde tesirini icra etmeye başlayınca ; o varlıklar grubundaki “ tekamül ederek ruh olma imkanlarına malik değer” aracılığı ile , varlık grubuyla irtibat kurarak bedenlenir. Buna ruhun maddede otomatik tekamülle oluşmuş olan değerle birleşmesi de denilebilir.
1175.
ÖLÜM
Ölüm , maddede teşekkül etmiş manevi değerin , ruha çekilmiş değer haline gelmesi sonucu hasıl olur.
1176.
VARLIKSIZ TEKAMÜL MERTEBESİ
Ruhlar , ilk var olan üç değerin birbirleri ile olan münasebetlerinden hasıl olurlar.
Bu şekilde hasıl olan ruhlar , üç değerin var edildiği hassayı ihtiva ederler. Ruhlar yükselerek tekamüllerine , her şeyin var edildiği izahı imkansız cevheri idrakle devam ederler.
*
Her şey üç hassadan hasıl olmuştur. Bu hassaların tekamülünden ruhlar hasıl olurlar . Madde ve varlıkların yardımıyle ve onlardan faydalanarak tekamül eden ruhlar , bütün varlıkların esası olan üç hassanın hasıl olduğu izahı imkansız cevherle zenginleşirler. Varlıksız tekamül edecek mertebeye yükselince de “asli cevher” içersinde bir zerre olduklarını idrak ederek izahı imkansız bir yükseklik olan “ Şuurlu Yüksek Tekamül” mertebesine yükselirler.
Hiç şüphesiz ki , her şeyin var olmasının amili olan cevherin üzerinde , her bakımdan izahına , düşünülmesine ve idrakine imkan olmayan bir büyüklük olan Tanrı vardır.
1177.
MİLLİYETÇİLİK VE MUTLAK NİZAM
Mutlak Nizama uygun bağların meydana getirdiği milliyetçiliğe tabii milliyetçilik denir.
Tabii milliyetçiliğin idraki , bir bölünmeyi değil , bilakis Mutlak Nizam icaplarına uygun “ birliğin” oluşmasını sağlayıcıdır.
1178.
ANLAYIŞ
Varlıklar , tesir alanı daha dar olan yani daha az tekamül etmiş varlıklardan tam bir anlayış beklememelidirler. Anlayış da idrak gibidir. Bir varlık değerinden daha üstün bir varlığı nasıl ki değeriyle idrak edemezse , varlıklar da , daha az tekamül etmiş varlıklardan aynı şekilde bekledikleri anlayışı bulamazlar.
Bu anlayışı bulamayan ileri varlıklar üzülmemeli ve daha üstün varlıklara sığınmalı , ancak onlardan anlayış beklemelidirler.
Sen , O’nun yardımlarına sığınarak , O’nun anlayışını bilip teselli bularak ve başkalarına karşılık beklemeden yardım ve anlayış göstererek yürümeye gayret et...
1179.
HERKESİ SEVEBİLMEK !
Milliyetçilik her şeyden önce Mutlak Nizama uygun bir haldir. Bir insan normal olarak önce kendisini, sonra en yakınlarını ve yakınlarını düşünür. İnsan içinde bulunduğu birlik ve toplumu benzerlerinden üstün tutar , icabında da diğerlerine karşı savunur. Kısaca , çeşitli manevi bağlarla bağlı bulunduğu insanları , toplumu , diğerlerinden üstün tutar.
Kişi , normal olarak , aynı gözle bakamayacağı ve mutlaka ayrım yapacağı toplum ve kişiler hakkında objektif olduğunu savunuyorsa , bu sözünde samimiyet yoktur. Gerçi , insan tekamül ederek kendisini her şeyden , her şeyi kendisinden görmek yolunda ilerlemektedir.
Tekamülün gayesi yakınlarını da ancak diğerleri kadar sevmek değil , herkesi, yakınlarını sevebilecek kadar sevebilme durumuna gelmektir. Bu , milliyetçiliği reddetmekle değil , milliyet sevgi ve şuurunu genişletmekle mümkündür. Bu ise tekamülle dünyada ulaşılabilecek en üstün merhaledir. Herkesi (benimsenmiş bir sevgiyle) sevmek , tekamülün dünyadaki hedeflenen sınırıdır.
1180.
TEKAMÜLDE SINIR
Tekamülde ve onun planında , nizam vardır fakat sınır yoktur.
1181.
HER HADİSENİN SEBEBİ !
Bütün hadiseler , cüz’e küllüğünü idrak ettirmek içindir.
1182.
HER ŞEY ÜÇ DEĞERDEN
İnsanların idrak edebilecekleri her şey üç değerden hasıl olmuştur. Madde de üç değerden hasıl olduğu için ve üç değerin birbirleriyle münasebetleri sonucu tekamül edici hassanın ruh haline gelişi sebebinden ; önceleri , zamanın realitesi ve benimsetici metotlara uygun olarak izah yapılırken “ her şey üç maddeden hasıl olmuştur” denilmişti.
Görüldüğü gibi bir bakımdan doğru olan bu izah , birçok bakımdan gününüzün realitesini tatmin edemiyecek değerdedir.
1183.
MEDYOM
Medyomlar , çoğu zaman ruh değerlerini beden yolu ile dışa yansıtırlar ve bu hali bir tebliğ alma zannederler.
1184.
BİLGİ
Medyomlar vasıtasıyle elde edilen bilgileri , birçok bakımlardan alimlerin ve buluş sahiplerinin bilgi ve fikirlerinden ayrı görmek doğru değildir.
Hakikatte tekamülde rol oynayan mühim bilgiler, aynı gayeye hizmet için bir medyom vasıtasıyle verilebileceği gibi , herhangi bir bilim adamı vasıtasıyle de , mesela bir bilinmeyenin bulunuşu , bir problemin çözülüşü şeklinde veriilebilir (1).
(1. mesela Einstein’in “ maddenin aslı enerjidir , yani madde , sadece bir enerji yoğunlaşmasıdır” tezi dünyada maddeye bakış açısını değiştirmiş olan , adeta spritüel kaynaklı bir bilgidir)
Hakikat şudur ki ; medyomlar vasıtasıyle tebliğ olarak alınan veya bilim ve san’at adamları tarafından vaz edilen bilgiler , aynı meşe’den aynı gaye için verilmiş , sadece veriliş şekilleri farklı görünen bilgilerdir.
Buradaki fark ; medyomun üstün bir menşe’den aldığı bilginin o zamana kadar malik bulunduğu bilgilerden daha başka olduğunu idrak edebilen bir kişi olmasıdır.
Cereyan etmekte olan hadiseler , gereken bilgilerin hatırlanmasında veya herhangi bir şekilde bildirilen veya hatırlatılan bilgilerin idrak edilmesinde çok mühim roller oynarlar. Bilgilerle hadiseler birbirleri ile çok sıkı bağlarla bağlıdırlar. Hadiseler , verilecek bilgilere kapı açar , bilgiler ise hadiselere göre verilir veya hatırlatılırlar. Bir hadise , bir bilim adamının dikkatini mühim bir noktaya toplamasını sağlayarak doğru yolu gösterebilir.
Bilgi ; var olan bir şeyin sırası ve zamanı gelince idraki demektir.
Tekamülle ilgili yepyeni bilgilere vasıta edilenler hakikatte o bilgilere malik bulunanlardır ve dünyada bu maliki bulundukları bilgileri otomatik yardımlarla dünya realitesine uygun hale getirerek vazifelerini yaparlar.
1185.
BOŞ GEÇEN VAKİT
En mühim olmayan şey , boş vakit geçirmektir. Boş geçen zaman yoktur. O ; değeri idrak edilemediği için boş zannedilendir.
1186.
SORUMLUSUNUZ !
Düşüncelerinizden ve kendi kendinize verdiğiniz sözlerden de sorumlusunuz.
1187.
ÜÇ DEĞER - RUH
İlk halk edilenlerden hasıl olan varlıkların birbirleri ile olan münasebetlerinden ve bu varlıklara bağlı olarak hasıl olan , gelişen , değişen değerlerin tekamüllerinden ruhlar hasıl olur.
Ruha (analiz ederek) ; “ tekamüle sevk edilen ilk üç değerin , Tanrının emirlerine uygun sentezi” de denilebilir.
1188.
VAR EDİLEN
İlk halk edilen üç değerin birbirleri ile olan otomatik münasebetlerinden varlıklar hasıl olur. Her varlık , esasını teşkil eden üç değere maliktir. Varlıklar birbirleri ile olan otomatik münasebetlerden faydalanarak tekamül ederler.varlıklara bağlı olarak tekamül eden değerlerden ruhlar hasıl olurlar.
Ruh , Tanrının ; ayrı ayrı tekamüle sevk ettiği değerlerin bilgi ve şuurla daima değerlenen , değerlendikçe de varlığındaki bilgiyi idrak ederek yükselen “var ettikleri”dir. Var edilenler ise , var edilen olduklarını idrak yönünde tekamül ederler.
1189.
İRADE İLE BEDENİ BIRAKIŞ
Bir insan şuur ve iradesiyle , ruhu ile bedeni arasındaki bağları dünya imkanlarına uygun olarak çözebilir ve iradesi oranında maddeye olan hakimiyeti ile yeniden bedenlenebilir.
1190.
TALİH
İnsanlar , karşılaştıkları fakat izah edemedikleri hadiselere talih derler (1). Talih ; olması kaderde olan şeylere , planın icabı olarak teşebbüs etmektir.
Talih ; olması gereken şeylerin , gereken sonuçlarına takılan bir isimdir.
(1. talih: rastlantıları idare ettiğine ve böylelikle iyi veya kötü durumlar hazırladığına inanılan tabiat üstü kuvvet; baht) .