1025.
SEVİNİZ !
Aile , kardeş , evlat , sevgili ve hatta madde sevgisi , sizi asıl aşka hazırlar. Bu sebeple ; seviniz , gücünüz yettiği kadar seviniz. Sevgiyi öğrenmek için yaşıyorsunuz!.
Dünyada öğrenebildikleriniz ise hakiki sevgi değildir. Siz ancak dünyada hiçbir şeyi ayırdetmeden sevebilirsiniz. Fakat bu sevgi sizin madde ile tahditli idrak sınırlarınızı aşamayan bir sevgidir. Sizi şuurla sevmeye hazırlayan şuursuz aşklar da değerlidir.
Unutmayınız ki , bugünkü şuura evvelce malik değildiniz. Malik olunca da , önceleri , sevgiyi bilmediniz sadece onu yaşadınız. Onu her tekamül devrenizin şartlarına uygun olarak yaşadınız. Talim ede ede bugünkü idrake yükseldiniz.
1026.
BİR DAMLA BİLGİ
Sonsuz denizlere zaman zaman damlayan hikmet(1) taşıyıcıları..Ummana(2) karıştığınız yerde , halkalar halinde yayılan bilgiyi ondan bir katre olarak şuurla tadan varlıklar..
(1. hikmet : bilgelik) , (2. umman : ulu deniz , okyanus).
Biliniz ki , ummanın bir katresi olmakla , umman olabilme sırrına ulaşanlarsınız. Bilginin her uzandığı noktada , varlığını bulmak hakkına ve saadetine kavuşmak üzere olanlarsınız!.
1027.
SEVGİ VE HÜRMET
İnsanlığa , putlaştırmadan sevmeyi , şuurla hürmet etmeyi öğreten , idrak ettiren , benimseten bilgiler bu bilgilerdir. Mutlu nizam , sevgiye ve sevgiden doğan saygıya dayandırılacaktır.
1028.
İLK “HALK” EDİLEN ÜÇ DEĞER İLE “ VAR” EDİLENLER
Bilgilerin verilmesi , insanlık tarihi kadar eskidir ve bu hususta akla şöyle bir sual gelebilir , acaba insanlığa bilgi verilmese ve beşeriyet ikaz edilmese de tekamül olmaz mıydı? Hiç şüphesiz ki Tanrı her şeye kadirdir. Fakat O’nun Mutlak bir Nizamı vardır. Her şey O’nun arzu ve emirlerine uygun olarak , bu Nizama göre cereyan eder. Bu nizam da insanlığın yapılması ve yapılmaması gerekenler hususunda ikaz edilmesini icab ettirir.
Kısaca , beşeriyet Tanrının emri ile ve O’nun Arzusuna ve Nizamına uygun olarak irşat (1) edilmektedir. (1. irşad: doğru yolu gösterme ,uyarma).
Mutlak Nizama göre , tekamül bazı şartlara bağlanmıştır ve her tekamül yerinde bu şartlar değişik olarak tezahür ederler. Çünkü tekamül yerlerindeki robotların birbirlerinden farklı oluşları , o robotların aracılığı ile tekamül edenler üzerinde Mutlak Nizama uygun olarak farklar oluşturur. Başka bir deyişle ; Tekamül yerlerindeki tekamüle yardımcı değerler ( robotlar) Tanrının yüksek yardımları(melekler) ile , tekamüle sevk olunan değerler üzerinde çeşitli tesirler hasıl ederler.
*
Herhangi bir şeyin “varlık” halinde tezahür edebilmesi ancak üç esas cevherin özelliklerine sahip olmasıyla mümkündür. Şu halde ilk var olunanlar , ( dünya idrak kabiliyetine göre) varlık üstü varlıklardır ; ki şu ana kadar bilgilerde benimsetici metot tatbik edildiği ve senteze geçilmediği için daima Tanrının ilk var ettikleri olarak bahsolunan ilk var edilenler ; Tanrının ilk “halk” ettikleridir.
Tanrı ilk olarak ;
1. Tekamül teşkilatında Mutlak Nizam tatbikçilerini ( varlıklarda Tanrıyı temsil edicileri), kısaca ; melekleri,
2. Tekamüle sevk olunan değerleri ,
3. Tekamüle yardımcı değerleri , HALK ETMİŞTİR.
Halk etmek Tanrıya mahsustur. Tanrı , var etmek istediklerine meleklerini vasıta eder. Ve var etmek istediklerini tekamüle sevk olunan değerlerle , tekamüle yardımcı değerlerden var eder.
Bir şeye “varlık” demek için üç hassayı malik olması gerekir. Halk olunanlar ise varlık üstüdürler. Böyle olduğu için de varlık halinde olanlar tarafından izah olunamazlar. İlk halk olunanlar varlık üstüdürler. Varlıklara , halk olunmuş denebilir. Fakat her halk olunmuş , varlık değildir.
1029.
GAYE
Tekamülden gaye , tekamüle sevk olunan değerlerin değerlenerek halk olunanlardan meydana gelen varlığı idrak etmeleri , daha doğrusu , bu varlığı idrak ede ede şuur ve liyakatleri oranında yükselmeleridir.
Tekamüle sevk olunan varlıklar için tekamülün sonu , hududu yoktur.onlar yükselirler , yükseldikçe de , müstakil bir varlık zannettikleri varlıklarının daha büyük bir varlığın cüz’ü olduğunu idrak ederler. İdrak oranında varlık büyür. Varlık büyüdükçe tabi olduğu varlığı işgal eder , o büyüklüğe erişir , tabi olduğu varlığın da tabi olduğu ve içersinde geliştiği bir varlık mevcuttur.
Tekamül eden , tesir alanını genişleten her varlığın önünde tekamül edebilmek imkanları vardır. Varlıklar tekamül ede ede , Tanrının ilk halk ettiği üç değerden hasıl olmuş varlığı sarar , o varlığın manevi alanı içinde genişler. Böylelikle tekamüle sevk olunan “değerler” arasındaki fark azalır. Değer , değerler haline gelir. Her değer ise, değerlerden hasıl olmuş varlıklar ihtiva eder.
Her değer , birçok müstakil hareket edebilen değerlere malik olabilir. Her değerdeki manevi zerrelere benzetilebilecek değerler de şuurludurlar.
“Tekamüle sevk olunan varlık “ halindeki bir değer :
1. Tanrının yardımlarını “melekler” vasıtası ile alan , “tekamüle yardımcı değerler”le irtibatı olan bir varlıktır.
2 .Her “varlık” halinde tekamül eden değer ise ,
a. Varlığına tabi varlık halindeki değerleri
b. Varlığın tabi olduğu varlığın manevi derinliklerini ; idrak ederek tekamül eder.
Görülüyor ki , tekamüldeki varlıklar
I. Varlıklarına tabi olan varlıkları , başka bir deyimle ( kendi) tesir alanlarını,
II. ( Kendilerinin)İçiçnde bulundukları tesir alanını idrak ederek tekamül ederler.
Ayrı yönlerde gözüken bu iki yol ise birbirinin aynıdır.
Teklamüle sevk olunan bir değer için en yüksek tekamül safhası ; değer halindeki büyüklüğünü idrak edebilmekle başlar. Bu onun artık , meleklere ve robot değerlere ihtiyacı olmadan tekamül edebilmek imkanlarını kazanmış olması demektir. Bu onun evvela Tanrı tarafından halk olunan en yüksek vasfını idrak etmiş bulunması ve idrakle , şuurla tekamüle yardımcı değerlere ve bu değerlerle birleşerek varlık haline gelen , tekamüle sevk olunan değerlere hakim olması demektir!.
*
İşte biz bu kitapta , Mutlak Nizama uyan yolu takip ettik. Önce analiz metodu ile başladık. Sentezi anlattık. Varlığı değerlere ayırdık. Değerleri varlık yaptık ve varlığın , değer olduğunu idrak etmesi ile , en yüksek tekamül safhasına nasıl eriştiğini anlattık.
1030.
MUTAASSIP
Mutaassıp insanlar , sırası ve zamanı geldiği halde yapılması lazım geleni yapamayanlara benzerler. Tıpkı yaz gelince sırtındaki paltoyu çıkaramıyanlar gibi.
1031.
VAZİFELİ VE BİLGİLER
Tekamül yerlerine , Mutlak Nizam icaplarına göre , zamanı gelince vazifeliler gönderilir. Vazifeli , getirdiği bilgileri zamanı geldikçe hatırlar , yazar veya söyler. Bu bilgiler , Tanrı tarafından korunan bilgilerdir.
1032.
HAYATLAR
Hayatlar , asıl hayatın içersinde biraz durulup geçilen duraklara benzerler. Bunlar , asıl hayatı safha safha gösteren tekamül ettirici tesirlerdir.
1033.
NAMUS
Her insan namussuzluğu kendi dışında arar. Her şahsın fenalıkları dışarıda aradığı bir toplumda , iftira ve yalan revaçtadır.
1034.
YOLLAR
Yollar , insanların kanındaki bağımsız canlıların dolaştıkları damarlara benzerler.
1035.
KÜL’ÜN CÜZLERİ
Vücutlar , vücutta birleşirler. Her vücut ise birçok vücutlar ihtiva eder.
Bir insan vücudu düşününüz. Bu vücuttaki hücreleri de o insanın vücudunda sınırlı bir serbestiye sahip varlıklar halinde tasavvur etmeye çalışınız. Bunlar hareket edebilen , hissedebilen , düşünebilen varlıklar olsun.
Bunlardan her biri bağımsız bir şuura maliktir. Yine bunlardan her biri kendini bağımsız hissedebilirler. Çünkü her bir varlık civarındaki varlıklardan farklı yaşamak imkanlarına sahiptir. Fakat bu varlıklardan hiçbiri meydana getirdikleri ve tabi oldukları büyük varlığın imkanlarına malik değildirler.
1. Dünyadaki varlıklar kendi tesir alanları içersinde varlıklarını diğer varlıklardan ayrı zannederler.
2. Dünyadaki her varlık , daha büyük bir varlığın cüz’üdür ve daha ufak varlıklar ihtiva eder.
3. Dünyadaki bütün varlıklar , tesir alanlarının gücü oranında varlıklarını tezahür ettirirler.
Birçok varlıklar ihtiva eden bir varlık düşününüz. Bu varlığın varlığındaki yani tesir alanı içersindeki diğer varlıklar da , kendi tesir alanları içersinde bağımsız olarak hareket edebilmek ve düşünebilmek imkanlarına malik bulunsunlar. Bu küçük varlıklardan birinin ölmesi, büyük varlığın ölmesi , mahvolması demek değildir.
Büyük varlıktaki herhangi bir küçük varlığın ölmesi demek , onu , küçük varlık olarak tezahür ettiren tesirin belirli bir robot üzerinden kalkması demektir. Mesela bir insanın ölmesi demek i o insanın ruhunun tesirlerinin beden denilen robot üzerinden uzaklaşması demektir.
Her tesir alanı , tesir alanları ihtiva eder. Üç ana unsurdan meydana gelmiş olan varlıklar , tekamül ederlerken , her varlık bir tesir alanına maliktir. Ve bu tesir alanının genişlemesi onu bir üst varlık haline getirir.
Mesela , bir bedendeki tırnağı bağımsız ve tekamül edebilen bir varlık addediniz. Bu varlığın , parmak olduğunu idrak edebilmesi için bilgisinin ve tesir alanının parmağınkine eşit olması gerekir. Keza parmak da el olduğunu , ancak tesir alanını elinki kadar genişletirse idrak edebilir.
Mutlak Nizama göre , bazı şablonlar vardır. Tırnak , parmak ve el misali şablonlar.. Teker teker düşünülen varlıklar değerlendikçe, otomatik olarak bu şablonlardan herhangi birine uyan bir tesir alanına malik olurlar.
Tesir alanlarını şablonlar halinde tezahür ettiren robotlardır. Dünyada ise bu robotlardan , maddenin meydana getirdiği şablonlardan faydalanılır. Her ruh tekamül ihtiyacını karşılayacak maddeden bir kalıba bürünür. Mesela insanlık seviyesindeki bir ruh kedi halinde olamaz. Şayet o yaydığı tesirlerle tesir alanındaki robotları bir kedi halinde teksif etmek ( yoğunlaştırma , sıklaştırma , koyulaştırma) istese bile , Mutlak Nizamı tatbik eden idareci varlıklar buna mani olurlar.
Dünyada her varlık kendini tesir alanından ibaret sayar demiştik. Varlıklar , tesir alanları içersindeki diğer varlıkların da bağımsız birer tesir alanları olduğunu bilmezler. Şuurlu İmana kadar dünyadaki varlıkların en tekamül etmiş olanı insan , ancak kendi varlığının daha büyük bir varlığın cüzü olduğunu biraz olsun hissedebilmişti. Fakat varlığında birçok bağımsız tesir alanları olan varlıkların bulunduğunu hissedememişti. Böyle olduğu için de, bir insan ancak bedeni cansız hale gelince bedende bir ölüm olduğu düşünülürdü. Halbuki o bedende her an birçok varlıklar ölmekte ve doğmaktadır.
Şayet onlar da insan gibi düşünmek imkanlarına malik olsalardı ,her ölen varlık , kendini tabi olduğu insan bedeninden ayrı olarak düşünecek , böyle olduğu için de öldükten sonra tabi olduğu esas bedenin yaşadığını idrak etmeyecekti. Çünkü , her tabi olan varlığın varlığı bağımsız olarak düşünülebilir.
Şimdi de daha büyük bir varlığa tabi olan bir varlık ölünce ne oluyor onu düşünelim:
1. Bir varlığın ahirete intikal etmesi demek , o varlığın robotla olan bağlarının kopması demektir.
2. Bir varlık ahirete intikal ederse ona tabi olan varlıklar da kısa bir zaman içersinde ahirete intikal ederler.
Bir varlığın ahirete intikal etmiş olması demek , o varlığın tabi olduğu büyük varlığın ahirete intikal etmesi demek değildir.
Keza büyük varlıklardan mesela insan , kendisine tabi olarak tekamül eden bir varlığın karşılaştığı hadiselerden otomatik olarak haberdar olur. Bunu kendi yaşadığı bir hadise addeder.
Mesela eli kesilen bir insan , elim kesildi der fakat oradaki binlerce canlının cansız hale geçtiğini düşünmez. Fakat üstün varlıklar bunu bilir ve bildikleri için de kendi tesir alanlarında vukua gelen hadiseleri iki yönden tetkik ederler.
1. Kül Halinde ; hadiseyi yaşayan varlığı kendinden addederek..
2. Cüz Halinde ; Tesir alanındaki varlığı bağımsız bir varlık olarak düşünerek..
Bir de bunun üçüncüsü vardır. O da ;
3. Kül halindeki varlık cüz’ü olan bir varlıkta vukua gelen hadiseyi :
a. O varlığı kendine tabi bir varlık olarak düşünerek ,
b. O varlığı kendinden ayrı bir varlık olarak düşünerek ,
c. Kendisini de daha üstün bir varlığa tabi bir varlık olarak görerek ; hadiseyi bu üç esas üzerine tetkik eder.
Çünkü bütün hadiseler ve o hadiseleri yaşayan varlıklar bu üç açıdan tetkik edilebilirler. Fakat insanlar şimdiye kadar hadiseleri sadece bir yönden ve pek az şuurla , sübjektif olarak tetkik edebilmişlerdir.
Gününüze kadar yapılan tetkiklerde insanlar daima kendilerine tabi varlıkların yaşadıkları hadiseleri , kendi yaşadıkları hadiseler olarak tetkik etmişlerdir. Tıpkı eli kesilenin “ elim kesildi” demesi gibi. İşte Şuurlu İman insanlara hadiseleri üç yönden tetkik edebilmek imkanlarını verecektir.
Hiç şüphesiz ki hadiseleri birçok yönlerden tetkik edebilen varlıklar mevcuttur. Varlıklar , kendi tesir alanları içersindeki varlıkları idrak edip tanıyarak da tekamül ederler.
Bir varlığın kendi tesir alanını şuurlandırması demek , tesir alanını genişletmesi demektir. Varlıklar tesir alanlarını genişletmekle , tesir alanlarındaki varlıkları daha iyi tanımak imkanlarını kazanırlar. Varlıklar tesir alanlarını , mevcut tesir alanlarını idrak ederek genişletirler.
1036.
TEKAMÜL EDEN “ KRİSTAL TOP “
Tanrının ilk olarak halk ettiği üç esas değerden var ettiği varlık , kristal bir topa benzetilebilir. Bu topu tekamüle sevk edişi ise onu fırlatıp kırarak ufak ufak kristal parçalara ayırması gibidir.
Top , üç esastan var edilmiştir. Fırlatılıp kırılan ve toz haline gelen bir kristal zerrecik halindeki varlık tekamüle sevk edilmiştir. Her zerre ise üç esas ana unsuru ihtiva eder ve tekamül edebilmek , şuurlanabilmek , değerlenebilmek imkanlarına maliktir.
Her zerre , şuurlanarak , değerlenerek , daha büyük zerre olduğunu idrak ederek ; daha büyük zerreler haline gelir. Bir zerrenin kristal top olduğunu idrak edecek seviyeye yükselmesi , onun kristal top olması , o değere erişmesi demektir. Bu ise tekamülün sonu demek değildir. Kristal top da tekamül eder.
Kristal topun evvela zerreler haline gelmesi , sonradan her zerrenin bağımsız olarak tekamül ederek daha büyük zerreler olduklarını idrak ederek yükselmeleri ve her zerrenin “kristal top” olduğunu idrak seviyesine yükselebilmesi demek ; robotlu olarak tekamül eden varlıklardan her birinin liyakat göstererek yine robotların yardımı ile kristal top’luk seviyesine yükselmesi demektir.
Bu yüksek halin dünya realitesine uygun izahı şöyledir :
I. ANALİZ METODUNA GÖRE ;
İlk halk olunanlardan meydana gelen varlık, kristal bir topa benzer. Tekamül gayesi ile bu top fırlatılmış ve zerreler halinde parçalanmıştır.
Ayrı ayrı düşünülebilen her zerre ise bir varlıktır. Varlık olduğu için de üç esas hassayı ihtiva eder. Üç esas hassadan meydana gelen zerreler teker teker tekamül ederlerken birbirleri ile olan münasebet ve bağlarını da muhafaza ederler.
Oluştan her zerre , kristal topta aynı değer ve imkanlara maliktir.her zerre , tekamülü için lüzumlu olan yardımları alır ve tekamülünü temin edecek hadiselerle karşılaşır. Mesela , insan herhangi bir hayvana göre daha büyük bir zerre olduğunu idrak edebilmiş bir varlıktır. Hayvan ise bir bitkiden daha fazla yol alabilmiştir.
Yine analiz metoduna göre varlıklar da bu metoda tabi tutularak izah edilebilirler. Her varlık , topun değerini idrak yolunda ilerleyerek manen değerlenir ve her zerresi üç ana unsuru ihtiva eder.
II. SENTEZE GÖRE İZAH ;
Analiz metoduna göre izah ederken zerrelere ayrıldığından bahsettiğimiz bu topun her zerresi Mutlak Nizam şartlarına uygun olarak birbirleri ile ilgilidir ve her zerre , diğerini , dolayısıyle kristal topu idrak ede ede tekamül edebilir. Her zerre kristal top olabilir. Her zerrenin kristal top oluşu ; evvela atıldığından ve parçalara ayrıldığından bahsettiğimiz topun her zerresinin bağımsız bir top haline gelmesi olarak izah edilebileceği gibi ; her zerrenin top olduğunu “idrak” etmesi ile aynı olduklarının idrakı şeklinde de izah olunabilir.
Bu iki izah da doğru ve lüzumludur. Çünkü , her zerre tekamül ederek top olduğunu idrak edebilmek imkanlarına sahiptir. Bu ; her zerrenin ilerde top olduğunu idrak edeceği demektir. Her zerrenin , ayrı ayrı , top olduklarını idrak imkanına sahip oluşu ise ; zerrelerin toplar halinde ayrı ayrı düşünülebilmeleri imkanını hazırlar. Bu ise analiz metoduna uygun izahtır.
Kristal top, öyle bir toptur ki , onun her zerresi bağımsızca tekamül edebilir ve sonuçta kristal top olduğunu idrak edebilir.
Bu bilgi ; topun toplar , topların ise top halinde izah edilebileceğini anlatan bilgidir.
1037.
DERİN DÜŞÜNCE YOLU
Bir insan için bilinmeyen , tanınmayan , göz önüne getirilerek hayal edilemeyen şeyler ; yoktur..
İnsanı , kendisi için “yok” olan şeylere yaklaştıran , yokların “var” olmasını sağlayan yol ise tefekkür yoludur.
1038.
YARDIM
Tanrının bazı kişilere en büyük lütuflarından birisi , o kişilerin en sıkışık anlarında kimseden yardım göremeyişleridir. Bu hal , o bazı kişilerin mücadele kudretini ve azmini ( dünya realitesine uygun olarak) kazanabilmeleri içindir.
1039.
“ HER ŞEY” DEN OLDUĞUNU İDRAK
Kainatların her zerresi şuurdur. Fakat o , şuur olduklarını idrak etmemiş varlıklarla doludur.
Şuur olduklarını idrak edenler , idrak edeceklere yol gösterirler. Yolu gösteren ise gösterileni tesiri altında bulundurur.
Zerreler ise , izahı imkansız büyüklüğün idrak edilemeyen şuuru ile doludur. Allah her zerreye şuurundan verendir. Şuurundan verdiklerine de , bu şuuru , tekamül ederek idrak edebilmek imkanlarını bahşedendir.
Her varlık evvela ,var olduğunu idrak eder. Var olanlardan olduğunu idrak ise kolay değildir. Dünya “ her şey”den olduklarını idrak seviyesine kadar yükselmiş olanlar için tekamül yeridir. Her şeyden ve aynı zamanda da müstakil (1) olabildiklerini idrak ve buna iman edebilenler , dünya seviyesinin üzerine , daha yükseklere ve oralardaki üstün güzelliklere hak kazananlardır ( 1. müstakil : bağımsız , ayrı).
Dünya , ya üstün bir tekamül yeri olacak veya Mutlak Nizama uygun olarak , değişikliğe uğrayacaktır!.
Şuurlu İmanın benimsenmesi ile dünyaya yükselme ve yaşama hakkı tanınacaktır.
1040.
DÜNYAYI TAHRİP
Herhangi bir tekamül yerinin yok oluşu , o tekamül yeri ve orada tekamül etmekte olan varlıklarla ilgilidir. Bir tekamül yeri şayet o tekamül yerinde tekamül etmekte olan en ileri varlıklara artık bir okul olmak imkanını kaybederse , o yer, Mutlak Nizama uygun olarak değişikliğe tabi tutulur.
Şayet tekamül yerinde tekamül etmekte olan varlıklar , bulundukları tekamül yerini kendileri imha edecek seviyeye erişmemişlerse , o yer Mutlak Nizama uygun bir tarzda otomatik olarak imha olunur. Bulundukları yeri kendileri imha edebilecek bilgiye sahipseler , tekamül yeri , oradaki en ileri varlıkların icraatı ile yok olur.
Dünyanın en tekamül etmiş varlıkları olan insanlara gelince , dünyayı imha edecek kudreti tahrip için değil , şuurla , inşa için kullanmaları gerekir.
Dünyada yaşayanların en tekamül etmişi olan insan , şuurlu bir imanla , iyi bir yola yönelecek ve tahrip için kullanabileceği imkanları inşa’ için kullanarak kendisine ve kendisinden sonra yaşayacaklara iyi bir tekamül yeri bırakmak imkanlarına malik olacaktır.
Dünyanın insanlar tarafından mahvedilmesi ise , elektronun , meydana getiren elemanlarına yani basitlerine ayrılması ile mümkün olacaktır. Buna “ esir”lerine ayrışması da denilebilir. “ser”lerine ayrışması ise madde kainatını mahvedecek kudretin , tekamüldeki varlıkların eline geçmesi demektir.
1041.
ŞUURLU İMAN
Her dinden Şuurlu İmana yükselinir. Şuurlu İman sahipleri , dinlerine olduğu kadar , başka dinlere de hürmet ederler. Hangi dinden olursa olsun , Şuurlu İmanı idrak eden , ondan kaçınamaz ve onun sorumluluklarını yüklenir.
Şuurlu İman din değildir. O , bütün dinlerin birleştiği bir yüksekliktir. O , dinlerin yerine geçen değil , dinlerden ona yükselinendir. Ona yükselenler , dinlerini şuurlandırmak imkanını bulurlar.
Şuurlu İman sahibi dindar olabilir. O , hiçbir dine aykırı değildir. O, dinleri şuurlandıran ve yüksek manevi varlığında toplayan , dinler arasındaki farkı da şuurla kaldıran , “dinler”i din yapandır.
1042.
MEVCUT OLMAYAN METOT
İnsanlar Şuurlu bir imana , onun zaruri bir ihtiyaç olduğunu idrakla yükselirler. Şuurlu bir imana sahip olmak demek ; bütün bilinecek , öğrenilecek şeyleri , bazı mevcut metotlara dayandırmak demek değildir. Çünkü mevcut bir şeyin doğru olduğunu anlatacak , mevcut olmayan metotlar da vardır.
1043.
GAYE
Tekamül, ve onun gayesi vardır. Bu gaye için varlıklar çeşitli şartlar içersinde tekamüle sevk olunurlar. Her varlık yaşadığı yerin şartlarına uygun olarak tekamül eder. Tekamül yerlerindeki varlıklar , yaşamlarının gayesini sadece bulundukları çevrenin imkan sınırları içersinde düşünebilirler.
Dünyada yaşayanlar için huzur , mutluluk , madde zenginliği cazip şeylerdir. Fakat insan bunlara kavuşmak veya mahrum kalmak için gelmemektedir. Yine de dünyada yaşayanlar , iyi olduğuna inandıkları şeyleri meşru yollardan elde etmeye çalışarak tekamül ederler.
1044.
BU BİLGİLERİN HATIRLAYIŞIN , VE YAZILMASI...
Bugüne kadar almış olduğun bilgiler (1) senin yine sana ,vazife ile ilgili hususları hatırlatman şeklinde tarif olunabilir. Bu hatırlatma işi ise Mutlak Nizama uygun olarak almakta olduğun yardımlarla başarılmıştır (1. Bu bilgileri yazan vazifeliye hitap) .
Vazifeli olarak dünyaya gelmeden evvel, dünyada yapacağın işler düzenlenmiş ve hakikatte sahip olduğun bilgiler , Mutlak Nizama uygun olarak dünya realitesinin icab ettirdiği şekilde sana hatırlatılmıştır, ki bu hatırlatmaya hatırlama da denilebilir.
Çünkü dünyada yaşamakta olan insanlar vakti gelince birçok şeyler hatırlarlar veya bazı işleri otomatik olarak yapmaya başlarlar. Keşifler , icatlar , besteler , san’at eserleri de dahil , hayatta rol oynayan birçok hadise bu şekilde hatırlamalar sonucu meydana gelmiştir , gelmektedir.
Bir insanı , zamanı gelince yapması icab eden şeye ise yine Mutlak Nizama uygun olarak almakta olduğu yardımlar zorlar. Bu zorlayışlarla , insanlar mutlak surette yapmaları gerekenler yolunda olumlu sonuçlara doğru itilirler.
Fakat insanlar bir de mutlak surette yapmaları gerekmeyen fakat yaptıkları taktirde iyi veya kötü sonuçlar verecek şeylere doğru da zorlanırlar. Bu zorlayışlar da Mutlak Nizama uygun olarak vukua gelir.
Özetle ; senin dünyaya getirdiğin bilgileri hatırlamaya zorlanışınla , herhangi bir insanın bir işi yapmaya zorlanması arasında sistem bakımından fark yoktur. Fakat senin bilgilerini hatırlamaya önceden verdiğin kararla zorlanışın , gaye bakımından diğer zorlanışlardan çok farklıdır.
Yazmakta olduğun bilgiler nasıl tanzim edildiler :
Senelerden beri yazmakta olduğun bilgilerin , her hangi bir varlık tarafından sana tebliğ olunan bilgiler olmadığını , bu bilgileri , Mutlak Nizama uygun olarak önceden kararlaştırıldığı gibi hatırladığını ve bu hatırlatma işinin yüksek organiztörler vasıtası ile yapıldığını önceden de izah etmiştik.
Bu bilgileri sana hatırlatan , Mutlak Nizamı harfi harfine varlıklara tatbik eden , en yüksek kudrettir. Bu kudret , hiç şüphesiz ki , sadece sana bilgi hatırlatmaz. O kudret en ufak zerrelere kadar nüfuz ederek onlar üzerinde gereken icraatı yapan kudrettir. “Melekler” de denilen bu kudret , Tanrının emirlerine uygun olarak her varlığa nüfuz edebilen kudrettir.
Her insana , yapılması gerekenleri hatırlatan ve onların tekamüllerinin icab ettirdiği bir hayatı yaşıyabilmelerini temin eden yine odur.
Ruhlardaki per değeri , bedendeki beyine benzer.beyinin beden ile ruh arasında kurduğu irtibata benzeyen bir bağı , per, meleklerle ruhlar arasında kurar. Per , meleklerden aldığı tesirleri , içersinde bulunduğu şartlara uygun olarak ruha iletir.
*
Bu bilgilerin dünya realitesine göre izahı şöyle yapılabilir ;
1. Bu bilgiler, dünyanın tekamülü ile ilgili bilgilerdir.
2. Bilgileri, hatırlama planına göre hatırlamaktasın. Bu hatırlamalar ise dünya şart ve imkanları göz önünde bulundurularak vukua gelmektedir.
3. Kat’i olarak bilinmesi gereken şey , bilgilerin sana herhangi bir varlık tarafından tebliğ edilmemiş olmasıdır. Bilgileri , zamanı geldikçe sana hatırlatan ise varlık değildir. Tanrının ilk halk ettiklerinden “tekamüle yardımcı değerlerdir”.
4. Sana daha önceki tebliğlerde de “ medyom değilsin”denilmesinin sebebi budur.
5. Beraberinde dünyaya getirdiğin bilgiler , DÜNYANIN EN MÜHİM TEKAMÜL DEVRESİNE “ temel” olacak bilgilerdir.
Medyomlarla irtibatta olan varlıklar , ancak bu bilgiler açıklandıktan sonra bilgilerin izahında ayrıntı bilgilerle yardımcı olabilirler. Tekamülde daha önceden de bu şekilde bilgi verilmişti. Tekamülde en mühim rolleri oynayan bilgiler zannedildiği gibi melekler vasıtası ile vazifelilere verilen bilgiler değil, vazifelilerin beraberlerinde getirdikleri bilgilerdi. Fakat, bilgilerin veriliş şekilleri hakkında şu izahat verilmediğinden , o bilgiler , melekler tarafından vazifelilere bildirilen bilgiler olarak tanındı. Hakikatteyse o bilgiler , melekler tarafından vazifelilere hatırlatılan bilgilerdi.
Bir vazifeli , vakti gelince hatırlayacağı bilgiyi evvelce düzenlenmiş olduğu şekilde hatırlar. O bilginin ne zaman açıklanacağını ise hadiseler belirler. Mesela , herhangi bir hadise olur, o hadiseyi takiben hatırlanması gereken bir bilgi varsa , bu onun hatırlanmasının zamanının geldiğini gösteren bir işarettir. Hadiselerin bir zincirin halkaları gibi birbirlerini takip ettiklerinden evvelce bahsetmiştik. Hatırlanması veya yapılması icab edenleri de insanlar , hadiseler zincirine paralel olarak yürüyen “hatırlanması” veya “ yapılması” icab edenler şeklindeki zincirin halkaları gibi hatırlarlar. Bu ; her insanın , Mutlak Nizama uygun olarak yaşadığı en tabi hallerden biridir.
Sen de vazifen süresince Mutlak Nizama ve dünya realitesine uygun olarak vazifen ile bilgileri bu şekilde hatırlamaktasın. Taa başından şu ana kadar yazmakta olduğun bilgiler , herhangi bir varlıktan aldığın değil , sadece zamanı gelince plana göre hatırladığın bilgilerdir.
Bu bilgiler , mevcut dünya reailitesinin içinden doğan ve onu aşan bilgiler şeklinde sıralanmıştır. Benimsetici metoda göre verildikleri için de , içinde şüpheye süşürecek , düşündürecek taraflar vardır.
Bu bilgilerin bugüne kadar nasıl verildiğinin izahının sebebi ise , bu da plan icabıdır. Şu anda verilen izahatın anlaşılabilmesi ve benimsenebilmesi için , Tanrının ilk halk ettiklerinden ve diğer yeni bildirilenlerden bahsedilmesi gerekiyordu.
Medyomlar vasıtasıyle bildirildiği zannedilen bilgilerin çoğu “hatırlama” ürünü bilgilerdir. Fakat her varlık , hatırlaması gerektiği kadarını hatırlar. Ayrıca medyomlar vasıtasıyle dünyaya bildirilen bilgiler de vardır. Fakat bir varlık, herhangi bir tekamül yeri ile irtibata geçerse , o yerin realitesine uygun bir isimle kendisini tanıtması Mutlak Nizam icaplarındandır. Herhangi bir isimle kendisini tanıtmamış olan varlıklardan alınan bilgiler , değerli veya değersiz hatırlamalardır.
Medyomlar vasıtasıyle alınan bilgiler de çeşitlidir. Her isim veren varlık, tekamülde mutlak surette mühim bir vazifeli değildir ve o bilgilerde mühim hataların olabileceğinden de önceden bahsetmiştik. Gerçi hatırlamalarda da ortam , bilgiler üzerine tesir eder. Fakat medyomlar tarafından alınan bilgiler , vasıtalı bilgiler olduğundan hata payı daha fazladır.
Senin yazmakta olduğun bilgilerdeki ikazlar dahi hatırlamadır. İkazı icab eden bir hadiseden sonra bu bilgileri otomatik olarak hatırlamaktasın.
*
Bu bilgilerin düzenlenmesi , sıralanması işi de evvelden tesbit edildiği şekilde ve en yüksek yardımlarla yapılacaktır (1). Şunun bilinmesi ve asla unutulmaması icab eder : bu bilgiler , her varlığın tabi olduğu ALLAHIN NİZAMIN’na göre , vazifelisi tarafından , O’nun yardımları ile hatırlanan ANA TEKAMÜL BİLGİLERİ’dir!.. ( 1. Bu bilgilerin yazılış tarihi ; 20 Mayıs 1963’dür) .
*
Medyomlar vasıtası ile alınan bilgiler de , şuurlu bir imanın kurulabilmesi için lüzumludur. Dünya hayatından sonra da bir hayatın mevcut olduğunu insanlara devamlı olarak hatırlatacak olan , bütün bu bilgilerdir. Onları ana bilgilerle karıştırmamak , fakat onlardan ana bilgilere uygun olarak faydalanmak mümkündür.
Hiç şüphesiz ki Tanrı , vazifelisine idareci sistemleri vasıtasıyle gereken bilgi ve yardımları da esirgemeyendir. Tekamül yolunda vazife görmek demek , O’nun çizdiği YOLU , O’nun emirlerine uygun olarak GÖSTERMEK demektir.
Şimdiye kadar yürünerek şuurlanan bu yolda “ şuurla yürümek” icab etmektedir. Bu bilgilerde , bu gayeye himet maksadıyle hatırlanara tebliğ edilmektedir.
1045.
DEĞER VE TESİR ALANI
Bazen , herhangi bir hadise sebebi ile birdenbire meşhur olanlar vardır. Bu kimseler ani olarak genişleyen tesir alanlarının maddi ve manevi baskısına dayanamazlar. Çünkü bu gibi kimselerin değerleri ile tesir alanları arasında bir orantısızlık vardır. Bu sebeple varlıklar tesir alanlarını tatmin edecek değerleri kazanmak yoluna gitmelidirler.
İnsan ihtirasa kapılarak tesir alanını , değerini aşacak bir şekilde genişletmemelidir. Doğru olan , evvela değerlenmek, sonradan da bu değeri faydalı bir şekilde tatbik etmek için tesir alanı aramaktır.
Varlıklar, değer ve tesir alanları ile de denenirler. Bu denenmelerde ise ihtirasların büyük rolleri vardır.
1046.
GELİŞİGÜZELLİK YOKTUR !
Dünyada yaşayanlar maddenin sınırlandırması ile , birçok hadisenin nizam ve intizamsız cereyan ettiğini zannedebilirler. Bazı hallerde ise bunun aksi de olabilir. Fakat madde sınırlandırması altında verilen bu hüküm gibi , bu hususta verilen hükümlerde de eksiklik ve yanlışlıklar mevcuttur.
Bilinmesi gereken , sizin gerçek intizamı ve bu intizamdan hasıl olan intizamsızlığı maddi sınırlar altında idrak edemiyeceğinizdir. Bunu ancak dünya imkanları üzerinde hazırlanmış bilgilerle izah etmek mümkündür. Bu izahların da dünya şartlarına uygun hale getirilen izahlar olduğunun unutulmaması gerekir.
Bir Mutlak Nizam vardır. Bu mutlak nizam , çok yüksek bir planın tatbikatından hasıl olan bir nizamdır. İntizamsızlıklar ise , idrak edilemiyen bir planın icaplarından meydana gelir. Bu sebeple de intizamsızlıkları , gelişigüzellikleri , idrak edilemiyen intizamlar olarak tarif edebiliriz.
İnsanlar dünyada , maddenin derinliklerindeki sırlara inerek tekamül edebildikleri gibi intizamsızlıklardaki intizamı idrak seviyesine erişerek de değerlenebilirler.
Her madde gibi , her gelişigüzellik de bir sır ihtiva eder. Bir şeyin gelişigüzel cereyan etmediğinin izahı yolunda yapılan araştırmalar da insanları tekamül ettirir. Bu yolda ilerleyip değerlenebilmek için öncelikle şunu kabul etmek gerekir ki ; “ Hiçbir hadise gelişigüzel cereyan etmez!”.
Bir hadiseyi gelişigüzeül gösteren maddi sınırlardır. Bu sebeple hadiseler ancak , maddi sınırlamaların azalması ve madde çemberinin genişletilmesi ile daha iyi izah edilebilir bir hal alırlar.
1047.
MADDE
Her şeyi maddeden zannedenler Allahı da maddi kalıplar içersinde aralar. Bulamadıkları için de yok derler !. Başlangıçta her şeyin maddeden olduğuna inananlar maddeden bir Allahın olduğuna inansalar bile onu bulamazlar.
1048.
MELEK – PER
Per , Tanrının ilk halk ettiği üç değerden “ yüksek idareci değerler”in (1) tekamüldeki varlıklardaki bir tezahürüdür. Dünya ve benzeri yerlerde robotlu tekamüldeki varlıklarda meleklerin tezahür edişleri , per değeri olarak izah olunmuştur. Melekler tekamül yerlerinde , Mutlak Nizama uygun değerler halinde tezahür ederler (1. meleklerin ) .
1049.
TANRIYI TEMSİL EDEN DEĞER
Tekamüldeki her zerre şuurlanabilir. Hadiseler ve varlıklar , zerrelerdeki güçlerden hasıl olurlar. Her zerre ise bir varlıktır.
Varlıklar ve varlıkları oluşturan zerreler , Tanrının ilk halk ettiği üç değere maliktirler.her şey varlıklardan , varlıklarsa ilk halk olunan değerlerden hasıl olmuşlardır.
Mutlak Nizamı varlıkların dışında aramak doğru değildir. Gerçi o varlık alemlerinin çok yükseklerine ulaşır fakat Mutlak Nizam , Her zerrede Tanrıyı temsil eden değerdir. Tekamül ettirici değerlerin varlıklardaki tezahürüdür.
1050.
SEVGİ VE ŞUUR HALİNDEKİ “BÜTÜN”
Her zerre , izahi imkansız BÜTÜN’e , sevgi ve şuur halinde tezahür eden BÜTÜN’e aittir.. Her zerre idrak edebildiği , sevebildiği ve şuurlanabildiği kadar büyür.
İnsanlar ise , henüz daha “ her şeyleri ile bu bütüne ait olduklarını” ve o bütünün her zerresinin de “varlıklarını bağımsız bir varlık hissederek tekamül ettiklerini idrak edecek” seviyeye erişmemişlerdir.
Varlıklar ( dolayısıyle insanlar) arasındaki çeşitli bağlar, canlı cansız bütün varlıklar arasındaki ilişkiler , onlara , bir bütünün şuurlu birer zerresi olduklarını hatırlatmak içindir. Bir erkek , kadınsız evlat sahibi olamaz ; dağdaki ot olmasa hayvanlar yaşayamaz , ve siz insanlar hava olmasa bir an bile dünyada barınamazsınız.
Bütün bu gözler önündeki gerçekleri görür , hatta yaşar da , hala nasıl olur da ( şuurlu) bir bütünün parçaları olduğunu inkara kalkarsınız. “ Bütün” olan “ şuur”un zerreler , damlalar halindeki cüzlerisiniz. Zerreler ise sevgi ve şuurlarını arttırarak değerlenirler. Bu değerleniş , zerre halindeki şuur ve zerrelerin , bütün’ü daha fazla idrak etmesi , ayrı bildiğini de kendinden bilmesi ile mümkün olur.
Her zerre , “bütün” haldeki ( sevgi halinde tezahür eden) ”şuur”un bir kısmını kendi realitesine göre idrak eder ve değerlendirir. Varlığının bütün’e ait olduğunu öğrenen ise onu benimsemelidir. Bu ise , herkesi kendinden , kendini de herkesten bilmekle mümkündür.
1051.
MATEMATİK
Matematik, kavramlara dayanır. Kavramlar ise birbirleri üzerinde Mutlak Nizama uygun değiştirici tesirler icra ederler. Değişen kavramlara dayanan matematik de sabit değildir. Matematik yolu ile elde edilen sonuçlar değişebilirler.
1052.
İÇ İÇE BEDENLER , ÜSTÜN ŞUURLAR..
Vücutlarınız milyonlarca “tekamüldeki varlık”ları barındırmaktadır fakat siz bu varlıkların ne zaman doğduklarını , ne zaman öleceklerini bilemezsiniz.
İnsan da tıpkı vücudundaki canlılar gibi daha üstün bir şuurun tesirleri altında yaşar. İnsanların tabi olduğu varlık ise , daha üstün bir varlığa tabidir.. bu böylece devam eder gider.
İnsana tabi olan bir varlık , vaya daha üstün varlığa tabi olan insanlar , tabi olunandan faydalanarak tekamül ederler. Fakat tabi oldukları varlığın robot tezahürü tarafından idare olunmazlar.
İdare seviyesine tekamül ederek yükselebilen varlıkların da tekamüldeki yerlerinde , daha üstün varlıklar tarafından veya bizzat kendi şuurları ile idare olunan , bedenleri vardır.
Dünya realitesine göre , bir varlığın idare edilişi şöyle izah olunabilir :
Varlıklar , onları varlık haline getiren üç ana değerden , Tanrının idareci değerleri vasıtasıyle , hariçle kurdukları otomatik irtibatla yaşarlar. Ve bu “irtibatlar” halinde tezahür eden yardımları da idrak edebildikleri oranda tekamül ederler. Tekamül ettikçe de daha fazla idrak edebilmek imkanlarını elde ederler.
1053.
VARLIĞIN , MALİK OLDUĞU HALDE BİLMEDİĞİ DEĞER
Kendisini müstakil (1) şuurlu bir varlık zanneden her varlık , hakikatte , daha şuurlu bir varlığın cüz’üdür. Ve bu hal zincirleme devam eder gider. Bütün hadiseler , olmakta olan her şey , bu esasa dayanır ( 1. müstakil :Bağımsız , kendi başına bir bütün olan) .
İki millet arasında vuku bulan bir harp esnasında da , tıpkı bir insan vücudunda yabancı hücrelerle mücadele ederek ölen hücreler gibi insanlar ölürler. Ölen hücrelere rağmen , vücudun ölmeyeceği gibi , harplerde de insanlık yok olmaz. Zaten hakikatte “ yok olmak “ diye bir şey yoktur. Dünya realitesine göre ölenler , hakikatte dünya realitesinin dışında, şuur , değer ve tesir alanlarını genişletmek yolunu tutan varlıklardır.
Tekamül yerlerinin icapları ne olursa olsun gaye birdir ve daha üstününü idrak edeek üstün değerlere , dolayısıyle üstün imkanlara erişmektir. İdrak edilen değer ise , varlığın kendi öz değeridir. Bu sebeple , tekamül edilerek elde edilen yüksek değerleri kendi değerinden ayrı düşünmek pek doğru değildir.
Gerçi bunu ( analiz metodu icabı) bazen bu şekilde düünmekte fayda vardır. Fakat , her varlığın idrak ettiği her yeni hakikat , malik olduğu fakat bilmediği değerinin bir cüz’üdür. Bir varlık bilmediklerini idrak edip benimseyerek kendi varlığını tanır. Bu ise onun tesir alanının genişlemesi şeklinde izah olunabilir.
1054.
PLANLA İLGİLİ “İMKAN SINIRLARI”
İnsanlar , hayvanlar , bitkiler , cansızlar , kısaca , canlı cansız bütün varlıklar , daima genişleyebilmek imkanları olan “imkan sınırları” ile sınırlıdırlar.
Her varlık seviyesine uygun olarak tekamül yerlerinde bedenlenir. Bir köpek , tesir alanını köpek olarak yapabileceği şeylerin üzerine çıkarınca , artık o , köpek olarak dünyaya gelmez.
Bir at , bir köpek , bir inek ; atlık , köpeklik , ineklik imkan hudutları içersinde tekamül edebildikleri sürece aynı halde kalırlar. Bu hududu aşmak eğilimi gösterirlerse , ölüm hadisesi onları dünyadan ayırır. Ve yine daha tekamül etmiş ve imkan alanlarını genişletmiş varlıklar halinde bambaşka tekamül yerlerine giderler.
Her insan da aynı değildir. Bedenler ise tekamül ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde , plana uygun olarak düzenlenmiştir. Bir insan bedeninin icab ettirdiği planı yaşar. Bu plan tatbik edilirse artık o, bu bedenden faydalanamaz olur ve onun değişmesi icab eder.
Görülüyor ki , bedenlerle tekamül planları arasında sımsıkı bağlar mevcuttur ve bedenin tekamül planına uygun olması gerektir. Bir insan malik olduğu bedeni ile ilgili planı yaşayınca artık o bedene ihtiyacı kalmaz. Yeni seviyesine ve planına uygun olarak bedenlenmesi gerekir. Bu iş ise iki ömür arasına bir “ara verme” girmesi ile tanzim olunur. Bu aralığa ise ölüm denir. Bu sebeple de ölüm , tekamül için zorunludur.
1055.
SEVGİYİ TALİM
Sevgi alanının genişlemesi , tesir alanının genişlemesi demektir. İnsanlar sevgi talimederek tekamül ederlerken Mutlak Nizama uygun olarak da denenirler.
Sevilmesi gereken şeyleri zamanın şartları ve realiteler belirler. Sevilmesi gerekenlerin ise toplum realitesine ayrkırı olmaması gerekir. Aksi ise değer kaybettirir.
Sevgi , irade , bilgi..bunların hepsi varlıkların tekamülünde rol oynayan , arttırılması gereken değerlerdir.
1056.
ŞUURLU AŞK VE BİLİNMEYENLER
Bir bütün olatak yaşanan hayatı , bedendeki atomlar gibi zerre zerre ele alırsak onu ; “her zerresi , varlığını müstakil olarak hissedebilen bir şuura maliktir” diyerek analiz edebiliriz.
Hayatın esası üçtür ve ilk halk edilen üç değerdir. Hayat bu üç değerden ve bu değerin karışımından husule gelen Nizam ,Plan ve Şuur’dan hasıl olur.
Sevgi ; ayrı ayrı zannedilenlerin “ bir şey” olduğunu benimsetmeye yarıyan en ulvi (1) tekamül faktörüdür (1. ulvi: Manevi aleme ait , yüce) . insanlar evvela kendilerini , sonra yakınlarını, daha sonra da uzak sandıklarının da kendilerine yakın olduklarını idrak ederek tekamül ederler.
Sevgi ; bir bedendeki hücreleri , aynı bedenin cüzleri olduklarını idrak ettirmeye yarayan ve onları birbirlerine bağlayan bağdır.
Aşk ise sevginin zaman zaman kendisini kuvvetle hissettirmesidir. Beşeriyeti , daima ve kuvvetle hissedilebilen asıl yüksek aşk mertebelerine hazırlar.
Şuur , analiz metoduna göre aşktan ayrı düşünülebilir. Fakat gaye sentezdir. Ulaşılması gereken ise :
Sevgi + Şuur = Şuurlu Sevgi’dir.
Veya :
Aşk + Şuur = Şuurlu Aşk’tır.
Aşkın şuurlanması ise imanın şuurlanması ile mümkündür. İmanın şuurlanması bilgiye ihtiyaç gösterir.
Bilgisiz aşk , otomatik aşktır ve bilgisiz sevginin ; kuvvetli , kuvvetli olduğu kadar da çoğunlukla şuursuzca tezahür eden safhalarıdır.
Şuursuz aşklardaki ölçüsüzlükler , tıpkı bir denklemdeki bilinmeyenlere , x lere benzerler. X lerin karşılıkları ise bilgi ile elde edilir. X lerin çözülmesi demek , otomatik tezahür eden aşkın şuurlanması demektir ki bu ancak şuurlu imanla mümkün olabilecek bir iştir.
Denklemde çözülen her x in yerini, çözülmesi gereken , daha üstün sırlar ihtiva eden x ler alırlar. Ve varlıklar x leri çöze çöze şuurla tekamül edebilirler. Bir x in çözülmesi , daha üstün bilinmeyenlerin çözülebilmeleri için yükselinmesi gereken bir basamak gibidir. Her çözülen x saadet getirir.
Bir denklemdeki x leri çözmek için , o x leri çözebilecek usul ve kaidelere ihtiyaç vardır. Ve matematik bu denklemlerin en basitlerini çözebilecek kaideleri ortaya koymuştur. X lerin adetlerinin artması, onların çözülmesine yarayacak usul ve metotların geliştirilip tekamül ettirilmesini icab ettirir. Kısaca; x ler ve bu x lerin çözülmesini temin edecek sistemler tekamül ederler.
Bütün bunlar analiz metoduna dayanarak ayrı ayrı düşünülebilen , bilginin , şuurun , sevginin , aşkın , liyakatin , azmin , iradenin “bir arada idrakine” , başka bir deyimle “ sentezine “ alıştırmak , bunların bir arada benimsenmesini sağlamak içindir. Bütün bunlar Mutlak Nizamın icaplarıdır.Mutlak Nizamdır.
1057.
RÜYA
Bir insanın öldükten sonra dünya ile irtibata geçebilmesi , uykuda gördüğü bir rüyayı , uyandıktan sonra arzu ederek görmeye devam edebilmesi kadar zordur (cilt 1, bilgi no 447 ).
1058.
VAKTİNİZ YOK !
Bilgi size değer kadar mes’uliyet de yükledi. Aranızdaki pürüzleri kaldırınız. Duygularınızı kontrol altına alınız. Asıl benliğinizi , “ birlik” haline getiriniz. Kendi kendinizle olan kavgalarınızı , birbirinize karşı olanları yeniniz. Bunu bir denerseniz ; ne kadar çok yardım alacağınızı, ne kadar kolay başaracağınızı göreceksiniz.
Ne olurdu bunu yapmakta gecikmeseydiniz!. Böyle söylemek , böyle söyletmeniz , bizi en üzen şey.. Hala , daha sizin hesabinıza çok üzülenler var. Ne kadar sevildiğinizi , ne kadar yardımlar aldığınızı , her an hissetmiyormusunuz? Artık size yakışacak şekilde “bir olmak” için kaybedecek , hatta düşünecek vaktiniz yok!..
1059.
TEDBİR
Ufacık hadiselere karşı alınan tedbirler , hakikatte o hadiseye bağlı daha büyükleri için de tedbirdirler.
1060.
KÜL’SÜNÜZ !
Küllün , şuurlu cüz’ü olduğunuzu daima daha fazla idrake çalışarak , basamak basamak yükseliniz. Şuurunuzu arttırarak , onun , daha fazla olduğunu idrak ediniz.
İnsanlar bir taraftan iradelerini kuvvetlendirecek hadiselerle karşılaşarak , diğer taraftan da şuurla egoistliklerini gidererek uzak sandıklarının yakınlıklarını ; kendilerinden olmadığını zannettiklerinin kendilerinden hatta kendileri olduğunu idrak ederek tekamül ederler.
1061.
AYNI TESİR ALANI İÇİNDEKİLER
Bir üstün ruhun tesir alanındaki ruhların , birçok bakımlardan aralarında yakınlıklar bulunur.
1062.
BASİTLERİN PARÇALANMASI
Atomun parçalanmasından açığa çıkan enerji , diğer atomların parçalanması için gerekli olan enerjiden azdır. Atomun parçalanışından meydana gelen enerji , maddeleri tahrip eder , hatta atomlarına ayırabilir , fakat atomlarını parçalayamaz.
Dünyayı zincirleme patlamalarla mahvedebilecek olan , tıpkı atom gibi düşünülebilen elektron sistemlerinin parçalanmasından açığa çıkacak enerjidir. Çünkü bu enerji , dünyadaki her şeyin esasını meydana getiren “ atomları” parçalıyabilecek bir enerjidir.
Elektronlar ise , esir sistemlerinden meydana gelmişlerdir. Esirin parçalanması , elektron sistemlerini zincirleme patlatacak değerdedir. Dünyanın tabi olduğu güneş sisteminin ait olduğu galaksi ise esirle doludur. Ona esir galaksisi de denilebilir. Şu halde bir esirin basitlerine ayrılması , bu galakside mevcut bütün güneşleri , dünyayı özetle , atom ve elektrondan oluşan her şeyi mahvedecek güçtedir.
Ser , madde kainatının en basit varlığı addedilmektedir. Onun parçalanmasıysa , bütün madde kainatını yok edecek enerjiyi meydana getirir.
1063.
ÜÇ DEĞER , VARLIK , RUH
Her şeyin üç esas ana elemandan meydana geldiğini ( analiz metoduna göre) belirtmiştik. Bunlar ;
1. Tekamül idarecileri ( melekler)
2. Tekamüle sevk olunmuş değerler ,
3. Tekamüle yardımcı değerler’di.
Bütün varlıklar ve her zerre bu üç değeri ihtiva etmektedir. Böyle olduğu için de , herhangi bir şeye varlık denilebilmesi için , bu üç değerin mevcut olması gerekir.
Bu üç değer , “varlık üstü” mevcudiyetlerdir. Vardırlar.. fakat varlıkların esasını oluşturdukları için onlara varlık denilemez. Çünkü onlar insanların varlık olarak düşünebilecekleri her şeyden çok üstün değerdedirler.
Bu üç esasın bir araya gelmesinden meydana gelen varlıklarda Mutlak Nizamı tatbik eden , o varlığın esasını oluşturan tekamül organizatörleri yani meleklerdir. Şu halde her zerrede , her varlıkta meleklik özelliği ; bir tekamüle yardımcı olma özelliği; bir de tekamül etme özelliği mevcuttur. Varlıklar bu üç esası ihtiva ederek ve onlardan faydalanarak tekamül ederler. Her varlık ise , diğer varlıklarla bağlıdır. Bu bağ melekler vasıtası ile idare ve organize edilen bir nizama uygundur.
Üç hassaya sahip her varlık , tekamül ettikçe , tesir gücünü ve tesir alanını genişletir. Tesir alanları genişleyen varlıklar ise tesir alanlarındaki varlıkları kendilerine bağlar , kendilerinden ederler.
Her varlıkta bulunan tekamüle yardımcı değerler , canlı cansız nasıl tezahür ederlerse etsinler tekamül etmekte olan bir varlığın tezahürüdürler. Kısaca , canlı cansız her şey bir bedendir. Her beden ise birçok bedenler ihtiva ederler.
Kesifleşerek kaba robotlar halinde tezahür eden bütün varlıklar , bazı ölçülerle izah olunabilirler. Fakat herhangi bir varlığın ruhu için şuradadır , buradadır denilemez. O , kaba robotları tesir alanında bulunduran değerdir.
RUH NEDİR ?
Üç esas ana elemanı ve bu üç esas elemanın bahşettiği özellikleri varlığında biraraya getiren , tekamül etmekte olan varlıklardan idrak mertebesine yükselmiş olan varlıklara ruh denir. Ruhlar , mevcut olduklarını bilen varlıklardır.
Üç esas elemana sahip her varlık, ruhluk mertebesine yükselinceye kadar birçok tekamül safhaları geçirir. Bu zaman içinde de :
1. Varlığındaki organizasyon hassasından faydalanarak ,
2. Dıştan , tesiri altında bulunduğu varlıkların otomatik veya şuurlu yaptıkları yardımlardan faydalanarak ,
3. Mutlak Tekamül Nizamının varlıklar üzerindeki icraatından faydalanarak tekamül ederler.
Tekamül etmekte olan varlıkların, varlıklarındaki “tekamül ettirici özellik” ; o varlığı Tanrıya bağlayan bir bağın , bir elektrik telinin , o varlıktaki ucuna benzer. Varlığı ise o telin ucundaki ampule benzetebiliriz.
Madde veya maddi görünüşlerdeki her şeyin esası bu gibi görünüşleri meydana getiren “hassalar”dır. Şu halde “ üç esas” imkanı varlığında toplayan bir varlık , maddi tezahürü olan bir varlık değil , birçok imkanlara sahip bulunan bir hassadır , bir manevi varlıktır ki , bu varlık mevcut imkanlardan faydalanarak şuurlanır. Şuurlanabilen bu varlık ise ilerde “ruh” denebilmek imkanlarına malik olan varlıktır.
Bu varlık ruh olmadan önce de , ruh olduktan sonra da , Mutlak Nizam esaslarına uygun olarak tekamül eder. Ve bu arada da :
1. Yüksek yardımlarla ,
2. Kendi kendisine şuurla yapmakta olduğu yardımlarla, tekamül eder.
Varlıklar tekamüleri sırasında birçok şekillere girerler. Bu arada ; doğarlar , ölürler , şekil , cins , tekamül ortamı değiştiriler. Bütün bunlar Mutlak Nizama uygun olarak olur.
Bir insanın dünyaya gelmesi için ;
1. Ona bir dünya hayatının lüzumlu olması; buna ihtiyacı bulunması ,
2. İnsan olarak yaşıyabilecek bir seviyeye erişmiş olması şarttır.
İnsan olarak dünyaya inme imkanlarına sahip bir varlık , varlığındaki “meleklik” hassasından faydalanarak üstün varlıklardan aldıkları şuurla ve otomatik yardımlarla dünyaya , tekamülüne en elverişli bir planla gelir ve bir süre yaşar.
Yardımlar ;
I. I. Otomatik ,
II. Şuurlu
Olmak üzere iki kısma ayrılabilirler.
OTOMATİK YARDIMLAR:
Her varlık Mutlak Nizam esaslarına uygun olarak birbirlerine otomatik yardımlar yaparlar. Otomatik yardımların bir ucu Tanrının izahı imkansız , “şuur” bile denilmemesi gereken şuuruna bağlıdır. Kısaca , her icraatı şuurlu olan makam , yanlız Tanrı makamıdır.
Her varlık tanrıya bağlıdır. Varlıkları Tanrıya , yüksek idareci varlıklar bağlar ; varlıklar ise yüksek idareci varlıklara , her varlıkta , her zerrede mevcut olan “idarecilik” yani meleklik hassası ile bağlanırlar.
Her üstün varlığın , kendisine bağlı varlıklar üzerindeki yardımları şuurlu değildir. Hatta bu yardımların pek ama pek azı şuurla yapılan yardımlardır. Mesela , bir insan bedenini tesiri altında bulunduran , o insanın ruhudur. Ruh o bedeni tesirleri altında bulundurur. Fakat bu , çok cüz’i bir tesirdir. Bedeni asıl idare eden , izahı imkansız yüksekliklerden o bedene ulaşan yadımlardır.
Bir insanın bedeni , o bedende tekamül etmekte olan birçok varlıkların dünyalarıdır. Kainatlarıdır. Ve bütün bu dünyalar ve kainatlar üzerinde o bedenin asıl hakimi bilinen ruhun rolü pek, ama pek azdır.
Bir insanın hareketleri, o insanın bedeninde yer sarsıntılarını andıran tesirler icra eder. Bir gülmek , birkaç adım yürümek , birçok varlıkların ölümüne sebep olabilir. Bütün bu işleri ise insanlar şuurla yapmazlar. Bütün bu hareketleri ve o hareketlerden doğan sonuçları tayin eden , ucu çok ama çok yükseklerde olan otomatik yardımlardır.
İnsanlar , çoğu otomatik olan yardımlarla tekamül eder ve bu yardımlardaki bilgi ve hakikatlere erişebildikleri oranda da yükselirler.
*
Varlıklar tekamül merhalelerinin icab ettirdiği tarzda bedenlenirler. Beden , tekamüldeki manevi bir varlığın tesirlerinin en kuvvetli hissedildiği alandır.
Her beden bedenlerden oluşmaktadır. Varlıklar , manevi tesirleri altında bulundurdukları manevi varlıkların beden denen maddi tezahürlerini de nisbi(1)tesirleri altında bulundururlar. Mesela bir ağaç kül halinde tekamül etmekte olan bir varlığın bedenidir. Fakat bu beden de birçok bedenler ihtiva eder. Her bedenin ise tesiri altında bulunduğu , tekamül etmekte olan bir varlık mevcuttur. Bu manevi varlıklar da , bedeni ağaçhalinde tezahür eden manevi varlığın nisbi tesiri altındadır ( 1. nisbi: izafi , göreli; diğer başka tesirler yanında daha az tesir eden).
Tekamüldeki varlıklar kendilerine tabi olarak tekamül etmekte olan varlıklar üzerinde , manevi imkan ve değerleri oranında ancak nisbi tesirler icra edebilirler. Nisbi tesirler ise idareci ( organizatör) varlıklar tarafından otomatik olarak kontrol edilirler ve ayarlanırlar.
*
Per , ruhlarda idareci varlıkların bir tezahürüdür. O , tekamüldeki manevi varlıklardaki üç ana unsuru ahenkli hale getiren bir değerdir. Onu ilk üç esas unsurla karıştırmamak gerekir.
Per , tekamüldeki her varlıkta mevcut olan”tekamülü idare eden değer” değildir. Per , her varlıkta mevcut olan ilk üç değerden hasıl olan bir değerdir.
Ruhlar ( tekamüldeki varlıklar) ilk üç değerin bir araya gelmesi ile varlık olmuşlardır. Per ise , bir varlıkta , varlık olduktan sonra tezahür eden bir değerdir.
Per’in icraatı , bir varlıktaki idareci değerin tezahürü halinde izlenebilir. Öyledir de. Fakat per , varlığı varlık yapan üç değerden biri değil , bu değerlerin ve bu değerlerden en çok “idareci değerler”in icraatı halinde tezahür eder.
Per’in ruhlar üzerindeki en aktif tesiri ; tekamüldeki varlıkların var olduklarını idrak ederek “ şuurlu varlık”lık , başka bir deyimle , “ruhluk” mertebesine yükselmesinden sonra başlar.
1064.
ZAMAN VE DEĞER
Gün , saat , dakika , dünya ile ilgili zaman ölçüleridir. İnsanlar , icraatları ve günleri dakikalar kadar kısaltabilirler. Dakikalardan günler , saatlerden aylar kadar faydalanılabilir. Zamanın asıl ölçüsü değerdir. Değerle onu kıymetlendirmek veya kıymetsizleştirmek mümkündür.
Güzel ve faydalı şeylerle dopdolu geçen dakikalar , boş tüketilen saatlerden daha değerlidir , daha yüklüdür , daha büyüktür.
1065.
DÜNYADA LÜZUMLU OLAN BİLGİ
Peygamberler sadece ahiret insanı değil, aynı zamanda dünya insanlarıdır. Onlar , dünya hayatında da lüzumlu olan , ahiret bilgilerine vasıta edilenlerdir.
1066.
O’NUN GÜCÜ VE NİZAMI
Sana bir varlık , “ ben güneşi karartır, istersem kainatları yok ederim” derse ; sen ancak ona “ Tanrım senden üstündür. O’nun gücü hiçbir şey ile kıyaslanamaz” diyerek cevap verebilirsin. Her şeyi isteğine uygun olarak var yahut yok edebilen ancak O’dur. Yapılabilenler veya yapılabilecek olanlar , ancak O’nun Nizamına uygun olabilenlerdir.
1067.
ŞUURLU İMAN
Dini kötüye kullanma günden güne artmaktadır. Din her devirde istismar (1) edilmiş ve dinin istismarını yine din , daha üstün bir hüviyete bürünerek önlemiştir (1. istismar : sömürü ;menfaatler yönünde yararlanma) .
Bilimin gelişmesi , dinin , bilime bağlı olanlar tarafından önemsenmemesine , dine bağlı olanların ise teşevvüşe düşmelerine amil olmuştur.
İslamiyet , din devrinin zirvesidir. Din devrinin devamı ise , Şuurlu İman devridir. Şuurlu İman dinin , mantığın , ahlakın ve bilimin mezcedilmiş ( mezcetmek : birbirine katmak , karıştırmak) halinden oluşan bir imandır. Şuurlu İman ; beşeriyeti teşevvüşden kurtaracak , insaniyete ilim, mantık ve bilgi ile yürümesi gereken yolu gösterecek inançtır.
Şuurlu İmanla din devri , iman devri haline yükselecek , herkes neden ve neye inandığını bilecektir. Din istismarının benzeri olan istismarlar Şuurlu İman devrinde de zaman zaman gözükecek ,tekamülden hasıl olan bu gibi tabi haller yine Şuurlu İmanın esaslarına dayalı olarak önlenecektir. Bağlı kalınması gereken ; tekamül eden Şuurlu İman esasları’dır. onları koruyan ise ; her şeyi var eden , tekamül esasını koyan , tekamülle ilgili bilgileri, vazifeleri ve vazifelileri koruyandır.
1068.
İYİ - KÖTÜ
Bir şeyin iyi veya kötü olmasında ortamın rolü büyüktür. Ortamın şartları ile , o ortamda yaşayan varlığın robotlarla ( madde ile) bağlantısı , ortam ve beden arasındaki Mutlak Nizama uygun ilişkiler , bu ilişkilerin robot süzgeçlerden geçerek ruha ulaşışı.. Birçok hadisenin iyi veya kötü olarak değerlenmelerine , daha doğrusu , iyi veya kötü , istenen istenmeyen hadiseler halini almalarına sebep olur.
Bir insanın canını acıtmak kötüdür. Çünkü robotlar üzerindeki bazı icraatı varlıklar can acısı halinde hissederler. Buna karşılık bir insanın canının acıması , onun maddi yapısının korunmasını sağlar.
Normal olarak ölmek istenmez ; bu sebeple öldürmeye teşebbüs kötüdür. Kısaca , iyilik ve kötülükler ortamdan , ortam ile varlık arasındaki bağ ve ilişkilerden ; bu bağ ve ilişkilerden hasıl olan ve yükselen realitelerden doğarlar. Bütün bunlar ise hiç şüphesiz ki Mutlak Nizam icaplarına uygun olarak cereyan eder.
1069.
TEK HAYAT, DEĞİŞİK ORTAMLAR
Şuurlu bir iman , aynı zamanda dünya hayatı ile ahiret arasında mevcut sanılan büyük farkların giderilmesine ve her ikisinin de aynı hayatın çeşitli safhaları halinde düşünülmesine amil olacaktır.
Değişen ,ortam ve her ortamın getirdiği şartlardır. Dünya ve benzeri tekamül yerlerinde ancak o yerlerin şartlarına uygun olarak yaşanır. Ahiret de tıpkı bir tekamül yeri gibi özel şartlar ihtiva eder. Çünkü o da bir tekamül yeridir.
1070.
YERİNDE SAYANLAR
Bilgilerden uzaklaşanlar için hayıflanmayınız. Kişiler bilgilere ancak kendi liyakat , ahlak ve erdemleri ile yükselebilir. Kaybolduğu zannedilen şeyler , başka şekil ve kalıplara bürünebilir , tekrar kazanılabilirler.
Burada kaybedilen , kaybolduğu bilinip idrak edilemiyendir. Sahip olunanı kaybetmek gibi , kazanabileceği şeyleri ( bazı tesirler altında kalarak) kazanamamak , gerektiği halde elde edilemiyen değerlerdir.
Ömür veya ömürler boyu , vaktini sahip olduğunu kaybedip onu tekrar kazanmaya çalışarak geçirenler , yerinde saymayı ilerlemek zannedenlerdir.
1071.
RUH’LUKTAN TEMİZLENMEK
En çok merak edilen bir şey de , ruhların var oluşları ve artıp eksilmeleridir.
Dünya bir tekamül yeridir. Nüfüsu ise günden güne , Mutlak Nizama uygun olarak artmaktadır. Bu hali , yeni yeni ruhların var edilmesine bir delil olarak gösterenler vardır.
Tanrı ruhları ne halk etmiştir, ne de var etmiştir. Tanrı , üç esas unsuru halk eden , bu üç esas unsurun biraraya gelmesinden hasıl olan varlıklara tekamül imkanları bağışlayan ve onlara değerlenerek ruhluk mertebesine yükselmek imkanlarını verendir.
Dünya ve benzeri yerler , ruhluk mertebesine yükselen varlıkların tekamül ettikleri yerlerdir. İnsanların ve ruhluk mertebesine yükselen varlıkların artar gözükmesinin dünya realitesine uygun olarak izahı ise , ruhların artmasıdır.
Bütün zerreler birbirlerine bağlı ve birbirleri üzerinde tesirler icra ederler. Bu yolda değerlenen varlıklar ise ruhluk mertebesine yükselirler. Bu , bir artma halinde tezahür eden bir yükseliştir. Ruhlar kendi mevcut imkan hudutlarını ancak değerlenerek aşabilir , böylelikle de daha üstün değer ve imkanlara erişebilirler.
Tanrının ilk halk ettiği üç esas unsurun , ne değerini ne de halk olunuşlarını , onlardan hasıl olan varlıklar idrak edemezler. İlk halk olunanlar , şu kadar zamanda şu kadar sayıda denerek de izah olunamazlar. Hatta sonsuzlukla bile sınırlandırılamazlar.
İşte bütün varlıklar bu üç unsurun çeşitli hal ve birleşimlerinde bir araya gelmesinden hasıl olmuşlardır.Bu üç unsurdan hasıl olanlar ise malik olunan imkanlar ve yaşanılan ortamların şartlarına uygun olarak izah olunabilirler. Kısaca , ilk var edilenleri , zamanla , adetle , mekanla izaha imkan yoktur. Hele madde tesiri altında bulunanlar onu hiç ama hiç idrak edemezler. Fakat ilk halk edilenlerin ; ne artar , ne eksilir , ne de adetle , mekanla , zamanla izah edilebilir şeyler olmadığını idrak edebilirler. Bu , şuurlu bir iman için bilgiyle ve düşünerek erişilmesi zorunlu olan bir inançtır.
Üç esas unsurdan her şey var olmuştur. Var olanlar ise tekamül eder , üstün mertebelere yükselir ve bu arada “ruh” da olurlar.
Ruhlar ruh olarak birçok merhaleler geçirirler. Tekamül ettikçe de, esaslarını oluşturan üç unsurun (ruhluk aşamasında) tam anlamı ile erişilmesi imkansız sırrına daha fazla nüfuz edebilirler.
Ruhluk hali , üç esas unsurdan hasıl olan varlıkların uğrayıp yükseldikleri mühim bir tekamül merhalesidir. Ruhluk halini takip eden hale ise, “ ruhluktan temizlenmek hali”de denilebilir. Böyle denilmesinin sebebi , ruh denilen varlığın varlık halinden yavaş yavaş değer haline yükselmesi demektir.
Bir varlık evvela üç ana unsurun ve bu unsurlar vasıtası ile dıştan aldığı çeşitli yardımlarla tekamül eder.bu yardımlar ise ;
I. Robot yardımlar
II. Şuurlu yardımlar
olmak üzere ikiye ayrılarak düşünülebilir. Gerek robot , gerek şuurlu yardımlar ;
a. Dışardan
b. İçten ( yani kendinden)
olmak üzere ikiye ayrılır. Birbirlerine bağlı bütün bu yardımları bu şekilde tasnif etmek mümkündür.
Bu yardımlarla , varlıklar evvela ruh olurlar. Sonra da varlıktan yükseldikleri ruh halinden , değer haline yükselme yolunu tutarlar. Bu hal sentez içinde analiz, analiz içinde sentez halinde tezahür eden bir haldir. Ruhluktan değer haline yükselmek analizdir ; çünkü ruh , bu seviyeye kendi varlığının analizini yaparak yükselir. Sentezdir ; çünkü ruh değer haline yükseldikçe , birçok varlık değerler üzerindeki tesir alanını arttırır. Ve kendinden olmadığını zannettiği varlık ve değerleri kendinde bulur. Bu buluş ruhun değer haline yükselişinde vukua gelen sentezdir.
O yüksek merhaleler öyle merhalelerdir ki , orada her şey aynı olur. Çok ile az, güzelle çirkin gibi birçok şeylerin arasındaki fark kalkar. Analiz ve sentez ise aynı hakikatin iki ayrı izahı halini alır.
Yükseklikler ayrı’lıkların ( tezat’ların)kaybolduğu yerdir. Bu bilgiler ise varlıklara o yükseklikleri müjdeleyen bilgilerdir.
1072.
SEVGİ , AŞK
İlahi aşkta madde yoktur. Onda maddeden hasıl olan çirkinlikler de bulunmaz. O, alınması düşünülmeden verilen bir aşktır. Ona erişenler , ona sahip olmak için değil ; aşk olup ,üstün aşklar içersinde onlardan bir katre olarak erimek gayesi ile severler.
Madde kokan aşklarda gaye , sevdiğine malik olmaktır. Manevi , ilahi aşkların gayesi ise sevdiğinde kaybolmaktır.
Aşklar , cereyan ettikleri robotlu ortamların karakterlerini taşırlar. Varlıklar ise , tekamül merhalelerinin icab ettirdiği aşkları yaşarlar. Robotu vasıta ederek , onu severek , hakiki aşka alışırlar. Aşkın taliminde ve benimsenmesinde , robottan başka bir şey olmayan maddenin rolü çok büyüktür. Varlıklar ise evvela bedenlerini , kendilerini ve hayatta kalabilmeleri için lüzumlu olan ihtiyaçlarını sağlayabildikleri şeyleri severler. Bu sevgi , var olmak arzusundan ve yok olmak endişesinden hasıl olan sevgidir. Bu sevgiye , otomatik sevgide denebilir.
Bir varlığın karşı cinsten bir varlığı sevmesinde , madde en büyük rolü oynar. Bir kadının bir erkeği , bir erkeğin de bir kadını sevebilmesinde , madde olan bedenin rolü büyüktür. Madde beden , varlıkların duyduğu sevgiyi dışarıya yansıtarak onların kendilerinden başkalarını da sevebilmelerinde büyük rol oynar. Varlıkların kendilerine karşı olan sevgileri de , başkalarını sevişleri de ,ruh seviyesi ile ilgili ve orantılıdır.
Bazı insanlar maddi menfaatlerini temin için başka varlıkları kolaylıkla imha edebilirler. Etini pişirip yiyebilecekleri hayvanı kolaylıkla öldürebilirler. Bazıları için ise bu iş imkansızdır. Yüksek ruhlu bir operatör doktor , yaşatmak için parça parça ettiği bir bedene , can acıtmak gayesi ile iğne bile batıramaz.
Bir diğer şahsa duyulan sevgi ve aşklarda dünyada en mühim rolü cinsi aşk oynar. Cinsi aşk maddenin , bir madde yapısından başka bir şey olmayan bedenin çok mühim rol oynadığı bir aşktır. İnsanın sevgisini , aşkını , sadece kendisine duymaktan kurtulup , onu başkalarına verebilmesinde beden çok mühim rol oynar.
Varlıkların sırf kendilerine karşı duydukları alakayı ( ki, bu alaka ilerde sevgi olacak bir tomurcuğa benzer ) kendi madde ile sınırlı hudutlarından taşırarak başkalarına karşı da hissetmeye başlamalarında , maddenin rolü büyüktür.
Basit bir insan , basitliği oranında , sevdiğinin maddi görünüşünü sever. Ve bu sevgi onu manevi güzelliklere idrake , sevmeye hazırlar. Mutlak Nizamda sevgi en mühim esaslardan biridir. Tekamül yerlerinde üreme sevgiye bağlanmıştır.
İnsanların Mutlak Nizama uygun olarak bedenlenmelerinde karşı cinse duyulan alaka rol oynar. Şayet üreme böyle bir alakaya bağlanmasydı acaba , insanlar da dahil , hayvanlar kendi başlarına üremeyi hiç düşünürler miydi ?
Mutlak Nizamın en mühim fakat henüz idrak edilmemiş olan esaslarından biri de ; varlıkların , üremeleri dahil her şeylerinde onlara şuurları , bilgileri , kısaca ruh değerleri oranında tesir hakkı verilmiş olmasıdır. Yüksek varlıklar , doğum ve ölüm gibi en mühim hadiselerde bile ( imkanları oranında) rol oynarlar.
Henüz daha karşısındaki bir varlığın maddesine karşı alaka duyacak seviyeye erişememiş bir varlık sırf otomatik yardımlarla ürer. Rüzgarlar , akarsular ve bunlara benzer yardımlar onların üremelerinde rol oynarlar. Fakat bir insanın üreyebilmesi otomatik olmaz. Çünkü insanlar ve birçok hayvan türü kendi değerlerine uygun şekilde karşı cinse alaka duyacak seviyeye yükselmişlerdir. İşte bu seviyeden faydalanarak onların sevgiye dayanan üremeleri Mutlak Nizam esaslarına uygun olarak sağlanır.
Daha yükseklerde ise sevgi , aşk bambaşka roller oynar. Manevi aşk ayrılığı kaldıran , biri her şey , her şeyi de bir şey haline getiren bir aşktır. O aşk , zerreye kainatlar kadar büyük olduğunu idrak ettiren , fakat bunu idrak için de sonsuz büyüklükler zannedilen kainatlarıasıl izahı imkansız sonsuz büyüklük içersinde bir zerreden de önemsizleştiren bir aşktır. Varlıklar bu büyüklük içindeki küçüklüklerini idrak edebildikleri ölçüde gerçek büyüklüklerine yükselebilmek imkanlarını bulurlar.
En yüksek aşklarda ise çoğalma ; tesir alanının genişlemesi tarzında tezahür eder. Tesir alanlarını genişleten ise , maddeli hayatta insanların üremesinde rol oynayan aşkın , tekamül etmiş , yükselmiş şeklinden başka bir şey değildir.
1073.
VAZİFELİ , HAYAT PLAN VE TEKAMÜL
İnsanlar bir planla dünyaya gelirler. Bu plan , kendi imkanları oranında tesir edebildikleri bir plandır.planı maddi tesirler altında yaşayanlar , tam anlamıyla değil fakat liyakatleri oranında idrak edebilirler.
Bu plan zaman kavramına göre hazırlanmayan fakat tatbikinde ondan faydalanılan bir plandır.
Bir insanın veya bir varlığın herhangi bir yerde bulunmasının sebebi , o yerden tekamülü için faydalanmasıdır. Ve varlıklar herhangi bir tekamül yerinden uzun veya kısa bir süre faydalanabilirler.
Varlıklar tekamül yerlerinde , planlarına uygun olarak tekamül edebildikleri ve seviyelerinden hasıl olan plandan tekamülleri için faydalanabildikleri sürece kalırlar. Özel bir vazife için herhangi bir tekamül yerinde bulunanlara gelince , vazifelerini tatbik edebildiklerimüddetçe o tekamül yerinde kalırlar.
Vazifelilerin madde ve benzeri tesirler altında kalarak vazifelerini yapmakta zorluk çekmesi , onların vazifelerini yapmamaları değildir. Karşılaşılan zorluklar, vazifeyi kolaylaştırıcı nitelikteki zorluklardır. Bu zorluklardan faydalanmak ve vazifeyi yürütmek vazifeliye düşer. Şayet bir vazifeli vazifesini yürütemiyecek duruma gelirse , artık onun bulunduğu tekamül yerinde kalmasına lüzum yoktur. Bu sebeple vazifeli vazifeyi başka vazifelilere devreder veya bir müddet için bulunduğu tekamül yerinden ayrılır ve yepyeni bir bedenle aynı vazifeyi ifa etmek için evvelce bulunduğu tekamül yerine döner.
Bir vazifeli , tekamülle ilgili vazifesini ifa edebildiği müddetçe o tekamül yerinde kalır dedik. Bu müddet zarfında kendi vazife planları üzerinde tesirler icra edebilir ve daha uzun müddet vazifeye devam edebilir. Buna rağmen vazifelerde kat’i surette lüzumlu kesinti yerleri de vardır.
Vazife bazen bir noktada , asırlarca sonra başlamak üzere durur. Bu duruş , bildirilenlerin benimsenmesi içindir. Bu taktirde, vazifeli vazifeyi kat’i durağa ulaştırmış , kendisine düşeni yapmış demektir. Şayet bir vazifeli kat’i durağa erişemeden maddi tesirler altında vazifesini yapamazsa o zaman vazifeli ya gidip tekrar dönmek veya yerini başka bir vazifeliye devretmekle bu iş hallolunur.
Herhangi bir tekamül yerinde vazifeleriniliyakatleri ile üstlenmiş vazifeliler vardır. Bunla vazifede ihtisas sahibi olmuş varlıklardır. Bu sebeple onlar lüzum hasıl oldukça ilgili bulundukları tekamül yerlerine gider ve vazifelerini ifa ederler.
Tekamül yerinde bulunan her kim olursa olsun ,o tekamül yerinden faydalanabildiği ve faydalı olabildiği müddettçe orada kalır. Artık bulunduğu yerden tekamül seviyesine uygun olarak faydalanamıyor veya faydalı olamıyorsa orada kalmasınalüzum kalmaz.
Planları , tekamül ile ilgili gayeler şekillendirir ve sınırlandırır. Hadiselere gelince , onlar bu gayelere ulaşılmasında rol oynarlar. Zaman ise ; vazife , tekamül ve hadiseler arasındaki münasebetleri dünya realitesine göre izaha yarar. Varlıklar , liyakat ve bilgileri oranında , tesir alanlarından da faydalanarak , tekamül planlarına , dolayısıyle mukadderatlarına tesir ederler.
1074.
BİR İNSANIN DEĞERİ
İnsanlarda tekamüldeki bütün varlıklar gibi idrak edebildikleri değerleri (1) oranında değerlidirler. Fakat bir insan “ ben değerliyim..” dese de , veya yanlış ölçülere dayanarak kendini malik olduğundan daha üstün değerde bulsa da , bu hiçbir zaman doğru idrak edilmiş değeri değildir (1.kendi değerini idrak) .
Bir insanın hakiki değeri , o insanın benimsemiş olduğu ve hayatına tatbik edebildiği değerdir. Kendini olduğundan değerli veya değersiz bulmak sadece böyle düşünenleri aldatır , onları yanlış yollara sevk eder ve dünya hayatında pürüzler meydana getirir.
Hakiki değer , insanın benimsiyebildiği, hatta kendine maledebildiği değerdir. Bu değerin tekamül yerlerindeki ölçüsünü ve ayarını per yapar. Ve onu ortama ve varlığın tatbik ettiği plana uygun olarak hayata yansıtır.
Vazifelerinin çizdiği yolu kaybedenler ve dünya tesirlerine kapılarak cazip fakat faydasız yollara sapanlar bir müddet denenirler ; yardımlar ve ikazlar alırlar. Bu yardım ve ikazlarda perin rolü çok büyüktür.
Bütün bu yardımlara rağmen , hala doğru yollarını bulamazlarsa , o zaman planlarından ayrılma girişimlerinden dolayı bulundukları tekamül yerinden ayrılırlar. Vazifesine şuurla bağlı kalan ve onu unutmayan bir vazifeli , faydalı olabileceği sürece vazifesini ifa eder.
Yüksek vazifeler kısımlara ayrılmıştır. Her kısım sonunda vazifeye ara verilir. Genellikle çok önemli vazifelerde kısım sonlarından vazifeli haberdar edilir.
1075.
EN MÜHİM VAZİFE
Bu vazife , şimdiye kadar başarılanların en mühimi , en tekamül etmişidir.
1076.
MADDE HUDUTLARINI AŞAN TESİR ALANLARINIZ
METOT
Şuurlu İmanın tanıtılması işi , ancak ve ancak şuurla başarılacak bir iştir. Şuurlu İmanda vazife almak mertebesine erişmiş olanlar, bu mertebeye erişmemiş olanlardan farklıdırlar. Birçoklarının almakta oldukları otomatik yardımları ,onların , kendi bilgi, şuur ve liyakatleri ile temin edebilecek seviyede bulunmaları şarttır. Aldıkları yardımlar ise imkanları ile ulaşamadıkları alanlardadır. Şuurlu İman mertebesine yükselenler , aldıkları otomatik yardımları da şuurları ve liyakatleri oranında idrak edebilir , değerlendirebilirler.
Maddi imkanlarla elde edilemeyen hedeflere , madde hudutlarını aşan tesir alanınız vasıtasıyla erişebilirsiniz. Tesir alanınızdan ise ancak ,mevcut maddi imkanlarla erişilemiyen hususlarda faydalanabilirsiniz.
Çözülmesi gereken problemlerle meşgul olurken , bir taraftan , mevcut imkanlarınızla onları çözmeye çalışırken şuurla tesir alanınızdan da faydalanabilirsiniz. Teşebbüslerinizi dünyanın size bahşettiği imkanlarla yürütmeye çalışırken , şuurla, ne istediğinizi bilerek , tesir alanınızdan da bu iş için faydalanabilirsiniz.
İnsanlar çok kereler tesir alanlarından şuursuzca faydalanmaktadırlar. Telkinle , hipnotizma ile tesir alanlarına nüfuz edebilmekte , hatta büyü gibi kötü maksatlar için de tesir alanlarından şuursuzca faydalanmaktadırlar.
Bir insanın tesir alanından şuurla faydalanması ile , ondan gelişigüzel şuursuzca faydalanması arasında farklar vardır. Tesir alanından şuurla faydalanmak merhalesine erişenler , tesir alanlarının çok yükseklerinden yardımlar almak mertebesine yükselebilmiş varlıklardır. Şuurlanan her yardımı daha üstün yardımlar takip ederler.
İnsanlar yardımla başarabildiklerini, tekamül ederek , liyakatleri ile başarabilme imkanı kazanırlar. Aynı zamanda bu onların yepyeni ve daha yüksek yardımlara hak kazanmaları demektir. Hak kazanılan yardımları kendi değeri ile başaranlar , daha üstünlerine hak kazanırlar ve bu böylece devam eder gider.
Bir insanın tesir alanından şuur ve liyakatle faydalanabilmesi , onun ilerde liyakatle başarabileceği yeni ve daima yükselen yardımlar almasının amilidir.
1077.
MUTLAK NİZAM VE ÜSTÜ
İnsanlar içinde doğdukları bir denizin haşmetini (1) idrak edemiyen balıklara benzerler. Etraflarını saran büyüklük ve güzellikleri kolaylıkla idrak edemezler. Karalar balıklar için , denizler ise karada yaşayanlar için meçhullerle doludur. Karalarda da , denizlerde de yaşayanlar mevcuttur. Karalarda yaşayanlar için denizlerdeki hayat tıpkı bir başka dünyadaki hayata benzer. Dünya , çeşitli tekamül yerlerini hatırlatır. Herhangi bir planette yaşayanlar nasıl ki bambaşka şartlarla yaşanan diğer tekamül yerlerinde yaşayamazlarsa ; denizdeki balıklar da karaya çıkınca öylece ölürler (1. haşmet: görkem).
Her takamül yerinde , diğer tekamül yerlerinden izler vardır. İnsanlar , değişik şartlar altında yaşanan tekamül yerlerinin izlerini dünyada bulabilirler. Onda , ahiret hayatından bile bazı safhalar bulmak mümkündür. Her yer , maddi manevi her mekan , benzer tarafları ile birbirlerine kenetlenmiş gibidir. Ayrı zannedilenler , müşterek taraflar ihtiva ederler ve bu benzerlikler ayrı ayrı zannedilenleri , Mutlak Sistemin esaslarına uygun olarak “bütün” haline getirir.
Mutlak Nizam, ana kaidelere sadık bir çok sistem ve nizamlar ihtiva eder. Ana kaideleri ise en büyük varlıklardan en ufak zerreciklere kadar her şeyde bulmak mümkündür. Mutlak Nizamı oluşturan ana kaideler de bir noktada birleşirler ; o nokta Tanrı iradesidir.
Mutlak Nizamın esasını oluşturan ana noktayı ise istisnasız bütün varlıklar içerir. O, zerrede mevcuttur. Zerrelerden hasıl olan en büyük varlıklar da ondan mahrum değildirler. Her zerrede ve zerrelerden oluşan varlıklarda ; Mutlak Nizamın ruhu olan , Tanrının iradesini temsil eden, Tanrının ilk halk ettiği değerlerden “melekler”denen idareciler mevcuttur. Her zerrede bulunan idareciler , Tanrının iradesi halinde tecelli eden Mutlak Nizam ruhuna bağlıdır. Mutlak Nizam ruhu ise yüksek idareci varlıklar halinde tezahür eder ve Tanrının arzularını harfi harfine tatbik eder. Mutlak Nizamın üzerinde ise , halk ettiklerinden var olanları Mutlak bir Nizama bağlayan Tanrı mevcuttur. O , hiçbir tahdite tabi olmayan, her şeyi var eden ve yok edebilecek olandır.
Mutlak Nizamın zirvesi , Tanrının emirlerini tatbik eden yüksek idareci varlıklardır dedik. Fakat onlar sadece Tanrının ilk halk ettiği üç esas değerden hasıl olan varlıkları idare edebilirler. Değerlerin halk edilişleri ve ihtiva ettikleri sırlar , sadece Tanrı tarafından bilinirler. Şu halde sizin biraz olsun idrak edebileceğiniz Mutlak Nizam , varlıkla sınırlandırılmıştır. Bu sebeple de varlıkların idaresi içindir.
1078.
ZORLUKLAR YARDIMLARDIR !
Şuurlu İman vazifelileri zorlukları iradeleri ile yene yene vazifeye hazırlanırlar. İrade ile yenilen zorluklar , onları daha yüksek yardımlar icab ettiren değerlere yükseltir. Bu yoldan kazanılanlar ise Şuurlu İman yolunu aydınlatır.
Bir vazifeli karşılaştığı bir zorluğu yenerken , onunla neden karşılaşmış olduğunu da bilmeye , öğrenmeye çalışması gerekir. Zorluklarla boşuna karşılaşılmaz. Onlar yardımlardır.böyle oldukları için değer ve mukavemet arttırırlar.
Zorluklara karşı koyan , şuuru oranında onlardan faydalanır. Bir Şuurlu İman vazifelisi ise , karşılaştığı zorlukları irade ve şuuru ile yenecek değerdedir.
1079.
ÇOKLUKTAN TEKLİĞE
İnsanlar , evvela üstün bir kudreti , sonradan bu üstün kudretin birbirlerine bağlayamadığı çeşitli tezahürlerini , daha sonradan da ayrı zannedilen şeylerin hepsinin bir noktada toplanıp bir noktadan idare edildiğini idrak etmişlerdir.
Çok Allahlı devir , hadise ve varlıkların ayrı ayrı tetkik edildikleri otomatik analiz devridir ; ki , bu analize şuursuz analiz de denilir.
Tek Allah prensibine dayanan dinler ise önceden otomatik olarak yapılan analiz sonucu ayrı ayrı değerlendirilen varlık ve hadiselerin şuurla sentezine başlandığı devredir.
1080.
DEĞERLENDİREN
Boş bir defterin değeri vardır. Defteri , ya değersizleştirecek ya da çok daha değerlendirecek olan ise ona yazılacak olanlardır.
|